ÜNLÜ EKONOMİST JİM ROGERS’IN “ALTIN 2000 DOLARI GÖRÜR” ÖNGÖRÜSÜ, DÜNYA MEDYASINDA, “JİM ROGERS’IN DUDAK UÇUKLATAN KEHANETİ” OLARAK DEĞERLENDİRİLİYOR. ROGERS’IN BU ÖNGÖRÜSÜNE ‘KEHANET’ DİYEBİLMEK İÇİN, DÜNYA EKONOMİSİNİN YÜZYILLIK TARİHİNDEN DEĞİL, KÜRESEL EKONOMİNİN LOKOMOTİFİ OLAN ABD’DE 1970’LERDEN BU YANA YAŞANAN BİLİNÇLİ DEĞİŞİMDEN, BRETTON WOODS ANLAŞMASININ NEDEN BOZULDUĞUNDAN HABERSİZ OLMAK GEREKİR. ASLINDA, 1980 YILINDA 850 DOLARI GÖREN ALTININ ONS FİYATI, ENFLASYON DÜZENLEMESİ YAPILDIĞINDA, 2000 DOLARI ÇOKTAN AŞMIŞTI! BU GERÇEK KÜRESEL İSTİKRARI KORUMA ADINA GÖZARDI EDİLMİŞTİ. Ünlü ekonomist Jim Rogers’ın “Altın 2000 doları görür” öngörüsü, dünya medyasında, “Jim Rogers’ın dudak uçuklatan kehaneti” olarak değerlendiriliyor. Rogers’ın bu öngörüsüne ‘kehanet’ diyebilmek için, dünya ekonomisinin yüzyıllık tarihinden değil, küresel ekonominin lokomotifi olan ABD’de 1970’lerden bu yana yaşanan bilinçli değişimden, Bretton Woods Anlaşması’nın neden bozulmuş olduğundan habersiz olmak gerekir. Bilindiği gibi ABD, 1970’lerde sermayesini üretimden çekerek finansal piyasaya kaydırmış, yani paradan para kazanma yolunu seçmişti. Yaşamakta olduğumuz küresel krizin ve başta altın olmak üzere değerli madenlerin, enerji ve varlık fiyatlarının katlanarak artmasının ana nedeni, ABD ekonomisinin rotasında yaşanan bilinçli değişim doğrultusunda yapılan uygulamalardır. Üretim, emeğin çok ucuz, enerjinin bedava olduğu Çin ve Hindistan gibi dünya nüfusunun büyük bir bölümünü barındıran ülkelere kaydırılırken, özel olarak yetiştirilmiş ünlü yatırım bankalarının ceoları kağıt üzerinde sanal değerler yaratmakla görevlendirildiler. Bu sistemin hedefi, bugüne kadar uygulanmayan bir yöntemle, tüm dünyanın ürettiği varlıkları kağıt üzerinde yaratılan değerlerle takas etmekti. Mortgage’lar, hedge fonlar gibi toksik varlıklar bu sistemin ürünleridir. Teknoloji ve iletişim araçlarının gelişmesinden de yararlanılarak, kağıt üzerinde yaratılan bu sanal değerler, küreselleşme olgusunun paralelinde tüm dünyaya pazarlandı ve bugün küresel çapta yaşanmakta olan olumsuzlukların temeli atılmış oldu. Yaşamakta olduğumuz küresel kriz, “tut-sat” olarak tercüme ettiğimiz, ABD’de dar gelirli vatandaşların yatırım bankaları tarafından verilen kredilerle kira öder gibi ev sahibi olmalarını sağlayacağı savunulan Mortgage sisteminin duvara toslaması ve yatırım bankalarının foyalarının açığa çıkmasıyla başladı. ABD’de, “Batmalarına izin verilemeyecek kadar büyümüş yatırım bankalarının” devlet tarafından satın alınmaları, tüm dünya ülkelerine özelleştirmenin faziletleri anlatılırken, içerde devletleştirme yapılması gibi bir garabetin yaşanmasına neden oldu. Hatırlanacağı gibi, mortgage sistemini hayata geçirebilmek için, ülkenin lokomotif sektörü konumundaki inşaat sektörü harekete geçirilip çok sayıda konut üretilmiş, sonra da bu konutlar, “kira öder gibi ev sahibi olun” ilanlarıyla, yatırım bankalarını açtıkları uzun vadeli kredilerle vatandaşlara pazarlanmıştı. Mortgage sisteminin hayata geçirilmesiyle ABD ‘de bir ‘konut hücum’ çılgınlığı başlamıştı. Herkes konut alma yarışına katılmıştı. Bankaların ipotek karşılığında kolayca verdikleri kredilerle alınan konutlar, kısa sürede değerleniyor, alıcısına oldukça iyi bir kazanç sağlıyordu. Peki, bu saadet zinciri nerede, nasıl koptu? Yatırım bankaları, “kira öder gibi ev sahibi olun” sloganı ile ev sahibi yaptıkları vatandaşlardan aldıkları ipotekleri, bir başka bankaya teminat olarak yatırarak yatırıyor ve bu yolla ürettiği krediyi bir başka vatandaşın ev sahibi olması için kullandırıyordu. Ondan aldığı ipoteği de aynı şekilde kullanarak bir başka vatandaşa satıyordu. O kadar çok sanal değer üretildi ki, artık ödeme gücü sorgulanmaksızın, her baş vurana konut kredisi verilmeye başlandı. Bu yolla, bir tek varlık üzerinden onlarca sanal değer üretildi, pazarlandı. Bu sanal değerleri üretip pazarlayan yatırım bankaları, kriz patladığında, “batmalarına izin verilemeyecek kadar” büyümüşlerdi. Ürettikleri aşırı miktarda toksik varlık, yani sanal değer yüzünden Mortgage sisteminin tıkanmasına, dolayısıyla küresel krizin su yüzüne çıkmasına neden olmakla suçlanan ünlü yatırım bankalarının ceoları, kendilerini savunurlarken, “olup bitenden FED’in haberi yok muydu?” demeleri, bu küresel soygunun boyutunu, ortaklarını, uygulanış şeklini göstermesi açısından, çok ilginç bir itiraftır. Küresel krizin gerçek nedeni ve küresel ekonomiye verdiği zararın boyutu hala tartışma konusudur. PARA YERİNE TOKSİK VARLIKLAR ÜRETMEK.. Yaşanmakta olan ve nerede, ne zaman, nasıl durdurulacağı kestirilemeyen küresel krizin nedenleri konusunda pek çok şey söylenebilir, ama bizce bu krizin ana nedeni, para yerine kullanılabilecek toksik varlık, yani sanal değer üretme çalışmalarıdır. ‘Küresel egemenlik’ uğruna o kadar büyük miktarda sanal değer üretildi ki, bugün küresel krizin ne ABD ekonomisine, ne de dünya ekonomisine verdiği zararın gerçek boyutunu söyleyebilmek mümkün olamıyor. Geçtiğimiz günlerde ünlü ekonomist Jim Rogers’ın altın konusunda söyledikleri, yazılı ve görsel basında, “kehanet” olarak değerlendirildi. Jim Rogers, “altının onsu önümüzdeki 10 yıl içinde, ABD ekonomisinin yeniden canlanmasına bağlı olmaksızın, emtia fiyatlarının artışına paralel olarak çok yukarılara gidecek” derken, bugüne kadar küresel çapta rezrv para olarak itibar gören paralardan bir kaçış yaşanmakta olduğuna, küresel sermayenin daha güvenli limanlar aramakta olduğuna dikkat ekiyordu. Rogers, küresel ekonomiyi çok iyi bilen bir ekonomist. O nedenle, altına kaçış yönünde yaptığı uyarıları dikkate almak gerekir: “Bir süre yavaşlayabilir, çünkü geçtiğimiz birkaç hafta içinde çok hızlı arttı. Altın çok yükselecek. Enflasyona göre düzeltilince altının şu anda 2000 dolar olması lazım. Ben 10 yıl içinde 2000 dolar olacak dediğim zaman dünyanın şu andaki durumu içinde bu çok dramatik bir söylem gibi algılanmamalı. Bu bir gerçek.” Bu arada, Rogers’ın, altının onsunun şu anda olması gereken değeri konusunda söyledikleri de dikkatle değerlendirilmelidir; ünlü ekonomistin bu sözlerinden ‘altının 2000 doları görmesi için illa 10 yıl geçmesi gerekir’ gibi çıkarmak da yanıltıcı olur. Aslında, 1980 yılında 850 doları gören altının ons fiyatı, enflasyon düzenlemesi yapıldığında, 2000 doları çoktan aşmıştı! Bu gerçek küresel istikrarı koruma adına gözardı edilmişti. “Küresel krizde en kötü gerilerde kaldı, kemerleri bağlayın uçuşa geçiyoruz” gibi açıklamaların gerçekleri yansıtmadığının anlaşılmasından sonra ortaya çıkan ikinci bir dip korkusu, altına olan fiziksel talebi inanılmaz ölçüde artırdı. İnanılmaz gibi, ama gerçek: Danışmanlık şirketi GFMS'in araştırmasına göre, dünyada özel yatırımcıların elinde bulunan altın miktarı, tarihte ilk kez, merkez bankaların elindeki altın miktarını geçti. Bugün dünyadaki toplam altın rezervinin altıda birinden fazlası (30 bin ton) özel yatırımcıların elinde. Büyük sermaye sahipleri, fon yöneticileri sanal değerlere yatırım yapmaktan o kadar büyük zararlara uğradılar ki, altın artık endeks fonları ve vadeli işlemler aracılığı ile değil, fiziksel olarak alınıyor ve güvenli kasalarda saklanıyor. Bankalar saklama isteklerini karşılayabilmek için, yeraltındaki eski mahzenlerini yeniden hizmete açmaya başladılar. JP Morgan 90’lı yıllardan bu yana kapalı olan altın saklama mahzenlerini Eylül ayında yeniden açmak zorunda kalmış. HSBS ve Bank of Nova Scotia ise mahzenleri çok daha önceden açmış. Detsche Bank ve Barclays da Londra’da altın saklama mahzenleri açmak üzere hazırlıklara başlamış. 
 “BEN DEMİŞTİM” DEMEK İÇİN DEĞİL.. Yeni gibi görünen bir koyunu irdelerken, yeri geldiğinde, konuyla ilgili olarak eskiden yazmış olduğumuz bir yazıyı, “ikisini birlikte okuyalım mı?” önerisiyle altalta yayınladığımız oluyor. Bu, “ben söylemiştim” megalomanisi olarak değerlendirilmemeli. Konuyu ayrıntılarıyla irdelemek açısından, bazı yazıları ardı ardına okumak yararlı olabiliyor. Aşağıdaki 03.12.2009 tarihli yazımızı bu amaçla yayınlıyoruz.. ALTIN NEREYE KOŞUYOR? ÇİN VE HİNDİSTAN’IN ELİNDEKİ DOLAR REZERVLERİNİ PETROL VE ALTIN GİBİ KIYMETLİ MADENLERLE DEĞİŞTİRMEKTE OLDUĞU ARTIK BİR SIR DEĞİL. HİNDİSTAN’IN GEÇENLERDE 200 TON ALTIN ALMASI ALTINA OLAN TALEBİN SÜRECEĞİNİN EN SOMUT DELİLİ SAYILIYOR. 

BU ARADA YANITI ENÇOK MERAK EDİLEN SORU, “ALTININ ONSU 2000 DOLARI GÖRÜR MÜ?” SORUSU. 

Son zamanlarda altın fiyatlarında gözlenen tırmanma, “Nereye kadar gider, altının onsu 2000 doları görür mü?” sorusunu gündeme getirdi. 

Altın fiyatlarının nereye gidebileceği konusunda net bir öngörü yok. 1970’lerin başında onsu 35 dolar olan altın fiyatlarının 80’li yıllara gelirken 850 dolara tırmanması, 1980-2000 yılları arasında yaşanan dalgalanmaya paralel olarak 1985’de 278 dolara, daha sonra da 246 dolara gerilemesi, 2006 Mayısında 25 yılın rekorunu kırarak 669.80 doları görmesinin ekonomik ve politik etkenleri vardı.

5-6 Ay öncesinde 60 lira olan çeyrek altının 100 lirayı görüp dalya diyeceği konuşuluyor. Bu günlerde çok zorda kalınmadıkça yastık altına el atılmıyor. Düğünde, bayramda altın takmak geleneğimiz de son günlerde zorunlu olarak unutulmaya yüz tuttu. Kuyumcular, 1 gramlık kulplu ‘pul altın’la, düğünlerde mahçup olmamak isteyen vatandaşlara çözüm üretmişler.

Rekordan rekora koşan altın fiyatlarının, yorulan borsalardan kaçan spekülatörlerin, yatırım bankalarının desteği ile şişirildiği konuşuluyor. Fakat, pekçok etkenin desteklemesiyle, altın fiyatının bir miktar daha alacağı yol var gibi görünüyor.

Çin ve Hindistan’ın elindeki dolar rezervlerini petrol ve altın gibi kıymetli madenlerle değiştirmekte olduğu artık bir sır değil. Hindistan’ın geçenlerde 200 ton altın alması altına olan talebin süreceğinin en somut delili sayılıyor. 
Bilinen bir başka şey de, altın ve petrol fiyatındaki dalgalanmaların eskiden beri birbirlerini etkiledikleri gerçeğidir. Bir başka gerçek de, dönem dönem kazandıkları değer nedeniyle, dünya tarihinin akışını etkileyen iki önemli ekonomik değer olduklarıdır.

ALTIN/PETROL İLİŞKİLERİ

Altın ve petrol fiyatının o derecede girift ilişkileri vardır ki, bu yakın ilişkilerden yola çıkan ekonomistler, altının ons fiyatının petrolün varil fiyatına bölünmesiyle bulunan rakamdan yararlanarak bir trent izleme grafiği geliştirmişlerdir. Altın ve petrol fiyatlarının dalgalanmasının ortak etkilerini yansıtan bu grafik, küresel ekonominin yönünü görebilmek amacıyla, ekonomistler tarafından dikkatle izlenen bir gösterge sayılmaktadır. Görebileler için yaklaşmakta olan ekonomik ve siyasi felaketlerin en güvenilir habercisidir. İlginç bir örnek verelim, 11 Mayıs 2006 tarihli ve “Altın Petrol Kıskacındaki Türkiye” başlıklı ‘Sohbet’imizde şöyle demişiz:

“1970'li yıllarda yaşananları ve 1980-2000 dönemindeki gelişmeleri dikkate alan uzmanlar, son zamanlarda altın ve petrol fiyatındaki tırmanışları pek hayra yormuyorlar. ‘Bu tırmanışlar bir küresel krizin habercisidir’ deniyor.” Değil 2006 yılında, 2007 yılı boyunca, hatta küresel canavarın su yüzüne çıktığı 2008 Mayısına kadar krizden söz edenler, nedendir bilinmez (!), cahillikle suçlanmışlardı. İlginizi çekeceğine inandığımız için aynı yazımızın devamını da vermek istiyoruz:

“Yaşanacak olası bir ekonomik krizin boyutu -daha öncekilerde olduğu gibi gelişmiş ülkelerin bu krizi, gelişmekte olan ülkelere hangi oranda transfer edebilecekleriyle orantılı olacaktır.

Küresel çapta yaşanan ekonomik krizlerin nedenlerini araştıran uzmanlar, bu krizlerin yaşanmasında, ABD'nin altının yerine doları koyma çabalarının da önemli bir etken olduğunu savunuyorlar. Fakat ABD, altının tahtına doları oturtabilme hevesiyle tetiklediği bu krizleri gerektiği gibi yönetememiş, kendi parası da, ekonomisi de yara almıştır.

Son günlerde yaşanan yarışta, ABD'nin ters yönde çabalarına rağmen, altın fiatının petrolden daha fazla artacağı, doların "sanal bir değer" olduğunun giderek gün ışığına çıktığı konuşuluyor. 1980-2000 döneminde altını "sıradan bir maden" seviyesine düşürmeyi başaran ABD doları, son 4.5 yıldır, 1970'lerde olduğu gibi, giderek değer yitiriyor.

ABD YARIŞTAN KOPTU MU?

Son zamanlarda altınınn onsunun 1000 dolara yükselebileceği konuşuluyor. Peki ABD, altının yerine petrol-doları koyma sevdasından vazgeçti mi?
Hiç sanmıyoruz...

11 Eylül sonrasinda küresel çapta terörist avina çıkan Amerika'nın asıl hedefinin dünya petrol rezervlerini kontrolü altına almak olduğunu, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) haritasısının aslında petrol coğrafyasını kapsadığını bilmeyen var mı? Konuya ekonomi penceresinden bakan uzmanlar, BOP serüvenini, "ABD'nin, sanal bir değer durumuna düşen dolara elle tutulur somut bir karşılık, altına alternatif bir değer yaratma çabası" olarak değerlendiriyorlar. 

Zaman zaman ekonomik krizlere neden olsa da küresel çapta dolar arzı giderek artıyor.

Dış dünya ile ticaretinde GSMH'nin yüzde 5'inden fazla açık veren ABD, sattığından fazla mal ve hizmet alırken, Japonya'nin, Çin'in, Uzakdoğu ülkelerinin, Petrol İhraç Eden Ülkeler'in (OPEC) kasaları yeşil yeşil ‘nesebi gayri sahih’ dolarlarla doluyor.”

Küresel kriz nedeniyle üretimin düşmesi, petrol fiyatında bir gerilemeye neden olmuştu. Fakat, mortgage sistemi çerçevesinde, belirleneyen miktarda sanal değerin yaratılması sonucunda, dolara olan güven sarsılmış, petrole ve altın başta olmak üzere kıymetli madene kaçış başlamıştı. Bu kaçış, altın fiyatının peşpeşe rekorlar kırarak yükselmesine neden olmuştu. 1970’lerin başında 35 dolar olan altının onsu şimdilerde 1200 dolara doğru kanat açmış durumda.. Altın fiyatında, 2.Dünya Savaşı’ndan bu yana, en dikkat çekici tırmanışı izliyoruz. Bu rallide uluslararası spekülatörlerin, küresel krizde büyük zararlar yazan yatırım bankalarının rolü de unutulmamalıdır.

BRETTON WOODS ANLAŞMASI NDEN BOZULMUŞTU?

Ekononistler, son zamanlarda altın fiyatlarında yaşanan oynaklığı 1971-80 arasındaki ralliye benzetiyorlar. 1970 başlarında 35 dolar olan altının ons fiyatı 1980 başında 850 dolar kazandırmış, yatırımcısına 8 ayda yüzde 400 kazandırmıştı.

Aynı filmi yeniden izler miyiz?

Kesin bir yanıt vermek zor. Çünkü 1970 başlarına kadar altın fiyatları Bretton Woods anlaşması nedeniyle baskılanıyordu. Bretton Woods sistemi ABD’ye, ‘dünyanın merkez bankası’ konumu kazandırmıştı. Amerika’nın, basılacak dolar karşılığında altın bulundurması zorunluluğu vardı.

Bretton Woods anlaşmasına katılan ve parasını altına dönüştürülebilir yapmayı kabul eden her ülkenin parasının değeri dolara göre saptanmıştır. Dolar, altın ile dönüştürülebilirliğini koruyan tek ulusal para olarak kalmıştır. Anlaşma ile 1 ons altın = 35 dolar ya da 1 dolar 0,88867 gr. altın olarak belirlenmiş ve ABD, dış talep olduğunda, doları bu parite'si üzerinden altına çevirmeyi kabul etmişti. Bretton Woods'la getirilen bu sistem ancak 1971 yılına kadar sürdürülebildi. 2. Dünya Savaşı sonrasında, özellikle 1950'li yıllarda, dünya genelinde 
başgösteren dolar kıtlığı, ABD'nin, Avrupa ülkeleri ile Japonya'ya cömertçe verdiği krediler ve Marshall Yardımı gibi krediler aracılığı ile dolar akıtmasıyla aşılabilmişti.
 
ABD'nin büyüyen dış açıkları, Bretton Woods Anlaşmasını imzalayan ülkelerin doların altına dönüştürülmesine olan güveni sarsmıştı. Sonuçta, dolardan altına kaçış, ABD'nin altın rezervleri üzerinde baskı oluşturmuştu. Ülkelerin sistemden kaynaklanan ödemeler bilançoları üzerindeki baskılar, istikrar bozucu döviz spekülasyonlarına yol açmaktaydı. Bu baskılar sonucunda da, Mart 1973 yılında, sanayileşmiş ülke paralarının dalgalanmaya bırakılması ile Bretton Woods Sistemi son bulmuş oldu. Anlaşmanın rafa kaldırılmasıyla altın fiyatları uçuşa geçmişti. Altın fiyatlarının kanatlanmasında petrol krizinin, Sovyetler’in Afganistan’ı işgal etmelerinin, İran’da Batı yanlısı Şah’ın devrilmesi ve Humeyni tarafında İslam Cumhuriyeti kurulmasının, gümüş fiyatlarının yukarı çekilmesinin etkileri de unutulmamalıdır.

ALTIN 2 BİN DOLARI GÖRÜR MÜ?

Şimdilerde sorulan en önemli soru, altın fiyatının 2000 dolara dayanıp dayanmayacağıdır. Uzmanlar artık altının yalnızca bir tasarruf değil, bir yatırım aracı olduğunu belirtiyorlar. Altın, yatırmcısına, yılbaşından bu yana yüzde ‘den kazanç sağlamış. Bu trendi öngörebilenler paralarını ikiye katlamış oldular. Yaşanan küreselleşme süreci bir spekülasyon dönemi olarak tanımlanıyor. O nedenle, “Altının onsu 2 bin doları görür mü?” sorusu pek anlamlı olmuyor? Çünkü, 1980 yılında 850 doları gören altının onsu, enflasyon düzenlemesi yapıldığında, 2 bin doları aşmış oluyor. Onun için, “Altın 2 bin doları görür mü?”sorusunu sormak için çok geç kalmış oluyoruz.

Şu aşamada yapılacak en doğru öngörü, ‘altın fiyatları balon oluşturuncaya kadar artmaya devam edecektir’ şeklinde olacaktır. (03.12.2009 Önce VATAN)