Ukrayna’da yaşanan insanlık dramının arka planındaki dinamiklerin derin bir çıkar çatışması yaşıyor olması, Ukrayna savaşının derinleşmesi ve uzamasına neden olmaktadır. Bu nedenle, Ukrayna coğrafyasında yaşanmakta olan insanlık dramını, ne bu savaştan çok önemli siyasi ve ekonomik beklentileri olan ABD, ne Rusya korkusuyla ABD/NATO’nun kanatları altına sığınmış olan VE Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulamakta olan Avrupa ülkeleri, ne de Yeni İpekyolu kuşakları üzerinden dünya ekonomisinin lideri olmaya heveslenen Çin bitirebilir.

Bu savaşı ancak, çatışmaların merkezinde olmakla birlikte, taraflara eşit uzaklıkta durabilen, iki tarafın da samimiyetine güvendikleri ve arabulucu olarak kabul ettikleri Türkiye sonlandırabilir.

“Avrupa Birliği adına “Normandiya Formatı”nda girişimlerde bulunan Fransa ve Almanya’nın başarısız kaldığı bir konuda, Türkiye ne ölçüde başarılı olabilir?” sorgulaması yapılıyor. Fakat, gelinen noktada Türkiye’nin, Ukrayna krizini sonlandırma konusunda arabuluculuk rolü oynama, krizi zamana yayarak yumuşatma şansı ve gücü olan bir ülkedir.

Türkiye, savaşın başlangıcından bu yana, Rusya ile Ukrayna’ya eşit uzaklıkta durarak ve iki tarafın da güvenini kazanarak, dengeli bir dış politika uygulama başarısı sergilemiştir.

Çok vektörlü bir dış politika uygulamak, “ne şiş yansın ne kebap” kolaycılığı değildir; çok ciddi riskler barındıran, deneyim ve bilgi birikimi gerektiren, karşılıklı güvene dayalı bir karardır. Bu açıdan bakıldığında, Perşembe günü Kazakistan’ın Başkenti Astana’da gerçekleşecek olan Erdoğan-Putin buluşmasından bütün dünyayı sevindirecek bir “barış masası” müjdesi gelebilir.

NATO’nun doğu kanadının Rusya’ya karşı harekete geçirdiğinin konuşulduğu bir dönemde, Perşembe günü bütün dünyanın gözü, kulağı Astana’da olacak. Asya’da Etkileşim ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Altıncı Zirvesi, 12-13 Ekim tarihlerinde Kazakistan’ın Başkenti Astana’da gerçekleştirilecek. Perşembe günkü Erdoğan-Putin buluşmasından bir “barış masası” müjdesi çıkarsa, bu haber, tüm dünyada bir bayram sevinci yaratacağı gibi, Kazakistan Başkenti Astana’nın “Küresel Barışın Yeni Başkenti” ünvanını gerçekten hak ettiğinin de bir kanıtı olacak.

Bütün bunları dile getirmemizin nedeni, Türkiye’nin yalnızca Ukrayna ile Rusya arasında değil, Rusya ile Batılı ülkeler arasında da arabulucu olma önerisine Kremlin’den de olumlu sinyaller gelmesindendir. Bakın ne diyor, Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov:

“Türkiye’nin inisiyatifiyle Rusya’nın ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Batılı ülkelerle Ukrayna konusunu görüşmek üzere masaya oturulması konusu ele alınacaktır. Türkiye’nin ortaya attığı bu fikir, Putin ile Erdoğan Astana’da düzenlenecek zirvede buluştuklarında elbette görüşülecektir.”

TÜRKİYE BU GÜVENİ KOLAY ELDE ETMEDİ

Türkiye, Ukrayna krizinin sıcak çatışmaya dönüşmesinden en çok etkilenecek ülkelerden biriydi. O nedenle, krizin çatışmaya gerek kalmadan müzakere yoluyla çözülmesini sağlayabilmek için girişimlerde bulunmuştu.

“Avrupa Birliği adına “Normandiya Formatı”nda girişimlerde bulunan Fransa ve Almanya’nın başarısız kaldığı bir konuda, Türkiye ne ölçüde başarılı olabilir?” sorgulaması yapılıyor. Fakat, gelinen noktada Türkiye’nin, Ukrayna krizini sonlandırma konusunda arabuluculuk rolü oynama, krizi zamana yayarak yumuşatma şansı ve gücü olan bir ülkedir.

Türkiye bu rolü kolay kazanmadı. Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlaması öncesinde de ciddi girişimlerde bulunmuştu. 4 Şubat tarihli ve “Türkiye’nin Zor Sınavı” başlıklı yazımızda Türkiye’nin bu konudaki samimi girişimlerinden söz etmiştik. https://www.oncevatan.com.tr/turkyenin-zor-sinavi-makale,53526.html

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali öncesinde bütün dünyanın merakla beklediği buluşma gerçekleşmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan, eşiyle birlikte gittiği Kiev’de, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yle samimi bir görüşme gerçekleştirmişti. Dünyanın gözü Kiev’deydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görüşmeyle, arabuluculuk sürecini resmen başlatmış oluyordu. Erdoğan-Zelenski buluşması, Ukrayna krizinin giderek derinleştiği bir döneme rastlamasından dolayı, bütün dünyanın odaklandığı bir görüşmeydi.

“SAVAŞI ANCAK BİZ BİTİREBİLİRİZ”

4 Nisan 2022 tarihli “Savaşı Ancak Biz Bitirebiliriz” başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu savaşın kazananı olmayacağını belirtmiş ve tarafları İstanbul’da buluşmaya çağırmıştı. Putin de, “Müzakerelerin İstanbul’da yapılmasına ‘tamam’ diyoruz” demişti. Ve Rusya ile Ukrayna heyetleri İstanbul’da biraraya geldiler, görüştüler.

https://www.oncevatan.com.tr/savasi-ancak-biz-bitirebiliriz-makale,54009.html

“Savaşı Ancak Biz Bitirebiliriz” başlığımız, o tarihte, biraz abartılı bulunmuş, Fransa ve Almanya’nın başını çektiği “Normandiya Formatı”nın başarısız kaldığı bir konuda, Türkiye ne ölçüde başarılı olabilir?” sorgulaması yapılmıştı. Fakat o tarihten sonra yaşanan gelişmeler, öngörümüzde haklı olduğumuzu ortaya koydu.

Önce “Normandiya Formatı”na kısaca değinelim. “Normandiya Formatı”, Kırım’ın 2014’te, Rusya tarafından ilhakı sonrasında oluşan krize çözüm bulmak amacıyla Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna tarafından oluşturulmuştu. “Normandiya Formatı” olarak anılan müzakere süreci, ilk olarak, 2015 yılında, Minsk Protokolü çerçevesinde “Normandiya Dörtlüsü” denilen dört ülkenin katılımıyla başlatılmıştı. “Normandiya Formatı Dörtlüsü”, 19 Ekim 2016’da Berlin’de gerçekleştirilen zirve sonrasında 3 yıl boyunca biraraya gelmemişti.

Minsk Protokolü, Ukrayna'nın Donbass bölgesindeki savaşı durdurmak amacıyla Ukrayna, Rusya, Donetsk ile Luhansk özerk bölgeleriyle Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) temsilcileri arasında, 5 Eylül 2014 tarihinde imzalanan bir anlaşmadır. AGİT gözetiminde Belarus’un Minsk kentinde yapılan görüşmeler sonrasında imzalandığından bu adla anılmaktadır. Alınan ateşkes kararına rağmen Donbass’taki çatışmaları durduramaması üzerine Minsk II Önlemler Paketi devreye sokuldu, fakat onlar da başarılı olamadı. Minsk anlaşmaları, çatışan tarafları ve arabulucuları, bir çözüm üretme amacıyla, aynı masa çevresinde toplanmalarına yardımcı olmuştur.

9 Aralık 2019’da Paris’te biraraya gelen “Normandiya Dörtlüsü”nün vardıkları anlaşmaya göre, Rus ve Ukrayna taraftarı milisler, güven artırıcı önlemler çerçevesinde Dombass’tan çekilecekler, bölgede kapsamlı ateşkes uygulanacak, önce seçim, sonra da referandum yapılacaktı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) seçimlerin şeffaf yapıldığını onaylarsa, Donbass bölgesi özerk olacaktı. Zelensky, bu anlaşma maddesini kabul ettiğinden dolayı, ülkesinde ağır eleştirilere hedef olmuştu. “Normandiya Formatı” çerçevesinde gerçekleştirilen görüşmeler, yalnızca Ukrayna’yı bir dizi ödün vermeye zorladığı için başarılı olamadı.

Ukrayna geriliminin giderek tırmandığı günlerde, Rusya ile Batılılar arasında bir dizi görüşmeler yaşanmış, Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılmayacağına ilişkin yazılı garanti verilmediğinden, Rusya ile NATO/ABD arasında bir yakınlaşma sağlanamamıştı.

21 Şubat 2022 tarihinde Putin, Luhanks ve Donetsk özerk bölgelerini bağımsız birer devlet olarak tanıdığını ilan etti ve 24 Şubat gecesi 60 kilometrelik bir askeri konvoyla Ukrayna topraklarını işgale başladı.

KRİZİN ARKA PLANINDAKİ DİNAMİKLER

Ukrayna krizinin Ukrayna savaşına evrilmesinde akıllara takılan soru şuydu; Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilmesi yeni bir Yalta Anlaşması mıydı, yoksa I. Körfez Savaşı’nın (1991) Doğu Avrupa versiyonunu mu izlemekteydik? Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ertesinde, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi tarafından gaza getirilerek Kuveyt’e sokulan, sonra da ABD’nin başını çektiği Batılı koalisyon tarafından tepelenen Saddam örneğinde olduğu gibi, belli bir amaca yönelik olarak, Putin’e Ukrayna’yı işgal konusunda yeşil ışık mı yakılmıştı?

Birbirleriyle çelişen olasılıklar gibi görünseler de, yeni dünya düzeni kurma mücadelesinde taşlar henüz tam olarak yerli yerine oturmadığı için heriki olasılığın da gerçeklik şansı eşit gibidir. Hangi şıkkın gerçek olduğu olayların gelişmesine paralel olarak şekillenecektir.

ASTANA’DAN “BARIŞ MASASI” MÜJDESİ GELEBİLİR Mİ?

12-13 Ekim tarihlerinde Astana’da gerçekleşecek zirveden, Ukrayna’daki savaşı durduracak bir “barış masası” müjdesi çıkma olasılığı oldukça yüksektir. Böyle bir müjdenin çıkma olasılığı, Putin’in eski Sovyetler Birliği’ni canlandırma hevesini kontrol etme başarısına bağlı olacaktır.

Eski Sovyetler Birliği’ni yeniden hayata geçirmeye çalışan Putin, Ukrayna savaşının daha fazla uzamasını, ülkesinin askeri ve ekonomik gücünün zayıflamasına, dolaylı yoldan, ABD’nin hedeflerine ulaşmasına hizmet eder duruma düşmesine daha fazla izin vermek istememektedir.

Sovyetler Birliği’nin Balkanlardaki haritasını yeniden hayata geçirme hevesiyle başlattığı operasyonun ülkesine pahalıya mal olacağını gören Putin, Rusya’nın gururunu zedelemeyecek, elde ettiği kazanımları da ede tutabilecek bir “Barış masası” oluşturmanın yollarını aramakta.

Putin’in Ukrayna’da herhangi bir yenilgiyi ya da geri çekilmeyi kabul etmeyeceği, bu konuda zorlanırsa taktik nükleer silah kullanabileceği ve “Halep Kasabı” olarak anılan General Sergey Surovikin’in Ukrayna’daki Rus kuvvetlerinin komutanlığına bu amaçla getirildiği konuşuluyor. Fakat, bir diğer adı da “General Armageddon” olan Surovikin’in Kiev’i haritadan silmesi Rusya’yı savaşı kazananı yapmayacaktır. O nedenle bütün dünya, 12-13 Ekim’de Astana’da gerçekleştirilecek olan Asya’da Etkileşim ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Altıncı Zirvesi’nden gelecek haberlere odaklanmış durumda.

SAVAŞI YALNIZCA TÜRKİYE DURDURABİLİR

“Ukrayna’da yaşanan insanlık dramının arka planındaki dinamiklerin derin bir çıkar çatışması yaşıyor olması, Ukrayna savaşının derinleşmesi ve uzamasına neden olmaktadır. Bu nedenle, Ukrayna coğrafyasında yaşanmakta olan insanlık dramını, ne bu savaştan çok önemli siyasi ve ekonomik beklentileri olan ABD, ne Rusya korkusuyla ABD/NATO’nun kanatları altına sığınmış olan ve Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulamakta olan Avrupa ülkeleri, ne de Yeni İpekyolu kuşakları üzerinden dünya ekonomisinin lideri olmaya heveslenen Çin bitirebilir.

Bu savaşı ancak, çatışmaların merkezinde olmakla birlikte, taraflara eşit uzaklıkta durabilen, iki tarafın da samimiyetine güvendikleri ve arabulucu olarak kabul ettikleri Türkiye sonlandırabilir.”

Ukrayna savaşını kendi hedeflerini hayata geçirebilme adına uzatmak isteyenlerin bütün çabalarına rağmen, krizin başından beri hem Ukrayna’ya hem de Rusya’ya eşit uzaklıkta duran Türkiye, Ukrayna’da yaşanmakta olan insanlık dramına son verebilecek tek ülkedir. Bu noktada önemli olan, bir “barış masası”nın kurulabilmesi konusunda, bölgesel ve küresel aktörlerin Türkiye’ye destek vermeleridir.

ABD Başkanı Biden’ın dile getirdiği ve Hıristiyan Evanjeliklerin “Tanrı’yı kıyamete zorlamak” amacıyla gerçekleşmesini arzuladıkları Armageddon Savaşı’nın, Amerika’da, hem teolojik hem de politik olarak çok önemli bir kavram olduğunu, geniş ve örgütlü bir tabana sahip olduğunu da unutmayalım.