SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ,

YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!...  ( 76 )

HATIRAT;  geçmiş  zamanın vak’a’larını,hâdisatı,geçmiş devirlere aid hakîkatleri geleceğe, gelecek nesillere en doğru bir şekilde aktarmanın en sağlıklı yollarından birisidir. Bugün tarih bir ilim şubesi olarak varsa, Üniversal bir Eğitim metodu ise, nesilden nesile doğru ve selîm bir şekilde “Hatırat,”’ ın doğru aktrılmasıyla   tarih bir ilim olarak ortaya konulmuştur...

Hatırat, günübirlik, yevmen an yevmin, saaten an saatin doğru olarak kayd altına alınabilmiş ise,aynen, kayıd’lara uygun olarak gelecek nesillere aktarılmış ise, doğrudur, gerçek tarih’tir.Selçuklu ve Osmanlı devletlerimizde, bilhassa ilk dönemlerinde, yazılı kültüre ehemmiyyet verilmemiş, daha ziyade Sözlü Kültür’e i’tibar edilmiştir.Geçmiş asr’ın vukûatı bir sonraki asırda yaşamış, yaşlı bir Vezir-i A’zam’a veya yaşlı bir alimin beyanına dayandırılmıştır.Onun için de  aynı kişiler ve aynı hadiseler üzerine biribirini nakz’eden rivayetler ortaya çıkmıştır.İkinci Murad ile Hacı Bayram-ı Velî arasındaki münasebetlerle alakalı olarak anlatılanlar bunun tipik bir misalidir.  Zira, “Hafıza-i  Beşer  nisyan ile ma’luldür,”  “ İlim bir av’dır, onu elde tutmanın tek şartı kayd altına almaktır.” Her hangi bir bilgiyi zamanında ve günübirlik kayd altına almazsanız, benim hafızam kuvetli unutmam derseniz, zaman içinde ya tamamen unutursunuz ya da yanlış hatırlarsınız.

Elimizin altında, Hazreti Üstaz’ımız (k.s.) Efendi Hazret’leriyle alakalı olarak, kitap halinde de  neşredilmiş,Merhum, Müftü, Mehmed Emre’ nin, “ Üstadım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) VE “HÂTIRALARIM,” Adlı, İstanbbul 2000 Baskı tarihli,  Erhan Yayınları tarafından, neşr’edilmiş, eseriyle, Merhum, Beypazarlı, Terzi Ali, Ali Erol Bey’in, Yayınevi adı, yayın yeri ve yayıh tarihi bulunmayan ve fakat, İstanbul, Fazilet Neşriyat ve Ticaret A.Ş.   tarafından dağıtıldığı bilinen, “ HATIRATIM,” Adlı eseriyle bir de kitap halinde neşrededilmemiş ve fakat Tıpkısasım istinsah edilmiş,Ödemiş’li, Merhum, Ziya Sungur’a aid, notlar  bulunuyor.

Merhum, Müftü, Mehmed Emre’nin. “HÂTIRALARIM,” Kitbı, 208 Sahfelik  hacim’de normal boy olup sadece 61 Sahifesi, Hazreti Üstaz’ımızla alakalıdır,umumiyyetle de Merhum, Müftü, Mehmed Emre’nin   müftü olarak vazife yaptığı, Eskişehir- Seferîhisar, Eskişehir ve Balıkesir ile alakalıdır.Bir de, Hazreti Üstaz’ımızı bulmasına vesiyle olan, Hazreti Üstaz’ımızın ilk talebe’sinden ve Mehmed Emre’nin ilk hocası,pekçok ilçe’de en son İzmir- Bornova’da müftülük vazifesinde bulunan, Merhum Mehmed Ergin ile alakalıdır.Müftü, Mehmed Emre’nin Hazreti Üstaz’ımızla alakalı “ HÂTIRALAR,”’ının ekserisi üçüncü şahıslara dayalı “HÂTIRA,” lardır...

Merhum, Müftü, Mehmed Emre’nin en ehemmiyyetli,” HÂTIRAT,”’I Hazreti Üstaz’ımızın      uzun saatler devam eden ders takriri sırasında talebe’de oluşan ağırlığı ve gaflet halini izale için, zaman zaman, yaptığı lâtîf- Eltaf, latifeleridir.Merhum, Müftü, Mehmed Emre’nin anlattığına göre,” Hazreti Üstaz’ımız, ders halkasında bulunan Merhum, Hasan Arıkan’a teveccüh buyurarak, “ Ha seen, ha ben,” derdi. Değişik günlerde bu lâtife’yi tekrarlayan Üstaz’ımız bir def’asında şu hikayeyi nakletti; “ Papaz iken İslâm ile şerefyab olan birisi İstanbul’a gelir ilmini genişletir, Bağlarbaşı civarında bir camii’e imam ta’yin edilir.Aslen Bulgaristan’lı olan bu zat, Bulgaristan’daki anna-babasını ziyaret için yola çıkar, günün şartlarında yolculuğun bir bölümü katır sırtında yapılmaktadır. Hocaefendi, bir katır kiralar. Binitin sahibi, memlekete götürecek, sonra geri dönecektir.Katırcı ilea birlikte yola revan iken akşam vakti yaklaşır, gece karanlığında yolculuğun meşakkatini dikkate alan hocaeafendi, karşılarına çıkan bir köy’ün ismini katırcıya sorar. O, köy’ün ismini söyleyince, Hocaefendi” Bu köy’ün papazı eski zamanda benim arkadaşım idi.Ona misafir olalım” der,köye varıp papazın kapısını tıklatırlar.Kapıyı açan ev sahibi eski bir dostunu sarık ve cübbe ile karşısında görünce, hayretle vesevinçle onları içeri da’vet eder, hal ve hatır sorulduktan sonra, hocaefendi akşam namazını kılmak için kalkar. Namazı eda ettiktens sonra ev sahibi yemek sofrasını serer, yemekten sonra sohbete başlarlar geçmiş zamanların hatıratından  bahsedilirken, yatsı namazı vakti girmiştir. Hocaefendi yatsı namazını kılmaya kalkar,o yatsı namazını eda ederken ev sahibi katırcı’ya

  • Oğlum, senin adın nedir? Diye sorar, katırcı:        
  • Hasan der, Papaz:
  • Ha seen, haü ben der. Katırcı kızar ve:
  • Niçin böyle söyliyorsun? Diye sorar, Papaüz:
  • Bak! O, müslüman olduğu için namaz kılıyor. Ben Hıristiyan olduğum için kılmıyorum,  

Sen de kılmıyorsun, aramızda ne fark var? Deyip tekrar,” Ha seeen ha ben,” der. İşittiği iğneleyici sözleri hiddetle karşılayan katırcı, papazı evinin içinde dövmeye başlar, hocaefendi namazını çarçabuk eda eder

  • Hasan ne yapıyorsun, senin yaptığın bu iş ayıp değil mi? Biz misafiriz o ev sahibi, bize, güleryüz gösterdi, yemek ikramında bulundu, bu hareketinden utanmıyor musun? Deyince katırcı:
  • Baksan a! Bana ne diyor? Hocaefendi, işitmemiş gibi davranarak:
  • Ne diyor? Diye sormuş? O,:
  • Ha seeen ha ben diyor,Hocaefendi:
  • Yalan mı söylemiş, yoksa yanlış mı konuşmuş/ Sen bunu  hak etmeseydin o da böyle söylemezdi, deyip Hasan’ı tenkit ve teskin etmiştir. Ev sahibi Hocaefendi için yatak hazırlamış, kendisini pataklayan Hasan’a da yatak yorgan getirmiş ve misafirlerine hayırlıgeceler temennisinde bulunarak yanlarından ayrılmış...
  • Yatağa girip yatmışlar ama, Hasan öfkeli bir şekilde burnundan solumakta, “ Öf, püf,” diye sesler çıkarmakta imiş, Hocaefendi:
  • Hasan, uyusan a! Diye seslenmiş, O,:
  • Uyuyamayacağım . Ben, bU Papaza bir şey yapacağım, demiş, Hasan’ın niyyeti’nin bozuk olduğunu anlayan hocaefendi:
  • Kalk ve katırları hazırla da yola devam edeilm, demiş, onların seslerini işiten ve hazırlıklarını gören ev sahibi:
  • Hocaefendi, neden bu  kadar erken gidiyorsunuz? Deyince misafir hoca:
  • Yolumuz uzun Bir an önce yolcu olalım istedim. Cevabını vermiş, ortalık ağarıp sabah namazı vakti gelince hocaefendi:
  • Hasan duralım da ben namaz kılayım, demiş, Katırcı:
  • Hocaefendi, biraz bekle, ben de abdest alayım ve beraber namaz kılalım, demiş Hoca.
  • Sana ne oldu Hasan? Deyince  o :
  • Olan oldu ve geçen geçti. Ben bir Papaz’ın, “ Ha seeen,ha ben,” sözüne ikinci def’a muhatap olmak istemiyorum, cevabını vermiş...

Efendi Hazret’leri,(k.s.) , günün birinde bu zat’ın İstanbul’da imamlık yaptığı camii’de va’az ederken, bu kıssa’yı nakletmiş, namazdan sonra yaşlı bir hanım, gözyaşları içinde Hazretimize yaklaşmış, “ Hocam! Kıssa’nızda bahsettiğiniz o zat benim babamdı,” demiş, kıssa’yı aynen doğrulamış...