Oğuz Çetinoğlu: Türklerin tarihini 1071 ile başlatanlar, hatta 1923’ü başlangıç kabul edenler yanında Türk tarihinin 4.000 yıllık olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, 40.000 yıldan fazla olduğunu iddia edenlere de rastlanıyor. Sizin belirlemeleriniz nasıl?
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl: İlmî verilere dayanarak söylemek gerekirse Türklerin Orta Asya’da 4.000 yıllık, Anadolu’da ise 1.000 yıllık tarihi vardır. 

Çetinoğlu:
Türklerin, dünya coğrafyasında geniş alanlara yayılan milletlerin başında olduğu söylenir. Nerelerde yaşamışlar?
Taşağıl: Bilinen tarihin başlangıcından itibaren Türk kökenli topluluklar iki kıtaya yayılmışlar ve günümüzde ise üç kıtada varlıklarını devam ettirmektedirler.
M.S. 10. yüzyıla kadar Moğolistan'ın doğusundaki Kerulen Irmağından Macaristan ovalarına uzanan geniş saha Türk boylarına yurtluk yaparken, sonra Orta Doğu Türk göçlerine sahne olmuştur. Böylece Türklerin çok sayıda milletle temas etmeleri sonucunda başta Türk adı olmak üzere boy adları, farklı milletlerin kaynaklarında çeşitli şekillerde kaydedilmiştir.

Çetinoğlu:
Türk adı dünyaya nasıl yayıldı? 
Taşağıl: Türk adı 542 yılında tarih sahnesinde yer alan, 552'de bağımsızlığını ilân eden Göktürk (Kök-Türk) Devletiyle resmî bir kimlik kazanmıştır. Aslında bu devletin adı Gök (Kök)-Türk değil Türk idi ve bazen yazıtlarda iki heceli Türük şeklinde yazılıyordu. Moğolistan'da kurulan Türk adlı devlet kısa zamanda bütün Orta Asya'yı, Kuzey Çin'i, hatta Tibet'i hâkimiyeti altına almıştı. Arkasından Kore'den Karadeniz'e kadar Kafkasların kuzeyini, hatta Kuzey Afganistan'ı kendine bağladı. Böylece hem Çin, Tibet ve Kore gibi doğu kaynaklarında hem Bizans gibi batı kaynaklarında Türk Devleti adıyla geniş yer edindiği gibi Orta Asya Türkiye diye anılmaya başladı.

Çetinoğlu:
Türklerin kurduğu devletlerden de söz eder misiniz?
Taşağıl: Türk (Göktürk/Kök-Türk) Devleti, 745 yılında yıkılarak tarih sahnesinden çekildi. Devletin topraklarının doğu kanadında Uygur Devleti, Dokuz Oğuz boylarının üzerinde hâkim olarak idareyi sürdürdü. Batı Göktürk topraklarında ise önce çeşitli boy federasyonları kendilerine Türgiş (Tür-kiş/Türkler) adını alarak varlıklarını devam ettirdiler. 766 tarihinde Türgiş siyasî birliği ortadan kalkınca Oğuzlar (kabileler) olarak dağınık bir şekilde Tanrı Dağları-Çu-Yedisu havzasından Sır Derya (Seyhun) boyu üzerinden Mangışlak'a ve hatta İtil'e kadar dağınık halde yaşadılar. Oğuz adı bu dönemde ön plana çıksa da Türk kimliklerinden dolayı İslam kaynaklarında Türkmen, Rus kaynaklarında Tork adıyla anılmaya başladılar.
Bundan sonra kurulacak başta Selçuklu olmak üzere diğer bütün İslamî Türk devletleri farklı adlarla adlandırılsalar da kimlik özelliklerini korudular. Osmanlı Devleti üç kıtada yayıldığında batılılar tarafından Türk Devleti olarak bahsediliyordu. Aynı şekilde önce Mısır, sonra Anadolu Türkiye olarak adlandırıldı.

Çetinoğlu:
Devlet kurmadan önceki çağlarda da Türk adı biliniyordu değil mi?
Taşağıl: Türk adı dünya tarihçileri tarafından çok eski tarihî kaynaklarda aranmıştır. Herodotos'un M.Ö. 5. yüzyılda doğu kavimleri arasında zikrettiği Targitaların Türk isminin ilk şekli olabileceği ileri sürülmüştür. İskit topraklarında oturdukları söylenen Tyrkaeler, kutsal kitap Tevrat'ta adı geçen Yafes'in torunu Togharma, eski Hind kaynaklarında bildirilen Turukhalar, Thraklar ve hatta Troialılann Türk adını ilk defa taşıyan kavimler oldukları sanılmıştır.
İslâm kaynaklarında bildirilen İran Zend-Avesta rivayetleri içerisinde hükümdar Feridun'un oğlu Turaç (Tur-Turan) ve Yafes'in torunu Türk'ten türeyen neslin de Türk adını ilk taşıyan kavim olarak düşünülmüştür. Ayrıca o dönemlerde İran-Turan mücadelelerinde zikredilen Afrasyab'ın (Tonga Alp Er) bir Türk başbuğu olduğu tahmin edilmektedir.

Çetinoğlu:
Türk’ adı ne manâya geliyor?
Taşağıl: Türkçede cins ismi olarak eskiden beri mevcut olduğu bilinen Türk kelimesinin Altaylı (Seyhun nehri kuzeyi) kavimleri ifade etmek üzere 420 tarihli bir Pers metninde ve daha sonra yine 515 hadiseleri dolayısıyla Türk-Hun (kuvvetli Hun) tâbirinde kullanıldığı bilinmektedir. Türk adına kaynaklarda çeşitli anlamlar verilmesine rağmen, neticede 1911'de neşredilen Uygurca bir vesikadan, kuvvet ve güç manasına geldiği anlaşılmıştır.
Resmî devlet adı olarak ilk defa Göktürk Devleti (542-745) tarafından kullanılan Türk kelimesinin bundan önce Törük veya Türük şekilleriyle kullanıldığı ve 6.-8. asırlardan sonra Türk haline dönüştüğü kabul edilmektedir.

Çetinoğlu: Türkiye’ ismi ilk olarak ne zaman kullanıldı?
Taşağıl: Türkiye tabiri ise daha 6. yüzyılda Bizanslılar tarafından Orta Asya için kullanılıyordu. Yine onlar 9. ve 10. yüzyıllarda Volga'dan Orta Avrupa'ya kadar uzanan sahaya da Türkiye adını vermişlerdi. 11-12. yüzyıllarda Mısır ve Suriye'ye ‘Türkiye’ denirdi. Anadolu ise 12. yüzyıldan itibaren ‘Türkiye’ olarak tanınmaya başlamıştır.

Çetinoğlu:
Türklerin tarih sahnesine çıkış yeri hakkında farklı bilgiler var…
Taşağıl: Genel olarak Orta Asya dört bin yıl, Anadolu bin yıl Türklere vatan vazifesi görmekle beraber en eski Türk ana yurdu üzerinde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Yazının mevcut olmadığı zamanlarda arkeolojik ve antropolojik araştırmalar bilim adamlarına yön vermektedir. Dolayısıyla yapılan arkeolojik kazı neticeleri Türklerin en eski ana yurdu konusunda bazı ip uçlarını ortaya çıkarmıştır.
Nihayet, 1950'li yıllarda yapılan arkeolojik çalışmalar neticesinde Altay dağlarının kuzeyi ile Sayan dağlarının güney-batısı arasındaki bölgenin en eski Türk yurdu olduğu anlaşılmıştır. Buna göre Minusinsk bölgesindeki Afanasyevo kültürü (M.Ö. 2500-1700) ve onu takiben aynı bölgede Andronovo kültürü (M.Ö. 1 700-1200) eski Türk yurdunun Proto-Türkleri'nin temsilcileridir.

Çetinoğlu:
Türk göçleri ne zaman başladı?
Taşağıl: Orta Çağın sonuna kadar yayılmalar, yani toplu halde göç hareketleri Türk toplulukları için en önemli karakteristik özellik idi.
Ana yurttan yani Andronovo bölgesinden ilk göç hareketi M.Ö. 1700'lü yıllarda Altay ve Tanrı Dağlarına olmuştu. M.Ö. 1300’de Kazakistan ve Maveraünnehir'e doğru bir hareketlenme söz konusudur.
M. Ö. 1100'lerde Çin'in kuzeyindeki Kansu-Ordos bozkırlarına bir göç hareketi gerçekleşti. Don nehrine doğru yayılma hareketi yine M.Ö. 1500’lerde meydana gelmişti. Aynı tarihlerde Baykal Gölü civarına bir başka göç daha olmuştu. M.Ö. 1000'li yıllarda Kuzey Hindistan'a bir Türk gurubu gitmiştir. Altaylar ve Sayan bölgesini terk eden bir başka kitle Ural Dağları ve Sibirya havalisine çekilmiştir. M.Ö. 52'den sonra Chih-ch'i Hunları Ötüken bölgesinden Batı Türkistan havalisine; Güney Kazakistan’a ve Fergana’ya geldiler.
Birinci asır sonlarında Hunlar, Orhun bölgesinden Güney Kazakistan bozkırlarına göç ettiler. Bu göçler 2. asır ortalarına kadar devam etti.  Bunlar daha sonra 375'i takip eden yıllarda Orta Avrupa'ya; War (Uar)-Hunlar, Afganistan ve Kuzey Hindistan'a, Ogurlar, Güney-Batı Sibirya'dan 461-465 yılları arasında Güney Rusya'ya, Sabarlar, 5. Asrın ilk yarısında Aral'ın kuzeyinden Kafkaslara, Avarlar, Batı Türkistan'dan 6. Asrın ortalarında Orta Avrupa'ya, Peçenek, Kuman-Kıpçak ve Uzlar, 9. Ve 11 asırlarda Hazar denizinin kuzeyinden Doğu Avrupa ve Balkanlara, Bulgarlar, 668’den sonra Karadeniz kuzeyinden Balkanlara ve Volga nehri kıyılarına, Macarlarla birlikte bazı Türk boyları, 830’dan sonra Kafkasların kuzeyinden Orta Avrupa'ya göç ettiler.
359 ve 373 yıllarından Hunlardan bir kitle Kafkaslar üzerinden Anadolu, Suriye ve Azerbaycan'a geldiler.
Oğuzlar, 11. Asırda Maveraünnehir üzerinden İran'a ve Anadolu'ya, yayılırken Uygurlar, Orhun Nehri bölgesinden 840 ve tâkip eden yıllarda İç Asya'ya göç ettiler.

Çetinoğlu:
İlk Türklerin kültürel hayatları ile ilgili hangi bilgiler var?
Taşağıl: Altaylarda M. Ö. 3000 yıllarında Oğuz tipinde brakisefal beyaz bir ırk yaşıyordu. Ziraate çok az yer veren bu kavmin kuzeyinde, Sibirya'da ise Mongoloid ırkların hâkim olduğu anlaşılmaktadır. M.Ö. 2500 - 1700 arasında Güney Sibirya'yı etkileyen’Afanasyevo Kültürü’nün Altay kültüründen doğduğu düşünülmektedir. Sonraki devirlerde hemen bütün Orta Asya'ya, Doğu ve Batı Türkistan’a yayılan Altaylardaki kültür Proto-Türk kültürünün ilk temsilcisidir.
Bu kültürün yayılmaları neticesinde Kuzey Çin'de Sarı Irmağın üst taraflarında M.Ö. 2000'den itibaren ‘Yang-shao Kültürü’ ortaya çıkmıştır.
M.Ö. 1700'lerden itibaren Orta Asya'da göçebe ve savaşçı bir kavmin hâkimiyeti görülmeye başlar. Antropologlar tarafından ‘Andronovo İnsanı’ denilen bu kavmin kültürü, Sibirya'nın M.Ö. 1700-1200 tarihleri arasındaki ‘Bronz Devri’ne işaret eder. Bu kültürün kalıntıları, ilk olarak Yenisey Nehri'nin baş taraflarındaki ‘Minusinsk’ bölgesinde bulunmuştur. Andronovo insanı, ziraat ve çobanlıkla geçiniyordu. Taştan yapılmış kaplar, taştan tokmaklar ve bıçaklar, bu kültürün ilk dönemlerine ait buluntulardandır. Evcil hayvan olarak boynuzlu hayvanlar ve at besliyorlardı. 

Çetinoğlu:
Domuz?
Taşağıl: Domuz yoktu. 
Andronovo kültürünün geliştiği üçüncü dönemde bronz eşyaların kullanımı artmıştı. Andronovo kültüründe çobanlığın gelişmesiyle hayvanların sayısı hızla çoğaldığı için yeni otlaklar bulmak ihtiyacı doğmuş; neticede Andronovo kültürünün daha geniş bölgelere yayılmasına ve gelişmesine etkide bulunmuştu. Atın binek hayvanı olarak kullanılması ve demirin işlenmesi, Andronovo kültürünün dünya medeniyetine bir hediyesidir.
Andronovo kültürünün gelişme ve yayılması, aynı zamanda Proto-Türk yayılması ve gelişmesini göstermektedir. Bu kültür, Altaylarda henüz devam ettiği sırada Minusinsk bölgesinde M.Ö. 1000 yıllarında ‘Karasuk Kültürü’ adı verilen yeni bir kültür görülmeye başlanır. M.Ö. 800 sıralarında Altaylarda ve Minusinsk civarındaki bozkırlarda atlı göçebeler tamamen hâkim olmuştur. Bazı Moğol boylarının da atlı göçebeler içinde yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bu tarihlerde Karasuk Kültürü, yerini Altaylarda ‘Mayemir kültürü’ ve Minusinsk'de ‘Tagar Kültürü’ne bırakmıştır. Hayvan üslûbunun yaygın görüldüğü Ordos bronzları da bu dönemlerde ortaya çıkmıştı.

Çetinoğlu:
İlk Türk devleti Hun İmparatorluğu ile ilgili bilgiler hangi tarihe kadar uzanabiliyor? 
Taşağıl: Türklerin kurduğu ilk devlet Asya Hun İmparatorluğu’dur. Hunların tarih sahnesine kesin çıkışlarının tarihi belli olmamasına rağmen, efsanevi Çin kayıtlarına göre M.Ö. 2255'lere götürülebilir. Bu dönemde Hunların adı kaynaklarda farklı şekillerle yazılmıştır. Hun adı Yen-yün, Hsien-yün gibi isimlerle Çin kaynaklarında trans-kripte edilirken M.Ö. 318 yılında bir anlaşma dolayısıyla en yaygın bilinen Hsiung-nu transkripsiyonu ilk defa kaynaklar tarafından kullanılmıştır. Hsiung-nu kelimesinin Hun adının tam karşılığı olduğu ise M.S. 311'de Soğdça bir metinden anlaşılmıştır.
M.Ö. 2255-318 yılları arasında pek açık olmamakla birlikte Hunların atalarına dair bazı belgeler mevcuttur. Kaplumbağa kabukları ve kemikler üzerine yazılan söz konusu yazılarda Hunların atalarının Çin'deki hanedanlarla ilişkilerine yer verilmektedir. Daha sonraki devirlerde de görüldüğü gibi Ordos-Kansu koridoru Hunların atalarının Çin'e akın yoludur. Bu akınlar neticesinde Çin'deki Lung-shan kültürünün yerine Yang-shao kültürü ortaya çıkmıştır. Yang-shao kültürü demirin kullanımı, atın evcilleştirilmesi, gök kültü gibi özellikleri dolayısıyla bozkır özellikleri taşımaktadır. Bu kültürün siyasî sahnede temsilcisi,  M.Ö. 1122-255 yılları arasında hüküm süren Chou devletidir. Bozkır özellikleri taşıyan bu devlet zamanla Çinlileşmiştir. Diğer taraftan Çin'e Hun akınları asırlarca devam etmiş; bu akınları durdurmak için M.Ö.780'li yıllarda Çin Seddi'nin ilk temelleri atılmıştır. Hunlarla savaşlarda başarılı olamayan Çinliler, yüz yıl süren askerî reformlar yapmışlar, ordularını bozkır tarzında teşkilatlandırarak, eğiterek silahlandırarak onları durdurmaya çalışmışlardır. Nihayet, M.Ö.255 yılında kurulan Ch'in hanedanının imparatoru M.Ö.247-221 yılları arasında büyük bir imar faaliyetine girişerek Çin Seddi'nin inşasını tamamlamıştır.

Çetinoğlu: Bu tarihten sonraki Hun tarihinde belirgin bir netleşme olduğu görülüyor…
Taşağıl: Adı bilinen ilk Hun hükümdarı (Şan-yü) T'ou-man'dır. M.Ö. 221 yılında Hun tahtında görülen T'ou-man vaktinde Çinliler, Hunları yenerek Kuzeybatı Çin'den çıkarmışlardır. Bu durum Moğolistan’daki Orhun, Selenga, Onon, Ongin gibi ırmakların havzalarında Hunların nüfus açısından güçlenmelerine katkı yaparak imparatorluğun temeli atılmıştır.

Çetinoğlu:
Mete Han’ın tarih sahnesine çıkışı da bu dönemde olmalı. Detay bilgi lütfeder misiniz?
Taşağıl: Babası ve üvey annesinin entrikalarına rağmen kendisine kurulan tuzaklardan kurtulan Mo-tu, M.Ö. 209'da babası T'ouman'ı öldürüp Hun tahtına çıktı. Derhal devletini güçlendirmeye başlayan Mo-tu, önce doğuda kendini tehdit eden Tung-huları, daha sonra güneydeki Yüe-chihları yenerek, rakipsiz olduğunu gösterdi. Akabinde Kuzeybatı Çin'deki atalarının eski topraklarım alarak devletini ekonomik açıdan da kuvvetlendirdi. Ayrıca Orta Asya'da Kırgızlar, Ting-lingler gibi 26 boy ve devletçiği kendine bağlayarak devletini geniş bir imparatorluk haline getirdi. M.Ö. 199 yılında kendisinden en az dört kat büyük orduya sahip Çin İmparatorluğu’nu kuşatarak, büyük bir tehlike yaşatmış, bu yüzden Çin kaynaklarında en az bin yıl sürecek ölümsüzlüğe kavuşmuştur. Devletin sınırları Kore'den Aral Gölü’ne Baykal Gölü’nden Çin Seddi’ne Doğu Türkistan’ı içine alacak şekilde Tibet'e ulaşmıştır. Tamamını işgal edecek gücü olduğu halde Çin’i ele geçilmemiş, ancak kendi ekonomisini güçlendirmek maksadıyla üstünlüğünü tanıtmış ve vergiye bağlamıştır. M.Ö. 174 yılında Mo-tu'nun ölümünden sonra oğlu Chi-yü (Lao (M.Ö.174-160) zamanında ve Chi-yü'nün de oğlu olan Chün-ch'en’in M.Ö. l60 – 126 yılları arasındaki saltanatının ilk yirmi yılında Hun üstünlüğü sürmüştür. Ancak O’nun ve diğer devlet adamlarının başarısız idaresine Çinlilerin entrikaları da eklenince yenilgiler başladı. Çin’e karşı askerî üstünlüklerini M.Ö. l19 yılındaki bir savaşta kaybeden Hunlar M.Ö. 56'ya kadar tam bağımsızlıklarını korudular. Dışarıda Çinlilere karşı savaştıkları gibi ülke içinde onların müttefikleri Wu-huanlar, Hsien-piler, Ting-lingler, Wu-sunlarla mücadele ediyorlardı.

Çetinoğlu: Veliaht konumundaki Çi-Çi bu dönemde mi tarih sahnesine çıktı?
Taşağıl: Evet! M.Ö. 56 yılında tahta çıkan Ho-han-ye, ülkesi için tek kurtuluş çaresinin Çin'deki Han hanedanına bağlanmak olduğu düşüncesini taşıdığını devlet meclisinde söyleyince büyük bir tartışma çıktı. Bağımsızlık taraftarları dâvâlarını kaybedince hükümdarın kardeşi Chih-ch'i liderliğinde Batı Türkistan'a göç ettiler. Burada yerleşip ayrı bir devlet kurdularsa da M.Ö. 36'da üzerlerine gönderilen kalabalık Çin ordusuna kahramanca direnmelerine rağmen yenilerek yok edildiler.

Çetinoğlu:
Doğuda kalanlar?
Taşağıl: Doğuda kalanlar ise Ho-han-ye liderliğinde Çin'in siyasî üstünlüğünü tanıyarak varlıklarını sürdürüyorlardı. M.Ö. 8 yılında Hun tahtına geçen Wu-chu-liou devrinde Çin'e olan siyasî bağımlılık sona erdi. Kuzey Çin'i yerle bir eden akınlar düzenledi. M.S. 13'te yerine geçen kardeşi ve diğer hükümdarlar devrinde de güçlü durum devam etti.
Ancak, M.S. 46 yılında Hun ülkesinde büyük bir kıtlık çıkıp devlet yeniden zayıflamaya yüz tutunca hükümdar ekonomik destek için Çinlilerle anlaşmak mecburiyetinde kaldı. Wu-sunlarla Çinliler ortak harekât yaptığında ülke karışıklığa sürüklendi ve M.S.48 yılında kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldı.
Çin'e bağlanmayı reddeden Kuzey Hun Devleti, ekonomik zorluklarla uğraşıyordu. Onun akınları karşısında Çinliler barış istemek mecburiyetinde kalmışlardı. Kuzey Hunlarını savaş meydanlarında yenemeyen Çinliler, doğudaki Hsien-pileri, batıdaki Ting-lingleri ayaklandırdı. Zor durumda kalan Kuzey Hunlarının hükümdarı savaş meydanında ölünce kabilelerin çoğu Çin'e itaat etti. Üstelik ağır bir kıtlık daha çıktığında çöken Kuzey Hun Devleti M.S. 93 yılında tamamen tarihe karıştı.

Çetinoğlu:
Güney Hun Devleti ne durumdaydı?
Taşağıl: M.S. 48'de Çin'e bağlanan Güney Hun Devleti, ilk zamanlarında silik bir vaziyette idi. Çinliler daha çok Kuzey Hunları ile uğraştığı için arada kalmışlardı. Kuzeydeki devlet yıkılınca seslerini duyurmaya başladılar. Bazı güçsüz akınları Çin'e karşı düzenleseler de genelde onların baskısı altında yaşamak mecburiyetinde kaldılar. Güney ve Kuzey Hunları bu şekilde M.S. 303 yılına kadar varlıklarını devam ettirdiler. Bunun yanında bazı kuvvetli Hun boyları Kuzey Han, İlk Chao, Son Chao, Kuzey Liang, Hsia gibi küçük Hun devletlerini kurarak M.S. 439 yılma kadar varlıklarını koruyabildiler.
Sonraki yıllarda Ak Hunlar, Tabgaç Devleti, Birinci Göktürk Devleti, Doğu ve Batı Göktürk devletleri, İkinci Göktürk Devleti, Uygur Hakanlığı ve diğer Türk devletleri tarih sahnesinde yer alarak hüküm sürdüler ve ömürlerini tamamlayıp yerlerini Karahanlı ve Selçuklulara bıraktılar.