Bazen insanlar beklentileri karşılanmayınca oluşan rahatsızlığı, rahatsız etmeye çalışarak dile getirmeleri alışılmış bir durumdur

“Siz sürekli iletişim üzerine filan konuşuyor, yazıyorsunuz! Maşallah boş durmuyor, seminerlerde veriyorsunuz kendinizle iletişiminiz nasıldır?”  sözleri farklı meslek gruplarıyla paylaştığım zaman benzerlerini onlardan da duyuyorum.

Avukat, “hocam yılların avukatıyım çok çetrefilli davaları kazandım konumda oldukça iyi olduğumu söyleyebilirim; ancak en fazla fedakarlık yaptığım bir müvekkilim beklentisini tam karşılamamış olacağım ki bana hukuk dersi verdi, avukatlığımı eleştirdi… vb”

Doktor, “Od a bir şey mi bir gün hastanede nöbetçiyim bir hasta getirdiler ama eks olmuştu ve olağanüstü gayretle onu yine hayata döndürdük. Adam nefes almaya başladı. Hasta yakını sonunda ne yapsa iyi, bize bir güzel fırça kaydı...! Aslında mesleğimizin güzelliği,  ne kadar fedakar olduğumuzla da ilgiliydi. Hasta yakınları sağ olsunlar teşekkür beklerken, fırça da ikram etmekteler biz alıştık ve onları anlıyoruz bazen de çok kızdığımız zaman “’en sevdiğiniz inşallah doktor olur’ diye  temenni de bulunduğumuz olabiliyor”

Eczacı,  “bir ziyarete gitmiştik konu ilaçlar, şifalı otlar yani üzerine master yaptığım konuda bir emekli memur aldı sazı eline otlar üzerine yaptığı araştırmalar, dağ taş, dere tepe gezerek otlar çiçekler vb konusunda ne kadar hevesli olduğunu anlatırken lafın sonu bana ders vermeye dönüştü…” Ancak söylediklerini eksik hatalı abartılı bilgiler içeriyordu ona, “anladığım kadarıyla doğayla iç içe olmaktan hoşlanıyorsunuz, harika bir şey..vb” diyerek bana verdiği dersi sonlandırmasını sağlamaya çalıştım

    

Bir danışman arkadaşımın da dediği gibi en çok parasını aldığımız bize en çok saygı duyarken, bizi bedava saatlerce meşgul etmesine izin verdiklerimiz, yararlı olmaya çalıştıklarımız teşekkür etmeleri bir yana,  yargılamaya, mesleki yeterliliğimizi sorgulamaya filan da başlayabiliyorlar…

Çay servisi yapan Recep arkadaşın dikkatini çekmişiz ki pür dikkat bizi dinlediği gözümden kaçmadı.  Çaycı Recep sevdiğimiz konuşkan bir arkadaştı. O boş çay bardaklarını toplamak  için masamıza gelmişken, “Recep bizi hep dinledin sana da soralım mı ne dersin?” diyen avukat arkadaşımızın teklifine atladı hemen, “af burun abi, bi laf  da ben edeyim izin verirseniz; sizi dinledim, bana göre 15 kuruşluk adama 25 kuruşluk değer verirseniz ilk sizi küçük görür; bence bu millete iyilik yapmıcan…!  Bu kadar basittir; kusura bakmayın, sizler daha iyi bilirsiniz; çünkü hepiniz okumuş etmiş adamlarsınız..” diyerekten ‘okumuş etmiş’ de olsak bir derste Recepten aldık J

Avukat arkadaşımız çaycı Recep’in dediklerinden ne anladığını özetlerken, “Çaycı Recep arkadaşımızın da buyurduğu gibi hepimiz okumuş etmiş(!) kişiler olarak daha çok öğreneceklerimiz var. Mesela 15 kuruşluk adama 25 kuruşluk değer verirsen ilk seni yargılar, küçümsermiş!” şeklinde sözler söylese de, kendi söylediklerine kendisi de katılmadığını belli etti

Şu ana kadar yazdıklarım bir tarafa, kindar, çıkarcı ve iyilik bilmez insanların çoğunlukta olmadıklarına emindim. Her ne kadar aksi durumu konu etmiş, öne de çıkartsak insanımız içten ve samimi  davranmış olanı, kendisini önemseyeni, iyilik yapanı  takdir ediyordu.

Yazımıza konu olan kişilerin ruhsal, kişilik sorunlarının olması, bilge yönlerinin zayıf olmasından dolayı sohbete malzeme olması, içimizde biriken olumsuzlukları paylaşarak rahatlamaya çalışmamızdan bahsedebiliriz. Sohbetimiz le insanlarımızı genellemek, etiketlemek gibi amacımız yoktu. Biliyoruz ki yaşam koşullarımız, bizlerin nasıl bir yapıya bürüneceğimizde belirleyici bir etkendir.

Bir başka gerçek daha var ki, otoriter yapıda yetişen insanlarımızın nezaketle davrananları, özür dileyen, teşekkür eden, emir vermeyen, dinleyen kişileri küçümsedikleri ve aciz insanlar(!) olarak algıladıkları da sık gözlemlenir.