Sözüyle, sesiyle, yaşayışıyla eşsiz bir şair, eşsiz bir halk ozanı: Aşık Veysel. 

Hayatı ile bizlere örnek olan, ışık tutan, ilham veren Aşık Veysel, 126 yıl önce (25 Ekim 1894) yılında dünyaya geldi. O'nun bir isteği vardı: Hatırlanmak. Ve bu isteğini şöyle dile getirdi. 

Ben giderim adım kalır

Dostlar beni hatırlasın

Düğün olur bayram gelir

Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak

Tütmez baca, yanmaz ocak

Selam osun kucak kucak

Dostlar beni hatırlasın.

O halde bizde Büyük Usta'yı, doğum gününde hatırlayalım ve rahmetle analım. 

Aşık Veysel, Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük ozanlarındandı. "Acı hayatım var. Fakat ben şikayetçi değilim. Gözlerim kapanmış dünya bana zindan olmuş. Beni de dünya tanıtmış. Şikâyetçi değilim müsterihim" diyen büyük ozan bütün ömrü boyunca hep şükrederek yaşadı. 

Aşık Veysel kimdir?

25 Ekim 1894 yılında Sivas'a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gülizar, bir yaz günü köy dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya gittiğinde, oracıkta bir yol üstünde doğurmuştu Veysel'i ve göbeğini de kendi eliyle kesmişti.  Babası Ahmet de, bebeğin adını Veysel koymuş. Yılar geçmiş aradan büyümüş, yürümüş Veysel. Böylece yedi yaşına varmış. O yıl bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas'ta. Küçük Veysel'de yakalanmış. Sol gözünde, çiçeğin beyi çıkmış kendi değimiyle. Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri yalnız ışığı seçebiliyormuş bu gözüyle.  Babasına "Çocuğu Akdağmadeni'ne götür, orada bu gözünü açacak doktor var." demişler. Sevinmiş baba. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamış Veysel'in. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş.  Veysel ansızın dönüverince, yakında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. Böylece o göz de akıp gitmiş. 

Babası meraklı bir adam. Halk ozanlarından şiirer okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. O zamanlar, Sivas'ın köyleri saz şairleriyle doluymuş. Onlar da ara sıra gelip Veysel'in evine uğrarlarmış. Veysel ilgiyle dinlermiş çalıp söylediklerini. Babası, oğlunun ilgisini görünce, bir saz alıp vermiş ona. 

İlk saz derslerini, babasının arkadaşı olan Çamsıhlı Ali Ağa'dan almış. Ve gitgide, kendini iyice saza vermiş Veysel, Ünü Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş yıllarca. Yirmi beş yaşındayken anası-babası Veysel'i Esma adında bir kızla evlendirmişler ve kısa süre sonra ikisi de göçüp gitmişler dünyadan. 

Acı olaylar birbirini takip etmiş ama bitmemiş talihin kötü oyunu. İkinci çocuğu on günlükken, anasının memesi ağzına tıkanarak ölmüş, ardından da karısı yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay çok koymuş Veysel'e. Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karısı kaçıp gittiğinde bir kızı varmış Veysel'in. Daha bir yaşını bile bitirmemiş. İki yıl kucağında gezdirmiş Veysel kızını, ama ne çare o da yaşamamış. 

Bir süre sonra Veysel'i yeniden evlendirirler. İkinci eşinden yedi çocuğu olur, bir tanesi ölmüş: iki oğlan, dört kız, altısı sağ. 

Veysel Cumhuriyet'in Onuncu yıldönümüne rastlayan 1933 yılına kadar, başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır, çekinirmiş. O yıllarda şairlerimizden Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veysel'i. Onun ışık tutuculuğuyla Veysel'in şiirleri aydınlığa kavuşmuş.   

Veysel'in gün ışığına çıkan ilk şiiri Gazi Mustafa Kemal Paşa için söylediği: "Türkiye'nin ihyası Hazreti Gazi" mısrasıyla başlayan şiirdir. 

Bundan sonra bütün yazdıklarını çalıp söylemiş ve Veysel artık Aşık Veysel olmuş. 1933 yılına kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde, bundan sonra bütün yurdu dolaşmış, yurdunun çeşitli şehirleriyle kasabalarını, köylerini yakından tanımış. Halk ozanlarından en çok Karacaoğlan'ı, Yunus'u, Emrah'ı, Dertli'yi severdi.

Aşık Veysel Köy Entitüeri'nde bir süre saz öğretmenliği de yapmış. 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi "Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden Aşık Veysel'e aylık bağlanmış. 

Sivrialan'da ilk meyve bahçesini yetiştiren Aşık Veysel'dir. Bahçenin içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar meyve ve ayrıca çeşit çeşit çiçek varmış. Veysel kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüler "Atalarımız bunca yıl böyle bir iş yapmamışlar, şu kör adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle işe kalkıştı?" demişler. 

Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köyüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa "O kör değilmiş, meğer kör olan bizmişiz diyerek Aşık Veysel'i kutlamışlar.

Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşayan Aşık Veysel 21 Mart 1973 tarihinde bu hayata gözlerini yummuş. 

1933 yılında Cumhuriyet'in 10. Yılı Kutlama törenlerine gitmek için yayan olarak köyünden yola çıkan Aşık Veysel, tam üç ay süren bir yolculuktan sonra Ankara'ya gelmiş. 

Bir sohbet sırasında Aşık Veysel'e,

Hani mümkün olsa, gözlerini açtırmak ister misin? diye sormuşlardı. Başını iki yana sallamış, 

Hayır demiş, "İçimde bir dünya kurdum. Onu yıkmak istemem. "Sonra bir çift söz daha eklemiş buna:

"Hem görüyorum ben," demiş. "Aşık gözüyle değil, gönlüyle gören adamdır." 

Milli birliğimize vurgu yapan ozanımızın bir şiiriyle yazımızı bitirelim. 

Hepimiz Bu Yurdun Evlatlarıyız 

Bu nasıl kavgalar çirkin döğüşler

Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Yolumuza engel olur bu işler

Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız 

Birleşiriz bir bayrağın altında

Biz Türklerin ikilik yok aslında

Yanar tutuşuruz vatan aşında

Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Hedef alıp dövüştüğün kardeşin

Seni yaralıyor attığın taşın

Topluma zararlı yersiz savaşın

Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Herkes ilim deryasında yüzüyor

Çıkmış ayın çevresinde geziyor

Yazık bize yollarımız uzuyor

Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Kitaplar yazılmış nasihat dolu

Birlikte güçlenir gençlerin kolu

Gençliğe emanet Atatürk yolu

Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Söyler Veysel sözlerinden vazgeçmez

Bulanık çeşmeden kimse su içmez

Kanadı olmasa kuşlar da uçmaz

Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız 

Aşık Veysel