‘İSTİSMAR’, ‘TECAVÜZ’, ‘SAPKIN RUH’ ısrarla köşemde yer vermek istiyorum. Unutulsun istemiyorum. Alışılsın istemiyorum. Yine boğazım düğüm düğüm bu satırları yazıyorum. Bazı konular vardır ki tartışmaya açık değildir, olmamalıdır. Bunlardan biri ve en önemlisi istismardır, tecavüzdür. Çocuk ya da yetişkine tecavüzün herhangi bir açıklaması, herhangi hafifletici sebebi, aması, fakatı, yanisi olmaz, olamaz. Açık ve aleni olarak hiç kimse tecavüzü, tacizi savunmaz, savunamaz. Bir çocuğun, yetişkinin istismar edilmesini makul, mazur gören bir insana ya da kuruma kimse makul bakmaz, bakamaz. Hiç kimse tecavüzün bir suç olmadığını söylemez, söyleyemez. Buraya kadar hepimiz hemfikiriz. Peki, bu kadar pedofili, bu kadar tecavüzcü nereden, nasıl çıkıyor? İzliyorum ve birçok köşemde belirtmişimdir. Sürü psikolojisiyle olay anında birkaç gün paylaşım yapıp bağırıp çağırıp yine öpücük öpücük, kalp ikonu dolu hayatımıza maalesef döndük. Bu köşemde çok şahsına münhasır değerli, hanımefendi Zeynep hanıma yer vermek istiyorum. Kendisi; evladı, biricik kızı, kıyamadığı, gözünün içine baktığı, derslerinde çok başarılı yavrusuyla ilgili çok elim bir istismar, alıkoymayla karşılaşmış ama asla susmayanlardan. İnadına meydan okuyanlardan. Kendisini can kulağıyla dinledim ve satırları ona bırakmak isterim:

DOKUNMAYIN ÇOCUKLARIMIZA

Sevgili Aslı Hanım, dünya çocukların olmalı. Anne baba olarak çocuk istiyorsak her şekilde doğduğu andan itibaren onların geleceğini düşünmemiz gerekir. Çocuklar kıymetlidir. Çocuklarım olduktan sonra anneliğin ve evladın kıymetini daha iyi anladım. Okul yaşına gelene kadar zaten yanında oldum. Okula gidince sanki bırakıp döndüğümde boşluk varmış gibi hissediyordum. Koruyup kollamak istiyordum. Hele de dışardaki kötü insanlarla nasıl başa çıkarım diye hep çare arıyordum. Sabah çocukları okula bıraktıktan sonra eve dönüp Müge Anlı’yı izlerdim, bir şeyler kapıp öğreneyim diye. Ama her açtığımda çocuklara yönelik taciz, tecavüz vardı; izler ağlardım. Müge Hanım "Bırakmayın çocuklarınızı, liseye de gitse elinden tutup götürün.“ derdi. Demek ki bir bildiği var derdim. Korkardım etraftan kim, kimler zarar verir diye, bir baktığıma bir daha bakardım. Kızarlardı bana çok takıyorsun kafana diye. Ben aldırmıyordum ama evlat benim evlâdım peşinde koşuyorsam yoruluyorsam kime ne! 8. Sınıftaydı kızım, hâlâ götürür getirirdim. O yıl kızımın sınıf arkadaşı hep bir şeyler anlatmaya çalışırdı. Herkes kör, herkes sağır olmuştu. Duymuyorlardı. Kızıma açık açık olmasa da anlatmıştı bir şeyler. Paylaştı kızım benimle. Ben annesini uyarmak istedim, söyledim de ama inanmadı. İftira atıyorsun diye ortalığı inletti. O zamanki adıyla SBS’ye gireceklerdi. 10 gün kala kız ortadan kayboldu. Bana inanmayan annesi yardım istedi ve anlattıklarım doğruydu. Uyuşturucu tuzağına düşmüş ve bir hayli borçlanmıştı. Kaçırmışlar kızı, üç gün boyunca bulunamadı. Aranmayan yer kalmamıştı. Bilemedik işte, yıktırmak için çaba verdiğimiz prefabrikten yapılma eski sağlık ocağına bakmayı akıl edemedik. Burnumuzun dibindeymiş oysa masum yavrumuz. Üç gün boyunca bir sürü işkence ve tecavüze maruz kalmış. O öylece kendini iyileştirmeye çalıştı. Üstü kapatılmaya çalışıldı. Doktora götür diyorsun, deli mi diyorlar ama bilmiyorlar ki asıl hasta ruhluların hasta ettiğini, yaranın derininde olduğunu. Dinleyelim çocuklarımızı. Çocuk da bir bireydir. Anlatımlarını, duygularını, hissettiklerini dinlemeliyiz. Dinlemedi annesi, adı çıkmasın diye üstünü örttü. Hayatı kararmıştı. Etkisinden kurtulamadık. Hiçbir şey başıma gelmez dememeliyiz. İnsanoğluyuz, her an her şey gelir başımıza. Evlatlarıma daha bir sarıldım. Lisede bile götürmeye devam etmiştim ama bir el âlem kavramı var ya içimizi acıtan. Bıraktım götürmeyi. Kızım 12. sınıftaydı. Okuldan sonra dershaneye gidiyordu. Nerden bilecektim ki Müge Anlı’da izlediğim olayın tam ortasında kendimi bulacağımı. Bir gün akşam saatinde minibüsle eve dönerken kızım, tek kalmış önde oturduğu için. Arkadaki inenleri görmemiş ve tek başına kaldığını anlayamamış. Şoför ve arkadaşı kızımı alıkoymak istemişler. Adiler, çocuk ya daha çocuk o! Nasıl düşünüyorsunuz nasıl bir zihniyet taşıyorsunuz. Bir anne evladına kıyamazken siz nasıl kıyabilmeyi düşünüyorsunuz. Aklım almıyor. Kızıma küçüklüğünden beri tembih ettiğim, “senin sesin en büyük silahın” sözü aklına gelip bağırmasaydı neler olurdu kim bilir? Eve geldiğinde zangır zangır titriyor, ağlamaktan konuşamıyordu bile. Ne oldu, diyorum cevap alamıyorum. Ah bir bilseniz çaresizliği. Anlatamıyordu bile, o kadar korkmuştu ki. Hemen alıp karakola gittim. Asla cezasız kalmayacaktı. Gereken işlemler yapıldı 24 saat geçmeden bulundu. Bir de şikâyetçi mizsiniz, sorgusu deli etti beni. Benim kızım kurtuldu diye başka kızlar yok mu? Tabi ki şikâyetçiyim, dedim. Çok zor günler bizi bekledi. Psikolojisi bozuldu. Ağlama krizleri geçirdi. Burada el âlem ne der diye düşünmedim hakkımı sonuna kadar savundum. Mahkemeler davalar sürdü, aldı cezasını. Hiç kimsenin deli bu, der diye dedikodularına aldırmadan. Aldım doktorlara götürdüm. Evlatlarımızı el âlem ne der diye içine kapatmamak gerekir. Üstünü örtüp toplumdan uzaklaştırmamamız gerekir. Bu olayı yaşamak ister miydi? İstemezdi. Bize düşen görev unutturmak içine kapatmamak. Susturmamak. Çocukların sesi olmaz, onun sesi biz olmalıyız. Utanıp eve kapatmak yerine, elinden tutup hayallerine kavuşturmalıyız. Çok şükür atlattık. Önceki Üniversite sınavı iyi geçmese de bu olaydan dolayı şimdi daha güçlü şekilde hazırlanıyoruz. Hayallerine ümitlerine geleceğe el ele yürüyoruz. Annelik doğurmakla bitmiyor. Evladımızın her yaşta, her zaman bize ihtiyacı var. Büyüdü diye kenara çekilmemeliyiz. Aksine daha büyük sıkıntılar bu dönemde başlar, küçükken zaten yanımızda. Bir evlat kolay doğup büyütülmüyor. Öyleyse neden kurtların önüne atalım. Sadece kendi evladımız için değil bütün çocuklarımız için susmamalıyız. Ebeveyn olmak bunu gerektirir Sevgili Aslı Hanım.

Sayın Zeynep Hanım’a çok teşekkür ediyorum. İçimde biriktirdiğim, sinirden sinkaflı cümlelerime engel olamadığım, bu toplumsal ayıbı gerçekten yazınsal da olsa icra ettirmek zor. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde maalesef durum üstü kapatılamaz bir durumda. Beni yadırgayanlar olacaktır. Duymak istemediklerinizi söyleyeceğim, acı fakat gerçekleri. Bazı onursuz kişiler “Babanın öz kızına şehvet duyması haram değildir.” diye yayınladıkları fetvaları, bir kereden bir şey olmaz diyen zihniyeti var oldukça çocuklar istismara uğramaya devam edecektir. Toplumsal eğitimle olacak bir şey olmaktan çıktı bu utanç konusu. Toplumun değer yargıları ayaklar altında. Her şey normalize bir hal almış. Sorarım size; sizin hiç mi bacınız, ananız, kızınız yok? Hiçbir şey yapamıyorsan, engel olamıyorsan duyuracaksın. Bize düşen görev bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak. Çocuklarınıza iyi ve kötü dokunmayı, mahrem yerlerini, istemedikleri bir durumla karşı karşıya kaldıklarında hayır demeyi, en önemlisi de ne yaşarsa yaşasın bunu size rahatlıkla anlatabileceğini öğretin. Zeynep Hanım bunun en güzel örneklerinden. Çevrenizde cinsel, fiziksel ya da ruhsal istismara uğradığını düşündüğünüz yetişkin, çocuk ya da çocuklar var ise hiç çekinmeden 183 Aile ve Sosyal Politikalar hattını arayın. Bana dokunmayan bin yıl yaşasın deyimini çok sahiplendiğiniz için geliyor bunlar başınıza.

Çocuğun için susma, utanma, el âlem ne der zihniyetine göre yaşama, bağırmak için başına gelmesini bekleme!