Ayasofya şaşırtıcı bir yer.

Kocaman olmasından dolayı ürkütücü bir yer.

Gizemlerle dolu olduğu içinde korkutucu bir yer. 

Bütün bunların yanında muhteşem bir yer olduğundan da hayranlık uyandıran bir yer.

Her bir köşesinden sırlar akıyor sanki!

Her bir köşesinden birileri çıkacak eski tarihin içinde olacakmışız gibi hissettiriyor.

Sanki bir tarafta Haçlı orduları, bir tarafta Fatih Sultan Mehmet beyaz atının üstünde, arkasında askerleri!

Sesler, şahlanan atların sesleri, Allah-Allah diyen askerlerin sesleri!

Haçlı ordularının tozu dumana katan atlarının ayak sesleri, kılıç sesleri, kilise gonkları ve ezan sesleri. 

Ayasofya'nın hepimize hissettirdikleri tam olarak bu sanırım. 

-İlk minare Fatih Sultan Mehmet döneminde.

-İkinci minare Sultan 2. Beyazıd döneminde. 

-Üçüncü ve dördüncü minare ise Sultan 2.Selim'in isteği üzerine, Mimar Sinan tarafından 1577 yılında yapılmıştı. 

Yani bugün 4 minareli Ayasofya, Kilise oldu, cami oldu Müze oldu.

Dünden bugüne hem ülkemizde hem de dünyada sürekli konuşuldu, tartışıldı Ve hala konuşulmaya devam ediliyor. 

İsterseniz,  üzerinde bu kadar çok konuşulan Ayasofya'yı, yakından tanıyalım. 

Kilisenin yapımına Bizans imparatoru I. Konstantin zamanında başlandı. Ancak 360 yılında, II. Konstantin zamanında tamamlandı. Yapılan bu ilk Ayasofya, çıkan bir yangında harap oldu. 415 yılında İmparator II. Theodosios tarafından tamir edilerek yeniden ibadete açıldı. Çıkan bir ayaklanma sırasında bu sefer tamamen yandı. İmparator Jüstinyen, tamamen mahvolan bu kilisenin yerine muhteşem bir kilise yaptırmaya karar verdi. 532 yılında inşasına başlandı ve 537 yılında tamamlandı. Miletli İsidoros ve Trallesli Anthemius adında iki mimar tarafından inşa edildi. Kaynaklarda belirtildiğine göre inşaatında yaklaşık 10 bin kişi çalıştı.

Yapımında kullanılan malzemeler, Akdeniz ülkelerinden getirildi. Artemis Tapınağı'nın sütunları Konstantiniyye'ye getirilerek Ayasofya'da kullanılmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, Jüstinyen'in yaptırdığı bu binadır. 

LATİN İSTİLASI 

Ayasofya, en kötü günlerini şehrin 1204 yılında Latinler tarafından istila edildiği dönemde yaşamıştır. Bir mabede layık görülmeyecek çirkinliklere maruz kaldı. Yağmalandı, tahrip edildi, değerli eşyaları ve kutsal hazineleri çalınıp Avrupa kiliselerine götürüldü.

1261 senesinde Bizans tekrar hâkimiyeti ele geçirdiğinde Ayasofya harap bir hâldeydi. Yağmalanan şehrin halkı, Ayasofya’yı tekrar diriltmeye çalıştılar. Fakat bu sefer de 1344 yılında yaşanan deprem. Ayasofya’nın ihtiyar vücudunu fazlasıyla yıprattı. Zor durumdaki devlet, bu güzel mabedini tamir ettiremediği için bir dönem ibadete kapatıldı. Halktan toplanan özel vergilerle ve bağışlarla 1354 senesinde tamir edilerek tekrar ibadete açıldı.

AYASOFYA'NIN KİLİSEDEN CAMİYE ÇEVRİLMESİ

1453 yılında Fatih Sultan Mehmet şehri fethettiğinde tam 916 yıl boyunca kilise olarak kullanılan bu mabedin hayatında tertemiz ve yeni bir sayfa açıldı.

Fatih Sultan Mehmet, şehri fethettiğinde kendisine ganimet payı olarak sadece Ayasofya'yı aldı.

Kilise fetihten sonra bizzat Fatih’in imam olarak kıldırdığı ilk cuma namazı ile Sultan tarafından vakfedilerek camiye çevrildi.

Ayasofya, Sultan II. Mehmet tarafından özellikle korundu. Mabede zarar verecek, kutsal değerini aşağılayacak en ufak bir harekete bile girişilmedi. Kilise olduğu yıllardan kalan süslemelerine hiçbir zarar verilmedi. İslâm inancına ters olan mozaik süslemelerinin üzerine sıva çekilerek kapatıldı.

Sultan II. Mehmet, camiye gelir getirmesi için Ayasofya’ya birçok mal bağışladı. Kısa süre içinde camiye bir mihrap, minare ve medrese yaptırdı. Sonraki dönemlerde Sultan II. Bayezit tarafından bir minare, Sultan II. Selim tarafından da iki minare daha ilave edildi. Sultan II. Selim zamanında ilave edilen minareler, Mimar Sinan tarafından yapıldı. Aynı zamanda Mimar Sinan, Sultan II. Selim’in emriyle Ayasofya Camisi'ni tamir etti.

Etrafına inşa edilen ve camiye zarar vermeye başlayan evler ve binalar yıktırıldı. Caminin kubbe- sini taşıyan yan duvarlar, takviye payandalarıyla kuvvetlendirildi. Böylece ihtiyar Ayasofya, köhne Bizans gibi çöküp gitmekten kurtarıldı.

AYASOFYA NEDEN, NE ZAMAN MÜZE OLDU?

1930 ile 1935 yılları arasında restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya’da Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle bir dizi çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar arasında çeşitli restorasyonlar, kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi ve mozaiklerin ortaya çıkarılıp temizlenmesi sayılabilir.

Restorasyon sırasında Ayasofya'nın, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik ilkesi doğrultusunda, yapılış amacı olan kiliseye tekrar çevrilmesi konusunda fikirler ortaya atılmışsa da bölgede yaşayan Hristiyan sayısının çok az olmasından dolayı oluşan talep yetersizliği, bölgede bu denli görkemli bir kiliseye karşı yapılabilecek muhtemel provokasyonlar ve mimarinin tarihî önemi göz önüne alınarak Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmiştir. 1 Şubat 1935’te ziyarete açılan müzeyi Atatürk 6 Şubat 1935 tarihinde ziyaret etmiştir. Yüzyıllar sonra mermer zemindeki halıların kaldırılmasıyla zemin döşemesi ve insan figürlü mozaikleri örten sıvanın kaldırılmasıyla da muhteşem mozaikler tekrar gün ışığına çıkarılmıştır.