Bölücü hainlerin ne zaman kuyruğu sıkışsa, içerden ve dışardan sesler yükselip, Türkiye’ye eleştiriler başlar... Devletin kararlılıkla sürdürdüğü operasyonlar nedeniyle hayalleri bir bir sönen teröristlerin umutları, kazdıkları çukurlara ve barikatlara gömüldüğünden beri yine telaşa düştüler.

Teröristler sokakları barikatlarla, hendeklerle kapatıp, yığdıkları silah ve bombalarla şehirleri savaş meydanına çevirdiği halde bunu görmezden gelen HDP milletvekileri fırsat buldukça saçma sapan konuşup tehditler savurmaktalar.

Bazı ilçelerimizde bölücü katiller, kendilerince özyönetim(!) ilan edip, hendekler kazar, barikatlar kurarken, “Devlet buraya giremez” anonsu yaptılar. Amaç, güvenlik güçlerinin müdahelesine karşı  çatışmalar çıkarıp, sivil kayıpların olmasını sağlamak surtiyle, halkın tepkisini çekmek ve tüm bölgeyi kalkışmaya iterek iç savaşa dönüştürmekti. Dünyanın hiç bir yerinde, böyle bir şeye izin verilmeyeceğine göre, devlet gerekeni yaptı. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen mahallelerde adeta iğneyle kuyu kazarak teröristler bir bir temizlendikçe, halkta itibar ve oy kaybeden HDP’lilerin karın ağrıları arttı.

Hendek siyaseti iflas ettiği halde, “Biz sırtımızı Rojava’ya, Kobani’ye,  YPG-YPJ’ye dayıyoruz.”  Diyen, HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’dan sonra, diğer Eş Genel Başkan Demirtaş, “Parlamentoları partiler değil, halk kurar ve halk isterse birden fazla parlamento da kurar.” Demişti. HDP Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir, daha önce, Diyarbakır’ın Sur mahallesi teröristler tarafından yakılıp yıkıldığı halde devleti suçlayarak “Bu, hukuk değildir. Bu, olsa olsa zorbalıktır, haydutluktur. Belediyeyi, muhtarları, sivil toplum örgütlerini hiçe sayarak Sur'da yaptığınız her çalışma gayrimeşrudur." Şeklinde konuşmuştu. Şimdi de “Biz Ankara’daki parlamentonun Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Farsların ve ne kadar halk varsa hepsinin parlamentosu olmasını isterdik. Hepimizin çatısı olsaydı. Ancak, o kapı Kürtlere kapandı. Biz şimdiye kadar aynı evde, aynı çatı altında bir yaşam sürdürelim istedik. İnsan bir evde birlikte yaşayamıyorsa insanlar bana göre komşu olsa daha iyidir. Şimdi durum komşuluğa doğru gidiyor.” Demiş...

Daha önce de  “hendek savaşlarına” karşı başlayan operasyonlar dolayısıyla Türklerle “duygusal kopuş” noktasına geldiklerini iddia ediyorlardı... O dedikleri olsa olsa, “hayallerden kopuş” olabilir... Bin yıldır birbirine kenetlenen halkımız, yüz yıl önce omuz omuza savaşarak düşmandan temizledikleri vatanlarında duygusal  ve hukuki beraberliğin temellerini atmışlardı.  Şimdi üç beş eşkiyaya pabuç bırakmayacaklardır elbette...

Hangi etnik kökenden, dinden veya mezhepten olursa olsun bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin ve her kesimin tüm farklılıkları ile bu ülkeye ait olduğunu, görüş ve düşüncelerini siyaset yoluyla ifade edebileceklerini hatırlatmaya gerek varmı??? 

Anayasa ve yasal çerçevede her türlü özgürlüğe sahip oldukları halde, eline silah alıp, askerine, polisine pusu kuran, bebek, çocuk, yaşlı, kadın, erkek, Türk, Kürt demeden masum insanları öldüren, şantiyeleri, fabrikaları, iş makinelerini, okulları, dersaneleri, kütüphaneleri, hatta hastaneleri ve ambulansları bile yakıp yıkan, kurşunlayan alçakların sözcülüğüne soyunanların insanlığından şüphe etmek gerekir. Yüz yıl önce  İngiliz ve Fransız cetvelleriyle sınırları çizilen Ortadoğunun suni devletleriyle Türkiye’yi karıştırıyorlar herhalde...

Anadolu’yu vatan edinen halkımız bu coğrafyada var olmanın bedeli neyse bugüne kadar canıyla, kanıyla ödediği gibi bundan sonra da ödeyecektir, kimsenin şüphesi olmasın... Ülkemizi bir iç savaşa sürüklemek istiyenlerin oyunları boşa çıkmıştır. Halk oynanan oyunu görmüş ve tuzağa düşmemiştir ve bundan sonra  da düşmeyecektir.  Türkiye’mizde, farklılıklara saygı içinde “TEK VATAN, TEK DEVLET, TEK BAYRAK, TEK MİLLET” anlayışıyla ve hep birlikte huzur ve güven içinde yaşamaktan vazgeçmeyeceğiz.