Hemen her gün gazetelerde okuyup durduğumuz; çok üzücü hadise ve olaylar içimizi yakıyor. Moral ve maneviyatımızı bozuyor. İçimiz kararıyor. Karısını öldüren kocalar, kocalarını öldüren kadınlar. Kadına el kaldıran erkekler. Aile faciaları. Münakaşalar, kavgalar, çekişmeler. Çocuklara karşı sert tutum ve davranışlar. Onları dövenler, sert davrananlar, bağırıp çağıranlar o kadar çok ki, anlaşılır gibi değil. Basit sebepler yüzünden; insanların birbirlerine hakaretler yağdırmaları. Kendilerine hâkim olamayarak, hemen kaba kuvvete başvurmalarına üzülmemek elde değil. Velhasıl öldürme ve öldürülmelerin, yaralama ve yaralanmaların bir türlü sonu gelmiyor.

     Bütün bunların sebep ve nedenleri ise, Ene / Enaniyet / Ego ve Benlik, Bencillik; başkasına hak tanımayıp, sadece kendi menfaat ve çıkarını düşünmekten ibaret olan Ene ve Enaniyetin yani Benliğin ve Bencilliğin yanlış anlaşılması, yanlış yerlerde kullanılmasından ileri gelmektedir.

     Çünkü bu zamanda enaniyet / benlik çok ileri gitmiş. Herkes bir buz parçası hükmünde olan enaniyetini; halkın müşterek menfaat havuzunda eritip bozmuyor. Kendini mâzur görüyor. Ondan da niza çıkıyor. Bundan da umum halk zarar görüyor. Bir avuç haksızlar güruhu istifade edip yararlanıyor.

     Çünkü enaniyetin işimizde en tehlikeli ciheti, kıskançlıktır. Eğer sırf lillah / Allah için olmazsa, kıskançlık işe karışır ve işi bozar. Nasıl ki bir insanın bir eli, bir elini kıskanmaz. Gözü, kulağına haset etmez. Kalbi, aklına rekabet etmez. Herkes birbirine karşı rekabet değil, bilakis birbirinin meziyetiyle  iftihar etmeli. Kaldı ki bu, vicdanî bir vazife ve görevdir.

     Çünkü ene, aslında bir hava, bir buhar gibi iken, verilen öneme göre mâyi hâline gelir. Sonra ülfetle kalınlaşır. Sonra gaflet ve isyan ile öyle kalınlaşır ki, sahibini yutar. Halkı, sebepleri de kendisine kıyas ederek Halık’ın emirlerine karşı çıkmaya başlar. Küçük âlemde yani insanda ene neyse, büyük insan hükmünde olan kâinat ve evrende tabiat odur. İkisi de Allaha âsîdir.

     Çünkü insan kendini kendine beğendirmemeli. Nefsinin ayıp ve kusurlarını görmeli. Evet insan kendini beğenmediği gibi, kendini beğenenleri de beğenmemeli.

     Çünkü gaflet ve dünya-perestlikten çıkan dehşetli bir enaniyet / benlik bu zamanda hükmediyor. Onun için haklı olanlar; meşru bir tarzda bile olsa, enaniyetten / benlikten, kendini beğenmekten vazgeçmeleri gerekir. 

     Buz parçası hükmünde olan enaniyetlerini, manevi şahsiyet hükmünde olan ortak havuzda eritmeli ve asla sarsılmamalıdırlar.

     Çünkü toprak gibi, mütevazi / alçak gönüllü olarak; enaniyeti / benlik ve bencilliği terk etmeleri şarttır.

     Çünkü, bu zamanın bir hastalığı daha vardır ki o da şudur: Benlik, enaniyet, hayatını güzelce medeniyet fantaziyeleriyle / hayatın görünüşteki yaldızlı, yersiz ve lüzumsuz taraflarıyla geçirmek iştahı yani tiryakilik gibi hastalıklardır.

     Çünkü Kur’an’ın başta gelen esaslarından biri de, benlik ve enaniyeti terk etmek lüzumudur. Ta ki, hakiki ihlas ile iman kurtarılabilsin. Nitekim benliğini, şan ve şerefini en küçük bir iman mes’elesine feda eden çoktur.  

     Çünkü hakiki ihlasın yolu; enaniyeti terk, kendini daima kusurlu bilmek ve sırf kendini düşünmemek, benlik ve gurura sebep olan şeylerden çekinmekle mümkündür.

     Çünkü Allah; insanın ruh kuvveti ve gücünü sınırlandırmamıştır. Bu yüzden insan; enaniyetle o kadar aşağı düşer ki, zerreyle eşit hale gelir. Ubudiyet / kulluk ile de, o kadar yükseğe çıkar ki, Hz. Muhammed’in yükseldiği makama, o da namzet ve aday olur.

     Çünkü seçkin, tam dindar bir kul; ancak enaniyeti terk ile bu mevki ve makama yükselebilmiştir.

Enaniyeti bırakamayan ise, dindeki sağlamlığına bizzat kendisi köstek olmuş, neredeyse dinini terk etme durumuna kendini, bizzat kendisi getirmiş olur.

     Çünkü bu zamanda İslâm Terbiyesi’nin noksaniyetiyle ve kulluğun zaafiyetiyle benlik, enaniyet kuvvet bulmuş. Memuriyeti; hizmetkârlıktan çıkarıp bir hâkimiyet ve istibdat derecesine bir tahakküm ve büyüklenme mertebesine getirdiğinden; adalet adalet olmaz. Esasından bozulur. İnsanların hukuku yerle bir olur.