Yıl 15 Eylül 1918…  Yani bundan 102 yıl önce Nuri Killigil Paşa Azerbaycan Ermeni ve Rus askerleri karşısında büyük bir zafer kazanarak Bakü’ye girdi. Peki, kimdir bu Azerbaycan fatihi ve Türk savunma sanayisinin temellerini atan, unutulmuş kahraman?  Bu kahraman Nuri Killigil Paşa’dır. 

Nuri Killigil Paşa’nın tarihimizin tozlu raflarında saklı olan sararmış sayfaları arasında bulduğumuz ve az bilinen ders kitaplarında anlatılmayan bir Osmanlı’nın kahramanı ve Cumhuriyet’in iş adamı olan Nuri Killigil’in garip bir öyküsünü siz okurlara sunmak istedik. 02 Mart 1949: Enver Paşa’nın kardeşi, Kafkas İslam Ordusu Komutanı, Azerbaycan Fatihi Nuri Killigil Paşa'nın silah fabrikasındaki patlamada Nuri Paşa dâhil 27 kişi hayatını kaybetti. İstanbul, 1949'un 2 Mart'ında, öğleden sonra saat beşi on geçe, artarda gelen büyük patlamalarla sarsıldı.  Haliç'te, Sütlüce sahilindeki bazı binalar havaya uçmuştu... Önce çok şiddetli olan patlamalar sanki bir deprem yaşanıyormuşçasına sonraki iki gün boyunca azalarak devam etti. Havaya uçan bina bir silâh fabrikası, sahibi de Osmanlı İmparatorluğu'nun son senelerindeki en güçlü adamı olan Harbiye Nâzırı ve Başkumtan Vekili Enver Paşa'nın sekiz yaş küçük kardeşi Nuri Killigil idi.

Nuri Killigil, “Nuri Paşa” yahut “Bakü fâtihi” diye bilinirdi ve film gibi maceralı bir hayat sürmüştü...  İngilizler, Rus ordusuna yardımcı olmak maksadıyla Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Azerbaycan’a birlik göndermiş, onların varlığından destek alan Ermeniler de Azerilere karşı katliama başlamış ve binlerce Azerî katledilmişti. Başkomtan Vekili Enver Paşa, Azerbaycan’daki durumun kontrol altına alınması için kardeşi Nuri Paşa’yı vazifelendirdi. Nuri Paşa bölgedeki bazı küçük ve dağınık birlikleri “Kafkas İslâm Ordusu” adı altında bir araya getirdi. Sayıca az olan askeri ile Ermeniler’i ve Ruslar’ı püskürtünce yerli halk da Paşa'ya katıldı ve ordunun mevcudu gittikçe arttı. Nuri Paşa, haftalarca devam eden çarpışmalardan sonra, 15 Eylül 1918’de Azerilerin çok büyük sevgi gösterileri arasında Bakü’ye girdi. Adına destanlar yazılan, şarkılarla marşlar bestelenen Paşa o günden sonra Azerbaycan'da kahraman olarak tanınacak ve “Bakü Fâtihi” diye bilinecekti. O sırada, sadece 29 yaşındaydı... Ama fethettiği topraklarda fazla kalamadı. Bakü’ye girmesinden bir buçuk ay sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1918’in 30 Ekim'inde Mondros Mütarekesi’ni imzalayıp yenilgiyi kabul etmesi üzerine Azerbaycan'ı boşaltma emri aldı ve birliklerini geri çekti. Savaştan sonra Almanya’ya gitti, uzun seneler orada yaşadı ve Türkiye'ye 1930’ların sonuna doğru, İkinci Dünya Savaşı’nın öncesinde döndü.

Askerliğe seneler önce veda etmişti ve yeni bir iş yapması gerekiyordu... Paşa, fabrikatör olmaya karar verdi. Zeytinburnu’ndaki büyük bir kömür atölyesini satın alıp “madenî eşya fabrikası” haline getirdi, fabrikasını daha sonra Sütlüce sahiline taşıdı ve daha da büyüttü. Resmî olarak madenî eşya imal ediyordu ama asıl üretimi, Millî Savunma Bakanlığı’nın verdiği izinle yapılan silâh üzerine idi ve fabrikada tabanca, tüfek ve hatta havan topu mermisinin yanı sıra gaz maskesi ile başka askerî malzemeler de yapılıyordu. Paşa fabrikasının ürünlerini orduya da satıyordu ama daha sonra fiyat konusunda anlaşmazlık yaşanması üzerine imal ettiği askerî malzemenin çoğunu yurtdışına, talep eden memleketlere göndermeye başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın patlaması ve Alman birliklerinin önce Avrupa’da, ardından da Rusya içlerinde ilerlemeye başlaması üzerine, Nuri Paşa silâh işinin yanı sıra başka bir alanda daha faaliyet göstermeye başladı. 

Onun hayali şu idi; Almanların desteği ile Kafkaslar’da, özellikle de Azerbaycan’da Türk kökenli askerlerden ve Sovyet ordusunda savaşırken Almanlara esir düşen Tatarlar ile Azeriler’den meydana gelecek yepyeni bir ordu kurmaktı. Bu ordu ile de Sovyet birliklerine karşı savaşmak, askerî faaliyeti daha sonra Orta Asya’ya doğru genişletip oralarda oluşturulacak yeni birlikler sayesinde bütün Türk boylarını birleştirmek, yani “Turan’a” giden ilk adımı atmaktı. Hayâlini hayata geçirebilmek için birkaç defa Berlin'e gidip Alman yetkililerle görüştü. Değişik Türk boylarına mensup askerlerden meydana gelen ilk “Türkistan Alay’larının” kurulmasını sağladı. Nuri Paşa böylelikle Birinci Dünya Savaşı’nda yarım bıraktığı işi yapmak, yani öncelikle Azerbaycan’ı bağımsız hâle getirmek istiyordu. Ama hayalleri Almanların yenilmesi üzerine son buldu ve Paşa, artık sadece fabrikası ile alakadar olmaya başladı...

1949’a gelindiğinde, bazı Arap ülkelerinden ve Pakistan’dan siparişler almaya başladı. O günlerde yeni kurulmuş olan İsrail ile savaş halinde olan Mısır, Suriye ve İngiliz hâkimiyetinin sona ermesi ile Hindistan’dan ayrılıp devlet olarak ortaya çıkan Pakistan silâh bulmaya uğraşıyor ve Sütlüce'deki fabrika siparişleri karşılayabilmek için gece gündüz çalışıyordu. BM Güvenlik Konseyi, Mısır ile Suriye'ye silâh satışını yasaklamıştı ama sevkiyat yasağa rağmen devam etti... 02 Mart 1949’da, öğleden sonra saat beşi on geçe, Sütlüce’deki fabrikada art arda patlamalar meydana geldi ve neredeyse tamamı havaya uçtu. İlk patlama atölyede olmuş, daha sonra cephane deposu da yok olmuştu ve patlamalar iki gün boyunca devam etti. Nuri Paşa’da o sırada fabrikada idi... Ceset parçaları Sütlüce’nin yüzlerce metre ilerisine yayılmıştı ama günlerce aranmasına rağmen Nuri Paşa'nın cesedine ait hiçbir şey bulunamadı. Kaç kişinin can verdiği bile belirlenemedi, ölü sayısı resmî raporlara 27 olarak geçti. Patlamada, 7 işçi ile 6 itfaiyecinin cesedine ulaşılırken, patlamadan tanınmayacak durumda olan 15 kişiye ait olan vücut parçaları, üç ayrı tabuta katılarak, Nuri Paşa’nın yerine sembolik olarak boş bir tabut Beyazıt Camii'nde düzenlenen cenaze namazı ardından, Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi. Soruşturmanın ardından hazırlanan raporda patlamalara laboratuvardaki bazı maddelere sıçrayan elektrik kıvılcımının sebep olduğu yazılıydı ama ortada çeşit çeşit söylenti vardı. Halk, Nuri Paşa’nın Mısır ile Suriye’ye silâh satması yüzünden, fabrikanın bu memleketlerin düşmanları tarafından hazırlanan bir sabotaja uğradığına inanıyordu. Konu daha sonra Meclis'e de intikal etti ve görüşmeler sırasında bazı milletvekilleri de “hadisenin örtbas edildiğini” söylediler. 

Tarihimizin en büyük yenilgilerinden birine uğrayarak çıktığımız Birinci Dünya Savaşı’ndaki birkaç zaferimizden birinin komutanı olan Nuri Paşa’dır... Modelini bizzat çizip imal ettiği tabancaya kendi adını vermişti.  Sütlüce’deki kömür deposunu seri üretim yapabilen bir silâh ve mühimmat fabrikası haline getiren Nuri Paşa, fabrikasında kendi adını verdiği ve patenti kendisine ait olan tabancalar da imal etmişti. 9 milimetre çapında ve “Nuri Paşa Tabancası” diye bilinen silâhın modeli, Paşa tarafından bizzat çizilmişti. Mısır prenseslerinden İffet Hasan ile evli olan Nuri Paşa, çocuksuzdu. (Murat Bardakçı Habertürk Nuri Killigil18 Eylül 2011,) Nuri Paşa ( Necdet Karaköse – Ötüken neşriyat 2012) Bu yazıda gibi tarihimizin unutulmaz kahramanlarından biri olan bir Nuri Killigil’i tanıtmak benim için büyük bir onurdur. Türk Milleti’ne yaptığı hizmetlerden dolayı; O’nu rahmetle anıyorum!