Tıpkı geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu sezonun ilk yarısında da teknik direktör kıyma makinesi olanca hızıyla ve tam kapasite olarak çalıştı.

Süper Lig’de mücadele eden 21 takımın 12’sinde tam 16 teknik adam görev yaptı. Bu teknik adamlar arasında takımının başında sahaya yalnızca bir hafta çıkan da vardı, dört maç görev yapabilen de, 18 karşılaşmada takımını antrene eden de.

Takımlarıyla yollarını ayıran hocalara ve takımlarıyla birlikte kaç maça çıktıklarına bir göz atalım dilerseniz.

İrfan Buz (Kasımpaşa) 1 maç, Mehmet Altıparmak (Kasımpaşa) 7 maç

Hüseyin Cimşir (B. B. Erzurumspor) 4 maç, Mehmet Özdilek (B. B. Erzurumspor) 9 maç, Bayram Bektaş (Kayserispor) 6 maç, Samet Aybaba (Kayserispor) 8 maç, Robert Prosinecki (Y. Denizlispor) 8 maç, Yalçın Koşukavak (Y. Denizlispor) 9 maç, Tamer Tuna (F. TAV Antalyaspor) 6 maç, Mert Nobre (Gençlerbirliği) 7 maç, Eddie Newton (Trabzonspor) 7 maç, Fuat Çapa (MKE Ankaragücü) 7 maç, Marius Sumudica (Gaziantep FK) 14 maç, İlhan Palut (Göztepe) 17 maç, Okan Buruk (M. Başakşehir) 18 maç, Stjepan Tomas (Ç. Rizespor) 18 maç.

Sezona başladığı teknik takımla yola devam eden yalnızca dokuz teknik direktör var; Bunlar Erol Bulut (Fenerbahçe), Fatih Terim (Galatasaray), Sergen Yalçın (Beşiktaş), Çağdaş Atan (A. Alanyaspor), Ömer Erdoğan (A. Hatayspor), Şenol Can (F. Karagümrük), Hamza Hamzaoğlu (Y. Malatyaspor), Rıza Çalımbay (DG Sivasspor), İsmail Kartal (İH. Konyaspor).

Başta da belirttiğim gibi, her yıl bu kıyımı görmekten bıktık. Sezona girerken büyük laflarla, dünya paralar verilerek teknik direktörleri, klasik ve de kısacık bir teşekkür yazısıyla kapının önüne oturtuyorsun.

Beni bu anlamda en fazla şaşırtıp, kafayı yedirten nokta da şu; Yahu adamı almışsın daha ilk maçın ardından, “Haydi güle güle”. 

Dur arkadaş ne oldu ilk maçtan ne anladın, neyi gördün de adama yol veriyorsun? Peki ilk maç sonrasında teknik direktörün sana yararlı olamayacağını öngören bir erken uyarı sistemine sahiptin de, alırken bu öngörüyü neden ortaya koymadın?

Pek tabi ki kulüpler teknik adam değişikliklerine gidebilir. Çünkü hiç kimse vazgeçilmez ya da ulaşılmaz değildir. Ancak yolların ayrılması işlemi makul ve mantıklı bir süre içinde olur.

Şuraya bakın; bir maç, dört maç, beş maç gibi süreçlerde teknik adamların 

kafasını koparıyoruz. Ondan sonra da, “İstikrar” çığlıkları atıyoruz.

Zor, zor bu kafayla çok zor…

Böylesine çelişkilerle dolu bir ortamda, tabi ki ne milli takım, ne de kulüpler bazında başarı beklenir, bu mantıkla nasıl ileriye dönük umut besleyebiliriz inanın bilemiyorum. Bilen varsa da dinlemeye hazırım.

Hoşçakalın…