‘Gelir dağılımındaki dengesizlik ve carî açık, sosyal sarsıntılara sebebiyet verebilir.’

Oğuz Çetinoğlu: Ülkemizdeki gelir dağılımı konusunda neler söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Ahmet Mucip Gökçen: Gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek büyümektedir. TÜİK’ 2013 yılı ile ilgili yaptığı hane halkı gelir dağılımı sonuçlarına göre nüfusun en düşük gelir elde eden % 20 sinin Millî Gelirden aldığı pay % 6,1 iken, en yüksek gelir elde eden nüfusun % 20 sinin payı % 46,6 olmuştur. Diğer bir deyimle en düşük gelir elde eden % 20 nüfusun geliri ile en yüksek gelir elde eden % 20 nüfusun payı arasında 7,6 kat fark bulunmaktadır. Nüfusun % 10’luk bölümleri itibariyle baktığımızda en düşük gelir ile en yüksek gelir arasındaki fark yaklaşık 12 kata çıkmaktadır. İsviçre bankası olan Credit Suisse’in yayınladığı Küresel Zenginlik Raporu’na göre, Türkiye’de 2000 yılında en üst düzeyde gelir elde eden nüfusun % 10’nun toplam gelirden aldığı pay % 66,7 iken, bu oran 2007’de % 70,2’ye, 2014 yılında ise % 77,7’ye ulaşmıştır.

Bu gelişmeler bir yandan ekonomideki tasarruf oranını düşürürken diğer yandan da büyük kesimlerin refah düzeyini azaltmakta, yoksulluk ve açlık sınırı içinde yaşayan ailelerin miktarını arttırmaktadır. Vatandaşların çok büyük bir kısmı borç içinde yaşamaktadır. Vatandaşların kredi ve kredi kartı borçlarının toplamı 350 milyar TL’yi geçmiştir. Son 12 yılda vatandaşın borcu yaklaşık 55 kat artarak 6,3 milyar TL’den 350 milyar TL’ye çıkmıştır. Sadece son 5 yılda 130 milyar TL’den bu rakama ulaşmıştır.

Yoksulluk dolayısıyla borçlarını ödeyemeyenlerin sayısında patlama olmuştur. Şahısların kullandığı kredi ve şahıslara ait kredi kartı borçlarını ödeyemeyip kanunî takibe mâruz kalanların sayısı 3 milyonu geçmiştir. Türkiye Bankalar Birliği’nin rakamlarına göre sadece 2014 yılının 10 ayında şahıs kredileri dolayısıyla kanunî takibe uğrayanların sayısı 714 bin, kredi kartı dolayısıyla takibe uğrayanların sayısı ise 1,1 milyon kişi olmuştur. Söz konusu 10 ayda şahsî kredi borcundan dolayı takibe girip, takibi devam eden kişi sayısı 1,8 milyon, kredi kartı borcundan dolayı takibi devam eden kişi sayısı ise 1,9 milyondur. Hukukî takibi devam eden ödenmeyen borç miktarı yaklaşık 20 milyar TL düzeyindedir.

Çetinoğlu: Ülkemizdeki işsizlik oranı ile fakirlik ve açlık sınırlarının altında gelire sâhip insanların sayısı hakkında güvenilir istatistik verilerine ulaşmak hayli zor. Sizce, gerçeğe en yakın olan rakamları verip sebepleri hakkındaki görüşlerinizi açıklar mısınız?

Prof. Gökçen: Türkiye’deki işsizlik rakamları aylar ve yıllar itibariyle, son yıllarda devamlı artış göstermektedir. Nitekim Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Eylül ayı itibariyle son yaptığı hesaplamalara göre, gerçekleşen 10,5 oranındaki işsizlik, Ekim 2010’dan bu yana görülen en yüksek işsizlik oranıdır. 2014 yılında da işsizlik azalmamış, aksine artarak Eylülde 3 milyon 64 bin kişi ve % 10,5’ e çıkmıştır. Ayrıca iş bulma ümidini kaybetmiş olanlar (593 bin ve % 2,1), iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar (2.485 bin ve % 8,9) ve diğerlerini (1.892 bin ve % 6,8) de hesaba kattığımızda gerçek işsizlik oranı. % 28.3 olmaktadır. Özellikle gençlerdeki işsizlik oranı çok daha yüksek değerlere ulaşmaktadır. TÜİK’ e göre % 10,5 olan işsizlik 15-24 yaş grubundaki gençlerde % 19,1 olarak görülmektedir. Çalışmaya hazır olanlar da göz önüne alınırsa bu oran % 35’lere çıkmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) içinde genç issizler açısından Türkiye birinci sırada bulunmaktadır. İLO kapsamında bu oran % 18’dir. Üstelik Türkiye gençleri 15-24 yaş grubu olarak alırken İLO 15-29 yaş olarak almaktadır. Bu işsizlik rakamları İşgücüne Katılma Oranının (İKO) % 51,1 olmasına göre hesaplanmaktadır, oysa gelişmiş ülkelere baktığımız zaman İKO % 60’ların üstünde bulunmaktadır.

Çetinoğlu: Ülke ekonomisi ile enerji arasında nasıl bir ilişkiden söz edilebilir?

Prof. Gökçen: Her ülkede enerji kullanımı kalkınmanın temel göstergelerinin başında yer alır. Üretimin ve refahın arttırılması, kalkınmanın sağlanabilmesi için yeterli enerji kaynağının zamanında tedariki önemlidir. Bir ülkenin ihtiyacı olan bütün enerji kaynaklarına sahip olması mümkün olmadığından enerji kaynaklarının çoğunu dışarıdan tedarik etmesi gerekmektedir. Maalesef Türkiye’de enerji kaynaklarının çoğunu ithal etmek durumundadır. Bununla birlikte Ülkemiz enerji kaynakları bakımında çok fakir bir ülke değildir. Bunların başında su kaynakları yer alır. Özellikle elektrik enerjisi üretimi bakımından, ilave kullanabileceğimiz potansiyel su kaynağımız bulunmaktadır. Kömür açısından çok fazla zengin olmasa da yine de azımsanamayacak bulunmuş kömür yataklarımız mevcuttur. Petrol ve doğal gaz bakımından belirlenmiş kadarıyla yeterli kaynağımız maalesef bulunmamaktadır.

Türkiye enerji ithalatına yıllık yaklaşık 60 milyar dolar gibi bir tutarı ödemek durumundadır. Dünya petrol fiyatlarının düşmesi bu açıdan ülkemiz için de olumlu bir gelişmedir.

Elektrik üretiminde nükleer enerji önemli bir alternatiftir. Nükleer enerji santrallarının da kurulması enerji tedariki açısından önem arz etmektedir. Bu husus enerji tedarikini yanında nükleer teknolojinin kullanılması ve nükleer biliminin ülkemizde gelişmesine hizmet edecektir.

Enerji tedarikinde kaynak ve menşe çeşitlendirilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarına önem verilmesine de dikkat edilmelidir. Ülkemiz, yenilenebilir enerji kaynağı olarak rüzgâr ve güneş açısından avantajlı bir durumda bulunmaktadır.

Enerji yatırımları pahalı yatımlardır. Enerjide dışarıya bağımlık arttıkça maliyetlerinde devamlı artacağını hesaplamak gerekir. Bunun için mümkün olduğu ölçüde yerli kaynaklara başvurmak önemli hale gelmiştir.

Enerji kullanımında hem üretici sektörler ve hem de kişisel kullanımda tasarrufa ve tasarruf zihniyetine önem verilmelidir. Devletin bu hususta yapması gereken çalışmalar bulunmaktadır.

Çetinoğlu: Türkiye’de elektrik enerjisi yatırımları üzerine genel bir değerlendirme lütfeder misiniz?

Prof. Gökçen: Enerji kullanımı içinde elektrik enerjisinin ayrı bir yeri bulunmaktadır. Günümüzde ister sanayide ve isterse hayatın diğer alanlarında elektrik ve elektrikli aletler vazgeçilmez hale gelmiştir. Onun için elektrik enerjisi arzı her zaman hazır, kaliteli ve yeterli durumda olmalıdır. Sanayileşmenin ve ekonomik büyümenin gereği talep artışlarını ve artış projeksiyonlarını göz önüne alarak yatırımların zamanında yapılması üzerinde dikkatle durulması gereken bir husustur. Ekonomik büyüme, gelir ve refah artışı elektrik enerji talebini hızlı bir şekilde arttıracağı her zaman dikkate alınmalı ve yatırım ve üretim planlamaları zamanında yapılarak gerçekleştirilmelidir. Unutulmamalıdır ki geçmişte enerji yokluğu dolayısıyla kısıtlamalara gidilmek zorunda kalınmıştır. 10. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in dediği gibi, ‘olmayan enerji en pahalı enerjidir.’

RÖPORTAJDA GEÇEN KAVRAMLARDAN BÂZILARI:

ekonometri: Ekonomi ile ilgili verilerin, matematik, istatistik ilimleri ve bilgisayar aracılığıyla iktisadî ilişkileri değerlendirerek, bu veriler arasındaki ilişkiyi inceleyen ilim dalıdır. Kısaca ‘iktisadî ölçüm ’ anlamına gelmektedir. Ekonomi Teorisi eğim katsayısının kesin değeri hakkında bir yorumda bulunmazken, Ekonometri ile eğim katsayısının değeri kestirilmeye çalışılır. Mesela bir malın fiyatında meydana gelen bir birimlik artışın, talep miktarında herhangi bir azalmaya yol açıp açmadığı, azalma oluyorsa belli bir aralıkta yaklaşık olarak ne kadar bir azalmayı beraberinde getirdiği ekonometri ile ölçülür.

emperyalizm: Emperyalizmin, kültür emperyalizmi, iktisadî emperyalizm, siyasî emperyalizm gibi çeşitli şekilleri vardır. İktisadî emperyalizm; bir milletin diğer bir milleti sömürmek için onun üzerinde kurmuş olduğu hâkimiyettir. Böylece sömüren millet, maddî bir karşılık ödemeksizin sömürülen millet aleyhine zenginleşir.

kültür emperyalizmi: İnsanlar topluluğunu ‘millet’ hâline getiren en önemli unsur kültürdür. Kültür kavramını; ‘Bir toplumun hayat tarzı.’ Şeklinde de târif etmek mümkündür. Bu tarzı; dil, din, ahlak, tarih, bilgi, san’at, örf ve âdetler ve benzeri unsurlar oluşturur. Kısaca kültürün; kişinin bir cemiyetin üyesi olması dolayısıyla kazandığı çeşitli değerler yanında sâhip olduğu diğer bütün maharet ve alışkanlıkları da ihtiva eden bir bütünden meydana geldiği söylenebilir. Değerleri; Millî değerler, Mânevî değerler, İnsanî değerler başlıkları altında 3 grupta toplamak mümkündür. Bunların sırası değişebilir. Fakat hiçbirinden vazgeçilemez, birinin yerine bir başkası konulmaz. Bir grup içerisinde bulunan unsur, başka bir grubun içerisinde de yer alabilir.

Kültür emperyalizmi ise; ‘Bir milleti kültürünü yok edip, onun yerine yabancı bir milletin kültürünü yerleştirmektir.’ Bu suretle milleti oluşturan kişiler, mensubu olduğu milletle bağları önce zayıflar, sonra da tamamen kopar, yok olur. Kişi artık yabancı bir kültürün boyunduruğu, hâkimiyeti altına girmiştir. Kendi kendisine özellikle mensup olduğu millete ve O’nun bütün değerlerine yabancılaşır ve hatta zamanla millî kültürüne karşı çıkan insan hâline dönüşür. Bunun sonucunda ise fert-millet ilişkisi, sözde bir bağ hâlini alır ve kişi, benimsediği yabancı kültürün ve o kültürle millet hâline gelmiş insanların emrine girmiş olur. Kendi toplumunu küçümser, beğenmez ve kendi milletine değil, hayranı olduğu milletin menfaatlerine uygun hareket eder.

gelir dağılımı: Bir devletin ekonomisinde, bir yılda meydana getirilen gelirden, o devlette yaşayan insanların hissesine düşen paydır. Gelir dağılımı hesaplarında, bir devletin yönetiminde bulunan nüfus, 5 eşit gruba ayrılır: 1-Millî gelirden en fazla pay alanlar, 2-Orta seviyenin üstünde pay alanlar, 3-Orta seviyede pay alanlar, 4-Orta seviyenin altında pay alanlar, 5-En az pay alanlar. Her bir grupta, nüfusun % 20’si kadar kişi bulunmaktadır. Gelir dağılımında; % 10’luk veya % 5’lik gruplar halinde ve bölgelere göre hesaplamalar da yapılmaktadır. Gelir dağılımı hesaplamalarının maksadı; gelir farklılıklarının ortaya çıkardığı iktisadî ve sosyal neticeleri belirlemek ve aşırı dengesizlikleri önlemektir. Ülke ekonomisinde, gelir dağılımında büyük bir eşitsizlik söz konusu ise, harcıalem mal talebi ve buna bağlı olarak üretimi, dağılımın daha eşit olması durumundaki seviyenin altında olur. Buna karşılık, lüks mal tüketimi ve üretimi artar. Gelir dağılımının bozuk olduğu toplumlarda; kötü beslenme, düşük eğitim ve kültür seviyesi, hijyenik olmayan çevre ve sağlık ortamı, geniş halk kütlelerinin fakirliği ile birleşince, sosyal huzur ve barışı tehdit etmeye başlar. Zengin kesimin gösterişli tüketim kalıbı da buna eklenince, o toplumda büyük sosyal çalkantılar ve patlamalar meydana gelebilir. Gelir dağılımı hesaplamalarının sonuçları; yıllara, bölgelere, köy ve şehirlere ve de araştırmayı yapan kuruluşlara göre değişmekle birlikte, Türkiye ortalaması olarak gerçeğe en yakın rakamlar şöyledir:

1- Ülke nüfusunun en zengin olan % 20’si, millî gelirin % 55’ini almaktadır.

2- Orta üst seviyede olan (buna ‘zengin’ denilebilir) % 20’lik dilim, millî gelirin % 19’unu,

3- Orta sınıfta yer alan % 20’lik dilim, millî gelirin % 13’ünü,

4- Fakir sınıfta yer alan % 20’lik dilim, millî gelirin % 8’ini,

5- En fakir sınıfta yer alan % 20’lik dilim, millî gelirin 5’ini almaktadır.

En zengin grubun millî gelirden aldığı pay, en fakirin aldığı payın 11 katıdır. Gelir dağılımının normal seviyede olduğu ülkelerde bu rakam, 7’dir.

Türkiye’nin kömür rezervleri: Önemli bir kısmı, düşük verimli olmak üzere 14 milyar ton kömür rezervimiz vardır.

Yenilenebilir Enerji: Mevsime bağlı şartlar dışında kesintisiz olarak kullanılabilen ve tabiatta doğal mevcut olan enerji akışından elde edilen enerjidir. Bu kaynaklar güneş ışığı, rüzgâr, akan su (hidrogüç), biyolojik süreçler ve jeotermal olarak sıralanabilir.

genişletilmiş para politikası: Ekonomiye canlılık kazandırmak maksadıyla ücret zamlarının yüksek tutulması, sosyal yardımlar verilmesi ve faizlerin düşürülmesi suretiyle ekonomideki toplam para arzının artırılması.

Prof. Dr. AHMET MUCİP GÖKÇEN

23 Ocak 1945 tarihinde Antakya’da dünyaya geldi.

İskenderun Lisesi’nden 1963, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden 1967 yılında mezun oldu.

Mezun olduğu fakültede Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1976 yılında ‘Doktor’, 1982 yılında‘Doçent’, 1988 yılında ‘Profesör’ unvanı aldı.

İstanbul Üniversitesi’nde üstlendiği akademik görevlerden bâzıları

Rektör Yardımcısı ve Senato üyesi (2009-2011),

Siyasal Bilgiler Fakültesi Vekil Dekan (2010- 2011

Hukuk Fakültesi Vekil Dekan (2010–2010)

İlahiyat Fakültesi Vekil Dekan (2009–2009)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ve İ.Ü. Senato Üyesi (2005- 2007)

İktisat Fakültesi Ekonometri Bölümü Başkanı (2001–2009)

Bilgisayar Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü (1996- 2007)

İktisat Fakültesi Yönetim Kurulu Üyesi (1988- 1992)

Üstlendiği idarî görevlerden bâzıları:

Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı (1993–1996)

Ulaştırma Bakanlığı ve Devlet Bakanlığı Bakan Müşaviri (1986–1992)

HAVAŞ Yönetim Kurulu Üyeliği (1988–1989)

Karadeniz Bakır İşletmeleri Yönetim Kurulu üyeliği (1989- 1990)

Ereğli Demir-Çelik fabrikaları Yönetim Kurulu Üyeliği (1997–1999)

İngilizce bilmekte olan Prof. Dr. Ahmet Mucip Gökçen, Mart 2011’de emekli oldu. Milliyetçi Hareket PartisiMerkez Yönetim Kurulu üyesidir.

(BİTTİ)