BATI MEDENİYETİNİN KİMLİĞİ OLMADIĞI İÇİN

KİMLİK ÜZERİNDEN SİYASET ÜRETEMEZ, ÜRETSE DE BAŞARILI OLAMAZ.

YENİLMEYE MAHKÛMDUR. 

Batı medeniyeti ahlaksız medeniyettir. Albert Schweitzer, Batının ahlâk ve medeniyet durumuyla ilgili şu çarpıcı tespiti yapar: “Ahlâksız medeniyet olmaz; bugünkü Batı dünyası ise ahlâksızdır: Şu halde bugün bir ‘batı medeniyeti’ yoktur.”

Medeniyetler çatışması tezinin en zayıf noktası burasıdır. Medeni değeri olmayan, hak bir iddiası bulunmayan, sırf maddi teknik üstünlüğe dayalı olarak bütün insanlığın başında boza pişiren bu yapının devam etmesi mümkün değildir. Roma nasıl ki 3 asırda Hıristiyanlık karşısında çözüldü ve ortadan kalktı ise batı medeniyeti de bir asra kalmadan çökecektir.

Emperyalizm nedir, emperyalistler kimlerdir? Bunun tanımı yapılmamıştır? Amerika’da 50 milyon insan aç, Meksika aç, Afrika aç, peki, kazanan kim? Emperyalizm bütün devletleri ve halkları sömüren, bütün devlet ve halkların borçlu olduğu, bankacılık ve sermaye mallarını ele geçirerek bütün insanlığı maddi esaret altına almış olan yapıdır. Bunlar kimdir derseniz, bizce; Vatikan sermayesi ile ittifak yapmış Yahudi sermayesidir. Bunlar açgözlü, talan sermayesidir. Çekirge sürüsü gibi istila eder, yağmalarlar. Emperyalistler bunlardır.

Gandi, “Yeryüzü herkesin ihtiyacını karşılayabilir” , “Ancak, açgözlülüğü karşılayamaz!” demiştir.

Bu böyle gitmeyecektir. Yeryüzünü talan sahası, insanlığın alın terini; yağma hasanın böreği gibi görenler hüsrana uğrayacaktır.

Akıl gözüyle görenler ise, batının çöküşünün iktisadi kriz gibi basit sarsıntılar olmadığını, uzun zamandan beri felsefi krize girdiğini, kendini yenileyemediğini ve yenileyemeyeceğini görüyorlar. 

Batının cinnet toplumu haline gelmiş yapısı, zincirden boşalmış azgınlığı, merhametten mahrum kazanma hırsı, dünyayı ebedi mekân zanneden azgınlığının sonuna gelinmiştir. Bu ihtirasların hiç biri hak ve meşruiyet kavramlarına dayanmaz. Batı kültürü aşkın değerler ve hikmet üreten misyonunu kaybetmiş, kuralcı bir kültürdür. İnsafını yitirmiş bu yapılar, kurallar çözüldüğü an dağılması an meselesidir. Azgınlıklarına sınır çizme, nefsi ile mücadele etme murakabesinden, irfanından ve vicdanından mahrum kalabalıklardan oluşan ‘sapkın topluluklarda ’ kurulu düzen bozulduğunda her şey bozulur. Çünkü onlar otoritenin otoritesinin farkında olmayışına kurban giderler.

Dostoyevski, “Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de ‘insan olmak’ istiyorum!” diyor. Batı insan olma vasfını yitirmiş insafsız bir topluluktur.

Garaudy, inkârcılığın insanda yol açtığı ‘saçma’ya ve ‘yıkıcılığa’ dikkat çekerek, şöyle diyor:

“Allah var demek, hayatın bir anlamı var demektir. Şayet, Allah’ı yok-hâşâ-sayarsanız, o zaman her şey saçma ve mubah olur!” “Kemalizm bu sebepten iflas etmiştir.” Batı medeniyeti değerler itibariyle üstün bir medeniyet değil ki! Milleti ezerek alıyor, bin yıllık iddialarını çöpe atıyorsun! Savaş sonrası yorgunluk ve bitap düşme neticesinde kurulan devlette de nizaa olmasın diye bu yanlışlara ses çıkarılmadı. Fakat sonra görüldü ki yeni devlet kendi insanına ve devlet geleneğine düşman bir organizasyon olarak ortaya çıktı. Kendi kendini inkâr etti. Batıl değerlere kurban gitti.

Devletin temeli erdemdir. Medeniyetin temeli erdemdir. ‘Elinden ve dilinden başkasının zarar görmediği-kendinden emin olunan insan’ erdeme ulaşmanın ilk basamağıdır. “Nefs emniyeti”, “can emniyeti” teröre karşı savaş kavramı içinde anlamını yitirmiştir. Batının terörle savaş kavramı yeni bir insafsızlık kaynağıdır. Kendi istihbarat örgütlerinin canice organizasyonun ürünü olan bu yeni savaş modeli kendi medeniyet değerlerini yok hükmüne getirmekte, bitişini hızlandırmaktadır. 

Hermann Hesse, “Sevgi zorbalıktan güçlüdür” Diyor. Sevgi değerleri, İlahi gücün her an gözetleyici olduğuna dair aşkın bir algı, irfan kültürü, İslam dininin özüne bitişik olması sebebiyle batı medeniyetine karşı koyacak, onu mağlup edecek tek meşru/adil güç olacaktır. Bunun tek yolu; “irfana erme davasında yol almaktır.” Yapmamız gereken şey, bir zamanlar “dünya irfanı” olan kendi irfanımızı bilmek, ikincisi de bugüne ve dünyaya hâkim irfan medeniyeti yaratmaktır.  

“Ezelden gelip ebede giden” İslâm irfan ve medeniyeti, içtimaî hayatın bütün sahalarında tatbik/uygulama gerektiren bir medeniyettir, o hâlde bugün tüm Müslümanlara düşen öncelikli vazifesi, hem HAKÎM hem HÂKİM olmaktır. Hikmet, takva, irfan; üstünlüğün en büyük silahıdır. Batı hâkimiyetine karşı koymak için inandığı gibi yaşayan, inançlarını tatbik eden “kültür-irfanına” geçiş yapmaktır.

Kendimiz olabilirsek, kendimiz gibi olursak Batı medeniyetini asimle ederek eritebiliriz. Tıpkı Moğolları erittiğimiz gibi… Bunun yolu hikmet ve irfan üstünlüğüne dayanan ileri teknoloji medeniyetini kurmak, maddi üstünlüğün bir şey olmadığını onlara göstermektir.

Bütün zamanlara/mekânlara ve çağlara hitap eden en ileri kültür hakkı temsil eden kültürdür. Hak kültürü evrensel, en ilerici ve hakikati temsil eden tek kültürdür. Bu nedenle medeniyetler arası rekabette mutlak üstünlük İslam’ındır. Çünkü sahibi hak olan; İlahi vahye (Allah’a) dayanan medeniyetler yenilmez…

www.suatgun.com