Benim ilk karaladığım yazım nedir biliyor musunuz? Yıllar önce ilk yazın yolculuğuna adım atarken ilk kelamım kızımaydı. Hep ona yazdım. Her gün... Hiç bıkmadan, usanmadan… Ben bu dünyadan gidersem annesiyle gurur duysun istedim. Önümü göremiyor, nefes alamıyordum. Belki de beni yazmak, iç döküşüm ve yüreklere dokunmak iyileştirdi bilmiyorum. Mucize gibi olanları şuan hayat yolumda izliyorum… İşin gerçekten buralara kadar geleceğini tahmin etmemiştim. Hiçbir zaman yaşadığım sancılı günlerle gündeme gelmek istemedim. Öyle bir zamanda duyur ki bunu Aslı dedim bir şeyleri başarmış ol. Gerçekten yüreklere dokunabilmiş ol ki herkese örnek ol. Geçenlerde çıkan haberlerden sonra, kızım senin gibi olsam daha ne isterim ki annem deyip boynuma sarılınca gözlerimden akan yaşlar eşliğinde yıllar önce kızım için kaleme aldığım satırları bırak istiyorum bugüne…

Sevgili Sevdiceğim Prensesim 

Sana bırakacağım en büyük mirasım burdur kraliçem. Güzelim, nazlım söz uçar yazı kalır. Sana yazmak. "Sana Seni Yazmak" Artık sen 4 yaşındasın ve sen büyüdüğünde sana bırakabileceğim en büyük mirası okuyup annem seni çok seviyorum beni hiç bırakmasaydın keşke, hep yanımda olsaydın biraz tebessüm, biraz buruk gözlerinden damla damla yaşlarla okuyacağın satırlar bırakıyorum. Bu gece hiç uyumadım çünkü benim minik "KRALİÇEMİN" bugün DOĞUM GÜNÜ… 18.08.2010… 15 : 34 bir ramazan ayı hava o kadar sıcak ki nefesi alabilene aşk olsun… O zamanlar iyiydim ben çok minik bir kız çocuğu aman Allah'ım nasıl nazlı nasıl tatlı süt kokulu mis amber…

Bütün bu çektiğimiz o zorlu hayat.  Ne kadar çok şey vardı aklımda ama şimdi bir kitlendim tuşların başında, hiçbir şey aklıma gelmiyor… Ben ne yazacaktım diye bir ekrana bir de tavana bakıyorum… Seni ne kadar çok sevdiğimi daha doğrusu sevdiğimizi anlatabilecek kelimeler bulamadığımdan dolayı böyle kitlendim galiba, bilemiyorum… Zorlu hayat sınanmasından, bütün bu yaşananlardan öğrendiğim bir şey varsa rabbim dağına göre kar veriyor.

Sen, tüm masumiyetiyle gözlerine bakmaya kıyamadığım uçurum günlerimde hastalıkla mücadele ettiğimde gözümün içine bakan anneşim sen bugün çok iyisin çok güzelsin dediğinde 3 yaşındaydın!  (inanmayacaksınız ama evet 3 yaşındaydı) Yatakta saatlerce benim uyanabilmemi ağlamadan aç bekleyen, gözümü anca açabildiğimde öğlen saati 12’yi vururdu çoğu zaman. EYVAH! Ecem aç kaldı ilaçlardan uyanamadım yine derken, bir bakarım ki anneşim “uyu“ sen ben mutfakta ekmek buydum, koynunda çıtır çıtır ettirerek yiyoyum doydum ki ben, diyen kendi küçük ama yüreği kocaman yavrum… Of çok ağır geldi geçmişin bu anını hatırlamak işte… Sızladı mı içim evet hem de en derininden.  

Seni seviyorum...

Sevgili kızım, güzel arkadaşım.

Velhasıl benim güzel meleğim ruhu delidir annenin. Senin doğumuna dek ne kadar deli esiyorsa kafamdaki rüzgâr sen doğduktan sonra da hız kesmedi hiç. Senin güçlü, ayaklarının üzerine basan, ne istediğini bilen, gururlu, anlamlı kavgaların ve annen kadar deli rüzgârların kadını olmanı dilerim. Duruşun tavrın senin yaşam gücün ve zenginliğin olsun; kimliğinin sebebi, açamadığın kapıların anahtarı, arsızlıkların maskesi değil... Çok uzun yıllar sonra, belki de genç kızlığa adım atığın yıllarda derin duygu yoğunluğu ile tam idrak ederek okuyacağını düşünerek bu satırları hayat kısa yavrucuğum, farzı misal ben olmayacağım belki de hayatında. An biran akar mı yaşlar gözlerimden evet durduramıyorum. Neyse hadi takılma ağlarım ben duygusal kadınım yavrucağım. Sen şimdi demez misin? “Ya Annecim yaş gözünün ucunda duruyor neredeyse komedi filmlerine bile ağlayacak… Ayyyy anne yakında reklamlarda da ağlayacaksın derken tatlı cadım bak sen büyünce anlarsın bu melankolik yanımın nereden geldiğini. Yazdığım kelamlardan nasıl mücadele ettiğimi göreceksin seni bırakıp gitmemek için…  Duyguların bana çok benziyor yavrum. Bugün sahip olduğum sağlığımla ağır bedeller ödedim. Buna o vahşi yaşam sevincim de dâhil. Hala o kadar sınanmakta ki bazen yorgun düşüp, sana bırakacak kadar mucize kalacak mı içimde diye düşünmekteyim. İşte öyle anlarda, yani “Eyvah Aslı yine mi?” dediğim anlarda seni düşünüyorum... Senin varlığın öyle bir toparlıyor ki beni, bütün sıkıntım dağılıyor... Yaşam gücü oluyorsun bana... Biliyorum benden duymaya alışık olmadığın kadar karanlık bu satırlarım ve tuşa vurduğum bütün kelimelerim. Ama karanlığın içindeki ışıktı aradığımız, bu yüzden yürüdük hayatın üzerine inadına... Doğduğundan beri yaşam olağanüstü bir kitap gibi zaten varlığın çok büyük bir mucize. Varlığın sayesinde anladım Annemi anlamayı… Ona kızmamayı ve teşekkür edebilmeyi öğrendim… Zamanın acımasızlığını öğrendim… Şimdilerde tek bir bacağının bile içine sığmayacağı küçücük tulumlarının bir gün bana destan yazdırabilecek kadar anlamlı olduğunu… Zamanın geçtiğini… Senin büyüdüğünü ve geçen hiçbir anın geri gelmeyeceğini… Uzar gider satırlarım. 3 yılın yok bende hatırlamıyorum… Yutkunuyorum canımla mücadele etmekten varlığının bile farkında değildim… Başka satırlarda uzun uzun anlatacağım o amansız günlerimizi yavrum…

Güneşin başka iklimleri aydınlatmaya, başka gönülleri ısıtmaya gittiği şu saatlerde, kâğıdı, kalemi elime alıp, seninle dertleşmek, tarifsiz duygular küçücüğüm. Rabbim seni ve senin gibi bütün çocukları kötülüklerden, kazalardan, belalardan, hastalıklardan korusun ve sağlıklı bir ömür, hayırlı yazılar, kaderler nasip etsin. Hiçbir anneye çocuğunun acısını yaşatmasın ve hiçbir kadını annelik duygusundan yoksun bırakmasın. Rabbim beni sana bağışlasın gül kokulu prensesim…

SENİ ÇOK SEVİYORUM…

Yaşamla ölüm mücadelesi veren annen…

18.08.2014 SAAT 02.40

Çok acı değil mi insanın evladına bu satırları bırakıyor olması… Çok şükür bin şükür…

Sene 2021 ben çok güçlü, çok sağlıklı ve evladımın dağ gibi arkasındayım…

Hayat bir sınav, bırakmayın ucundan… Pes etmeyin…