Geçen haftanın Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini Azerbaycan’da geçirdim. Böylece hem o kardeş ülkeyi görmek hem de Azerbaycanlı kardeşlerimizi kendi memleketlerindeki haleti ruhiyeleriyle tanıma fırsatı buldum. Hemen belirtmeliyim ki Azerbaycanlılar, Türkiye’de caddede, sokakta gördüğümüz; taklit saatler satan veya “Burada pulsuz kaldım.” deyip dilenenler gibi değiller. Aksine onurlarına çok düşkün ve misafir ağırlamakta cömert insanlar. Aynı şekilde yanlış tanınmak bizim açımızdan da söz konusu. Türkiye’den oraya gidenlerin büyük kısmının işsiz-güçsüz ve “kötü niyetli” olması, onların da bizim hakkımızda yanlış kanaatler taşımasına sebep olmuş. Bizleri, genellikle aklı fikri parada olan insanlar sanıyorlar. * * * Fırsat buldukça sade vatandaşlarla konuştum. Genellikle maddî sıkıntıda olsalar da hayatlarını dürüstçe yaşıyor ve çocuklarının geleceklerini bilinçli planlıyorlar. Genç bir çiftle tanıştım. Erkek, iş çıktıkça elektrik tesisatı tamiri yapıyor; kadın, temizlik işlerinde çalışıyor. Üç yaşındaki kızlarını anaokuluna gönderiyorlar. Çocuk daha o yaşta, iki yabancı dil öğrenmeye başlamış. İngilizce ve Rusça çocuk şarkıları söylüyor ve her iki dilden ona kadar sayı sayıyor. Kadınların tavırları rahat. Hayat meşgalesini erkeklerle birlikte sırtladıklarından, erkekler gibi kendilerine güvenli ve mücadeleciler. Fakat bu hâlleri, kadınca zarafetlerini engellememiş; çok zarif ve çok bakımlılar. Erkekler de onlara karşı müşfik ve saygılı davranıyorlar. Azerbaycan halkı, oldu-bitti vatanını ve milletini çok sevmekle tanınıyor. Ermenistan’la aralarındaki gerginlik, milliyetçi duygularını daha da ön plana çıkarıyor. Yine de kendilerini “milliyetçi” diye tanıtan bir siyasî kesim var. Bu grup, liberallerin vatanı, milleti sevmediği gibi yanlış bir kanaate sahipler. Liberaller ise dindarların din devleti kurmak istediğini sanıyorlar. Bu itibarla, şu anda Fransız tipi aşırı laikliğe meyyal görünüyorlar. Muhtemelen bu tutumları, yanı başlarındaki İran’ın rejiminden kaynaklanıyordur. Zira ben, dindarlarla da konuştum ve bütünüyle Azerbaycan’da vatanını milletini sevmeyen ya da totaliter bir sistem isteyen hiç kimseye rastlamadım. Hemen hemen her işyerinde Azerbaycan Bayrağı’nı görmek mümkün. Dünyanın en büyük bayrağı olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na giren bayrak, Bakü’de. Bu bayrağın direği, 162 metre yüksekliğinde, 3,2 metre çapında ve 220 ton ağırlığında; kendisi ise, 70x35 metre ebadında ve 350 kilo ağırlığında imiş. * * * Azerbaycan’a gitmemin sebebi, “Milli ve Beynelxalq Araşdırmalar Merkezi”nden aldığım davetti. Merkezi Bakü’de olan bu kuruluş, Gence’de “Azerbaycan ve Türkiye’de Liberalizmin İnkişafı” konulu bir konferans düzenlemişti. Benden istenen de Türkiye’deki liberal gelişmelerin tarihini, bugününü ve gelecekteki muhtemel durumunu yorumlamamdı. Konferansın açılış konuşmalarını ve yönetimini Dr. Leila Aliyeva ve Dr. Hasan Hüseynli birlikte yaptılar. Diğer konuşmacılar; Dr. İrade Bağırova, Dr. Hasan Hüseynli ve Dr. Niyazi Mehdi olmak üzere Azerbaycanlı üç akademisyendi. Hepsi de bilgili ve hitabet ustasıydılar. Daha ben Türkiye’de iken e-posta yoluyla haberleşip, Azerbaycan’dan dönüşüme kadar da tam ilgi gösteren Ilgar Hasanli ise koordinasyonda çok başarılıydı. Azerbaycan’daki ilk günümde bana şehri gezdiren Ilgar Gasimov, misafirperver olduğu kadar, nazikti ve Azerbaycan tarihi hakkında bilgiliydi de. Bilhassa söz konusu kuruluşun başkanlığını yapan Dr. Leila Aliyeva; bilgili ve zarif olduğu kadar sosyal ilişkilerde de çok başarılıydı. O kardeşlerimizin hepsine çok çok müteşekkirim. * * * Bakü ve Gence çok güzel şehirler. Caddeleri ve sokakları tertemiz. İnsanları tatlı dilli ve cana yakın. Entelektüel düzeyleri oldukça yüksek. Özellikle konferansın düzenlendiği Gence’de bu özelliği daha çok fark ettim. Çok sayıda ve her yaştan katılımcının iştirakiyle yapılan konferansta, biz konuşmacılara sorulan sorular da yapılan katkılar da yöneltilen tenkitler de çok seviyeliydi. İlginçtir ki, slogandan öte bir anlam taşımayan sözler, sadece bir-iki yaşlıdan geldi. Gençler, tasdik ederken de tenkit ederken de çok derinlikli ve ağırbaşlıydılar. Şayet ülke genelinde de öyleyse Azerbaycan’da sistem, günden güne liberal demokrasi yolunda inkişaf ediyor demektir. Kısacası, komünizm gibi korkunç bir cendereden çıkmış olan Azerbaycan’ı, hürriyet ve adalet istikametinde çok hızlı koşuyor gördüm. Leyla Aliyeva ve arkadaşlarının gayretleri de o inkişafı hızlandıracaktır. Azerbaycan’ın büyük bilgin ve mütefekkiri, şair Genceli Nizamî’nin dediği gibi: “Dünyaya fatih olmaz zulüm ile rezalet, Yeryüzünün fatihi adalettir, adalet!”