Olaylar Türk Milletine iki ehemmiyetli kuralı yeniden hatırlatıyor: Yurdumuzu ve haklarımızı müdafaa edecek kuvvette olmak... Barışı koruyarak arsıulusal çalışma birliğine önem vermek...- Gazi Mustafa Kemal Atatürk- (1935)
Soğuk Savaş döneminin iki rakip gücü Rusya ve Çin?in kendi çıkarlarını ciddi biçimde tehdit eden ABD?ne karşı yakınlaşması daha 1990?larda güvenlik alanında başlayan iş birliği ile başlamış ve 16 Temmuz 2001?de ?Çin ve Rusya İyi Komşuluk, Dostluk ve İş Birliği Anlaşması?nın imzalanmasıyla stratejik ortaklık boyutuna taşınmıştır. Bu stratejik ortaklık 3 Temmuz 2005 tarihinde iki ülke liderleri tarafından imzalanan ?21 inci Yüzyıldaki Uluslararası Düzenle İlgili Ortak Bildiri? ile fiilen yürürlüğe sokulmuştur..
İki ülke liderleri tarafından açıklanan Ortaklık Bildirisinde yer alan maddelerden de anlaşılacağı gibi Rusya ve Çin tek kutuplu dünya düzeninden açıkça rahatsız olmaktadır. Buna karşı öncelikle Orta Asya ve Uzak Doğu bölgesinde stratejik bir güç oluşturup bu güç ile küresel düzeyde ABD ile mücadele etmeyi planladıkları açıkça anlaşılmaktadır.
Peki, bu yakınlaşmanın pratikteki geçerliliği ne derece doğrudur. ?
Uzun vadede bu iki ülkenin stratejik birlikteliğinin devamına imkan var mıdır ? gibi soruların cevabı ne yazık ki hayır olacaktır. Kanaatime göre, bu birliktelik bugünün koşullarında sadece, ?ABD?ye dikkatli ol, küresel alanda yalnız değilsin, bizde varız? cevabının verilmesinden öteye bir anlam taşımamaktadır..
Hızla büyüyen Çin nüfusunun Rusya topraklarına doğru taşması, Çin?in hiçbir zaman vazgeçemeyeceği hayat sahası olması bakımından kaçınılmazdır. Kuzeye doğru olması zorunlu bu genişlemeden Türkiye?nin 2.5 katı topraklarda iki milyon nüfusa sahip Moğolistan? da nasibini alacaktır..
Rusya?nın bölgede Çin?i her alanda zorlayan ve rakip konumundaki Japonya ile yakınlaşması ve bilhassa enerji konusunda bu ülke ile yakın işbirliği içine girmesi Çin?i rahatsız etmektedir. Yani, kağıt üzerinde sağlam gibi görünen Rusya-Çin birlikteliğinin çok önemli sorunları da mevcuttur. Buna rağmen bu yakınlaşma, ABD?nin Afganistan?ı işgali ile başlayan ve bilhassa Türk Cumhuriyetlerini içine alan üs kurma faaliyetleri ile Rusya?yı ve Çin?i doğrudan tehdit eder bir konuma gelmesi üzerine yapılmış zorunlu bir faaliyet olarak görülmelidir.
Batıdan, Fransa-Almanya merkezli Avrupa Birliği 25 üyeli siyasi bir güç haline dönüşerek dünyada bende varım mesajı vermektedir.
Doğudan Rusya-Çin ittifakı ile son zamanlarda giderek ivme kazanan Hindistan-Pakistan güç birliği çalışmaları güç dengesini Asya?ya kaydırmaktadır.
Güney Amerika?da yeni uyanmaya başlayan Brezilya gibi dev bir ülkenin ABD?nin aşağılayıcı bir şekilde sınır kontrolü yapması ile başlayan ABD karşıtı tutum ve davranışları giderek bu kıtada ABD karşıtlığını güçlendirmektedir..
İşte bütün bu gelişmeler, dünya imparatorluğu oluşturma hedefine ilerlerken önünde hiçbir engel olmadığını varsayarak hareket eden ABD yöneticilerine verilen ciddi mesajlar olarak değerlendirilmelidir.
Bu çalışmaların halen en büyük bir güç olma konumunu muhafaza eden ABD ye karşı bugünlerde etkili olması mümkün değildir. Çünkü bu ülkelerin her birinin tek tek ABD?ye bağımlı oldukları bir gerçektir. Fakat gelecek 10 yıl içinde bu yakınlaşmalar ABD?yi çok zorlayacaktır ve küresel alanda yeni dengeler oluşacaktır. Ve dünyamız sıcak savaşların körükleyicisi olan tek kutuplu durumdan kurtulacaktır. Oluşacak yeni küresel dengeler sonucu dünyamız daha istikrarlı bir hale gelecektir.
Rusya ve Çin münasebetleri ivme kazanırken Asya?nın güneyinde bir başka dünya devi Hindistan yeni atılımlar içine girmeye başlamıştır. Pakistan?ın İslamabat şehrinde yapılan Pakistan, Hindistan, Bhutan, Bangladeş, Nepal, Maldivler ve Sri Lanka?nın devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı Güney Asya Bölgesel İşbirliği Teşkilatı (SAARC) Zirvesi?nde yeni bir küresel aktörün doğuşu yönünde ciddi adımlar atılmıştır.
Nüfusu bir milyarı bulan bu yedi Güney Asya ülkesi ?her alanda işbirliği ve birlikte hareket etme? kararı alırken, bu birlikteliği aynen AB örneğinde olduğu gibi ekonomik bir bütünlüğe götürecek bir yapılanma içine girme düşüncelerini de açıklamışlardır. Bu ülkeleri birbirine yaklaştıran ve birlikte hareket etmeye zorlayan tek ortak nokta artan nüfuslarına karşılık giderek artan yoksullaşmanın baskısı ile ?Güney Asya Serbest Ticaret Bölgesi? oluşturmaya karar verilmiştir..
Pakistan ve Hindistan arasındaki birliktelik önündeki en büyük engel KEŞMİR sorunudur. İki ülke, Pakistan?ın 1947?de şimdiki Bengaldeş ile birlikte Hindistan?dan ayrılarak istiklalini kazanmalarını müteakip doğal zenginlikleri yüzünden paylaşamadıkları KEŞMİR için sürekli çatışmışlardır. Bu sorun çözülmediği takdirde bu birlikteliğin olması çok zordur.
Nükleer silahlara sahip Pakistan ve Hindistan arasındaki çatışma ortamının son bulması çalışmalarının batı tarafında memnunlukla karşılanması gerekirken bunun aksi olmuş ve birbirine yakınlaşan bu iki ülkenin şimdiki durumları batıyı endişelendirmiştir.
Görülen manzara şudur. Bölgede sürekli istikrarsızlık isteyen küresel güçler KEŞMİR konusunun olumlu çözülmemesi için her türlü kışkırtmayı yapacaklar ve bu iki bölge devini devamlı çatışma ortamı içinde bulundurmaya çalışacaklardır. İşte burada Hindistan ve Pakistan liderlerine önemli görevler düşmektedir.
Çevremizdeki bu gelişmelerden ülkemizin her alanda etkilenmesi kaçınılmazdır. Dünyanın merkezinde ve küresel güçlerin doğrudan etki alanı içinde bulunan bir coğrafyada yer alan Türkiye?nin AB ve ABD dışında oynayacağı stratejik roller açısından bu gelişmeleri dikkatle takip etmesi gerekmektedir. Fakat bu takip etme uzaktan ve basından olmamalıdır. Bu ülkelerle her alanda yakın işbirliği ve dayanışma içinde bulunmamız ve bu birlikteliklerin oluşmasına doğrudan katkıda bulunmamız gerekmektedir.
Türkiye?nin Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan ve Brezilya ile önemli hiçbir sorunu yoktur. Pakistan ile dayanışmamız ise çok üst düzeydedir. Yapacağımız katkının nasıl olacağı ise tamamen milli çıkarlarımız doğrultusunda gerçekleştirilecek ciddi değerlendirmeler sonucu hazırlanacak milli bir planlanma içerisinde yürütülmelidir.
Sonuç olarak;
Küresel arenadaki aktörlerin çokluğu kısa sürede küresel dengeleri oluşturacaktır. Bu dengeler dünyayı aşırı silahlanma ve savaşa hazırlama yönündeki çabalardan uzaklaştıracaktır. Ülkeleri ekonomik ve kültürel yönden hızla kalkındırmaya zorlayacaktır.
Birbiri ile dengeli güçlere sahip, birden fazla bölgesel güç ülkelerin kalkınma ve güçlenmesi açısından etkili olacaktır. İnsanlığın buna ihtiyacı vardır.