Mütercim cümlelere ilişmeden dokunmak istedim bu sabah senden kalan mektuplara.
"evvela selam eder gözlerinden hasretle öperim kızım" diyor ellerinle dokunduğun ilk satırların. Özlemin yüreğini burkan cümleleriyle sıralamışsın bir bir mülteci kederine denk edip postalamışsın hasretini sepya renkli kırık tebessümünle. "havalar çok sıcak buralarda. dayanılır elbet dayanılır da bu sıcaklığa, hasretiniz olmasa"

Dokundukça beyaz kağıda kırıcı bir yalnızlığın gölgesinde zayıflatıyor cümlelerin ruhumu. Mütemadiyen adını giyiniyor dudaklarım. Ben ve yokluğun kirpi gibiyiz.
Sokuldukça yanan uzaklaştıkça ürpererek üşüyen!

Hani eve dönüş saatlerinde pencereden akşam sızıyordu ya, o vakitler dünya ile aynı yaşta, aynı telaştaydım tüm çocuklarla. Bayram sevinci gibiydi dönüşlerin basamaklarda duyumsarken soluğunu poşet hışırtılarıyla. Belki pembe değildi sokak kapımız ama serçelerin çığlığı daha özgürdü sanki.

Uzun zaman oldu gelmeyeli sılaya. Nedenine gelince,
Ne bileyim işte çocukça istekler ağlaşıyor içimde.
İstiyorum ki kapıyı açan sen ol, istiyorum ki sımsıkı sarıl boynuma. 

İstiyorum ki kolum kanadım ol. Ellerinden öpmek istiyorum mesela. Bana hiç işaret parmağını sallamayan ellerinden.
Mesela anlatmak olan biten ne varsa öğüdünle toparlanmak en sonra.

Baba"M" demek istiyorum mesela. Ne çok yakışıyor M harfi sana bir bilsen. Uzun zaman oldu birlikte gülmüyoruz mesela.
Bir bilsen acını derinlerde yaşasam da ikimiz hiç gitmiyor aklımdan. C/ismini bilmediğim şiir kayalıklarında apaçık ortadayım nehirler taşarken gözbebeğimden. Küflenmiş ekmek gibi keşkelerim. Ne kadar kısık çıkıyor sesim, ne kadar hata yapmaktan korkuyorum sen olmayınca. Muhafazakâr bakıyorum hayata sen gibi. Ezberlenmiş cümleler sıralıyorum kendimden kaçarcasına.

Biliyor musun aklımdan çıkmıyor o beyaz şilteden gömleğin. Ne denli aykırı ne denli yakışıksızdı sana. Ve sensizliğin ne denli ağır olduğunu öğretti bana.

Kendinden emin uyuyorken çıkından kundağında, ö harfi öyle iğreti durmuştu ki mağrurluğunda. Aldırış etmeden sarıldım sarıldığımca. Umuttu belki de dönüşün adımı sayıklayarak duyularıma.

Bilseydim özlemin bıçak sırtı acısını daha çok, daha çok sarılırdım rüzgârla oynaşan teninin soğukluğuna.
Biliyor musun gördüğüm hiç bir adamı benzetmedim sana. Hiç bir kokuyu kokuna değişmedim, hiçbir bakışı yeşiline gözlerinin.
Mustarip bir sükûn kıvrılmış yutağıma. Baktığım her yere öyle uzak öyle yakınsın ki. Tıkanıyor yutkunamıyorum hayratları çalınmış sükûnumuzdan.

Korkuyorum dünya denen boşlukta. Bu koca kalabalığın ıssız ıslıksız ormanında.

Takvimler arasında gezeli beri cesedinin üzerinden konuşuyor saatler dakikalar. Bize seçilen kaderi solumaktan başka çare var’mola!


Akvaryumda yaşamak gibi yaşamaklar var burada balık misali.

Yazık ki hafızamız silmiyor hiçbir şeyi geçmişle hasbihal ağıdımız var şivan dilinden.

Yine de sana milyonlarca kez şükranlarım var dua dua. Adil olmayı, zulme karşı koymayı, doğruyu yanlıştan ayırmayı öğrettiğin için.

Ah Baba!

Şimdi dokunmak vardı ebruli tenine
şımarmak ak ellerine
yürümek gözlerinin yeşilden köprüsünde
sonra dudaklarından dökülen

Acıklı bir masalla nasiplenirken düşlerim
duyularıma dökülse esin bir katre
öksüz rüzgâr misali
yanmaya nazır sözcüklerle yemin billahi erirdim
düş damlası olsa da şimdilik ah-u zarım
serilirdim gitme diye y/önüne...

gökyüzü karabasan hayal köprülerimde
bir mavi
bir yeşil dökülsen ya fecrime
ömrün ömrüme bu denli sarılmışken
yonta yonta yokluğunun içini hüzzam kaidelerle
sana varan yolları tersinden sendeleyerek yürürken
yoksul yağmurların yaşını biriktirdim avuçlarımda
boylu boyunca yattığın gül ağacına dökeceğim
söz sana pınar olamayacak tek sözüm
derin derin konuşmayacak gözüm
yeter ki sen otur bıraktığın boşlukta
sabrederim illaki karakalem acemi
vurulurum da düşmem gidişinin kurşunlarına...

Baba "M" şimdi dokunmak vardı nasırlı ellerine
kutlu günün iz düşümünde

Sana bir avuç dua

Bir buket söz yaşı getirdim

Kutlu olsun günün BABAM!

Sembolikte olsa, tüm babaların babalar günü kutlu olsun.