Zengin Arşivindeki Belgelerle Açıklıyor
Oğuz Çetinoğlu: Türkiye’de asılsız Ermeni iddiaları ile ilgili büyük bir bilgi kirliliği oluşturulduğunu gördünüz ve akademisyen ve yazar olmadığınız halde, geniş çaplı bir araştırmaya giriştiniz, ‘SOYKIRIM TÂCİRLERİ VE GERÇEKLER / TÜRK ALEYHTARI VE TARAFSIZ YABANCI BELGELERLE DİASPORA YALANLARININ İÇYÜZÜ’ isimli kitabı hazırlayıp yayınladınız. Türkiye’de asılsız Ermeni iddiaları hakkında doğru bilgilere ve belgelere sâhip az sayıdaki kişiden birisiniz.
Meselenin ve bildiklerinizin tamamını bir röportajın sınırlı çerçevesine sığdırmak mümkün değil. Meselenin esasını / temelini teşkil eden konular üzerinde sizinle konuşmak istiyorum. Lütfedip kabul buyurduğunuz için teşekkür ederim.
Ermenilerin, Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçmeleri hakkında lütfedeceğiniz bilgilerle röportajımıza başlayabilir miyiz?  
Şükrü Server Aya: Fransa’nın ve Karl Marx sosyalizminin etkisinde kalan, en başta Rusyalı Ermeniler, ihtilalci yöntemler kullanarak Avrupa’nın gücünden yararlanmayı istediler. 1887’de kurulan Hınçak (Çan) Partisi on yılda parçalandı. Bu defa 1890’da Tiflis’te bazı genç Rus Ermenisi öğrenciler, ‘Ermeni İhtilâlci Federasyonunu’ (Daşnak)’ı kurdular. Türkiye’deki Ermenilerin Van civarında kurdukları ‘Ermenekan’ partisi ise, savunma maksatlıydı ve mahallî çalışıyordu. 
Önceleri, Ermenilerin içindeki Gregoryen, Protestan veya Katolik liderler veya rahipler ihtilal fikrine karşıydılar. Zira çoğunluğunun durumu çok iyiydi ve ayırımcılık yoktu. Daşnaklar, başlangıçta laik ve Gregoryen Kilisesi ile terstiler. Daşnaklar, silâh ticareti sayesinde para kazanıyordu ve batılı ülkeler de silâhlarına geniş bir pazar buldukları için memnundular. Silâh satış zincirine, Ermeni çete başları ve papazlar da girip nemalanınca, aralarında dostluk pekişti. 1860’da İstanbul’daki Ermeniler ilk MİLLİ ANAYASALARINI ilan ettiler.      
Ermeniler ilk olarak bugün Süleymanlı olarak adlandırılan Kahramanmaraş’ın ‘Zeytun’ kasabasında 1862 yılında isyan ettiler. 1896’da İstanbul’daki Osmanlı Bankası 26 Ermeni fedai tarafından yüksek sayıda bombalarla basıldı, çarpışmalarda 9 Ermeni öldü, buna mukabil Türk asker ve halk zayiatının yüz kişi kadar olduğu rivayet edilir. Ancak bu da onlara yetmedi. 1896’da 17 kişi Osmanlı Bankası’nı bombalarla basıp ele geçirdiler ve dünyanın dikkatini çektikten sonra onlar da af edilip Fransa’ya gittiler.
1889 – 1909 yılları arasında 32 Ermeni isyanı veya büyük olayı tarihe geçti (Van, Muş, Siirt, Batman vilayetlerinin sarp dağlarında). En son Hatay’ın Musa dağında 1915’te isyan ettiler ve yollanan Türk birliklerini, üstün savunma mevzileri ve dağlık arazi sâyesinde yendiler. Daha sonraları, ihtilâlci yaklaşık 4.000 kişi, gizli bir yoldan kıyıya inip, onları bekleyen Fransız gemileriyle kaçtılar.
Çetinoğlu: Ermeni Rus işbirliği nasıl başladı? 
Aya: Bu hususta, 1918 yılında Boston’da basılan ‘Ermenistan Niçin Hür Olmalı’ isimli kitabını, Ermeniceden İngilizceye çeviren tercüman A.T., ön sözünde, kitabın yazarı meşhur Dr. Garekin Pastırmaciyan (Çeteci adı Armen Garo) hakkında aşağıdaki açıklamayı ilâve etmiştir:
‘Yazarın bu kitapçığı yazmasındaki sebep büyük ve cömert Amerikan halkına şunu duyurmaktır:
Ermeni halkını anemik (kansız), saldırmayan ve damarlarında savaşma kanı olmayan kişiler olarak veya kurbanlık koyun gibi kesildiklerini düşünmek yanlıştır. Aksine, her ne zaman fırsat olduysa, Türklerin vahşi hücumlarına büyük inatla direndik ve büyük kahramanlıklar göstererek savaştık.’
Armen Garo 20. sayfada şöyle demektedir: ‘1914 sonbaharında, Kafkas cephesindeki Rus-Türk Harbi’nde, Rus-Ermeni işbirliği, karşılıklı deneme şartlarında başladı. Fakat Rus idaresinin şüpheli ve hileli davranışlarına rağmen, Ermeni halkı, Rus ordularının zaferi için her türlü fedakârlığı göstermiştir. Kitabın yazarı Osmanlı Bankası 1896 baskını kahramanıdır. Af olup İsviçre’ye gittikten sonra Kimyager Doktor olarak dönmüş ve 1908-1913 Meclis-i Mebusan seçimlerinde Erzurum mebusu seçilmiştir. 1914’te isyancı gönüllü kıta kumandanlarından en önde geleni ve dehşet saçanı olmuştur! 
‘Soykırım yapıldı’ korosunda ses veren akademisyenler, Ermenilerin savaşlardaki kahramanlıklarını anlatan, yukarıdakine benzer birçok kitabın varlığını unutup, ‘1,5 milyon ülkesine bağlı masum vatandaşın, durup dururken soykırıma uğradıklarını ve bunun sebebinin yalnız Ermeni ve Hıristiyan olmalarından ileri geldiğini’ ifade ederler. Aslında bir buçuk milyon kişi öyle abartılı bir sayıdır ki, bunun yarısı kadar Ermeni dahi yeniden iskâna tabi bölgelerde yaşamıyordu.
Bütün Ermeniler tarafından ezbere okunan Hınçak Partisinin beyannamesine göre: ‘toplu olarak isyan etme zamanı, Türkiye’nin yabancı ülkelerin hücumuna maruz kaldığı andır. Parti mensupları derhal iç isyana başlayacaklardır.
Konular ve tarihî gerçekler, büyük ninelerin çocuk yaşlardaki hatıraları ile saptanamaz. O zamanlarda basılan ve resimleri mevcut olan poster, posta kartı, tablo ve hatta tiyatro perdelerinde bile, Ermeni çete başı kahramanların silahları ile poz veren afişleri ve fotoğrafları, kalemle çizilmiş acıklı sahneler bütün dünyaya ve basına yayılmıştı.
Armen Garo ve 1000 kişilik süvâri ordusu bunlardan yalnızca biridir. Deliller o kadar çok, ihânet kampanyası o kadar açıktır ki, hiçbir şekilde bunların bilinmemesine veya yok sayılmasına imkân yoktur. Bu belgeleri görmek istemeyenlerin, akademik sıfatlar ardında, sahtekârlık veya yalancı şâhitliğini bilinçli olarak yaptıkları, biraz kitap okuyanlar tarafından kolayca anlaşılabilir.  
Paris’te basılan ve günlük bir milyon baskı yapan Le Petit Journal gazetesinin 24.11.1985 tarih 262 sayı baskısının resimli ilâvesinin ön kapağında, Osmanlı ordusunda Sultanı koruma görevlisi üç subayın (Sadık-Rıza-Şevket beyler) gravür çizimi, poz vermiş resmi vardır. Arka kapakta ise, ‘Doğu Olayları - Ermenilerin bir camiye hücumu’ başlıklı ve Türklerin tabanca ve kamalarla nasıl öldürüldüğünü temsil eden diğer bir gravür resim vardır. Bu sonuncusu, Erik Feigl’in son ‘Armenian Mythomania’ isimli kitabının arka kapağında da aynen basılmıştır. Gazetenin 375. sayfasında, bu resimler hakkında verilen açıklamada, siyasî başyazar H. Marinoni’nin İstanbul’da Sultan (İkinci Abdülhamit Han) tarafından kabul edildiği, tophane ve diğer bazı askerî tesisleri gezdiği bildirilmektedir. Uzunca olan açıklamadan bazı cümleler, şöyledir: 
‘Bir bardak suda fırtına koparıp bundan kendilerine fayda sağlamaya çalışanlar, özellikle doğudaki gelişmeleri abartmışlardır. Anlaşmalar, birçok millete, gerek görüldüğü takdirde, Türkiye’nin işlerine müdâhale yetkisini vermektedir. İyi niyetli olanlar bu hakkı kullanırken çok dikkatli davranmaktayken, diğerleri en küçük olayı bahâne edip, abartarak, hatta böyle bir olay yaratarak, bundan yararlanmayı umut etmektedirler. Bu sıralar Ermenistan ile olan çalkantılara şimdiye kadar hiç olmadığı kadar büyük önem verilmesi de bu duruma bir örnektir.’ 
Yazının son iki paragrafı şöyledir: 
‘Burada tekrar ediyoruz, Ermenistan’daki durum hiçbir tehlike oluşturmamaktadır. Fakat olaylar, imkânsız görünmesine rağmen kötüleşirse, üstün bilgeliği ve keskin zekâsını cihanın kabul ettiği Sultan, rahatlıkla kazanacaktır. Diğer bir ifade ile Avrupa’nın, gereğinden fazla konuştuğu ünlü Sultan otoritesini kullanmakta serbest bırakılırsa, o vakit kimsenin karışmasına gerek kalmadan, birkaç isyankârı yola getirebilecektir!’
Çetinoğlu: Ermeni ihânetleri nasıl başladı? 
Aya: 1913 başlarında, Daşnaklarla iktidar olan İttihatçılar arasındaki ilişkiler gerilmeye başladı. Balkan harbi’nin çıkmasıyla Ermeniler bekledikleri başkaldırma fırsatının geldiğine inanıyorlardı. Paris’te, Pro Armenia Dergisi yeniden çıkmaya başladı. Japonya ve Burma’daki Ermeniler La Haye’deki mahkemeye dilekçeler yolladı. Amerika’da çıkan Armenia Dergisi, reformlar hakkında dünyayı uyarmaya çalıştı. Ruslar Ermenilere, istiklallerini kazanmaları için yardım etmeye çalıştı. Rusların gerçek niyetlerinde bâzı bilinmeyenler vardı. Fakat Çarlık hükümeti bir an evvel ‘Reform İdaresi’nin kurulmasını ve bunu kontrol etmeyi istiyordu.
 The New York Times, 14.11.1914 tarihinde, aşağıdaki başlıklarla, dünyaya müjdeliyordu: 
‘RUSLAR TÜRKLERİ ERZURUM YAKINLARINDA YAKALADI -Kürt Süvarilerini Kovalıyorlar, Ermeni öğrenciler Petrograt’ta Gönüllü Olmaya heyecanlı...’ 
13.11.1914: ‘TÜRK ERMENİLERİ SİLAHLARIYLA İSYAN HALİNDE - Önceden Talimli ve Silah Topladıkları için Rus İşgalcilere yardıma hazırdılar...’ Yerli gazeteye göre Türk Ordusuna katılmayı ret ettiler; her türlü fedakârlığa razılar...  
Ruslar Ermenilere, Osmanlı Ermenilerini silahlandırmaları için  240.000  Ruble vermişti. Iran ve Kafkaslarda bulunan Ermenilere Eylül 1914’te silah dağıtılmaya başlandı. Halkın büyük kısmında tabanca gibi ufak silâhlar zaten bolca vardı. Diğer bir ifadeyle, Geçici İskân Kanunu’nun 30 Mayıs 1915’te, yayınlanmasından yaklaşık 8 ay öncesinden, Ermeni çete faaliyet ve sabotajları başlamıştı. Osmanlı 2 Kasım 1914’te resmen savaşa girdi. Yukarıda anılan Armen Garo’nun kitabında, Ermeni gönüllü kıtalarının Eylül-Ekim aylarında savaş öncesi takdis edilmesinin fotoğrafları vardır.
Aralık’ta Van Şehrinde büyük bir isyan başladı, Ruslar Ermeni birliklerinin yardımı ile Türklere karşı hücuma geçti ve Osmanlı ordusu Saray kasabasına kadar geri çekildi. Van civarındaki Türk köyleri basıldı, Türk ahali toptan sürüldü veya öldürüldü. Bu kayıpların 120.000 civarında olduğu tarihçi Profesör Justin McCarthy tarafından yazıldı.       
Yenilen ve gururu kırılan Osmanlı Ordusunun 1914 Noel’i için planladığı sürpriz karşı hücum, inanılmayacak lojistik hatâlar ve bastıran bir tipi sebebiyle tarihte eşine az rastlanılan büyük bir felâkete dönüşmüş, bir hafta süre içinde, 80.000 kadar Türk askeri, savaşmadan, açlık ve soğuk sebebiyle şehit veya Ruslara esir olmuştur. Ermeni gönüllülerin, Bardiz boğazında Osmanlıyı oyalaması ve vakit kaybı, felâketin başlıca âmilidir.
Savaşın en yoğun olduğu günlerde, 8.1.1915 tarihli The New York Times şöyle başlık atmıştı: ‘AMERİKA’DAN SAVAŞA GELDİLER - Ermeni Bölüğü Tiflis’te hararetle karşılandı. Yer değiştirme kanununun 30 Mayıs 1915’te uygulamaya konulması ile karşılaşılan zorluk ve şikâyetler sebebiyle, bu defa 29.09.1915 tarihli The New York Times şöyle başlık atmıştı: ‘BERNSTORF ŞİMDİ DİYOR Kİ -ERMENİLERİN KENDİ HATALARI - Türkler Aleyhine İsyana Kalkışarak Kendilerine Karşılık Verilmesine Sebep Oldu’  
Ermeniler Müttefiklere (Çanakkale’ye çıkışlarından ve tehcir başladıktan biraz sonra), Mersin - İskenderun civarına asker çıkarmalarını ve Çanakkale’de karşılaştıkları direncin böylece bölünmesini önerdiler. Bunu yapmak için, Adana-Mersin-Antakya bölgesindeki bütün Ermeni gönüllü alayları yardıma hazırdılar. Bir şartları vardı: yaşlı, kadın ve çocuklarının Mısır veya Kıbrıs’a kabul edilmesini istiyorlardı! İngilizler, Ermenilerden gelen bu tür istekleri 1917 yılı gelinceye kadar ret ettiler. Fakat 1917 Rus İhtilâli sebebiyle Anadolu’dan Rus askerleri çekilince, Ermenileri silahlandıran ve Kafkasya’daki yararlarını korumak için onları cesaretlendirenler, gene İngilizler olacaktı! Sasun isyanından kaçan Ermeniler Fransız gemileri ile geçici olarak Rodos ve Cezayir’e nakledildiler.
Çetinoğlu: Bu dönemde misyonerler de boş durmuyorlardı. Onların faaliyetlerinden de söz eder misiniz? 
Aya: On dokuzuncu yüzyıl içinde Protestan Misyonerler birçok Anadolu şehrinde yerleşmişlerdi. Bunların çoğu, (ABCFM) kısa adlı ‘American Board ommissioners for Foreign Missions’ görevlisiydi. Yirminci yüzyıl başlarken bunların birçok okulu, hastanesi ve kilisesi vardı; bu yerlerde 145 Amerikan misyoneri, 800 yerli işçi ve idareci bulunuyordu. Diğer Protestan kiliseler arasında Presbiteryen Kilisesi, Metodist Episkopsal Kilisesi, Amerikan Baptist Kilisesi ve Deutsche Orient Mission, Alman Misyoner Teşkilatı vardı. Bunlardan, 1896’da kurulan ve başında Johannes Lepsius’un bulunduğu ‘Doğudaki Hıristiyanlara Yardım ve İş Bulma Kurumu’ Ermenilere yardım ediyordu. Papaz Lepsius’ 1915 Temmuz sonlarnda İstanbul’a geldi, bir ay kadar kaldı Ermeni Patrikliğinden ve ABD Elçisi Morgenthau’dan bazı rapor-bilgi-blgeler aldı ve, Türk aleyhtarı propagandaya önemli katkılar sağladı. Alman Büyükelçisi onu “belâ çıkartıcı” olarak gördüğünden kabul etmedi. Lepsius sonra İsviçre’ye giderek Kızılhaç yarım teşkilatından Ermenilere büyük yardımlar sağladı. Talat Paşa’nın öldürülmesi davasında da (Nisan 1921)  uzman-şahit olarak kesinlikle görmediği (olamayacak) vahşet hikâyeleri ile mahkemeyi etki altıma aldı.
Misyonerler raporlarda, Ermenilerin ve Hıristiyanların, Müslümanların eziyetine mâruz kaldıkları ve bu sebeple baş kaldırmaya hakları olduğu fikri işleniyordu. Bu raporların bazılarında, Türklerin de cinayetlere maruz kaldıkları ve sefaletleri belirtilmişse de, bunlar resmen belirtilmemiş arşivlerde dahi açıklanmamıştır. Morgenthau ile  Yunansitanda tanışan ve Beyruta kadar beraber seyahat eden ve Wellington House, Propaganda dairesinin başına getirilen İngiliz Lordu Bryce, bu misyoner raporlarının suretlerini bilgi için Amerikan elçisinden istedi ve bundan sonra bu raporların suretleri diplomatik posta ile Londra’ya gönderterek, burada bazı hikâye ve abartmalar için bunları ham malzeme olarak kullandı. Neticede kabiliyetli bir genç tarihçi olan A. Toynbee’nin ustalığı ile değişik propaganda kitaplarının basımında kullanıldı. Bunların er meşhuru ‘Mavi Kitap’tır. Fakat sonraları Toynbee içeriğinin doğru olmadığını ve propaganda amaçlı olduğunu itiraf edecekti.
Bu sözde şâhit ifadelerine dayanan hikâyeler o kadar abartılı ve uydurmadır ki, mütarekeden sonra 144 Osmanlı idarecisini muhakeme etmek için Malta Adası’nda iki yıl kadar hapseden İngilizler, savcı iddianamesinin hazırlanabilmesi için, Mavi Kitap dâhil her hangi bir yazılı delil bulamamış, alıkonan zevat serbest bırakılmış ve bunların bir bölümü Mustafa Kemal’e katılmıştır.  Meselâ, Sivas’ta Kız Okulu Müdiresi Mary L. Graffam, bir taraftan bütün yazdıklarının doğru olduğuna yemin ederken, diğer taraftan bunların başkalarının gördüklerine ve ifadelerine dayandığını itiraf ediyordu. ‘Korkunç Türk’ imajı her vesile ile işleniyordu ve hatta Türk askeri savunmada olsa bile, cinayet işlemekle suçlanıyordu. Esasında, bu konuda o kadar çok silahlı Ermeni çete fotoğrafları ve onların kahramanlıklarına ait Ermeniler tarafından yazılmış kitap vardır ki, bunların ne saklanması ne de inkârı mümkündür! 
Amerikan Misyonerleri, kısa zamanda Osmanlı Devleti tüccarlarının sayısını katladı. Misyonerler ilk olarak 1819’da İzmir’e gelmişlerdi. Müslümanları Protestan yapamayacaklarını anlayınca, Rum, Ermeni ve diğer Hıristiyan azınlıklara yöneldiler. Birinci Dünya Savaşı 1914’te başladığında; Amerikan kurumları, Türkiye’de o zamanki para ile çok büyük bir rakam olan Kırk Milyon Doları, okul - hastane - kilise benzeri yerlere yatırmışlardı. Bu yerlerde, 450 kadar Amerikan ve 4.500 civarı Osmanlı Hıristiyan çalışıyordu
Çetinoğlu: Osmanlı topraklarında Ermeni Devleti kurulması düşüncesini açığa çıkaran bilgi ve belgeler hakkında neler söylemek istersiniz?
Aya: Amerika’nın Almanya eski Büyük Elçisi, James Gerard, ‘Ermenistan istiklâli için Amerikan Komitesinin Başkanı’ olarak, 1919 Paris Konferansı’nda, Dış İşleri Bakanı Lort Balfour’a iki defa telgraf çekerek, geniş topraklı bir Ermenistan için Konferansa ağırlığını koymasını istemişti. 1919 yılının Mart ayında, Amerika’da, 40 Eyalet Valisi, 250 Kolej ve Üniversite rektörü, 85 kardinal ve 20.000 papaz ve vaiz, Başkan Wilson’a aynı konuda dilekçe vermişlerdi. İngilizlerin Ermenistan hakkındaki niyetleri, ‘tamamen hayali’ idi. Siyasî ve askerî destekten mahrum çıplak bir yardım kampanyası, Türklerin zalimliği ile hesaplaşmada yetmiyordu.
Evdeki militarist zihniyet, mücâdele sahasından gelen militan haberlerle besleniyordu. 1905’te bakan Terrell, misyonerlerin ‘dayakla sultanı atmak’ istediklerini bildiriyordu. Misyoner Dvvight ise, yeni bir haçlı seferi için, savaş sebebinin çıkmasını istiyordu! Marmara’ya gönderilecek bir savaş gemisi, Sultanı istenilen tâvizleri vermeye ve tazminat ödemeye ikna edebilirdi! Olayı nakleden kimse, Dvvight’ın aklını, ‘Tanrının takdirini savaş gemileri ile kazanmayı’ düşünecek kadar sapıttığını yazarak, Doğu Anadolu’nun karlı dağlarına hangi savaş gemisinin çıkacağını sorarak alay ediyordu. Amerikan hükümetinin bakanı, misyonerlerin dediklerine arka çıkmadığı için, hakkında Amerikan basınında düşmanca yazılar çıkarıldığını, basının dincilerin baskısı altında kaldığını, bir bakan olarak kırbacı andıran misyoner tenkitlerine muhatap kalmasının hoş olmadığını söylüyordu.  İfadeye göre, Texas dinci basınında akıl ve mantıkla uyuşan bir haber çıkmıyor.  
(DEVAM EDECEK)