Tarihçiler derler ki; dönem Sultan İbrahim dönemi. O dönemlerde valilerin vazifeleri arasında padişaha “harçlık” göndermek de vardı. Sıra günün birinde Sivas Valisi Varvar Ali Paşa'ya geldi ve İstanbul'dan Sivas'a gelen bir saray memuru, Varvar Ali Paşa’dan “30 bin kuruş harçlık” istedi. Paşa padişahın adamını “Sivas’ın tek kuruşu yok! Bu parayı nereden vereyim? Yol keserek halkın malını mı soyayım” deyip geri gönderdi. Sultan İbrahim daha sonra yine aynı valiye; “İpşir’in güzel avradı tez bana gönderile” diyen bir ferman yolladı. Varvar Ali Paşa “Bre ben pezevenk miyim? Bir Müslüman âdemin nikâhlı avradını elinden alıp padişah bile olsa bir başka herife nasıl veririm?” dedi ve saraydan gelenleri tekme-tokat kapı dışarı etti. Sonra “Devlet elden gidiyor” deyip isyan bayrağını açtı, hemen asker topladı ve Sivas’ı bırakıp Tokat taraflarına gitti. Ne gariptir ki; isyanı bastırma vazifesi ise güzel karısını Varvar Ali Paşa'nın sayesinde padişaha kaptırmayan İpşir Paşa’'ya verildi. İpşir Paşa “Asiyi tez zamanda yakalayıp tepeleyesin! Ya başı, ya başın,” buyuran padişahın daha birkaç gün önce “Avradını hemen bana yollayasın” dediğini unuttu, “Ferman efendimizindir” deyip Varvar Ali Paşa'nın peşine düştü. Aman Allah’ım! Senin namusunu koruyan arkadaşının ölüm fermanını yerine getirmek. Ne kadar ahlaksız bir kabullenme değil mi? 

Ali Paşa'yı Tokat taraflarında kıstırıp yakaladı. Ali Paşa’nın, yüzü gözü kan içinde elleri arkadan bağlı zorla diz çöktürülmüş bir durumdayken İpşir Paşa karşısına geçerek alay eder gibi; “Paşa bu ne haldir, dedi.” Ali Paşa ise tam cellâda verileceği sırada herkesin içinde “Ulan, ben senin avradının ırzını korumak için isyan etmiştim. Senin gibi herifi benim üzerime musallat etmelerinin sebebi budur, bilmiyor musun? Beni Allah'ın emrine karşı çıkmayıp da namusunu koruduğum için mi katledeceksin pezevenk?” Deyiverdi. İpşir Paşa kızarıp bozardı ama onun nazarında padişahın emri kendi namusundan da üstündü, cellâda bir işaretiyle namusunun bekçisi Varvar Ali Paşa'yı canından etti. Sadakati karşılıksız kalmayacak, kısa bir zaman sonra sadrazamlığa getirilecekti… Ama!?

Dönem Padişah Avcı Mehmet dönemi! “Etme bulursun” deyimi esas adamını bulmuştu. Yani bu defa ölüm fermanı isyankâr diye İpşir Paşa için çıkmıştı. Nasıl mı? İşte böyle; 1655 yılında Kara Murat Paşa, Yeniçeri’yi tahrik ederek, hanımının güzelliğiyle meşhur sadrazam İpşir Mustafa Paşa ile şeyhülislâm Esat Efendizâde Ebu Sait Mehmet Efendi'nin idamını hazırlamıştı. Araya giren devlet adamları, şeyhülislâmın affedilmesine muvaffak oldularsa da İpşir Paşa’nın idamını engelleyemediler. Sadrazam ve şeyhülislâm zindanda idamlarını beklerken bostancıbaşı geldi ve şeyhülislâm, affedildiği müjdesiyle zindandan çıkarıldı. Bu arada sadrazamın idamından önce, Mahmut Efendi isminde bir Molla, dini telkin için zindana, sadrazamın yanına gönderildi. Lâkin cellâtlara, şeyhülislâmın affedildiği bildirilmediği için zindana gelen cellâtlar, karşılarında iki kişi görünce birini şeyhülislâm, diğerini sadrazam zannederek, kızılcık şerbetlerini ikram edip boğmak üzere üzerlerine atıldılar. Evvelâ cellâtların kemendine teslim olan İpşir Paşa boğulduktan sonra sıra şeyhülislâma gelmişti. Lâkin Molla Mahmut Efendi bir türlü teslim olmuyor, bağırıp çağırıyordu. Bostancıbaşı bu duruma şaşırdı:

-Sen bir din adamısın Efendi! Kadere rıza göster, metin ol ki, ölümün kolay ola.
Mahmut Efendi de: 

-Ben telkine geldiydim. “İdamıma sebep ne? Dediyse de cellâtları inandıramadı. 

-Padişah fermanıdır, deyip kemendi boynuna geçirdiler. Nihayet seslere koşan muhafızlar, hakikati cellâtlara anlatınca Mahmut Efendi son anda boğulmaktan kurtuldu.  Kan-ter içinde mücadele eden ve ölümlerden dönen Mahmut Efendi, İpşir Paşa için söylene söylene gitti: “Fesuphanallah! Ne kötü adammış bu İpşir Paşa. Böyle heriflerin dirisinden de ölüsünden de uzak durmalı ki kötülükleri dokunmaya.” 

Kısacası: Vallahi ne kadar da doğru bir sözdür; “kötülerin dirisinden de ölüsünden de uzak durmalı” sözü. Her zaman söylerim değerini bilenler için; “Tarih ibretler hazinesidir.” Yani demem o dur ki; “etme bulursun” sözü yukarıdaki olayı ne kadar da güzel özetliyor.