Ethem Paşa, Kemal Paşa ve Fransız Gardet’ten Fransızca; Gerdankıran Ömer Efendi’den  Türkçe; Ferid ve Şerif Efendi’den Arapça; Ali Mahvî Efendi’den Farsça; Vak’anüvis Lutfi Efendi’den Osmanlı Tarihi; Guatelli Paşa ve Lombardi’den Batı mûsikisi tahsil etti. Bunlarla yetinmeyerek, Padişah olduğunda lüzumlu bilgileri öğrenmekten ömrü boyunca geri kalmamıştır.

     Daha sekiz yaşında iken annesini kaybetti. Bundan sonraki bakımıyla Perestu Kadınefendi meşgul olmuş, ona büyük bir ihtimam göstermiş annesinin yokluğunu mümkün mertebe azaltmaya çalışmıştır.

     Gençliği devletin en buhranlı zamanlarına rastlamıştır. Dünyaya geldiğinde Gülhane Hatt-ı Hümayunu çoktan ilân edilmiş; Osmanlı İmparatorluğu âdeta yeni bir döneme girmiş bulunuyordu.

    X

     Abdülhamid Han, 31 Ağustos 1876 günü öğle üzeri, Topkapı Sarayı’nda tahta cülûs etti. 7 Eylül’de muhteşem bir törenle kılıç alayı yapıldı. Böylece Abdülhamid Han, gençliğinden beri kurduğu, fakat devrin zor şartları altında içinde saklamasını bildiği tahta oturmuş idareyi fiilen eline  almış bulunuyordu. 

     Daha tahta geçer geçmez halkın arasına karışmak onların her şeyiyle ilgilenmek, mevcut engelleri ortadan kaldırmak için çeşitli makamları ziyaret ediyor, halk arasında namaz kılıyor, lüzumsuz uygulamalara son veriyordu.

     Heyhat onun bu halkla beraber olmak isteyişi imparatorluğun bekası için şahsını emniyete almak kaygusuyla son bulacak, ister istemez sarayına çekilecektir. Çünkü ihanet yelleri yurdun içinde esmeye başlamıştı.

     Henüz kendi kabuğuna çekilmek mecburiyetini duymazdan önce, 14 Eylül’de şimdi Üniversite Merkez binası olarak kullanılan Seraskerlik makamına gitti. Yemekte bulundu, bir nutuk söyledi. 15 Eylül akşamı Yıldız Sarayı’nda devlet erkânı ile yemek yedi. Onları birliğe ve devlet hizmetine dâvet etti. 18 Eylül’de Kasımpaşa’daki Bahriye nezaretini ziyaret etti, yemekte bulundu. 5 Ekim’de Süleymaniye’deki Meşihat’ı ziyaretle ulema ile iftar etti. 9 Kasım’da Haydarpaşa askerî hastanesinde yaralılarla sohbet etti, onların gönlünü aldı. 

     Devletin yüksek zümresiyle vapur gezintilerinde bulundu. Halkın arasında namaz kıldı. 

     Bütün bu hareketleriyle gerçek bir devlet adamı olduğunu gösteren Abdülhamid Han, yukarıda söylediğimiz gibi bu halka açık hâlini daha fazla devam ettiremedi.

     İlk hamlede Harem ağalarını protokolden çıkardı. Kadınların siyasete karışmasını, kesinlikle men eyledi. Saray masraflarını en asgarî dereceye indirdi. Mümkün mertebe bütün harcamalarda tasarrufa girişti.

X

     Bu sırada Sırbistan ve Karadağ Prenslikleri isyanda; Bosna-Hersek’teki ayaklanma devam ediyor; Girit kaynıyor...29 Ekim’de Osman Paşa Sırp ordusunu yendi. Belgrat’a girmek üzereyken, Rusya ültimatom verdi. Bunun üzerine Sırp ve Karadağ’la iki aylık mütareke yapıldı. Rusya’nın müdahalesi Avrupalıları kuşkulandırdı.

     23 Aralık 1876’da İstanbul’da Tersane Konferansı toplandı. İngiltere, Almanya, Rusya, Fransa, Avusturya, Macaristan ve İtalya iştirak etti. 20 Ocak 1877’de sona erdi.  Türk dostu İngiltere baş  murahhası Lord (Marki) Salisbury Rus düşmanı olup bir harbi önlemek istiyordu. 

     Çünkü yenildiğimiz takdirde Rusların nerede duracağı meçhuldü. İngiltere’nin desteği imkânsızdı. Fakat realiteden habersiz Midhat Paşa devleti savaşa zorluyor hayal peşinde koşuyordu. Onu diğer gâfil bazı zevat destekliyordu. 

     Halbuki, memleketin her bakımdan ıslaha muhtaç olduğunu bilen Abdülhamid Han harbi kat’iyyen istemiyor, fakat körü körüne devleti tehlikeye sürükleyen devlet erkânına henüz mani olacak vaziyette bulunmuyordu.

X