(ERKEĞİN ELİNİN KİRİ KADININ ALNININ TERİ!)

Şuan bu kelamı kondururken bile, sizler ise şimdi bu yazıyı okuyup bitirinceye kadar geçecek sürede, dünyanın birçok yerinde istatistiklere göre 13 milyon kadın kocasından, abisinden, babasından, sevgilisinden dayak yiyecek. Bunlardan 1,5 milyonu, yediği dayağın izlerini en az bir hafta bedenlerinde taşıyacak. 8-10 bini, o izlerden hayat boyu kurtulamayacak. Ve 100’ü hayatını kaybedecek. Birçoğu da mutluluk oyununa devam edip aynı zamanda dinle alakası olmayan fakat dini vecibeleri gösteriş vari etkili olarak kullanmaya çalışan her dakika diline dolayan bana dokunmayan bin yıl yaşasın azcık fazla yiyim gezeyim tozayım eşim ne halt yerse yesin diyecek. Bu mutluluk oyununda olan kesim zaten en vahimi işte kadınlık sıfatını ayaklar altına alan aşağılık bir tavır.

UNUTMAYIN! Bugünde unutmayın yarında başka bir gün de… Yine hem cinsim sadece boşanmak istediği için darp edildi bacağına pompalı tüfekle sıkıldı bacağını kaybetti günlerce yoğun bakımda yattı. Bundan sonraki hayatı acı ve elem bir şekilde seyir alacak! Peki, neden namus denince ilk akla gelen kadındır? Düşündünüz mü? Ataerkil toplum dayatması mı? Toplum yetiştirilmeden, eğitilmeden ardı ardına çıkarılan o yasalar mı? Cinsel objesi birbirinden üstün olduğunu düşündüğü için kadını ezmek mi? Kadını dövmek, aşağılamak, hor görmek insanlık mı? Oldu o zaman canım boncuk tak da cinsel objene nazar değmesin! Bazen o kadar çok sinirleniyorum ki okuyucularıma olan saygımdan sinkaflı cümlelerimi bin bir gönülsüzlükle çıkarıyorum kelamımdan!

Kadın bizde bağnaz beyinlerde namus denilince akla gelen ilk kişiydi. Namusun ve namussuzluğun tüm ağırlığı kadınların omuzlarına yüklenmişti. Sanki çok azdı yükü. Namussuz olmak sahiden çok çok çok kolaydı. Bazen bazı yerde topuğu gözükse, saçının bir teli dışarı çıksa namus elden gidiyordu. Günümüzde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği diye bir kavram hayatımızın önemli bir parçası olmuştur. Toplumsal cinsiyet eşitliği kadınların ve erkeklerin aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması ve herkesin toplum içinde aynı fırsatlara sahip olması demektir. Bunun dışında belirlenen cinsiyet rolleri kadın ve erkek olmanın biyolojik farklarının dışında, kadın ya da erkek olmaya toplumun ve kültürün yüklediği anlam ve beklentilerdir. Konu, kadın olmak olunca ne zor değil mi? Kadının değer bulduğuna inandığım İslam dininde, bu inancın hâkim olduğu ülkemde dahi hala ummadığı anda tacize uğrar, şiddete uğrar, hor görülür, canından olur. Haklarını bilmeyen, bilse de koruyamayan, sığınmak istese de sığınamayan. Namusunu korumak için uğraşan. Sindirilmeye çalışılan, kendi ayaklarının üzerinde durmak isteyen, öz güveni arayan, anne, kardeş, eş, evlat daha nicesi… Zor üstadım zor kadını anlatmak. Mevzu bahis kadın olmak ise, bir nebze daha meraklı yaklaştığım bu konuda belki biraz daha sivri dilli bir üslupla duygu ve düşüncelerime kısa bir şekilde ses vereceğim. Çünkü biliyorum ki uzadıkça bitmez bu konu, ucu yok bucağı yok. Kadın dediğin korkmadan ilerlemeli. Tüm asaleti ile savaşmalı bu yolda. Her düşkün kadın da görmeli kendi kadınlığını ve bir bütün olmalı diğer tüm kadınlarla. Yıllarca bastırılmış tüm kadınlar için haykırmalı varlığını, benliğini. Elinden alınmak istenilenleri sımsıkı tutmalı, bırakmamalı asla. Kendisinin kadın olduğu için, her suçun sebebi görmemeli. Kadın olmak, hem de bu ülkede kadın olmak hayatın en zor zanaatlarından biri kanımca. Geçen ki köşe sayımda da belirttiğim üzere kadına lafta itinayla "bayan" denilen, "hanımefendi" denilen ama hiçbir zaman hanımın maalesef efendi olamadığı erkek egemen toplum odaklı zihniyette her defasında susturulup ezilendi benim kadınım. Kadın olmak neresinden tutarsan tut, bu zihniyet de başlı başına bir toplumsal utançtır.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kendine yer bulan cinsiyet ayırımına dayalı anlayışlar, ailede ve toplumda kadın-erkek rollerini belirlemekte, tüm toplumsal yapı ve değerlerde varlığını hissettiren ikili dünyayı kurmakta ve bu anlayış içinde kadın-erkek arasında hiyerarşik bir ilişkiye yol açmaktadır. Hal böyle olunca da erkek kadın üzerinde hak sahibi olduğunu düşünmektedir.

Kim çıkardı ise bu gelenek ve görenekleri kesinlikle erkek olmalı. Bir gelenek görenek veya namus kavramı sadece kadının üzerinden dönüyorsa orada çok namussuz, ikiyüzlü var demektir. Bir toplum sadece erkeklerden meydana gelmiyor. Aile anne ve babanın temeli İle oluşuyor, kadın olmasa aile ve çocuk olur mu! Erkeklerin adam olduğu, kadına cinsel obje değil kendisi gibi bir birey olduğunu kabul ettiği ülkelerde kadın cinayetleri işlenmez, işlenmiyor zaten. Her gün gazete ve haber kanallarında kadın cinayeti İle ilgili haberler var, kadınlar hunharca katlediliyor. Bu kadınların katline karar veren kendi yakınları. Kadın erkek eşit değildir gerçekte, kadın erkekten daha değerlidir "cennet anaların ayaklarının altında" diyen bir din çocuğuyuz biz. Kadınların iş, eğitim ve toplum hayatından çekildiği geri planda kaldığı ülkelere bir bakalım dünyanın neresinde bu ülkeler. Birde kadının birey olduğu ülkelere bir bakalım bu ülkelerde kadına şiddet ve kadın cinayeti var mı! Yoksa neden yok bir düşünelim.

Peki, bu işin çözümü nedir? Elbette ki eğitimdir. Eğitim en temel tanımı ile istendik davranış değiştirme meselesidir. Kültürel aktarımdır. Bir toplumu eğitmeden istediğin kadar yasa çıkart hiçbir yere varamazsın. Yani siz ilkokuldan üniversiteye kadar bir bireye toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını içselleştirtemediyseniz, o eğitimde çok büyük bir sorun var demektir. Tüm eğitim kademelerinde toplumsal cinsiyet eğitimi dersinin ayrı ders olarak okutulması yanında, her ders müfredatı içerisinde cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldıramıyorsanız ortada bir sorun var demektir. İşte tam da bu nedenle her ders içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliği meselesi çocukların ve gençlerin unutamayacağı şekilde yer alması kaçınılmazdır. İnsanlar önce kendine, sonra ailesine, sonra da yaşadığı topluma karşı sorumludur. Kadınların yaşamlarında erkekler gölge etmesin başka bir şey gerekmez. Kadın namusunu kendisi korur. Kadınlar kendi namuslarından kendileri sorumludur. Erkeklerden çok daha namusludur kadınlar. Pek çoğu dul kalınca çocuklarına sahip çıkan onlara analık, babalık yapan, bulabildiği her işte çalışan ekmeğinde olan insanlardır kadınlar. Önce kadını insan olarak değerlendirelim ve onun da yasalar karşısında erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu bağıra bağıra kabul ettirelim!