“Bugün, açıkça görülmektedir ki, etniklik, sadece Türkiye’nin değil, dünya gündeminin de önemli konularından biri haline getirilmiştir. Öyle ki, adeta bir merkezin talimatıyla, etniklik, aynı zamanlamayla uluslar arası belgelerde, toplantılarda, AB raporlarında, Birleşmiş Milletler’in ilgili kuruluşlarının, uluslar arası sivil toplum örgütlerinin, vakıfların çalışmalarında müstakil bir başlık olarak yer almaktadır…
“Etnik grupların yanı sıra dinî gruplar da kollektif, kurumsal haklara sahip azınlıklar haline getirilmek istenmektedir…
“Ulusal kimlik, resmî dil, kurucu unsur gibi ulus devletlerin varlıklarının güvencesi olan kavramlar tartışma konusu haline getirilmekte, etnik farklılıklar, çokkültürlülük gibi Batı’nın kendisi için sorun olarak gördüğü meseleler, üçüncü dünya ülkelerine bir  ‘zenginlik’ olarak empoze edilmektedir.
“Etniklik konusunun dünya gündemine bu yoğunluk ve kapsamla getirilmesi tesadüfî değildir.
“Bunun arkasında, dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden  yapılandırmayı hedefleyen çokuluslu küresel sermaye mevcuttur. Bu dev güç, bu hedefine ulaşabilmek için, ulus devletleri, etniklik temelinde bölerek kolay lokmalar haline getirmeyi, ulusal direnci çözerek ve ulusal sınırları göstermelik kılarak küresel sermayenin önünü açmayı, dünyayı kendisi  için açık bir Pazar haline getirmeyi bir strateji olarak benimsemiştir.
“Bu küresel gücün öncelikli hedefi ise, sahip olduğu kaynaklar, su havzaları ve de Orta Doğu ve Avrasya coğrafyasındaki stratejik konumu nedeniyle Türkiye’dir.
“Bu durum, Türkiye’nin etniklik politikasını, hiçbir istismara imkân tanımayan, gerçekçi bir temele oturtmasını gerekli kılmaktadır…
“Türkiye, yıllardır, Batılıların bilinçli ve maksatlı olarak empoze ettiği gibi ne etnik bir mozayiktir,  ne de etnik grup nüfusları bölücü unsurların ifade ettikleri, abartıyı aşan hayalî rakamlardır…
“Türk toplumu kendisiyle ilgili gerçekleri bilmiyor. Türk halkını oluşturan topluluklar birbirlerini yeterince tanımıyor…
“İnanıyorum ki, Türk toplumunu oluşturan unsurlar; Türkler, Kürtler, Zazalar, Çerkesler, Lazlar, Araplar, Nusayrîler, Gürcüler, Arnavutlar vs. kendileri hakkında bilmeleri gereken doğruları, Sünnîler Nusayrîliği ve Alevîliği bilselerdi, Alevîler kökenlerinden haberdar olsalardı, yakın tarihimizde binlerce gencimizin hayatına malolan olayların çoğu yaşanmaz, bunca acı çekilmez, terör yeşermez, Türkiye’nin bunca kaynağı israf edilmezdi.” (Türkiye’nin Etnik Yapısı, Ali Tayyar Önder, Genişletilmiş 17. Baskı (Mart – 2007) s. XI – XIV)
X
Bugün Türkiye’de hararetle konuşulan, suret-i haktan gelinerek ortaya konan sorunlara; ayrıntılarda boğulmamak için, aslında bu açılardan bakmakta büyük yarar var. Yoksa teferruatta kör bir dövüşün içinde buluruz kendimizi.  Zaten içindeyiz ve çırpınıp duruyoruz. İşi esastan görüp esastan ele almak lâzım. 
Nitekim, devletin bütün iyi niyetine rağmen; işi sadece güçlü ordusuna, mahir polis kuvvetlerine havale etmiyerek; çok büyük özveride  bulunmasına karşın;  -bölge halkını onlar temsil ediyorlarmışcasına-  terör ve bölücülük peşinde koşanları tatmin etmek; bir türlü mümkün olmuyor. Bu gidişle olacağı da yok.
Devlet olumlu, sabırlı tutumuyla, terörün gerçek niyetinin  ortaya çıkmasını, asıl çehresiyle halkın önüne konulmasını, asıl niyetlerini dışa vurmalarını  sağlamış. Böylece, her şeyin açık seçik milletin önüne konmasına fırsat vermiştir.
Bu, artık gizlenemez gerçek karşısında; halkımızın elini şakağına koyup şöyle bir düşünerek, devletinin yanında ve safında yer alması gerektiğini idrak ettirmiş; ancak bu suretle, bu hakikati zihinlere perçinletmesini bilmiştir.
Perde yırtılmış,  gerçek, yüzünü göstermiştir. Halkın açık seçik hedefini belirlemesi kolaylaşmıştır.
Artık halkımız: “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.” demenin kararlılığı içindedir.