ORTA ASYANIN GÜÇLÜ ÜÇ ÜLKESİNİN İÇİNDE BULUNDUĞU EKONOMİK VE SOSYAL DURUMU DR. AKKAN SUVER'LE KONUŞTUK. 
BAŞKANLIĞINI YAPTIĞI MARMARA GRUBU VAKFI'NIN BU ÜLKELERLE OLAN İLGİSİNDEN DOLAYI BİLGİSİNE BAŞVURDUĞUMUZ DR. AKKAN SUVER; TÜRKİYE'NİN KAZAKİSTAN, ÖZBEKİSTAN VE TÜRKMENİSTAN İLE OLAN İLİŞKİLERİNİN ÖNEMİNİ "HAYATÎ İLİŞKİLER" DİYE DEĞERLENDİRDİ.

OĞUZ ÇETİNOĞLU:
Marmara Grubu Vakfı olarak, on sekiz yıldır Avrasya Ekonomi Zirveleri'ni tertiplemektesiniz. 7-9 Nisan 2015 günleri gerçekleşen bu Zirve'de Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan gibi bölge ülkelerinin sesi de duyuldu. Bu arada Kazakistan'da ve Özbekistan'da Cumhurbaşkanlığı seçimleri de yapıldı. Bildiğimiz kadarıyla Özbekistan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Türkiye sivil toplumu adına gözlemciydiniz. Bizlere sözünü ettiğimiz bu 3 ülke hakkında neler söylemek istersiniz?

ÖZBEKLER SEÇİMLERLE GÜVEN TAZELEDİ

Dr. AKKAN SUVER: Türkiye'nin kardeş Özbek, Türkmen ve Kazak halklarıyla ilişkilerine verdiği büyük değeri hepimiz gibi herkes bilmektedir. 
Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan tarihî ve kültürel birikimleriyle, stratejik konumlarıyla, doğal kaynaklarıyla ve Orta Asya insan kaynaklarının büyük bir bölümünü oluşturan 53 milyonluk nüfuslarıyla bölgesel barış ve istikrar için önemli bir yerde bulunmaktadırlar.
Bu üç ülke ile ekonomik ilişkilerimizin boyutu da yüksektir. Daha üst seviyelere, düzeylere taşınması da hem bizim hem de onların hedefidir.
İzin verirseniz, Özbekistan'dan başlayalım. Özbekistan geçen sene parlamento seçimlerini, bu yıl da geride bıraktığımız Mart ayının son günlerinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerini gerçekleştirdi. İki seçimde de hazır bulundum. İki seçimin de en dikkat çeken hususu yüksek demokratik ihtiyaçlara uygun reformlar içinde icra edilmesiydi. Batı standartlarına uygun gerçekleşen seçimler sonrasında Özbekistan adeta güven tazeledi.
Bildiğiniz gibi Özbekistan ekonomisi istikrarlı bir büyüme içindedir. 2015 büyüme hedefi olarak % 6,2 oranı öngörülüyor. Ekonomik gelişmenin en büyük etkeni ihracatında büyük yer tutan altın, pamuk ve doğal gaza bağlı gelirlerin artmasıdır. Zira dünya pamuk üretiminin yaklaşık yüzde yirmisini elinde bulunduran Özbekistan ayrıca dünyanın en büyük dördüncü altın rezervine sahip olup yıllık takriben 90 metrik ton altın üretmekle dünyanın en çok altın üreten dokuzuncu ülkesidir. Topraklarının yüzde altmışı hidrokarbon kaynakları açısından zengin olduğu bilinen Özbekistan'da, Orta Asya'daki petrol kaynaklarının yaklaşık % 31'i, doğal gaz kaynaklarının % 40'ı bulunmaktadır.
Ülke gerek sahip olduğu kaynaklar gerek konumu gerekse de güçlü ekonomisi sebebiyle bölge gücü olma konusunda iddialı bir konuma gelmiş bulunmaktadır. Rusya Federasyonu'nun bölgedeki öncelikli ortaklarından biri olan Özbekistan bugün Rusya ve Türkmenistan'dan sonra dünyanın üçüncü en fazla doğal gaz üreten ülkesidir.

NURLU YOL PROGRAMI

ÇETİNOĞLU: Biraz da Kazakistan'dan söz edelim. Kazakistan da geride bıraktığımız ay içinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yaptı. Türk dünyasının bu önemli üyesi hakkında neler söylemek istersiniz?

Dr. SUVER: Devlet başkanlığı seçimlerinde bir defa daha halkın güçlü desteğini alarak seçilen Nursultan Nazarbayev'in ülkesi Kazakistan, bir yandan bölgedeki ekonomik daralma ve dalgalanmayı önlerken diğer yandan da Avrasya'daki işbirliği seçeneklerini çeşitlendiren bir ülke olarak dünyada kabul görüyor.

Orta Asya'nın büyük ülkelerinden biri olan Kazakistan, 2014 yılını %4,3'e yakın bir büyüme ile tamamladı. Kazakistan yürüttüğü ‘2050 Stratejisi ve Nurlu Yol’ programlarıyla bölgede dikkatleri üzerine toplayan bir ülke olarak ekonomisini 2015 yılında %1,5 oranında büyüterek nominal olarak 223 milyar ABD doları büyüklüğe ulaşmayı hedefliyor. Gelecek yıl için önüne koyduğu büyüme hedefi ise %2,2.
Gene Kazakistan, bu yıl en hızlı gelişen 20 ülke arasında 11. sırada yer aldı. Devlet hayatında çok kısa sayılabilecek bir sürede, büyük başarılara imza atan Kazakistan'da kişi başına millî gelir bugün 13.600 ABD dolarına yükselmiş bulunmaktadır. Avrasya Ekonomik Birliği çerçevesinde ortak pazarlar oluşturulmasını hedefleyen Kazakistan Rusya ve Belarus'la resmen gümrük birliğine geçmiş bulunmaktadır.
Türkiye ile dış ticaret hacmini on milyar dolara çıkarma hedefi içinde olan Kazakistan, 2017 yılında tertipleyeceği EXPO etkinliğine odaklanmış bulunmaktadır.
Öte yandan Türkiye, 2017-2018 yılında Kazakistan'ın Birleşmiş Milletler Geçici Üyeliğine adaylığı için çalışmaktadır.

TÜRKMEN UYDUSU UZAYDA

ÇETİNOĞLU: Kazakistan'ı, Özbekistan'ı konuştuk. Türkmenistan hakkında neler söyleyeceksiniz?
Dr. SUVER: 2015 yılını ‘Tarafsızlık ve Barış Yılı’ ilan eden, Orta Asya'nın bir başka ülkesi olan Türkmenistan'ın, önce son başarısından söz edelim isterseniz. Nisan ayının son günlerinde uzaya ilk haberleşme uydusu ‘Türk Âlem 52’yi başarıyla gönderdi. Bu ilk Türkmen uydusudur.
2014 yılında ekonomisi % 10,3 büyüyen Türkmenistan, sanayi üretiminde % 11,1 artış elde etti. Enerji zengini de olan ülkede doğalgaz ihracatının ise bir önceki yıl ile kıyaslandığında % 11,2 artış gösterdiği gözlenmektedir. Gene Türkmenistan'ın geçen yıl ülkede on yedi milyar doları aşan bir yatırım yaptığı da bilinmektedir.
‘Tarafsızlık ve Barış Yılı’nın yirminci yılında Türkmenistan; jeopolitik konumuyla birlikte, zengin doğal kaynaklarıyla batının yeterince ilgisini çekebilecek potansiyele sahip bulunduğunun bilincindedir. Tarafsızlık politikasının; yirmi yılda Türkmenistan'a sağladığı en önemli kazanımın, güvenlik ve istikrar olduğu da ayrı bir gerçektir. Ciddî anlamda bir silahlanmaya ihtiyaç duymadığından, kaynaklarını ülkenin kalkınmasına yönlendiren Türkmenistan, tarafsız bir ülke olarak milletlerarası barışın sağlanmasında öncü güç olmakta ve bölgede diyalogun geliştirilmesi için bir merkez olarak kabul görmektedir. Özellikle de komşu ülke Afganistan'da istikrar ve güvenliğin sağlanması için ortaya koyduğu hizmetler, dünyada takdir edilmektedir. Bu da tarafsızlık politikasının eseridir.
Gene bu politikadır ki; yabancı yatırımların önemli ölçüde ülkeye akmasına ön ayak olmuştur. Ülkeye ve topluma özel bir özgüven kazandırmada önemli bir psikolojik katkı sağlayan tarafsızlık politikası dolayısıyla Türkmenistan'a belli bir prestij kazandırmıştır.

VAZGEÇİLMEZLERİMİZ

ÇETİNOĞLU: Bu değerlendirmelerden sonra bu 3 ülke hakkında özetle ne söylemek istersiniz?
Dr. SUVER: Kazakistan da, Türkmenistan da, Özbekistan da bizim vazgeçilmezlerimizdir. Türkiye ile Kazakistan toplam bedeli 800 milyon doları bulan 19 ortak proje için anlaşma sağladı. Kazakistan Yatırım ve Kalkınma Bakanlığı, iki ülke arasında 2.8 milyar dolarlık 25 ayrı iş girişiminin hayata geçmesinde mutabık kalındığını ayrıca duyurdu. Türkmenistan'da ise müteahhitlerimizin üstlendiği proje sayısı 1400 olup toplam proje tutarı 40.8 milyar dolardır. İhracatımız ise 2 milyar dolar olup ithalatımız 655 milyon dolardır. Özbekistan'a gelince 700 kadar Türk sermayeli firma 50.000 kişiyi istihdam etmekte ve ihracatımız 1 milyar dolar, ithalatımız ise 600 milyon dolardır. Dolayısıyla Türkiye'nin bu ülkelerle ilişkileri farklılıklar arz edecek çaptadır. Vazgeçilmezdir.

MALAZGİRT’TEN DUMLUPINAR’A  
(EZELDEN EBEDE…)
OĞUZ ÇETİNOĞLU  
Çağrı Beğ’in oğlu Alp-Arslan, 27 Nisan 1064 tarihinde Selçuklu tahtına oturdu. 1066 yılında; kendisinin ve ordu komutanları Gümüştekin, Afşın ve Ahmed Şah yönetimindeki Türk orduları; Tiflis, Trabzon, Kayseri, Adana ve çevresinde at koşturuyordu. Gelişmeleri, ülkesi için tehlikeli gören Bizans İmparatoru Romen Diyojen; Normanlar Franklar, Almanlar, İskandinavlar ve Peçenek Türkleri ile takviye edilen çok büyük bir ordu ile Anadolu’ya geçti. Sivas, Maraş, Halep, İskenderun ve havalisinde dolaşırken, Afşın Beğ, Sakarya kıyılarına ulaştı. İmparator, bilinmeyen sebeplerle Afşın Beğ ile savaşı göze alamadığından İstanbul’a döndü. 
1069’da daha büyük bir ordu ile tekrar Anadolu’ya geldi. Kayseri’de Türk ordusunu bozdu ise de, duruma hâkim olamadı. 1070’de Bizans’ın Prens Manuel Komnenos komutasındaki Anadolu ordusu, Türklere mağlup oldu, komutan esir düştü. Afşın Bey komutasındaki Türkler, ilk defa olarak Ege ve Marmara sâhillerine ulaştılar. 
Sultan Alp-Arslan, 1070 Ağustos’unda Malazgirt Kalesi’ni fethetti. Diyarbakır’da bir müddet kaldıktan sonra Halep’e geçti ve buradaki Arap Beyliği’ni kendisine bağladı. Bu sırada Romen Diyojen Anadolu’ya geçmiş, Türk ordusunu arıyordu. Hayalhânesinde; Suriye’yi, Filistin’i, Mısır’ı, İran ve Irak’ı fethedip İslamiyet’i ve Türkleri dünya coğrafyasından silmek gibi uçuk-kaçık düşünceler vardı. Tâyin edeceği valileri bile belirlemişti. Ordusuna: Slavlardan, Gürcülerden, Abhazlardan, Ermenilerden yeni takviyeler almuş, asker sayısı 200.000’i aşmıştı. Türk ordusu ile 50.000 kişiden oluşuyordu. 
26 Ağustos 1071 Cuma günü, güneşin ilk ışıkları ile iki ordu birbirlerini gördü. Aralarında 7-8 kilometrelik mesâfe vardı.  Sultan Alp-Arslan, savaşın önlenmesi için İslam hükümlerine göre Diyojen’e elçi gönderdi. Diyojen, barış teklifini; ‘Sultanınıza söyleyin, kendisiyle sulh sözleşmesini Rey’de yapacağım. Ordumu Isfahan’da kışlatacağım ve hayvanlarımı Hemedan’da sulayacağım.’ Diyerek reddetti. 
Evet! Hayvanları, üzerlerindeki Türk askerleriyle Hemedan’a giderek su içtiler. Fakat kendisi, mağlup olduğu Malazgirt Savaşı’ndan sonra yanına koruma görevlisi verilerek ve cebine harçlık konularak gönderildiği ülkesinde, yerine geçen İmparator Ducas’ın emriyle gözlerine mil çekilerek merkep üzerinde dolaştırılırken öldü. 
Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun tapusu ebed müddet Türklerin adına tescil edildi. Bizans İmparatorluğu’nun İslam Dünyası üzerindeki baskısı sona erdi. Anadolu’da ilk Türkmen beylikleri kuruldu. Ticaret yolları, Türklerin kontrolüne geçti. 
Türklerin Anadolu üzerindeki hâkimiyeti 847 yıl devam etti. 30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti ile Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Mütârekesi hükümlerine göre Anadolu işgal edildi. İşgal, Kurtuluş Savaşı sonunda, 11 Ekim 1922 tarihinde imzalanan Mudanya Mütârekesi ile sona erdi. 
Mudanya Mütârekesi’nin imzalanmasını sağlayan zafer, Malazgirt’te olduğu gibi yine Ağustos ayında, 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayıp 30 Ağustos’ta sona eren ve ‘Dumlupınar Meydan Savaşı’ olarak da anılan Başkomutanlık Meydan Savaşı ile kazanıldı. 
Savaş, İtilaf Devletleri’nin isteği ve desteği ile Anadolu’yu işgal edip Eskişehir’e kadar ilerleyen Yunan ordusu ile Türk Ordusu arasında yaşandı. 
Başkomutanlık Meydan Savaşı şöyle gelişti: Avrupa ülkelerinden aldığı her türlü desteğe rağmen Yunan ordusu, 23 Ağustos 1921’de başlayıp 13 Eylül’de sona eren Sakarya Meydan Savaşı’nda mağlup olunca; önce İngiltere, sonra Fransa ve İtalya, Yunanistan’dan desteğini çekti. Türk ordusu 6 Ağustos 1922’de hücuma geçti. Orduyu Başkomutan Mustafa Kemal Paşa yönetiyordu. İlk yarım saat içerisinde Yunan ordusunun ön hat mevzileri imha edildi. Dumlupınar 4 gün 4 gece boyunca cehennemi yaşadı. 2 Eylül’de Yunan Komutan Trikopis, 6.000 askeri ile birlikte Türk kuvvetlerine teslim oldu. Ordunun geri kalan 85.000 kişilik bölümü, İzmir’e doğru kaçtı, 9 Eylül’e kadar misâfir edildikten sonra muzaffer Türk askeri tarafından Atina’ya uğurlandılar.  
Böylece Yunan ordusu, küçük farklarla, Bizans ordusunun Malazgirt’teki kaderini yaşadı. Muhteşem zafer, yine Türklerin olmuştu. 



KAHRAMANLIK

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık: saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık: İçerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık... 
Her ışığın ardında gizlidir bir kahramanlık;  
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık:
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir. 
Ne de güneşler gibi parlayıp sönmemektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerektir. 
Atıldıktan sonra da bir daha dönmemektir...

HÜSEYİN NİHAL ATSIZ

17 AĞUSTOS 1999 MARMARA DEPREMİ
7,4 büyüklüğünde ve Türkiye’de yaşanan en büyük, etki alanı itibariyle en geniş depremdir. Deprem, Başta İzmit olmak üzere, tüm Marmara çevresinde bina yıkılmalarına ve ağır hasarlara  yol açtı. 20.562 ölü, 25.894 yaralı var. Gölcük tamamen yok oldu. Enkazı kaldırılan bina sayısı: 2.163, yıkılması gereken bina sayısı: 3.076.
Türkiye, felâketlere açık bir ülke. Yaşanan acıları, yaşamakta olduğumuz korkuları ve gelecek ile ilgili endişelerimizi gerilerde bırakmak için köklü tedbirlere ihtiyacımız olduğu îkazı ile bir defa daha karşı karşıya geldik. Ülkemizi yasa boğan büyük depremlerin sayısı, gerekli tedbirlerin çok daha önceleri alınması gereğini ortaya koyuyordu. İşte geçmişteki büyük depremlerden bâzıları:  

TARİH

ŞEHİR

ŞİDDETİ

ÖLÜ SAYISI

20.04.1903

MALAZGİRT

6,7

2.626

06.05.1930

HAKKARİ

7,2

2.514

26.12.1939

ERZİNCAN

7,9

32.962

20.21.1942

NİKSAR

7,0

3.000

26.11.1943

TOSYA

7,2

2.824

01.02.1944

GEREDE

7.2

3.959

19.08.1966

VARTO

6,9

2.394

28.03.1970

GEDİZ

7,2

1.086

06.06.1975

LİCE

7,9

2.385

24.11.1976

ÇALDIRAN

7,2

3.840

30.11.1983

ERZURUM

7,1

1.330

Not: Daha eski tarihli depremlerle, ölü sayısının 1.000 den az olduğu depremler tabloya dâhil edilmemiştir.

Depremler ülkeler ve milletler için kader olsa bile, ölümler depremin değil, tedbirsizliklerin sonucudur. Ülkemizin deprem bölgesinde olduğunu, 17 Ağustos depremi sebebiyle, tam anlamı ile öğrendik. Daha önce öğrenmiş olmamız da mümkündü. Topraklarının deprem bölgesinde olduğunu ilk felâketlerde öğrenmiş olan ve gerekli tedbirleri alan ülkelerde tabiî âfetler, insanlarını Türkiye’deki kadar acılara boğmuyor. Aşağıdaki tabloda,  dünyanın diğer ülkelerinde yaşanan  6,7 ve daha yüksek şiddetteki depremlerle ilgili bilgiler verilmiştir: 

TARİH

ÜLKE

ŞİDDETİ

ÖLÜ SAYISI

11.06.1906

ŞİLİ

8,6

20.000

06.12.1920

ÇİN

8,6

20.000

02.03.1933

JAPONYA

8,9

2.900

21.12.1946

JAPONYA

8,4

2.000

17.06.1976

FİLİPİNLER

7,8

8.000

10.10.1980

CEZAYİR

7,3

4.500

23.11.1980

ERMENİSTAN

6,9

50.000

19.09.1985

MEKSİKA

8,1

12.000

12.12.1992

ENDONEZYA

6,8

2.000

28.05.1995

RUSYA

7,5

1.084

07.12.1998

ERMENİSTAN

6,7

50.000

17.01.1999

JAYONYA

7,4

6.500

10.10.1999

EL SALVADOR

7,5

1.500


Şüphesiz depremin şiddeti ile ölü sayısı arasında doğrudan bir ilişki kurmak mümkün ve doğru . Fakat bir fikir edinmek mümkündür. Denetimlerin yoğun olduğu gelişmiş ülkeler, en büyük felâketleri mümkün olan en az kayıpla atlatabiliyorlar.