SÜLEYMAN EFENDİ HAZRETLERİ HAKKINDAKİ YALAN, İFTİRA VE BUHTANLARA CEVAPLAR!.. (71)

1960’lı yılların ilk çeyreğindeyuiz; Hazreti Üstaz’ımızın ebediyyete irtihalinin, nisbeti ruhaniyye’ye,Üveysî  Tasrrufuna geçtiği ilk yıllar...Hazreti Üstaz’ımızın  Rahle-i Tedrisinde bulunanlardan ba’zıları ile, kendisiyle müşerref olmuş, sohbetlerinde bulunmuş, en azından va’zu nasihatleri canlı olarak dinlemiş,  ihvan  ve ahevattan ba’zıları,şurada burada, daha önceleri duyulmayan ba’zı hususları, “ Ben Hazreti Üstaz’ımızdan duydum,ki, Hazreti Üstaz’ımız buyurdular ki, ya da,kat’iyyaet ifadesiyle,Hazreti Üstaz’ımız şöyle buyurmuşlardı,” diye nakillerde bulunduklarında, Devrin Büyüğü, Beyağabeyimiz, Kemal Kacar: “ Ben, gece-gündüz, her daim, Hazreti Üstaz’ımızın yanında değildim, bunları  elbette söylemiş de olabilir, ama, nerede, ne zaman söylemiştir,bunları söylediğinde yanınızda başka kimler vardı, belki siz yanlış duymuş, yanlışaktarmış olabilirsiniz.Bunları bir de, gündüzleri yanından hiç ayrılmayan, Ali Dayı’ya( Merhum,Ali Yılmaz), gece-gündüz hep beraberinde bulunan, Valide Sultan, Hafîza  Hanım’a, kızları,  Hadîce,Bedîa, Feriha, Ferhan Sultanlara bir soralım, onların da  te’yidini alalım,” buyururlar  ve Hazretimizden  sadır, her  rivayeti,böylece ihtiyatla karşılardı.

Hazreti Üstaz’ımızın, ruhânî, bâtınî  ve  Üveysî  Tasarrufa  geçişinin üzerinden  62  yıl geçmiş, yaş ortalamaları,30-35 arası olan, yeni nesil, ekserisi, Hazretimizin irtihalinden 30-35 yıl sonra dünya’ya gelmiş, Hazretimiz zamanında yaşamamış, Hazretimiz’den sonra, birinci, ikinci ve üçüncü kuşağı bile tanımamış. onlardan  ders okumamış, sözlü nakillerle, kulaktan dolma bilgilerle, “Hazretimiz şöyle buyurmuş,Hazretimiz böyle buyurmuş,” gibi ahkam kesiyorlar. Nerede ne zaman ve kimin yanında buyurmuş, kim duymuş, kim rivayet etmiş? Bunların hiç birisinin cevabıyoktur...

Hazreti  Üstazımızın  buyurmadığı, söylemeoiği  bir  şeyi, ya da  güvenilir bir  ravî’nin, Fem-i Saâdet’lerinden sudur edip-etmediği hususunda rivayet etmediği bir şeyi, Hazretimize isnad etmek, onun hakkında yalan uydurmak, iftira ve buhtan’da bulunmaktarı.

Yıllar önce, Of’lu Mahmud Efendi,( Mahmud Ustaosmanoğlu, müntesipleri cemaaıtle Teheccüd namazı kılınması için, müntesiplerini, İstanbul Fatih’deki İsmailağa  Camii’ne  da’vet  ettiler.Bu da’vet öylesine rağbet gördüki, civar illerden, Bolu, Sakarya,Kocaeli ve Bursadan hususî  otomobilleri, minibüs,midibüs ve otobüslerle binlerce iinsan, Fatih’e akın ettiler. Trafik sıkıştı,adım atılacak yer kalmadı,bırakınız,cemaatle teheccüd namazını, sabah namazlarını bile kılamadan fatih’ten ayrılmak mecburiyetinde kalmışlardı. Bu topluca fitne ve bid’at felaketlere sebebiyyet vermiş,birisi Cami Mihrabında bıçaklanarak, İmamı bıçaklayan da cami içinde linç edilerek,bir başkası da faili  meçhul, bir cinayete ma’ruz kalarak seri cinayetler işlenmiştir.   

2000’li yıllarda, Camia’mızda, bir takım  Nevzuhur ağabeyler,büyük hoca’lar(!)   şuradaburada, Cum’a gecelerinde, Veladet, Reğâip,Berâet ve Kaüdir gecelerinde, dilden dileda’vet ile topladıkları Cem-i Gafîr’e büyük kalabalıklara   cemaatle Tesbih Namazı kıldırmaya başlamışlardı. Giderek  şayi olmuş,hemen hemen,bütün yurt- kurs’larda hiç ara verilmeden devam olunmuştu.Zaman içinde, bu uygulama   yalnız, bizim Camia’mız içinde kalmamış, sair camii’lerin cemaatinin tazyîkıyla diğer imamlan tarafıondan dakıldırılmayabaşlanmıştı. Anadolu’muzun ba’zı çevrelerindea, Belediye ses sistemlerinden anonslar yapılarak, Ramazan-ı Şerif ayının son on gecesinde, şehr’inMerkezindeki Ulu Camii’de Cem-i Gafîr,(büyük kalabalıklarla) cemaatle Teheccüd namazı kılınacağı duyrulmuştu.Bekledim, devrin Büyüğü(!) müdahalede bulunsun, sessiz kaldı, aksine teşvîk etti. O devirde hayatta olanlardan, Hazreti Üstaz’ımızla  müşerref olmuş, bizzat, Hazreti Üstaz’ımızın Rahle-i Tedrisinde bulunmuş, o devri yaşamış ağabeylere ulaştım,” Ağabeyler! Lütfen susmayın, konuşun, Tesbih Namazının çok kalabalık cemaatler da’vet edilerek  kalabalık cemaatlerle kığlınması, şen’î bit’attir,” deyiniz, Hazreti Üstaz’ımıza ve onun tecdid hareketine sahip çıkınız,” dedim. Hazindir, hiçbir ağabey’denbir ses çıkmadı, aksine,kendileri  de  yer yer,bu kalabalık cemaate dahil olup, cemaatle tesbih namazı kılmaya devam ettiler. Anadolumuzun şirin bir ilçesinde, bir Kadir Gecesinde, İlçe’nin en büyük yurdunda çok kalabalık bir ihvan gurubu, toplanmış, yatsı namazı,teravih ve vitir namazı kılınmış, tesbihattan sonra,İlçe’deki idareci, “ İsteyenler abdest yenileyebilirler, 10 dakika sonra  cemaatle Tesbih Namazı kılacağız, ba’zı münafıklar her ne kadar Tesbih Namazının cemaatle kılınması bid’attir, deseler de, biz aldırmıyoruz, çok büyük sevabı vardır, hem bu gece hem de bundan sonra fırsat oldukca biz  Tesbih namazını cemaatle kılmaya devam edeceğiz,” diyor.Bu arada, aslen aynı ilçe’den olup,İstanbul’da ikamet eden ve Hazreti Üstaz’ımızın ilk talebelerinden olan birisi de orada bulunmaktadır.” Kardeşlerim, doğrudur, tesbih namazı,  diğer  nafile  namazlara  göre, meşakkatli  bir namaz’dır, bu sebele de ecri-mükâfatı büyüktür,Ne varki,bu namaz, ferden ve gizli olarak,mümkünse hiçkimsenin görmediği- göremeyeceği bir vakitte ve mekân’da kılınmalıdır, cemaatle kılınması tahrimen mekruhtur,” demiş olsaydı, o gece orada vebundan sonra bu şen’î  bid’ate son verilmiş olurdu.Ağabey,böyle bir ikaz ve ihtar yerine, ma’zeret beyan ederek, “ Benim bir ma’zeretim var, ayrılmak mecburiyetindeyim,” diyor, yakınlarıylabirlikte yurttan ayrılıyor, cemaatle kılınan tesbih namazına iştirak etmiyor...

Bu durum karşısında,Gazetem’de Tesbih  namazı, Teheccüd namazı gibi nafile ibadet’lerin cemaatle  kılınamayacağı,cemaatle kılınmasının şen’î bir bid’at olduğu, bizlerin, İmam-ı Rabbânî,Müceddidi Elf-i Sânî,(k.s.) Efendi Hazret’lerinden i’tibaren, Silsile-i Zeheb,Silsile-i Saâdât’ın”Müceddidiyye  Kolu’nun son Halkası, Silsile-i Zeheb’in,Silsile-i Saâdât’ın 33. Halkası ve dördüncü,  Kutbu’l- Aktab’ı,Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil,Medâr Mürşid ve Müceddid’in müntesipleri olduğumuz, asıl vazifemizin      sünnetleri ihya ve bihakkın,sünnetlere temessük ve te’tebbû,şen’î  bid’atler tahzir olduğunu ihtiva eden makaleler yazdım. Ulaşabildiğim idarecilere ve hoca’lara ulaştım,” Allah rızası için yapmayınız, bir bid’ate tevessül,bin sünnetin mahvidir, kendileriniz de bid’ate  tevessül etmeyini, size tabî olan Kardeşlerimizi de bid’ate sevk etmeyiniz,” diyeyalvardım.

Ayrıca,İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elf-i Sânî. Hazret’lerinin Mektûbât-ı Kudsiyye’sinden, 1. Cild, 288. Mektubu hulasa  ederek  tercüme ettim, teksir ederek  her  yere  gönderdim.Hazindir, genç  hoca’lar bu  şen’î  bid’atlere  tevessüle  devam  ettiler,  ihvan  ve  ahevatın  da, bu şen’î  bid’atlere  tevessülüne sebe p  olmaya  devam  ettiler...

Tesbih  ve  teheccüd  namazları  gibi,  nafile  ibadetlerin cemaatle  kılınmasının  fıkhî  ve  Şer’î 

  hükmü nedir?

İnşâ Allah! gelecek makale’de...