Canım, bir tanem. Babamın emaneti güzel annem. 

Göze gelir korkusuyla, sevgimizi satırlarıma taşımadığım yegane varlığım…

Bilirsin sevgimi sözlerle anlatmayı beceremem. Ama Bu gün yüreğimdekiler dile geldi, istedim ki içimi bil annem. 

Sana hiç en büyük korkumdan bahsetmiş miydim?

Babam gibi bir gün senide kaybedeceğim düşüncesinin canımı nasıl acıttığını anlatmış mıydım?

Ne kadar zor seni kaybedeceğim korkusuyla yaşamak biliyor musun ?

Doğru nereden bileceksin ki, sen hiç senin annen olmadın ki… 

Bir kaç gün evvel aniden fenalaştığın da, beni benden alan bu korkuyla bir kez daha yüzleştim.

Deprem enkazı altında kalmış aileler gibiydik. Bir yanda acı çeken sen, öteki yanda çaresizlik içinde çırpınan evlatların.

Kalbim durdu, duracak nefes alamıyorum. Evin içindeki kasvetli hava, yüreğime düşen bu ateş. 

Ben bu havayı yıllar evvel bir kez daha solumuştum. Üstelik tam da bu ayda. Yani Aralık ayında. 

İşte ölüm meleği kapıda ayak seslerini duyuyorum. 

Allah'ım hayır, lütfen hayır... Alma Annemi benden, Bir acı daha kaldıracak gücüm yok. 

Bu evden bir can çıkacaksa, o can benim canım olsun. Yalvarıyorum Allahım annemi bize bağışla.

Dakikalarca hiç bir şey düşünemeyen beynime çocukça bir düşünce saplanıp kaldı. 

Ben çok küçükken Babaannem anlatmıştı. Ölen insanlar sonradan dünyaya geri döner en çok sevdikleri insanı alır giderlermiş. 

Bu koku evet Babamın kokusu. Babam da buradaydı. Azrail ile yarış halindeydiler adeta. İkisinin de tek istediği Annemdi.

Daha değil baba, şimdi olmaz lütfen git bırak Annemin elini. Git baba ne olur git.

Hani sen dünyada en çok beni severdin, beni al bırak annemi…

Bir an ne oluyor diye. şaşırdınız değil mi?

Anlatayım. 

Geçtiğimiz hafta Annem'in aniden fenalaşarak ölümle burun buruna gelmesi, bana hayatımın en zor günlerini yaşattı adeta.

Sıradan bir gündü. Annemle evde oturmuş laflıyorduk. Birden bire başının ağrıdığını biraz uzanacağını söyledi ve gidip uzandı. Çok fazla üzerinde durmadım. Neticede baş ağrısı uzanırsa geçer dedim. 

Bir saat sonra yataktan fırlayarak buzdolabına doğru koştu. Dakikalarca buzdolabında bir şeyler aradı. Ne aradığını sorduğumda, gündüz alış verişe çıktığını ve ciğer aldığını onu aksama yemek yapacağını ama buzdolabında bulamadığını söyledi. 

Ciğer almadığından emindim zaten o gün dışarıya hiç çıkmamıştı, ama öyle kesin konuşuyordu ki, beni bile buna inandırmıştı. Olmayan ciğeri beraber aradık. Dondurucuya baktık, buzdolabının dondurucu bölümüne baktık. Hiç bir yerde yoktu.  

Hadi gel anneciğim,  başka yemek yaparız diyerek ikna ettim ve mutfağa götürdüm. 

Beraber yemek çeşidi düşünürken,, beş dakika içinde bana defalarca ciğeri nereye koyduğumu sordu. Bir gariplik olduğunu sezmiştim. Ama ne bileyim işte sapa sağlam kadın karşımda dururken aksini düşünmem söz konusu dahi olamazdı. 

Tam çok şükür normale döndü diyordum ki, annem'in, karşıma dikilip beni boş gözlerle süzdüğünü fark ettim.

İçime büyük bir korku düşmesine rağmen, sakin davranarak durumu anlamaya çalıştım. Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı ve ben korkmaya başlamıştım. 

Delirmiş olabileceğini düşündüm. Hayır, hayır delirmiş olamazdı,Konuşması gayet aklı selim ve normaldi. Alzheimer' şüphesi takıldı kafama bu defa da. 

Daha önceki haftalarda Alzheimer' konusunu kaleme almıştım. Ve bu sayede  epey bir bilgi sahibi olmuştum. 

Alzheimer'ın bir gün içinde bu kadar hızla ilerlemesi mümkün değildi. 

Ben kafamda birçok şey kurarken annem'in bir kavanoz dolusu unu lavaboya boşaltıp unu yıkamasıyla bende ipler tamamen koptu. Elim ayağım boşaldı. Bağıra bağıra ağlamaya başladım ve hemen kardeşlerimi arayarak eve çağırdım. Apar topar hastaneye götürdük. 

Yapılan ilk muayenede yüksek tansiyon ve şekerin yükselmesi sonucu beyin damarlarının tıkandığı ve bu nedenle kısmi felç geçirdiği söylendi. Unutkanlığı, beynin bazı şeyleri algılamaması, beyin damarlarının daralma ve tıkanmasıyla ortaya çıkan bir durumdan ibaret  olduğunu öğrendik. 

Tek bir damar hariç, kapalı olan öteki damarlar doktorlarımızın erken müdahalesiyle açıldı. Şimdilik tehlikeyi atlattık. Çok şükür. Ancak bundan sonra ki süreç çok önemli. Tansiyonu ve şekeri dengelemek, annemi stresten uzak tutmak gibi. Tabi bu ne kadar mümkün,işte orası meçhul. 

Ah Tansiyon ne berbat bir şey. Üzülürsün yükselir sevinirsin düşer. Fırıldak gibi oynar durur. 

Annem'in Tansiyon yükselmesi ile günlerce yoğun bakımda kalmasıyla  yaşadığım o acı öyle zor ki anlatamam. 

Sebep, neden acabalar, keşkeler dememek, Sizlerinde aynı üzüntüleri yaşamamanız için kısa bir dipnot düşerek sizlere faydam olsun istiyorum.

Tansiyon yükselmesinin bir çok sebepleri vardır. Yaşam tarzı, kullanılması sakıncalı ilaçlar, yiyecekler, stres, heyecan, kronik hastalıklar vs gibi birçok etkenler sıralanabilir. Cinayet gibi cana kast gibi sessizce sizi öldürebilir ya da sakat kalıp yarım insan olabilirsiniz her gün yeniden ölmek gibi. 

Aman DİKKAT.

Her ne sebepten olursa olsun tansiyon yüksekliği çok riskli bir durum olduğu kesin. Hiç ihmal edilmemesi gereken hafife alınmayacak bir ALARM. İlk başta benim tavsiyem yaşam düzeninizi buna göre ayarlamak olmalı derim.

Şimdide  uzmanların önerilerine bir göz atalım. 

Yüksek Tansiyonu düşürmenin yöntemleri.

Düzenli olarak egzersiz yapın, Tuzu en aza indirin, Sigara ve Alkol yaşamınızda olmasın. Kiloyu azaltın bir dirhem et bin ayıp örter döneminde değiliz. Stresten alablidiğince kaçın. Kafeini minimum seviyede tutun. 

Tüm bu saydıklarım yapılmayacak şeyler değil. Sonrasında ah vah diye dövünmek çare olmuyor. 

Pozitif güzel düşünce ve yaşam dileklerimle sevgimle kalınız.