Öncelikle, 30 Ağustos Zafer ve mübarek Kurban Bayramınızı kutlayarak başlamak istiyorum sözlerime.

Evet, Fenerbahçe Sturm Graz’ı eleyip, Makedon ekibi Vardar’la eşleşince, herkes Sarı Lacivertlileri UEFA Avrupa Ligi gruplarında, hatta daha ileriye gidip finalde bile görmeye başlamıştı. Ancak hiç de umulduğu gibi olmadı. Fenerbahçe her iki maçta da, o herkesin ‘çantada keklik’ olarak gördüğü takıma kaybedip, kalesinde dört gol gördü. Yani tam anlamıyla ‘sıfır’ çekti. Tabi ki futbolda yengi kadar yenilgi, elemek kadar elenmek de var. Ancak ruhsuz, inançsız, o önemli formaya yakışmayan her türlü değerden uzak, mücadeleden uzak kişiliksiz bir futbolla değil… Henüz sezonun başı. Ligde daha üç haftayı geride bıraktık. İlk iki haftada alınan ikişer gollü iki beraberlik. Ancak iki maçta da ortaya konan futbol kesinlikle beklenenden uzak… Üçüncü maçta ise, Ankara’da önce on, sonra da dokuz kişi kalan Gençlerbirliği önünde, son dakikalarında takım halinde ‘salavat’ getirilerek alınan ite kaka bir galibiyet…

Şimdi burada duralım ve soralım; Sayın başkan, geçtiğimiz yıldan ders alınmadı mı? Şayet alınmadıysa, eleştiri oklarının hedefinde yer almanıza karşın, tepkilerin artık had safhaya ulaştığı halde, adeta tutkalla yapıştığınız o koltukta nasıl oturabiliyorsunuz? Bu ve benzeri soruları birbiri ardına sıralamak mümkün pek tabi ki… Ancak sanırım sorular sormak yerine, görünen gerçeklerden bahsetmek daha doğru olsa gerek…

Takım neredeyse tümüyle sahada uyurgezer gibi oynuyor. Evet henüz yeni transferler adapte olamadı. Mehmet Ekici henüz forma giyemedi. Bu mazeretleri sıralamak, bunların arkasına sığınmak mümkün. Ancak yukarıdaki cümleden de anlaşılacağı üzere, bunların hepsi mazeretten öteye geçmeyecek şeyler. Ve de Fenerbahçe gibi bir takımın da mazeretlerin arkasına saklanmak gibi bir lüksü olamaz. Olmamalıdır. Eğri oturup, doğru konşmak gerekir. Bu takıma hangi futbolcuyu, hangi teknik adamı getirirseniz getirin. Fenerbahçe’nin üzerinde tarifi çok kolay olmayan bir ağırlık, tanımlanması güç bir psikolojik baskı var. Üzülerek söylüyorum ki, bu bir tür lanet, bir tür uğursuzluk. Bunun da kökeninde artık takımın üzerine lök gibi çökmüş ve tam anlamıyla bir ‘güç zehirlenmesi’ yaşayan Aziz Yıldırım sendromu yatıyor. Her ortam ve fırsatta, Fenerbahçe sevgisinden söz eden başkanın bu takıma artık yapacağı en önemli hizmet, acilen istifa etmek olmalıdır. Bu sayın başkanın, bu kulübe olan sevgi ve bağlılığının en önemli kanıtı ve de en büyük hizmeti olacaktır. Eğer ısrarı sürdürür, Fenerbahçe ve Fenerbahçeliye bir yıl daha kaybettirip, ‘En fazla Galatasaray şampiyonluğu gören Fenerbahçe başkanı’ olma kariyerine bir yıl daha eklerse, beklentisi ve de doğal olarak hakkı olan, ‘Onursal başkanlık’ mertebesine de ulaşamayabilir. Benden söylemesi.

Hoşçakalın…