Herkese selam olsun…


Depremin üzerinden 1 ay geçti. Ama biliyorum ki, hiçbirimiz eskisi gibi değiliz, olamayız. Her geçen gün pozitif olabilmek ve sizlere yeni bilgiler ulaştırabilmek adına motive olmaya çalışıyorum. Ancak öyle bir yerdeyim ki ne hayat ne ahiret, liminal bir alanda sıkıştım kaldım… Bunun üzerine iyilik yaptığın nice insanın düşen maskelerini de görmek pek can sıkıcı oldu. Ne demiş şair şiirinde;

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden…
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…

Bu arada yıllarca bu şiirin Can Yücel’in kaleminden çıktığı sanıyordum. Ancak yakın zamandaki keşfime göre bu şiir Can Yücel’e ait değil. İşin özü, kime ait olduğunu bilmediğim için ‘La Edri’ diyelim… Evet, ‘La Edri’ kelimesi Arap Edebiyatı’nda kullanılan bir terimdir ve yazarı belli olmayan edebi eserlerin sonuna yazılır. Bu da son yılların keşfi…

Nazım’ın da dediği gibi “Yok öyle karanlıklarda savrulmak; aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak.” Hep birlikte çıkacağız aydınlığa, el ele, kol kola…


 

HAFTANIN KEŞİF FİLMİ: ‘UÇUŞ 811’

Aradığın cevabı bulmak için ne kadar ileri giderdin?”

Yapımcılığını Ahmet Edebali, Hakan Kerim Karademir ve Özkan Turna’nın yaptığı; hikayesini Ahmet Saatçioğlu’nun, senaryosunu Onur Özcan’ın kaleme aldığı, Hakan Kerim Karademir’in yönetmenliğini üstlendiği; görüntü yönetmenliğini Hakkı Kaplan’ın yaptığı Burcu Kara ve Emre Karayelin başrollerini paylaştığı psikolojik gerilim, dram türündeki Uçuş 811, Türkiye genelindeki tüm sinemalarda 10 Mart 2023 Cuma günü vizyona girecek.


Filmin Konusu

Çocuk kitabı yazarı Azra ve değerli taş ticaretiyle uğraşan eşi Cengiz Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bir müzayedeye katılmak için İstanbul-New York seferini yapmakta olan 811 numaralı uçağa binerler. Yanlarındaki 2 milyon dolarlık zümrüdün satışı için oldukça heyecanlı olan Cengiz uçuş korkusu için aldığı sakinleştiriciden bir süre sonra tuvalette ölü bulunur. Bu ani ölümle yıkılan Azra hiçbir sağlık problemi olmayan eşinin neden öldüğünü anlamaya çalışırken, uçuş ekibi aldığı ilacın etkisiyle kalp krizi geçirmiş olma ihtimali üzerinde durmaktadır. Kullandığı ilacın bitkisel olduğunu söyleyen Azra ise eşinin ölümünün arkasında başka bir gerçek olabileceğini düşünmektedir. Bu sırada çantalarındaki zümrüdün yerinde olmadığını fark etmesi olayın soygun yüzünden işlenmiş bir cinayet olabileceğini akıllara getirir. Kaptan Pilot Reha, Azra'nın paylaştığı bilginin doğruluğunu kontrol etmek için kuleye anons geçerken soru işaretleri giderek çoğalmaktadır. Bu sırada bir seminere gitmek için uçakta bulunan polis memuru Özkan'la tanışan Azra kendisinden yardım isterken ortaya çıkan şüpheliler yeni soruları da beraberinde getirmektedir. Arama ve sorgu yapılması için uçağın Türkiye'ye geri döndürülmesi gerektiğini söyleyen Özkan'ın tavsiyesine kulak veren Azra pilotu ikna edebilmek için kokpite gider. Ancak cinayet ihtimalinden ve zümrüdün varlığından emin olmadığını belirten pilot bu durumda rotayı değiştiremeyeceğini söyler.

Kayıp taşla ilgili yeni kanıtlar sunmasına rağmen uçuş ekibini ikna edemeyeceğini anlayan Azra'nın uçağı geri döndürmek için son şansı yolcularla konuşmaktır. Azra'nın girişimlerinin ardından ona acıyan ve ikna olmaya başlayan pilot tüm sorumluluğu üstlenerek cinayet şüphesiyle uçağın rotasını Türkiye'ye geri çevirme kararı alır. Ancak bu karar beraberinde bir felaketi getirirken geri dönmek istemeyen bir yolcu uçaktaki küçük bir kızı rehin alarak rotanın yeniden Amerika'ya çevrilmesini sağlar. Bu beklenmedik olayla gerilim daha da artarken tüm şüpheler uçağı kaçıran Armağan isimli bu yolcudadır artık. Özkan ve Azra geri dönmemek için uçağı kaçıran Armağan'ın, Cengiz'in ölümünden sorumlu olduğunu düşünmektedir. Uçak New York'a inene kadar rehineyi bırakmayacağını söyleyen Armağan uçuş ekibine tehditler savururken Azra, Özkan'ın yönlendirmesiyle zümrüdü bulabilmek için Armağan'ın çantasını arar ancak bir şey bulamaz. Yolcular arasında panik büyüdüğü sırada ise başlayan arbede sonucu Armağan etkisiz hale getirilir. Farklı bir suçtan dolayı arandığı ve sahte pasaport ile uçağa bindiği anlaşılan Armağan’ın bu sebep nedeniyle Türkiye'ye dönmek istemediği kesinlik kazanırken, Cengiz'in ölümünden ve kayıp taşın kaybolmasından kimin sorumlu olduğu hala en büyük soru işaretidir. Başka bir şüpheli üzerinde duran Azra, polis memuru Özkan'ın yardımıyla yeni bir ipucu bulduğu sırada karşısına çıkan çarpıcı cevap ise bildiği tüm gerçekleri unutturacak cinstendir.

İlk gösterimini Boğaziçi Film Festivali’nde yapan Uçuş 811, gerek fragmanıyla gerekse filmden kareleriyle oldukça ilgimi çeken bir film oldu. Sevgili Hakan Kerim Karademir ile daha önce birkaç defa çalışma şansına eriştiğim için filmin ne denli özenle çekildiğini tahmin edebiliyorum. O yüzden heyecanla vizyona girmesini beklediğimi de ifade etmek isterim. Zira izledikten sonra da görüşlerimi sizlerle de muhakkak paylaşacağım.


 

Film, uçakta geçen ilk yerli film özelliği taşımakta. Sevgili Hakan’dan öğrendiğim kadarıyla, filmin tüm çekimleri akşam 6 ila sabah 6 arasında gerçekleştirilmiş. Burcu Kara role hazırlanırken, bir psikologdan destek almış. Emre Karayel ise filmin çekimlerine son 1 hafta kala kadroya dahil olmuş. 21 günde tamamlanan Uçuş 811, 1 Saat 27 dakika boyunca gerilimi tutacağı benziyor. Herkese iyi seyirler…

HAFTANIN TİYATRO ETKİNLİĞİ KEŞFİ: “BU BİR EFSANE SARAH BERNHARDT”.

Bir yanardağ kadar alevli, bir coşkun akarsu kadar saf, bir inci tanesi kadar duru, bir gerdanlık kadar görkemli… Kimdir bu kişi?

a) Sarah Bernhardt

b) Dilek Türker

c) Her ikisi de.

Dilek Türker’i provada izlerken, kendime zaman zaman bu soruyu sordum ve hep aynı yanıtı aldım: c) Her ikisi de.

Hakan Altıner


500. Yıl Vakfı’nın desteğiyle, John Murell’in yazıp, Hakan Altıner’in yönettiği; Dilek Türker ve Tayfun Yılmaz’ın başrollerini paylaştığı “Bu Bir Efsane Sarah Bernhardt” 9 Mart 2023 Perşembe Saat 20:30’da Beşiktaş Süleyman Seba Kültür Merkezi’nde galasını yapıyor…

Deprem felaketinden dolayı ertelenen galanın sunuculuğunu da sevgili arkadaşım Makbule Demirkan üstlenecek. Bu harika gecede, hem Fransa’nın en dikkat çekici aktrislerinden Sarah Bernhardt’ın yaşamından bir kesite şahit olurken, diğer yandan duayen tiyatro sanatçılarından Dilek Türker hocamızı sahnede canlı canlı izleme şerefine nail olabileceğiz.

DİLEK TÜRKER - TİYATRO AYNA BU SEZON ÖZELLİKLE BAŞARILI KADIN PROFİLLERİNİ ÖN PLANA ÇIKARMAYI AMAÇLIYOR.

​​​​​​​

Yaptığım araştırmalarda sevgili Dilek Türker oyunla ilgili birçok demeç vermiş. İlgimi çeken kısımları sizlerle paylaşmak istedim. ‘Bu oyunla başarılı kadın profillerini daha fazla ön plana çıkarmayı amaçladıklarını belirten Türker, “Benim için o, büyük bir insan hikayesi, büyük bir başarı öyküsü, tiyatro sanatında insan evriminin sembolü ve insanlık tarihinde tek olan bir meslektaş. Bernhardt'ın hikayesi, umutlarımın kırıldığı zamanlarda bana umut verendi'' dedi.’

BERNHARDT, WİLDE İLE BERABER KENDİSİNİ “BİZ 19. YÜZYIL ROMANTİKLERİYİZ” DİYE TANIMLAMIŞ. OSCAR WİLDE DA ŞÖYLE DEMİŞ: “BİZ ÖLMEMELİYİZ; DÜNYA GÜZELDİ ÇÜNKÜ BİZ VARDIK.”

Sarah Bernhardt Kimdir?

1844’te Paris’te doğan Bernhardt, Hollanda kökenli Yahudi bir hayat kadınının en büyük kızıdır. Hayat kadınlığının (eğitimli ve güzelse) sosyal çevrede kabul gördüğü “Belle Epoque” döneminde genç Bernhardt, hayat kadınlığıyla oyunculuğu birlikte sürdürerek geçinir. Bir hayranının desteğiyle 1859’da tiyatro eğitimine, 1862’de oyunculuğa başlar, 1870’lerin başında ünü tüm Avrupa’ya yayılır, Amerika’ya uzanır. Ölümüne kadar 60 yılı aşkın süre devam ettirdiği kariyerinin yanında, görsel sanatlarla, resim, heykelle ilgilenir, filmlerde oynar, eğitmen olarak çok sayıda tiyatro öğrencisi yetiştirir. Olağanüstü dramatik oyunculuğu kadar, ilişkileri ve evlilikleriyle de sıra dışı yaşamı olan Sarah Bernhardt’ın on yıl süren ciddi sakatlığın ardından 1915’te, bacağı kesilir. Önce tekerlekli sandalyeyle, sonra tahta protez bacakla oyunculuğa devam eder. Yaşlılığında fiziksel durumu hareketlerini iyice kısıtladığında, son yıllarına dek hiç değişmemiş muhteşem sesiyle izleyicileri etkilemeyi başarır. 26 Mart 1923’te, hep düşlemiş olduğu gibi, sahnede ölür.

SARAH BERNHARDT ÖLÜMÜNÜN 100.YILINDA TEKRAR SAHNEDE DİLEK TÜRKER İLE HAYAT BULUYOR…

Oyunun Konusu

Sahnede geçirdiği bir kaza sonucu sağ bacağı kesilmiş olan Sarah Bernhardt’ın, uşağı Pitou ile geçirdiği bir geceyi anlatan iki kişilik oyunda Dilek Türker, Sarah Bernhardt rolünde, Pitou rolünde ise Tayfun Yılmaz yer alıyor.

Tüm hayatını tiyatroya adamış olan dünyaca ünlü aktrist, oyunda geçmişi ile hesaplaşıyor. Bu hesaplaşmada Pitou, aktriste hayatı boyunca yön veren olaylarda önemli yer edinen; annesi, Başrahibe Sofie, Organizatör Garett, bacağını kesen cerrah, Yazar Oscar Wilde gibi karakterlere bürünüyor. Hayatını tiyatroya adamış bir sanatçı olan Dilek Türker, Sarah Bernhardt’ın duygu geçişlerini usta oyunculuğu ile sahneye taşırken, Tayfun Yılmaz oyunculuk hünerleri ile geçmişin bu karakterlerini sahnede yaşatıyor.

Oyunun kostüm ve dekor tasarımı Sadık Kızılağaç’a ait. Oyunun dekor tasarımına R. Onur Duru ve Mısra Candanadam tarafından Video Mapping tekniği ile hazırlanan görsel şölen eşlik ediyor.

Bir kadın sanatçı olarak Sarah Bernhardt, döneminin koşullarına rağmen büyük bir başarı göstermiştir. Dilek Türker-Tiyatro Ayna, sanatçının ölümünün yüzüncü yıldönümünde, bu oyunla başarılı kadın profillerini daha fazla ön plana çıkarmayı ve bir efsaneyi kuşaktan kuşağa aktarmayı amaçlıyor.


 

Oyun Tarihleri

14 Mart Salı, Edirne Belediyesi

20 Mart Pazartesi, 20:30 Caddebostan Kültür Merkezi

21 Mart Salı, 20:30 Akatlar Kültür Merkezi


 

5 Nisan Çarşamba, 20:30 Süleyman Seba Kültür ve Sanat Merkezi

Biletler biletix.com,biletinial.com, mobilet.com da…

İyi seyirler…


[email protected]

www.instagram.com/ebruylakesfet

www.youtube.com/@ebruylakesfet

www.ebrucomlekci.com