Hayatımıza Covid 19 adlı bir belânın girdiğinden beri ne huzurumuz kaldı, ne mutluluğumuz. Hepimiz evlere kapandık kaldık. Her şey hesaplı, her şey kısıtlı… Yüzümüzde maskeler, sevdiklerimizden uzak, en yakın arkadaşımızla bile bırakın sarılmayı, tokalaşmayı dahi unuttuk.

Bayramlar bayram olmaktan çıktı. Eş dost akraba, arkadaş bir araya gelip yarenlik edemeyeceksek, bayram nasıl kutlanabilirdi ki?

Meğer ne rahat bir hayat yaşıyormuşuz da farkında değilmişiz. Kaybettikten sonra bazı şeylerin değerini fark etmek işe yaramıyor. Bunu bari öğrenebildiysek hanemize bir artı yazılmış olur. Ancak insan gerçekten öyle bir varlık ki, her şeye bir şekilde uyum sağlıyor ve sonra da geçmişi unutuyor.

 Pandemi yüzünden konulan kısıtlamaların, yasakların 1 Temmuz’dan itibaren kaldırılacağı haberi yayılınca herkes bir bayram sevinci yaşadı. Ve hemen sabahın ilk saatlerinden akşamın geç vakitlerine kadar millet kendini sokağa attı.

Bir gün önce hayatımızı felç eden bu mendebur şey, o gece hayatımızdan çıkıp gitti mi? Hayır. Henüz tam olarak kimsenin sırrını çözemediği, çözenlerin, ya da bilenlerin de gerçeğini söylemediği bu illet, sadece bizi değil, bütün dünyayı esir alırken, ya da bize öyle gösterilirken, elbette çekip gitmedi.

Tedbiri yine elden bırakmadan, maske mesafe hijyen üçlüsünü hayatımızdan çıkarmadan, yaz mevsiminin sıcaklığından da yararlanarak ekonomik hayatın işleyişine de imkân vermek için böyle bir rahatlığa izin verildi.

Bakıyorum insanların bir kısmı, sanki her şey bitmiş, Covid diye bir şeyden eser kalmamış gibi rahat davranabiliyorlar. Oysa haberlerde duyuyorsunuz, varyantları, dalgaları bilmem neleriyle haspam sürekli peşimizde. Bizi bırakmaya hiç de niyeti yok gibi.

Sağlık gerçekten çok ciddi ve önemli bir konu. Şakaya pek gelmez. Rahat yaşamak güzel şey tabi ama biz yine de önlemlerimizi almaya gayret edelim.

1 Temmuz, okulların da tatil olmasıyla bir anda insanların ağıldan boşanmışçasına ülkenin dört bir yanına dağılmasına sebep oldu. Büyük şehirlerde sıkışıp kalan vatandaşlardan yazlığı veya köyünde küçük bir bahçesi olanlar soluğu oralarda aldılar.

Geçirdiğimiz kısıtlı üç bayramdan sonra şimdi biraz daha rahat şartlarda geçireceğimiz bir bayrama geldik.

***** 

Pandemi normal hayatı kısıtlarken, siyasi hayatı da yakından etkiledi. Ekonomik olarak hayli zorlandığımız bu dönemde, mutsuz vatandaş sayısı bir hayli arttı. Bunu fırsata çevirmek isteyen muhalefet de seçim seçim diye sızlanmaya başladı.

Bu arada meydana gelen bir sürü tatsız olaylar, doğruluğu yanlışlığı tartışılabilecek bir sürü iddialar ortaya atıldı. Bunları zaten her gün takip ediyorsunuz.  Bu köşede bunların hepsine yer vermek imkansız. Başka ülkelerde de hep böyle midir bilmiyorum ama, benim bildiğim bileli bu seçim sakızı bizde çok çiğnenir.

Zaman zaman bu baskıyla seçimlerin öne alındığı olmuştur ama, sınırlı vakitleri değerlendirmek ve verilen kararları uygulamak anlamında gündemi bu kadar “seçim”le meşgul etmenin ülkeye öyle çok fayda sağlamadığını da artık anlamamız lâzım.

***** 

Evet bayrama geri dönecek olursak, bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama, eski bayramların heyecanı sanki yok. Gerçi eskiyle yeniyi karşılaştırmak da doğru değil. O zamanların şartlarıyla bugünün şartları çok farklı. Dolayısıyla insanların hissettikleri de… Özellikle gençler, öyle farklı bir ortamda doğup büyüyorlar ki, eskinin ne iyiliğini anlayabilirler, ne kötülüğünü kavrayabilirler.

Şu anda dijital bir çağ yaşıyoruz. Zaten  pandeminin de hayatımızı dijitalleştirmek için üretildiği gibi bir iddia var biliyorsunuz. İnanmamıza yardımcı olacak gelişmeler de yok değil. Bu vesileyle hepimize şimdiden bir HES kodu verildi. Daha ileri safhada herkesi bir robot gibi yönetecek sistemler geliştirileceğinden bahsediliyor.

Artık dünyanın neresinde ne olmuş, ânında haberdar olabiliyoruz. Her ihtiyacımızı oturduğumuz yerden sipariş edip ayağımıza getirtebiliyoruz. Gazete okuma alışkanlığı da kalktı. Yeni nesil her şeyi internetten takip ediyor.

Bizim zamanımızda haberin kaynağı gazetelerdi ve çok etkili bir araçtı. Pazar sabahı kahvaltılar, birkaç gazete alınarak yapılırdı. Ayrıca bayrama has özel yayınlanan Bayram gazetesi vardı mesela. Diğer gazeteler o günlerde yayınlanmazdı. Çoğunuz belki de duymamışsınızdır.

1946 yılında zamanın gazetecileri ve gazete sahipleri Gazeteciler Cemiyeti adıyla bir dernek kurdular. Eskiden gazeteleri belli bir düşünce yapısına sahip yazarlar çıkarırdı. Öyle ticari amaçla  profesyonel bir şirket tarafından gazete yayınlanmazdı.

Gazete sahipleri aynı zamanda gazetenin başyazarı olurdu. İşte Hürriyet gazetesinin sahibi Sedat Simavi başta olmak üzere, Sadun Galip Savcı, Cihat Baban, Hayri Alpar ve Sait Kesler bu cemiyetin kurucularıydı.

İlk icraatlarından biri de şuydu: Bütün gazeteler Ramazan ve Kurban Bayramının birinci günü okuyucularıyla buluşacak, diğer günlerde Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Bayram” adıyla tek bir gazete yayınlanacaktı.

Bu şekilde hem gazetecilere kısa bir dinlenme ve bayramlaşma imkânı sağlanıyor, hem de cemiyete bir gelir temin ediliyordu. Bu gelirin bir kısmıyla emekli gazetecilere de yardım ediliyordu. 

Bayramı bayram yapan özelliklerden ve ayrıcalıklardan biri olarak bu gelenek tam 49 yıl devam etti. 

1985 yılında İzmir’deki Yeni Asır gazetesinin sahibi Dinç Bilgin, İstanbul’da “Sabah” adıyla bir gazete yayınlamaya başladı. Yanına Bugün Fotomaç gibi birkaç gazete daha ilave ederek Hürriyet’le yarışmaya başladı.

Gazetenin başında Zafer Mutlu bulunuyordu. Bir taraftan reklam kampanyaları, bir taraftan yeni bir gazetenin yayın hayatına başlaması, Sabah’ı kulvarda tutmaya yetti. Hürriyet’le rekabet yarışına giren gazetenin yanı sıra, bu başarıdan kendine pay çıkaran Zafer Mutlu da havalara girdi.

Televizyon programlarına çıkıyor, çoğu zaman telefonla bağlanıyor, gazete dışında hükümet karşıtı muhalefetini de her vesileyle ortaya koyuyordu.

Rekabet adı altında yapılan en garip şeylerden biri ise, 1992 yılı Kurban Bayramı’nda gerçekleşti. Normal olarak Bayramın ikinci günü tüm gazeteler yayınlanmayıp yerlerini Bayram gazetesine bırakırken, Zafer Mutlu “bir yenilik” adı altında bayramın ikinci günü Sabah gazetesini yayınladı.

Şaşkınlık, kızgınlık arasında gazeteler ve gazeteciler ne yapacaklarını şaşırdılar... Cemiyet gazeteleri toplatma kararı aldırdı. Zafer Mutlu yeni baskılarla, gazetenin isminde yapılan küçük değişikliklerle bu kuralı çiğnemek için elinden geleni yaptı. 

Sonuçta yasal bir engel yoktu belki ama, Bâbıâli’nin kural haline gelmiş bir geleneği vardı. Zafer Mutlu sanki bunu yıkmayı kendine görev edinmişti. ‘Ne demek bayramlarda gazete yayımlamamak? Bayramlarda okur düşük kaliteli Bayram Gazetesi almaya mecbur mu  olacak’ diyerek bu geleneğe karşı çıkıyordu. 

İş tabi yargıya intikal etti, ancak Anayasa Mahkemesi “Ben okura doğru haber vermekle yükümlü değilim” diyen Zafer Mutlu ve Dinç Bilginin Sabah gurubunu haklı buldu ve 21 Ocak 1993 tarihinde İstanbul,  Ankara ve İzmir Gazeteciler Cemiyetlerinin çıkardığı “Bayram” gazeteleri tarihe karıştı.

Sayfa sekreterinden musahhihine, matbaa ustasından paketçisine, bayi ve dağıtım elemanından şoförüne kadar birçok insan şimdi o günleri hasretle, üzüntüyle hatırlarken, Zafer Mutlu’yu da herhalde hayırla(!) yâd ediyorlardır.

Bu sonuçtan Zafer Mutlu, gerçekten mutlu olmuş mudur bilemiyorum.

Bayram gazetelerinde görev alan çok sevdiğim saydığım Abbas Parmaksızoğlu, Şemsi Mısır ve Ayhan Yetkiner’i rahmetle anıyor, 40 yıl boyunca Bayram gazetesine emek vermiş Hulusi Yavaşlar’ın da yanaklarından öpüyorum.

Hepinize neşeli, huzurlu, mutlu, hayırlı bayramlar diliyorum, gelecek bayramlarda bu Covid belâsından da kurtulmuş olmayı ümit ediyorum.