(Ebediyete intikalinin 21. Yıldönümü vesilesiyle) ÜLKÜCÜ HAREKET’in önde gelen isimlerinden OĞUZHAN CENGİZ, Lideri ALPARSLAN TÜRKEŞ’i Anlatıyor.

Oğuz Çetinoğlu: Merhum Başbuğ Türkeş’in talimatı ile oluşturulan Ülkücü Hareket’in içerisinde bulundunuz. Bu sebeple dünya Türklüğünün son lideriyle yakın ilişkileriniz oldu. Ebedî âleme intikalinin 21. Yıldönümü dolayısıyla sizinle, Alparslan Türkeş’i konuşalım istiyorum. Sorulara geçmeden önce, hayatının dönüm noktalarını teşkil eden olayları tarihleriyle birlikte kısaca hatırlatır mısınız? 

Oğuzhan Cengiz: Türk milliyetçilerinin Başbuğ’u Merhum Alparslan Türkeş’in büyük dedesi Ârif Ağa, Kayseri’nin Pınarbaşı İlçesi’nin Yukarı Köşkerli Köyü’nden göç ederek Kıbrıs’a yerleşmişti. Ârif Ağa’nın oğlu Ahmet Hamdi Efendi ile Fatma Zehra Hanım’ın evliliğinden, Lefkoşe’nin Yeni Cami Mahallesi, Kirlizâde Sokağı’ndaki evde, 25 Kasım 1917 tarihinde Alparslan Türkeş dünyaya geldi. Aile, 1933 yılında İstanbul’a yerleşti, 1934 yılında ‘Türkeş’ soyadını aldı. Alparslan Türkeş 1936 yılında Kuleli Askerî Lisesi’ni, 1938 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdi. 1940 yılında Muzaffer Hanım’la evlendi, aynı yıl ilk çocukları dünyaya geldi. Nihal Atsız, bu kız evlada ‘Ayzıt’ adını verdi.  13 Haziran 1944 tarihinde, Atsız ile mektuplaştığı gerekçesi ile tevkif edilerek Tophane Askerî Cezaevi’ne konuldu. Böylece 3 Mayıs 1944 Türkçülük Dâvâsı’nın mağdurları arasında yer aldı. Mahkeme, 9 ay 10 gün hapis cezâsı verdi. Temyizde, bütün sanıklarla birlikte berat etti. 1948 yılında imtihan kazanarak Amerika’ya eğitim maksadıyla gitti. 1951 yılında girdiği imtihanı kazanarak Kurmay Yüzbaşı, 1955’te binbaşı oldu. 1959 yılında Almanya’da Atom ve Nükleer Okulu’nda eğitim gördü, aynı yıl Kurmay Albay rütbesine hak kazandı. 27 Mayıs 1960 askerî darbesini yapan kadronun içerisinde yer aldı, Başbakanlık Müsteşarı görevini üstlendi. 13 Kasım 1960’ta, ‘14’ler’ olarak anılan grupla birlikte emekliye sevk edildi ve Yeni Delhi Büyükelçiliği’ne Müşâvir olarak sürgüne gönderildi. 22 Şubat 1963 tarihinde Türkiye’ye dönmesine izin verildi. Arkadaşlarıyla birlikte siyasî kadro oluşturma hazırlıklarını başlattı. 21 Mayıs 1963’te Talat Aydemir’le birlikte ihtilale teşebbüs ettiği iddiasıyla tevkif edildi. Suçsuz bulunarak beraat ettikten sonra 31 Mayıs 1965’te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katıldı. Aynı yıl partinin genel başkanlığına getirildi. Bir ay sonra da Adana milletvekili seçildi. 1975 yılında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti’nde başbakan yardımcılığı görevini üstlendi. 1977’de Ankara Milletvekili seçildi. Aynı yıl kurulup dağılan İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti’nde yine başbakan yardımcısı oldu. 12 Eylül 1980 darbesini yapan yönetim tarafından tevkif ve mahkûm edildi. 1985’te hapisten çıktı. 1987’de siyaset yapma yasağı kaldırılınca, hapisteyken kurulması tâlimatını verdiği Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP)’ne üye oldu ve genel başkanlığa seçildi. 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan milletvekili genel seçiminde Refah Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile ittifak yapan MÇP’den milletvekili seçildi. 24 Ocak 1993’te MÇP’nin adı, Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirildi ve partinin genel başkanlığına seçildi. 4 Nisan 1997’de Ankara’da ebedî âleme intikal etti. 4 gün sonra aziz naşı, görülmemiş bir kalabalığın iştiraki ile candan aziz bildiği vatan topraklarına tevdi edildi.

Çetinoğlu: Ciltlere sığdırılamayan hareket ve başarı dolu bir hayatı, mükemmel bir şekilde özetlediniz. Teşekkür ederim. Türkeş’in, 27 Mayıs 1960 darbe ekibinde yer almış olması çok kişi tarafından tenkit edilmiştir. Siz biliyorsunuzdur: Bu iş nasıl oldu?

Cengiz: Talat Aydemir, Faruk Ateşdoğlu, Dündar Seyhan, Orhan Kabibay, Faruk Güventürk gibi isimlerden oluşan çekirdek kadronun, ihtilalden sonra devletin yönetimini, İsmet İnönü’ye teslim edeceğini öğrenir. Bu düşüncenin gerçekleşmesini önlemek maksadıyla kadronun içerisinde yer almaya karar verir ve hatta fiilî liderliği üstlenir. Nitekim İhtilal başarıya ulaştıktan sonra, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın istifa etmesi, Türk milleti tarafından çok sevilen Adnan Menderes’in Cumhurbaşkanlığına getirilmesi gerektiğine dair bildiri kaleme almıştır. Ancak bu bildiri, İhtilal Komitesi’nin başına getirilen Cemal Gürsel tarafından değiştirilmiştir. Daha sonra da, bilindiği üzere Türkeş ve 13 arkadaşı, Komite’den uzaklaştırılmış, ülke İnönü’nün tavsiyeleri doğrultusunda yönetilmiştir, türlü zorlamalarla, İnönü’nün başbakan olması temin edilmiştir.

Çetinoğlu: Türkeş, Millî Birlik Komitesi’ndeki görevinden arkadaşları ile birlikte uzaklaştırılmasa idi, Türkiye’nin yönetimi konusunda nasıl planları vardı? 

Cengiz: Kalkınma Planı hazırlamıştı. Bu planlarının bir kısmını, ‘Başbakanlık Müsteşarı’ unvanı ile görev yaptığı, gerçekte ise ‘fiilî başbakan’ olduğu dönemde uygulamaya koymuştur.

Çetinoğlu: Planda neler vardı?

Cengiz: Maddeler hâlinde şöyle özetleyebilirim: 1- Tarıma dayalı sanayi oluşturulması, ziraî üretimin, ülke ihtiyacını karşılayacak seviyeye çıkarılması. 2- İnsanlarımızın çoğunluğu, yılın ancak 3 veya 4 ayı büyük bir çalışma içindedir. Geri kazan zamanlarda büyük bir işgücü enerjisi heder olup gitmektedir. Yüzlerce milyar lira değerindeki bu enerjinin memleket yararına kullanılması için iş seferberliği teşkilatı kurulması ve kanun çıkarılması. 3- Sosyal güvenlik ve sosyal adaletten mahrum olarak yaşayan insanlarımız için modern devlet anlayışına uygun tarzda düzenleme yapılması.

Yurt dışına gönderilmeseydi, hazırladığı buna benzer pek çok projeyi uygulamaya koyacaktı.

Çetinoğlu: Sürgün edilmesinin tek sebebi, memleketin yönetiminin İsmet İnönü’ye verilmesinin aleyhinde görüşe sâhip olması mıydı?

Cengiz: Başka sebepler de vardı. Mesela: Türkiye Ülkü ve Kültür Birliği Kanun Teklifi hazırlamıştı. Bunlardan rahatsız olanlar, aleyhine çalıştılar. 

Çetinoğlu: Birlik için hazırladığı Kanun Teklifi’nin muhtevâsından söz eder misiniz?

Cengiz: Birliğim maksadını şöyle belirlemişti: 1- İleri ve medenî Türkiye ülküsünü, milletin şuurunda pekiştirmek ve milletçe bu hedefe yönelmeyi sağlamak üzere dâvâya inanmış ve bu uğurda bütün varlığı ile çalışmaya azimli aydınları vatan sathında seferber etmek. 2- Milletin içinde bulunduğu ve bunaldığı ikilik, gerilik, tembellik ve karanlıktan kurtulması için lüzumlu tedbirleri siyasî tazyik ve madâhâlelerden masun bir şekilde ele almak ve yürütmek. 3- Öğretmene cemiyette hakikî mevkiini kazandırmak ve millî eğitim dâvâsını, halk eğitimi dâhil olmak üzere ana dâvâ olarak ele almak ve bunu ilim ve devamlı bir plan hâlinde geliştirmek. 4- Laiklik prensipleri çerçevesinde olmak üzere temâyüz etmiş ilim ve din adamları yetiştirmek ve bunları köylere kadar seferber ederek dini, bâtıl inanç ve menfaatlerin âleti olmaktan kurtarmak ve hakikî hüviyetine kavuşturmak. 5- Radyonun tarafsızlığını sağlamak ve hür basına, doğru haberler ulaştırmak. 6- Beden Terbiyesi Teşkilat Kanunu’ndaki vazife ve gayeye uygun olarak yurdun her köşesindeki amatör teşekkülleri desteklemek ve bu teşkilatı benzer ve yardımcı eğitim ve kültür müesseseleriyle iş ve hareket berâberliğini de toplayıp müessir kılmak. 7- Mevcut vakıfları, kuruluş gayelerine uygun bir şekilde yürütmek ve devlet teminatı kavramını vatandaşın fikrinde ve vicdanında yerleştirerek, bilhassa millî eğitime hizmet edecek yeni vakıflar kurulmasını sağlamak.      

Çetinoğlu: Türkiye Ülkü ve Kültür Birliği’nin kadrosu düşünülmüş mü? Kimler bu birlikte vazife üstlenecek?           

Cengiz: Düşünülmüş: Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, Genel Kurmay ve Askerî Yargıtay Başkanları ve üniversite rektörleri bulunacak. Bunlar bir genel başkan seçecekler ve genel başkan, Bakanlar Kurulu’nun tabiî üyesi olacak. Diğer detaylar, bizzat Türkeş tarafından hazırlanan Teşkilat Şeması’na belirtilmiştir. Ülkü Birliği’nin 12 bölgede teşkilatı olacağı ve teşkilatta kimlerin vazife alacağı Teşkilat Şeması’nda gösteriliyor. Türkeş, Devlet Planlama Teşkilatı’nın ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün kurulmasını sağlamış, Ayrıca; Türk İnkılâp Enstitüsü’nün kuruluşunu tasarlamıştı. 

Çetinoğlu: Türkiye Ülkü ve Kültür Birliği’nin gayesi neydi?

Cengiz: Millî inkılâp mefkûresini millete yaymak ve milletçe tekâmülün mânevî temel ve ana yapısını meydana getirmek. Türk milletini en küçük ünitelerine kadar aynı fikir ve imanda toplamak, millî şuuru çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak gayretiyle dinamik bir fikir ve ahlak seviyesine yükseltmek. Çalışma heyecan ve psikolojisini halka anlatmak ve öğretmek ve bunun üstünlüğünü sağlamak. Türk Kültür Derneği’ni bu maksatla kurdurdu. Dernek Başkanlığı’na bir dönem Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) avukatı olarak görev yapan, dünürü ve yakın arkadaşı Şahap Homriş’i getirdi. Türkeş ve arkadaşları sürgün şeklinde yurt dışına gönderildikten sonra, Şahap Homriş, dernek başkanlığından uzaklaştırıldı, yerine Behçet Kemal Çağlar getirildi. 

Çetinoğlu: Türkeş; Dündar Taşer, Muzaffer Özdağ ve Ahmet Er başta olmak üzere MBK’daki 13 arkadaşı ile birlikte sürgün gibi yurt dışı göreve gönderilince, tasarılarını yürürlüğe koyma imkânı kalmadı. Tam da bu noktada, sürgün olayını konuşmamız gerekiyor…     

Cengiz: Türkeş’in çalışmaları uzun vâdeli idi. İsmet İnönü, yeni bir siyasî ekip, yeni bir siyasî güç oluşmadan,  bir an önce seçim yapılmasını istiyordu. Bu sebeple Türkeş’in etkisiz hâle getirilmesi gerekiyordu. Baskılar sonunda başbakanlık müsteşarlığını bırakmak mecburiyetinde kaldı. Bir ay sonra da 13 Kasım 1960’te evi basıldı, uçağa bindirildi ve Hindistan’a gönderildi.  Türkeş, sürgün sebepleri arasında İsmet İnönü’yü görür. 1944 Milliyetçilik Dâvâsı için de; ‘En büyük sorumlu CHP ve İsmet İnönü’dür.’ Demişti. Sürgün edilmesi için bir başka sebebi de şöyle açıklar: ’27 Mayıs’tan sonra Komite üyelerine zaman zaman Mason olmaları teklifi yapılmıştı. Fakat bizim grubumuzda hiç kimse böyle bir şeye yanaşmamıştı. Ayrıca bâzı genç kurmay subaylar, hiç kimseden emir almaksızın, kendiliklerinden İstanbul Mason localarını âniden basmış ve içeride buldukları bâzı şüpheli evraka el koymuşlardı. Bu olay, Masonları ürkütmüş bulunuyordu.’ 

Masonların kendilerinin sürgüne gönderilmesinde rol oynadıklarını iddia etmesi tahmin mi, yoksa bildiği bir şey var mıydı, tam olarak açıklanmamıştır. Bilgi vermemekle berâber, genç subayların Mason localarını, kendisinin telkinleriyle veya doğrudan emriyle basmış olmaları muhtemeldir. Hiç değilse Masonlar, böyle düşünmüşlerdir. Çünkü Masonluğun, Türk milleti için zararlı faaliyetlerde bulunduklarını iddia edenler hep milleyitçi-mukaddesatçı çevreler olmuştur.

Türkeş, 27 Mayıs 1960’tan önce, ihtilal yapılacağını öğrenmişti. Meseleyi tahlil etmiş, ihtilalin mutlaka yapılacağını sezinleyince, tehlikeyi göze almış, içerisinde olursa, Türkiye için yapmak istediklerini tatbikata koyma imkânı bulacağını düşünmüştür. Belki de yalnızca içerisinde olmayı değil, lideri olmayı da düşünmüş olabilir. Çünkü 1960’da 43 yaşında idi. Her şeyi berrak düşüneceği olgun bir yaştaydı. İlk gençlik yıllarından bu yaşa kadar memleket meselelerine kafa yormuş ve projeler geliştirmişti. 1944’te Irkçılık-Turancılık Dâvâsı’ndan tevkif edildiğinde 27 yaşındaydı ve kitaplığında tam 600 kitabı vardı. Bu kitaplar evinden alınmış ve kendisine verilmemiştir. Buradan O’nun, okuyan-düşünen bir insan olduğu hükmüne varılır.

Çetinoğlu: Yönetimden uzaklaştırılmış olmasını nasıl değerlendiriyordu?

Cengiz: Sorunuzu, İsviçre’nin Lozan şehrinde yayınlanan La Tribüne Lauzanne adlı günlük siyasî gazeteye verdiği demeçten alıntılanan cümlelerle cevaplandırmak mümkün: 

Bir askerî harekâttan sonra, otoriter bir intikal devresi geçirilmesi, ihmal edilemez bir zarurettir. Bizde bu devre, icap ettiği kadar uzun süreli olmamıştır. Ancak 1,5 yıl devam etmiştir. İhtilal komitesi üyeleri, kendi istekleri ile seçim yapıp iktidardan çekildiler. Komite üyelerinin bir kısmı, intikal devresinin kısa olmaması fikrindeydiler. Sonraki bir yıl içerisinde üst üste iki defa hükümet darbesine teşebbüs edilmiş olması, onların haklı olduklarını meydana çıkarmıştır.’

Bir başka değerlendirmesi de şöyledir: ‘Komünistler, 27 Mayıs’tan azamî ölçüde faydalanma çabası içindeydiler. Siyasî tecrübesi olmayan ve sivil aydınlar kadrosunu tanımayan MBK üyelerine kolayca sızmaya ve onlara birçok fikirlerini telkin etmeye muvaffak oluyorlardı. Bizim milliyetçi, Türkçü ve aynı zamanda radikal reformcu ve sosyal adaletçi bir plan üzerinde hareket edişimiz onları ürkütüyordu. Bu sebepten bizim aleyhimizde her çeşit faaliyeti ve propagandayı yapıyorlardı. İnönü ile tek cephe hâlinde bize saldırıyorlardı.’     

Çetinoğlu: Hindistan’da sürgünde iken; Orgeneral, Devlet Başkanı ve Silahlı Kuvvetler Başkumandanı Cemal Gürsel’e gönderdiği mektuptan söz eder misiniz?

Cengiz: Mektupta aynen şunları yazmıştı:   

Orgeneralim,

Size asla yazmak niyetinde değildim. Fakat bugün memleketin yüksek menfaatleri bakımından, bâzı hususların dikkatinize sunulması zaruri oldu.

Şöyle ki: 

Yüksek Adalet Divanı, birkaç güne kadar eski iktidar mensupları hakkında hükmünü verecektir. Adaletin hükmüne müdâhale etmemek, dâima hürmetkâr bulunmak şarttır. Ancak hükümlerin infazı, yurtta mevcut durumun nezâketi göz önüne getirilince, ayrıca incelemeye değer görülmüştür. Yüksek Adalet Divanı'nın vereceği cezalar içinde idam hükümleri bulunduğu takdirde, bunların tâdil edilerek hafifletilmesi cihetine gidilmesi çok faydalı olacaktır. Çünkü:

a) İdam cezalarının infazı, 13 Kasım'dan beri atılan çok hatâlı adımlar dolayısıyla, memlekette meydana gelmiş olan huzursuzluğu daha çok artıracaktır. 

b) Ölüm cezâlarının infazı, yurt dışında da milletimiz ve devletimiz aleyhinde tepkilere yol açacaktır.    

c) Ölüm cezalarının infazı halinde, milletimizi bölen kin ve garez duyguları şiddetlenecek ve 27 Mayıs'ın maksadı olan millî birlik ruhunun geliştirilesi güçleşecektir.

ç)Yukarıda sıralanan mahzurlarına karşılık, cezaların infazı ile memlekete sağlanacak hiçbir fayda yoktur.   

Esâsen siyasî suçlardan dolayı ölüm cezaları verilmesi, bugünün insanlık duygularına uymamaktadır.  

Buraya kadar sıralanan mütalaalara ilaveten, hukuk bakımından da şu hususların incelenmesi lüzumludur.

1- Yüksek Adalet Divanı'nın vereceği idam cezalarının nihaî incelenmesi, bununla ilgili kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, tek meşru yasama organı bulunan 27 Mayıs Millî Birlik Komitesi’ne ait idi.

2- Bugün ise, yasama organı yalnız başına 13 Kasım Komitesi değil, Temsilciler Meclisi ile birlikte, komiteden meydana gelen Kurucu Meclis'tir.

3-Türk Anayasası'na göre, idam hükümlerinin nihaî incelenmesi, yasama organlarına aittir. Şu halde bugün Yüksek Adalet Divanı’nın vereceği idam kararlarının, yalnız 13 Kasım Komitesi’nce incelenmesi hukukî ve meşru olamaz.

Aksi halde, millet ve tarih önünde sorumlu olacağımızı hatırlatırım.

Saygılarımla,

Alparslan Türkeş’

Çetinoğlu: Mektupla ilgili yorumunuz var mı?

Cengiz: Alparslan Türkeş, Cemal Gürsel'e bu mektubu, ‘belki tesiri olur’ diye gönderdiği gibi, tarihe not düşmek için de göndermişti elbette. Türkeş, ihtilâlin kudretli albayı idi... Siyasî hayatındaki muarızları, halkın seçtiği bir iktidarı silâh gücüyle devirmekle suçlayacaklardı. O ise, ne maksatla ihtilâle girdiğini her defasında izah etme ihtiyacı duyarken, idamları asla istemediğini, MBK Başkanı Cemal Gürsel’e yazdığı mektupla göstermişti. Görüldüğü gibi Türkeş; sürgünde, memleketin idâresinde etkili olmak için çâre aramaya, fikir geliştirmeye devam etmiştir.

OĞUZHAN CENGİZ

Yazar ve yayıncı Oğuzhan Cengiz, 19 Mayıs 1959 tarihinde İstanbul’da doğdu. Ailesi Artvin'den göçtü, ilk ve orta öğrenimini İstanbul'da gördü. Üniversite yıllarında, 12 Eylül 1980 Darbesi öncesi, siyasî mücâdelelerde aktif olarak yer aldı; İstanbul Ülkü Ocakları Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu. 1978 yılında girdiği hapisten 1990'da çıktı. Sağmalcılar, Maltepe Askerî Cezaevi, Paşakapısı, Edirne, Malatya Sakarya'da hapis yattı. Hapisten çıkınca Sakarya'da Serdivan Anadolu Lisesi’nin kantinini işletti.

1991'de İzmit-Gebze'de kullanılmış ev eşyaları ticareti yapan şirket kurdu. 1993'te büro mobilyaları işine girdi. 1998'de iflas etti. 1999'da Çin Halk Cumhuriyeti’ne iş gezisine çıktı. Çin'den havaî fişek ithaline başladı. İşini ortağına devrettikten sonra, 2002'de, gazeteci Arslan Tekin'le haftalık Türk Haber Gazetesi’ni çıkardı. 25. sayısından itibaren gazetenin genel yayın müdürlüğü' üstlendi. 56. sayıda gazete kapandıktan sonra Bilgeoğuz Yayınlarını kurdu. Bilgeoğuz Yayınları çatısı altında Fosil ve Bilgecan adlarıyla da kitaplar yayınlanlamaya başladı.

Hapishane günlüklerini yayınladı, biyografik çalışmalar yaptı.

Eserleri: Yanıkkale (Cezaevi günlükleri, 2001; ekli 7. Baskı  2005), Kapıaltı (Cezaevi günlükleri, 2004; ekli 13. baskı 2005), Sürgündeki Derviş (Özbekistan Erk Partisi lideri Muhammed Salih hakkında, 2005), BirYıldız Kaydı (12 Eylül öncesi olaylarında öldürülen kardeşi Erhan Cengiz hakkında, 2005), Teşkilât Ercan (Ülkücü işçi Derneği İstanbul Şube Başkanı Ercan Poyraz hakkında, Yavuz Selim Demirağ ile, 2006), Okul ve Aile Etkinlikleri Antolojisi (2008), Arşiv Belgelerinde Gün Sazak (20O Başkan Recep Haşatlı (MHP İstanbul il Başkanı Recep Haşatlı hakkında, 2009. Devlet Bahçeli: 2013, Ekmelettin İhsanoğlu: 2014.)