LEYLA DA KİM OLUYOR? Arif Nihat Asya, Mecnun'un Leyla'ya kavuşamayışının sebebini şöyle açıklar: "Kays olmasa Mecnun, Leyla'yı düşürmezdi kucaktan" Kays1 da bu kanaatte olmalı ki, kendisini yok edip Mecnun oldu. Gel gör ki, Leyla'ya özlemi daha da arttı. Açılan bir perdedir Kays, Leyla da açılması gereken bir başka perde. Ama kolay mı? Bunu başaramayınca önüne çöller açılır Mecnun'un ve çölleri doldurur feryadı: Leyla Leyla! Şehrin valisi, merak eder Leyla'yı. Çok çok güzel bir kadın olmalıydı. Dayanamaz çağırtır makamına, ama ne görsün? Her gün caddede-sokakta rastlanılan türden, sıradan bir kadın. - Leyla sen misin? - Evet, Leyla benim ama sende beni fark edecek göz yok. Bu cevapta güzelliğin göreceliği var bir, bir de perdelenen sır. * * * Güzel problemini ilk defa felsefî ve fizikötesi bir kavram olarak ele alan Platon, "Güzel nedir?" sorusunu ortaya atar. 'Büyük Hippias' diyalogunda Sokrates'in ağzından "güzel"i tanıtan filozof, "tüm tek tek güzel şeylerin, güzelliklerini aldıkları şey" ifadesini kullanır. 'Şölen' diyalogunda ise, güzeli tanımlamada yeni bir kavram olarak "sevgi" (Eros) de çıkar karşımıza. Platon'un söylediği güzel, sevilendir; canlı-cansız hiçbir şeyde, hiçbir mekânda bulunmayan, fakat her şeyin ondan pay aldığı 'gerçek varlık'tır. Öyleyse bir mutasavvıf şairin dediği gibi: "Gül, sümbül, bülbül Hepsi birer bahane Aranılan hep O'dur" * * * Daha bu bedenlere bürünmeden çok önce, ta ezelde; Bezm-i Elest'te, biz çok güzel bir varlık gördük ve çok güzel bir ses işittik. O gördüğümüz ve duyduğumuz, aslında güzelden de öte, güzelliğin ta kendisiydi. O güzellik, aynı zamanda Vedud'du2; yani aşkın ta kendisi. Onun huzurunda mest olan gönüller, o zamandan beri mecnundurlar. Ondan bir hatıra yerleşmiştir hafızalarına. Bu dünyada o hatırayı canlandıracak herhangi bir şey, yeter mecnunluklarının açığa çıkmasına. Yani âşıklık öncedendir, tezahürü sonradan. Bu yüzdendir ki, şair şöyle diyor: "Aşk ehline âlemde dilara mı bulunmaz, Mecnun isen ey dil, sana Leyla mı bulunmaz?" * * * Leyla'nın sıradanlığını gören Vali, Mecnun'u getirtir karşısına ve ona, "Leyla'dan çok daha güzelleri var, sana yazık oluyor. Şehri gez ve beğendiğin kızı bana söyle, sana onu alayım" der. Günler sonra, kimi beğendin, diye sorduğunda, aldığı cevap kesindir: "Leyla'nın aşkı kılıç olmuş, ense kökümde duruyor. Başımı kaldırıp kimseye bakamıyorum." Aşk öyle bir kılıç olmuştur ki, Leyla'yı bile aşmıştır artık. Vali ne bilsin Mecnun'un, sana geldim, diyen Leyla'yı bile geri çevirdiğini. Vali ne bilsin Mecnun'un, Fuzuli'de beyitleşen şu duasını: "Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni." * * * Bir şahsa yönelmiş gibi görünen, ama aslında 'Gerçek varlık olan Vedud'a, yani 'aşkın ve güzelliğin kendisi' olana yönelik sevgiye "aşk-ı mecazî" derler. Bir de o perdeyi aşabildi mi, artık "aşk-ı hakiki" olmuştur. Burada sözü Mevlana'ya bırakmak gerekir: "Biz aşkın âşığıyız, Müslüman başkadır Biz arık bir karıncayız, Süleyman başkadır Bizdeki sararmış bir yüzle ciğer parçalarıdır Pazarda şeker kamışı satan başkadır." -------------------------------------- 1- Kays: Mecnun'un asıl ismi 2- Vedud: Çok seven, çok müşfik (Allah'ın sıfatlarından)