Baharın gelişinden kimlik çatışmasına ve teröre, kurşun seslerinden bugün  barışa seslendiğimiz NEVRUZ, ülkemizin toplumsal hayatında son 20-25 yılında birçok bayramdan daha fazla etki yarattı. Ağustos 1984’ te Eruh ve Şemdinli saldırısıyla başlıyan bölücü terör eylemleri bu yıl Diyarbakır’da yüzbinlerin katıldığı Nevruz kutlamasıyla tarihi zirvesine ulaştı. Yerli yabancı 500 gazetecinin de izlediği kutlama, teröristbaşı Öcalan’ın yazılı mesajının BDP’li milletvekilleri tarafından okunmasıyla ve bugüne kadarki en kalabalık toplantı olmasıyla dikkati çekti.
Farsça yeni gün manasına gelen Nevruz; miladi takvimde 21 Mart’a, yani kuzey yarı kürede baharın ilk gününe tekabül eder. Yazılı olarak ilk kez 2. yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçen Nevruz, İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil eder. 2010’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 3000 yıldan beri kutlanmakta olan bu şenliği, Dünya Nevruz Bayramı ilan etti.
Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında, Ergenekon destanındaki rivayete göre Nevruz; Göktürklerin atalarının mahsur kaldıkları demir dağı eritip, Ergenekon’dan çıktıkları gündür.
“Göktürklerin Ergenekon’dan çıkışı” anlamıyla ve baharın gelişi olarak kutlanır. Bir başka rivayete göre Nevruz’un kökeni Türklüğe dayanır. Nevruz, Türklerin kullandığı 12 hayvan takvimine (Türk takvimi) göre yılın ve baharın ilk günüdür. Aleviler için Nevruz, Hz. Ali’nin doğduğuna inanılan güne tekabül eder.
İran’da Nevruz’un, ateşin bundan 15 bin yıl önce Cemşid tarafından keşfine dayandığına inanılır. Rivayete göre Cemşid beyin en büyük zevki ormanlarda tavşan avlamakmış. Yine bir gün avdayken zehirli bir yılan görerek okunu ona doğru fırlatmış... Lakin ok, yılanın bulunduğu kayalıklara çarparak bir kıvılcım çıkmasına sebep olmuş ve bu kıvılcım da etraftaki kuru otları tutuşturmuş.
Ateşi böylece ilk defa görenler, korku ile ateşe secde etmişler, karanlığı yok ettiği için onu kutsal saymışlar. “Ateşgede” denilen tapınakları da bu ateşin sönmesini önlemek amacıyla yapmışlar... Ve böylece ateşin bulunduğu güne de “yeni gün” anlamına gelen nevruz demişler. İnanışa göre; ateşin üzerinden atlamak arınmak, temizlenmek demektir. Nevruz duası ile bayram başlar ve bitirilir. Dua şöyledir: “Ey gece ve gündüzün tedbircisi, ey gözleri ve gönülleri başka hale çeviren, ey kudret ve halleri değiştiren! Halimizi en güzele çevir!”
Kürtler ise, Nevruz bayramının Demirci Kava Efsanesi’ne dayandığına inanır. Zalim hükümdar Dehak’a karşı halkın isyanını temsil eden Demirci Kava , hükümdarı öldürdüğünü ateş yakarak halka duyuruyordu.Kürtler için Nevruz, isyanla özdeşleştiğinden siyasal bir anlam taşımaktadır.
Milliyetten Mehmet TEZKAN’ın yazdığı gibi, 1991 yılı kan dökülen, ölümle biten siyasi içerik kazandığı ilk Nevruz’dur. O yıl bölücü terör örgütü PKK, Nevruzu Bahar Bayramından  Kürt Bayramına dönüştüren yolu açtı. 1991 Nevruz’unda 31 kişi ölünce bunun terörün propaganda taktiklerinden biri olarak kullanıldığını gördük. O tarihten sonra her sene provakasyonlar şiddet eylemleri ve çatışmaların arkası kesilmedi. Bin yıldır bir arada huzur içinde yaşamış insanımız Nevruz’u PKK’lı teröristlerin halklar arasında  yaratmaya çalıştığı ayrışmanın, şiddetin, kin ve nefretin dışa vurumuyla ve isyan teşebbüsleriyle anmaya başladı.
Bugün ise silahların susacağına ,siyaset dilinin hakim olacağına inanç, daha güçlü bir kamuoyu isteği ve yönetim iradesi olarak belirginleşiyor. Nitekim yüzbinlerce kişinin katıldığı Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarında mesajı okunan teröristbaşı Abdullah Öcalan, PKK’ya “Silahlar sussun, sınırdışına çıkın” şeklinde tarihi bir çağrı yaptı. Mesajda Türkiye’yi aşan bir projeksiyonla yaptığı değerlendirmeler enteresan. Türkiye dışındaki  Kürtleri (!!!) ve  Ortadoğudaki diğer halklara dönük görüşler içeriyor. “Misak-ı Milliye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Cumhuriyetinde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir “Milli Dayanışma ve Konferansı” temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum” derken bu bölgeleri de kapsayan yani Osmanlı’yı çağrıştıran Federasyon veya Konferasyon  gibi yeni bir siyasi oluşumumu kastediyor bilmiyorum. Ortadoğu için bir ABD projesi olan bu düşünce yeni değil. Biliyorsunuz müteveffa Cumhurbaşkanı Özal’ın 1991’deki Körfez Savaşı sırasında 1 koyup 3 almakla özetlediği fakat verdiğimizle kaldığımız böyle bir hayali vardı. Sonuçta ekonomik anlamda ağır bir bedel ödemiş ve ABD askerlerinin oluşturduğu “Çekiç Güç”ün PKK’ya yardım ve destek sağladığı iddalarıyla bir soruna dönüşmüştü.
Musul Sorunu olarak hafızalarımızda yer alan Misak-ı Milli sınırlarında yer aldığı halde İngiliz oyunlarıyla Lozan’da çözüme bağlanamayıp sonrasında elimizden çıkan Irak’ın Kerkük ve Musul barındırdığı Türkmen ve Kürtlerle ve zengin petrol kaynaklarıyla ister istemez dikkatimiz çekiyor. Küresel gücün  Ortadoğu  operasyonları gündeme geldiğinde bir yem olarak bu konu hemen servis edilir. Devleti yöneten siyasi iktidar bu konulara çok dikkatli yaklaşmalıdır. Bir koyup üç alacağız derken eldekini kaybetmek te vardır.
Okunan mesajda; “Artık yeni bir dönem başlıyor, zaman çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin, kucaklaşmanın ve helalleşmenin zamanıdır. “Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan TÜRK HALKI bilmelidir ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.Ortak geçmişimizin ortaya koyduğu gerçek, ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğinden, TBMM’nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi aydınlatmaktadır” denmektedir.
Bugüne kadar hükümetler farklı bir şey söylemediler. Eline silah alıp masum insanları bebek, kadın, çocuk, yaşlı demeden öldüren, kan döken, terör yapan sizdiniz. Suriye’yle, Irak’la, Yunan’la, Ermeni’yle, İran’la, AB ülkeleriyle vs.vs. bir çok sözde müttefikimizin derin devlet yapılarının illegal işbirliğinde Türkiye’ye saldıran sizdiniz.Gerçi  doğruyu bulmuş olmak da ciddi bir anlam taşımaktadır.
Barışın kurbanı olmamak kaydıyla, barış dili kullanmanın önemine ben de katılıyorum. Bu topraklarda huzur ve barış içinde yaşamak  sadece Türklerin göstereceği fedakarlığa kesilecek bir fatura olmamalıdır. Azgın kürt milliyetçiliği tepemize çıkacaksa toplum bunu kaldıramaz. Herkes haddini ve hududunu bilirse yol almak mümkün olabilir. Meydanda bu mesajlar okunurken Türk Bayrağının asılmamasını basit bir ihmal olarak göstermek en azından gaflettir. Hassasiyet herkes tarafından gözetilmedikçe bunun  adı istismar olur. Senin savunduğun değerler kadar 75 milyonluk Türk Milletinin de binlerce yıldır kanını dökerek, kültürüyle harmanladığı değerler vardır. Nihayetinde Kanla İrfanla Kurduk Biz Bu Cumhuriyeti…