Teşkilât-ı Mahsusa, Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) döneminde, İttihat ve Terakki Fırkası (Partisi) tarafından kurulmuş gizli teşkilattır. Teşkilata verilen vazife; Osmanlı sınırları dışında yaşayan Müslümanlarla Türklerin teşkilatlanmalarını sağlamak ve Türk-İslam Birliği’ni gerçekleştirmekti. Teşkilat önce Batı Trakya’da, daha sonra da Doğu Anadolu, Kafkasya, Irak, Suriye, Mısır, Çarlık Rusya’sının ve Sovyetler Birliği ile Çin’in tahakkümü altında bulunan Azerbaycan, Tacikistan, Özbekistan ve Doğu Türkistan’da faaliyet gösterdi. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkınca İttihat ve Terakki Yönetimi sona erdi. Teşkilat da zaman içerisinde gücünü kaybetti. İstiklal Savaşı döneminde kurulan Karakol Cemiyeti gibi gizli kuruluşların, Teşkilât’ı Mahsusa’nın devamı olduğu söylenir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde yaşanan hâdiselerin üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen, ülkemizde bu mevzuda ciddî bir araştırma yapılmadığını tespit eden Dr. Mehmet Bilgin, çok geniş ve derinlemesine araştırmalara girişmiş. Tespitlerini, 17,4 X 24,2 santim ölçülerinde 494 sayfalık kitap hâlinde kültürümüze kazandırmış. Kitabın sonunda kuşe kâğıda renkli olarak basılmış harita kupür, afiş ve fotoğraflardan oluşan 118 sayfalık, 155 adet fotoğraftan oluşan ‘Ekler’ bölümü var. İplik dikişli, sert kapaklı kitap, Ocak 2017’de yayımlandı. Titiz ve derin araştırmaların ürünü olan kitap; dipnotları, tespitleri, açıklamaları ve yorumlarıyla bir ilmî eser hüviyetindedir. Buna rağmen sürükleyici bir roman gibi rahat ve sıkılmadan okunabilmektedir.

Yazar, Teşkilât-ı Mahsusa’nın vazifelendirdiği bütün elemanların mühim hizmetler görmüş büyük ve vatansever kahramanlar olduğunu belirtiyor. Çok kişinin hatırlamadığı bu kahramanların verdikleri mücâdelerle bizim bu toprakları vatan bilip üzerinde hür ve başı dik olarak yaşamamıza vesile olduklarını, onların hizmetlerini geniş kütlelere duyurmanın millî bir vazife olduğunu belirtiyor. Eserini bu vazifenin îfası maksadıyla kaleme aldığını açıklıyor. Husûsen Erzurum, Trabzon ve Van bölgelerinde vazife gören ve aynı zamanda İttihat ve Terakki Partisi’nin Genel Merkez üyeleri olan Sâbık Topçu Binbaşısı Yusuf Rıza Bey, Dr. Bahattin Şâkir Bey ile İttihat ve Terakkî’nin Umûmî Müfettişlerinden, İran’da temsilci olarak da bulunan Ömer Nâci Bey ön plandadır. Bu şahısların hayatı bağımsızlık için savaşan büyük mücâhitlerin hayatı kadar renkli, romanlara mevzu olacak kadar mâcera doludur. Onların mâceraları, heyecan duymak için, bedenlerinin adrenalin ihtiyacını karşılamak için girişilmiş boş ve mânâsız hareketler değildir. Vatan müdafaası için ölümü göze alarak yürütülmüş savaş kahramanlığıdır. Üstelik bu mücâdeleler, çok az askerî eğitim almış gönüllülerle gerekleştirilmiştir.

Yazar, bu üç kahramanın şahsında, Teşkilât-ı Mahsusa’nın Kafkaslarda ve diğer bölgelerde vazife gören bütün mensuplarını saygı ile anıyor.

Eserin adında sâdece ‘Kafkasya’ geçmesine rağmen Karadeniz sâhilinde Bafra’dan Arhavi’ye, içerilerde Maçahel, Acara, Batum ve Tiflis’e kadar olan geniş bir bölgedeki faaliyetler mercek altına alınıyor.

Milletler, kahramanlarıyla yaşarlar. Bir milletin kahramanları ne kadar çok olursa, o milletin târih sayfalarındaki yeri büyük, ömrü de uzun olur. Elbette kahramanların yalnızca varlığı yeterli değildir. Yaptıkları işlerle hayat hikâyeleri, milletin çoğunluğu tarafından bilinmelidir.

Mehmet Bilgin, iğne ile kuyu kazar gibi büyük emeklerle meydana getirdiği muhteşem eserinde, o kahramanlarımızı tanıtma hizmetini başarı ile gerçekleştiriyor.

Eser; Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde, Askerî Târih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivinde binlerce belge, yerli ve yabancı uzmanlar tarafından yazılmış 320 kitap, yine yerli ve yabancı uzmanlar tarafından kaleme alınmış 222 adet makale, Türkçe ve yabancı dillerde yayımlanan 85 adet gazete ve dergi, 72 adet basılmamış eser ve tezler incelenerek hazırlanmış. Eserin sonundaki 19 sayfalık ‘dizin’, aceleci okuyucuların merak ettikleri bilgilere kısa yoldan ulaşabilmeleri için titizlikle düzenlenmiş.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.  

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 Belgegeçer: 0.212-251 00 12 

e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr   

Dr. MEHMET BİLGİN: 1955 yılında Trabzon'un Sürmene ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini burada tamamladı. 1978 yılında Ankara Üniversitesi Dil-Târih ve Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nden mezun olduktan sonra ticâretle uğraştı. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesindeki yüksek lisans eğitimini, ‘Trabzon Vilâyetinde İki Din Taşıyanlar’ adlı tezini sunarak 2010 yılında tamamladı. Ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Târih Anabilim Yakınçağ Târihi Bilim Dalı’nda; ‘Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi Sol Kanat Muharebeleri (1914-1915)’ başlıklı tezini sunarak 2015 yılında Târih Doktoru unvanını aldı.

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin târihi ve kültürel değerlerine duyduğu ilgiyi, bölge hakkında araştırmalar yaparak devam ettiren Mehmet Bilgin'in ilk kitabı 1990 yılında yayınlanan ‘Sürmene Târihi’ adlı eserdir. Kitap sâdece Sürmene'nin değil bütün Doğu Karadeniz Bölgesinin târihine kaynak olabilecek bir hacimdedir. İkinci kitabı ‘Madur Dağı Savaşı’ adlı ile 1991 yılında yayınlandı. Aynı kitabın genişletilmiş 3. baskısı; ‘Rus İşgalinde Trabzon Direnişi’ adıyla yayınlanmıştır. Kitapta, Birinci Dünya Savaşı ve 1916 yılının Haziran- Temmuz aylarında, Doğu Karadeniz Bölgesinde yapılan savaşlar anlatılır.

Doğu Karadeniz-Târih, Kültür, İnsan’ adlı üçüncü kitabı, Doğu Karadeniz Bölgesinin etnik târihi ile ilgili detaylı bir çalışmadır. 2002 yılında bu çalışmasından dolayı, Ziya Gökalp Türk Ocakları İlim ve Teşvik Armağanı’na lâyık görülmüştür. ‘Doğu Karadeniz'de Bir Derebeyi Ailesi Sarıalizâdeler (Sarallar)’ adlı dördüncü kitabı 2006'da yayınlandı. Kitapta, Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki sosyal yapı ve bu yapının oluşma süreci ele alınır. ‘Karadeniz'de Post Modern Pontosculuk’ adlı beşinci kitabı; isminden de anlaşılacağı gibi, Doğu Karadeniz Bölgesindeki etnik ayrıştırmacılığı hedefleyen faaliyetleri ele almaktadır.

Karadeniz konusunda makro ve mikro seviyede araştırmalardan oluşmuş, ‘Karadeniz Dünyası’ adlı altıncı eseri 2014 yılında Ötüken Neşriyat tarafından yayınlandı. Bu eseri, Karadeniz ve etrafındaki coğrafyaya, târihî temelde çok farklı bir bakış açısı sunar. ‘Bir Cumhuriyet Milletvekili Sami Kumbasar’ adlı yedinci eseri, Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki sosyal yapıyı öncekilerden daha farklı bir kesitte ele alıp açıklamasının yanı sıra; 1968-1980 arasında Türk siyâsî hayatına da ışık tutması bakımından önemlidir.

KUŞBAKIŞI

FEODAL TOPLUM:

20. yüzyıl târihçiliğini temelinden değiştiren, târih ilmine disiplinler arası farklı bir bakış kazandıran Fransız târihçi Marc Bloch’un (1886-1944) Ortaçağ hakkındaki meşhur eseri, Melek Fırat’ın tercümesiyle yeniden yayınlandı. 

Hıristiyanlık ve Rönesans’ı bilmeden nasıl Avrupa’yı tanımak mümkün olmazsa, aynı şeyi feodalite için de söyleyebiliriz.

Avrupa’yı şekillendiren başlıca hâdiseler ve müesseseler üzerinde duran yazar, Ortaçağ’ın diline ve kültürüne derinlemesine nüfuz etmenin avantajını kullanıyor. Birçok dile vukufiyeti sâyesinde zengin belgelerdeki bilgileri ustaca işliyor ve Ortaçağ’ın dehlizlerini, yabancısı olmadan adımlamamızı sağlıyor.

Büyük göç dalgalarından barbar istilâlarına, imparatorlukların yükselişinden krallıklara, toprak sistemine, sınıflara, din, edebiyat ve ticarete kadar her unsur bütünün parçası kabilinden değerlendirilmiş.

Feodalite târihçilerinin en önemlisi olan yazar, önsözde de belirtildiği gibi ‘Fransızcayı avuçlarının içine almış bir üslup üstadıdır.’ Târihî, belgelerin ötesine geçerek nazariyat üzerinden mütalaa edebilen Bloch’un Feodal Toplumunu okuyucu, yavaş yavaş, sindire sindire okuyabiliyor.

16 X 24 santim ölçülerinde 752 sayfalık kitap, Şubat 2017’de yayımlandı.

 ISLIK YAYINLARI: 

Burhaniye Mahallesi, Yıldırım Beyazıt Sokağı Nu: 20 Üsküdar, İstanbul. Telefon: 0.216-324 94 94

Belge Geçer: 0.216-324 96 28 e-posta: satiş@islikyayinlari.com  www.islikyayinlari.com  

İNGİLTERE HARİCİYE NAZIRI LORD PALMERSTON’UN PARLAMENTO NUTKU

Lord Palmerston, İngiltere’nin 19. yüzyıl meşhur politikacılarındandır. 20 Ekim 1874 tarihinde doğdu, 18 Ekim 1865 tarihinde öldü. 1830-1865 yılları arasında İngiltere’nin iç ve dış politikasını hazırladı ve tatbik etti.

30 yıllık siyâsî hayatı boyunca takip ettiği politikalarında daima İngiliz imparatorluk menfaatlerini korumayı temel prensip olarak kabul etmiştir. ‘Ben bir Roma vatandaşıyım’ ifâdesini kullandığı meşhur nutkunu 25 Haziran 1850 târihinde İngiltere Parlamentosu’nda irad etmiştir. 

O, Londra’yı Roma gibi dünya çapında önemli bir merkez yapmak, İngiltere’yi Hindistan’da olduğu gibi dünyanın diğer bölgelerine de hâkim kılmak ideali ile büyük hedeflere yönelmiş, dış politikasını bu esaslar üzerine oturtmuştur.

‘İngiltere Hariciye Nazırı Lord Palmerston’un Parlamento Nutku’ adı ile yayınlanan kitapta;  Palmerston’un, Hâriciye Nâzırlığı döneminde tâkip ettiği dış politikalarına getirilen eleştirilere karşı mecliste yaptığı bir müdafaanâmedir. O’nun bu müdafaasını, adını açıklamayan bir Osmanlı aydını Osmanlıcaya tercüme etmiştir. Polonya’da, Wroclaw Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan yazma eser, genelde 19. yüzyıl İngiltere’sinin dış politikasını merkeze yerleştirerek İngiltere, Fransa, Belçika, İsviçre, Yunanistan ilişkilerine ve özelde aynı yüzyıl Osmanlı-İngiliz münâsebetlerine kaynaklık edecek bir muhtevaya sâhiptir.

Kitap, Prof. Dr. Songül Çolak ve Metin Aydar tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

İDEAL KÜLTÜR YAYINCILIK:

Topkapı Mahallesi, Kahalbaşı Sokağı Nu: 31/1 Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-528 85 41 

Belgegeçer: 0.212-528 85 47 e-posta: [email protected]  www.idealkultur.com   

OSMANLI'DA ŞEHZÂDE KATLİ:

Tarihçi-Yazar Yavuz Bahadıroğlu’nun 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 256 sayfalık eseri 2014 yılında yayımlandı. Bahadıroğlu kitabında şu soruların cevaplarını veriyor:

               •              ‘Devlet mi, evlat mı?’ sorusuna Osmanlı'nın cevabı ne oldu?

               •              Osmanlı'da şehzadeler niçin öldürüldü?

               •              Şehzade katlinin hukukî bir delili var mıydı?

               •              Kaç şehzade öldürüldü?

               •              Şehzade Mustafa neden katledildi?

               •              Şehzade Mustafa'nın katlinde suçlu Hürrem Sultan mıydı?

               •              Halk Hürrem Sultan'dan nefret eder miydi?

               •              Şehzadeler nerede ve nasıl eğitilirlerdi?

               •              Harem hakkında bilinmeyen gerçekler nelerdir?                                                                      

***

Günümüzde hiçbir devlet,  Osmanlılar kadar merak uyandırmamıştır. Osmanlılara duyulan bu merak, bâzı çevrelerce istismar edilerek ‘kurgulanmış' bir Osmanlılar portresi oluşturulmaya çalışılmaktadır. 'Şehzade katli' meselesi de böylesi bir kurguya kurban edilmektedir belki de...

Târihi Sevdiren Adam’ olarak tanınan Yavuz Bahadıroğlu, ‘Osmanlı'da Şehzade Katli’ isimli kitabıyla, bu noktada merak ettiğimiz bütün soruları, kendine has üslubuyla ortaya koyuyor...

NESİL YAYIN GRUBU: Merkez: Sanayi Caddesi, Bilge Sokağı Nu: 2 Yenibosna, Bahçelievler, İstanbul.

Telefon: 0.212-551 32 25 Belgegeçer: 0.212-551 26 59  www.nesilyayinlari.com  e-posta: [email protected]

KISA KISA… KISA KISA…

1- NAR AĞACI: Nazan Bekiroğlu. Timaş Yayınları.

2- GÜNÜMÜZDEN KARAGÖZ–HACİVAT SÖYLEŞMELERİ: Hazırlayan Ünver Oral. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış.

3-SELANİK İÇİNDE SALÂ OKUNUR: Şevket Adnan Şenel / Eşik Yayınları

4- DİN SOSYOLOJİSİ TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ: Mehmet Ali Kirman. Rağbet yayınları.

5- 1944 TÜRKÇÜLÜK – TURANCILIK OLAYI: Süleyman Kocabaş. Vatan Yayınları Kayseri.

DERKENAR:

DİL YARASI

Yeni müfredat programları anlatılmaya çalışılıyor. Bu arada daha önceki yıllarda çocuklarımıza (İngilizce ağırlıklı, ki bu da tartışılmalıdır) yabancı dil öğretilmesi üzerinde de durulmuştu. Peki, kendi dillerini bilmeyen, noktalama işaretlerinin kullanılmasını beceremeyen, herhangi bir kelime yazılırken büyük veya küçük harfle mi yazılması gerektiğinden habersiz, dahi anlamını taşıyan de/da ekinden habersiz, el yazısı öğrenmedik diyerek küçük harflerle yazmaya çalışan ve hatta bir önceki cümlesi ile ikinci kullandığı cümlesinin tenakuza (bu veya benzeri kelimeleri bilmedikleri ayrı bir nokta) düştüğünün farkında olmayan nesillere sâhi nasıl yabancı dil öğreteceğiz? Diyelim ki öğrettiniz (!) Bu insanlar kendi değer hükümlerinden, kimliğinden uzaklaşmış ve başkalarının kültürel uydusu olmazlar mı? Bir üniversitemizin herhangi bir sınıfında yapılan imtihanlardan birine sadece göz atmak yeterlidir. Ürpermemek elde değildir!.. Ellerindeki telefonla haberleşirken sesli harflere lüzum duymayan bir nesilden bahsediyoruz. Çocuklarımız artık Türkçe konuşmuyorlar veya konuşamıyorlar. TV kanallarında bir cümlesi bittikten sonra ikinci cümlesine geçerken uzun bir “ııııııı” sesine ihtiyaç duyan konuşmacıları bir an için görmezliğe gelsek yarının nesillerine Türkçe’nin imlâ kurallarının olduğunu, kelimelerdeki vurguların nasıl kullanılması gerektiğini yeni müfredat programıyla nasıl anlatacağız? ‘Bilim insanı yetiştireceğiz’ deniliyor. Güzel. Ama Türkçe’nin ilim dili olmasını sağlamak MEB’nın görevleri arasında olması gerekmez mi? Çıkış yolu ise ‘okuma günleri’ yanında ve özellikle yeniden ihdas edilmesi gerekecek olan ‘kompozisyon*’ dersleridir.

Dr. METİN ERİŞ

*Kompozisyon:

1-Yazma kaidelerini ve düşünceleri doğru ve düzgün olarak ifâde etmeyi öğretmek maksadıyla yaptırılan yazı çalışmalarının yapıldığı dersin adı. Eskiler; ‘tahrir’ veya ‘inşa’ derlerdi.

2-Öğrencilere düşünce ve duygularını düzgün bir şekilde anlatmayı öğretmeye yarayan ders ve böyle bir çalışma sonunda ortaya çıkan yazı, tahrir.

Kelimenin çeşitli sahâlara tatbiki de gösteriyor ki, kompozisyon mahtevâdan, yahut malzemeden ziyâde, onların bir araya getirilişi ile alakalıdır ve çok mühim bir şeydir.’

Prof. Dr. MEHMET KAPLAN