Şair-Yazar, radyo ve televizyon programları yapımcısı, müzisyen
ERGUN BALCI,
Kulaktan Gönüllere Akan Nağmelerin Dirâyetli Yöneticisi
Prof. Dr. NEVZAD ATLIĞ’ anlatıyor:

‘Prof. Dr. Nevzad Atlığ adı; müzik eğitimi veren yüksek okullara,
Türk müziği konservatuarlarına ve konser salonlarına verilmeli.’

Oğuz Çetinoğlu: ‘Nevzad Atlığ / Mûsikîmizle Övünmemiz İçin’ isimli kitabınız 2004 yılında yayınlandı. Sizi bu kitabı yazmaya yönlendiren etkenler nelerdi?

Ergun Balcı: Kubbealtı Vakfı’nın Kurucularından ve yöneticilerinden Merhum Ekrem Hakkı Ayverdi’nin eşi ve O’nun kız kardeşi mutasavvıf-mütefekkir Sâmiha Ayverdi Hanımefendi’nin görümcesi, yazar İlhan Ayverdi Hanımefendi; Nevzad Atlığ’ın, klasik Türk mûsikîmize büyük hizmetleri olduğunu, müzik dehâsı olarak anılan bu mümtaz şahsiyetin daha geniş kütlelere tanıtılmasını sağlayacak bir kitabın yayımının, Kubbealtı Vakfı’na düşün bir görev olduğunu ifâde ettiler ve bu görevi bana verdiler. Sözünü ettiğiniz eserle ilgili çalışmalarıma bu şekilde başladım.

Oğuz Çetinoğlu: Nevzad Atlığ gibi bir dehâyı anlatmak zor bir iş, şükran duygularını harekete getiren güzel bir iş, yeni Nevzad Atlığ’ların yetişmesine vesile olmak hayırlı bir iş. 10 yıl önce; zor, güzel ve hayırlı bir işi gerçekleştirdiniz. İmkânlarınızın elvermesi ölçüsünde bu gün Nevzad Atlığ için neler yapmayı, devlet eliyle nelerin yapılmasını arzu ederdiniz?  

Balcı: Teşekkür ederim. Hazırladığım eserin önemi, Nevzad Altığ gibi önemli bir insanın konu edinmesinden kaynaklanmaktadır. Kendilerinin ve dostlarının yakın ilgileri, açıklamaları, bilgi-belge ve fotoğraf destekleriyle kitap tamamlandı.

Üniversitelerimizde Nevzad Atlığ ile ilgili mezuniyet, lisansüstü ve doktora tezleri hazırlanması istenebilir. Böylece Nevzad Atlığ’ın bütün meziyetleri belirlenir ve yeni Nevzad Atlığlar yetişmesi için imkânlar oluşturulmuş olur.

Devlet eliyle yapılabilecek işlerin başında; Nevzad Atlığ adının, yalnızca müzik eğitimi verem bir yüksek okula veya bir konservatuara verilmesi olabilir. Ayrıca, O’nun adı, ağırlıklı olarak Klasik Türk Müziği konserlerinin icra edileceği, kültürel konferanslar için de kullanılabilecek bir salona verilmesi düşünülebilir.  

Çetinoğlu: Nevzad Atlığ olmasaydı, günümüzde Klasik Türk Mûsikîsi ne durumda olurdu?

Balcı: Klasik Türk mûsikîsi, Cumhuriyet döneminde Mesul Cemil tarafından belli bir noktaya getirilmişti. Nevzad Atlığ olmasaydı, o noktada kalırdı ve hattâ daha gerilere düşebilirdi. Nevzad Atlığ, Bakırköy Klasik Türk Mûsikisi Konservatuarı Vakfı gibi müzik eğitimi veren özel kuruluşlarla yakından ilgilenmiş, onların gelişmesine katkılar sağlamış, yalnızca klasik Türk mûsikîsi icra eden solistlerin ve kendisinden sonra koroyu yönetecek şeflerin yetişmesinde önemli görevleri başarı ile gerçekleştirmiştir. O’nun İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Konservatuarı’ndaki öğretim görevlisi olarak öğrenci yetiştirme yönündeki gayretli fedakârlıkları, klasik Türk mûsikîsinin uzun yıllar boyunca hak ettiği yüksek irtifada kalmasına sağlayacaktır.   

Çetinoğlu: Millî Eğitim ve Kültür Bakanlıklarının, devletin yönetimindeki radyo ve televizyon kanallarının, Türk millî kültürünün aslî unsurlarından biri olan Klasik Türk Mûsikîsine bakış açısını, ilgisini, desteğini ve katkılarını, sebep ve sonuçlarıyla birlikte değerlendirir misiniz?

Balcı: Devlete ait kurum ve kuruluşların, klasik Türk Mûsikîsine daha üst seviyede ilgi ve destek göstermesi arzu edilir. Nevzad Atlığ’ın merhum Yılmaz Öztuna ile birlikte gerçekleştirdiği çalışmalar, ilgili bakanlıklar tarafından desteklendiği içindir ki klasik Türk mûsikîsi korosunun kurulması gerçekleştirilebilmiştir. Devlete bağlı radyo ve televizyon kanallarında, halkın ilgisi ölçüsünde klasik Türk mûsikîsi yayınları yapılmaktadır.  

Çetinoğlu: Nevzad Atlığ, cılız da olsa, kimilerinin tenkidlerine hedef olmuştur. Klasik Türk Mûsikîsi dışındaki müziği küçümsediği iddia edilmiştir. Bu konudaki görüşünüzü lütfeder misiniz?

Balcı: Günümüzde, ‘klasik Türk mûsikîsi’ denilince ilk akla gelen musikişinasın Nevzad Atlığ olduğu çoktan beri bilinir, itirazsız kabul edilir. Ne var ki, lehine gibi görülen bu gerçek, zaman zaman yanlış değerlendirmelerle, ‘Nevzad Atlığ, klasik Türk mûsikîsinin dışında kalan her cinsteki müziği küçümseyerek, yok sayar.’ Anlamına bürünür ve Nevzad Atlığ da yok yere üzülür, kırılır, incinir.

Oysa, her zaman ve özellikle radyo yıllarında her türden mûsikîyle bir arada olmuş, iyilerini dinlemiş, sırası geldiğinde hem çalmış, hem söylemiş, hem de dinletmiştir. Belki, sorup soruşturulsa, son dönemin nitelikli eserler veren bestekârlarıyla yakından ilgilendiği açıkça görülecektir. Nevzad Atlığ, Selâhattin Pınar'ı en iyi değerlendiren; Sâdeddin Kaynak'ın övgüye değer eserlerini büyük isabetle seçen; Refik Fersan'ın, hürmete lâyık sanat görgüsünü, imrenilecek mûsikî bilgisini ve süzülmüş zevkini yansıtma üslûbunu her fırsatta hayranlıkla ifâde eden; Yesârî Asım Arsoy’un birçok şarkısını, usta bestekârlık ürünü sayan; Cevdet Çağla'yı kuşaklar arasında köprü kurmuş, mûsikîmize zaman içinde devamlılık sağlamış bestekârlarımızdan biri olarak işaret eder. AyrıcaO, her türdeki mûsikînin ısrarlı dinleyicisi olduğu bilinen çok yönlü mûsikîşinastır.

Art arda iki Mevlevî âyinînden sonra, uzun süre de klasik batı müziği dinlemesi, yakınlarının sık sık dile getirdikleri bir Nevzad Atlığ özelliğidir.

Bütün bunların yanı sıra, her düzeydeki müziğin, her türden dinleyicisi, üreticisi, kendine uygun icracısı olacağını ve bu inkârı güç toplumsal gerçekliğin kabul edilmesi gerektiğini de her fırsatta söylemektedir. Nitekim Kubbealtı Akademisi gençlerinin yayınlamakta olduğu, ‘Merhaba’ adlı derginin 26 Mayıs 2001 tarihli sayısındaki söyleşide, Seval Yardım ve Sinan Yardım'ın, sorularından birini cevaplarken, mûsikî türleri üstüne düşündüklerini şöyle ifâde etmiştir:

     ‘Konserlerimde, yaptığım programlarda belirlemiş olduğum bir çerçeve vardı; hiç dışına çıkmadım. Bu çerçevenin, Abdülkâdir Merâgî'den başlayarak klasik mûsikîmizin son büyük ustası Zekâi Dede'ye kadar uzanan dönemi sınırladığı söylenebilir.
     Mustafa Çavuş, Dede Efendi, Şâkir Ağa, Dellâlzâde İsmâil Efendi ile başlayan şarkı formu, bilindiği gibi, Hacı Arif Bey tarafından daha başka şekle sokulmuş ve böylece mûsikîmizde daha büyük yer işgal etmeye başlamıştır Hacı Arif Bey'i devam ettiren bestecilerin her halde en önemlisi Şevki Bey’dir. Aradaki çok önemli bestekârları da geçmemek lâzım. O sıradağları da sayacak olursak, Rahmi Bey, Lemî Atlı, Suphi Ziyâ Özbekkan, Fehmi Tokay aklımıza ilk gelen isimler olacaktır. Bunlar, aşağı yukarı o klasik üslûp ekolü şarkı formuyla devam ettirmeyi amaçlamışlardır. Bu arada, özellikle yüzyılın başında halkın zevkine, müzik anlayışına uygun düşecek eserler besteleyen birçok bestekâr, fasıl mûsikîsine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Kim bunlar? Bimen Şen, Selânikli Ahmet Efendi; onlardan sonra gündelik zevke hitap eden çok önemli bestekârlar da var. Meselâ, 30'lu yıllardan: bir Selahattin Pınar, bir Sâdeddin Kaynak, bir Yesârî Âsım. Bunların verdikleri hizmete saygı duymamak mümkün değil. Küçümsemekse haddim değil. Bu bestekârlar dinleyiciye bir pencere, bir kapı açıyorlardı. Dinleyicinin, ‘biraz daha şu mûsikînin derinine ineyim’ demesi hâlinde bu üç isim, onları mûsikîyle buluşturup, tanıştırmaktaydı.
     Özellikle 1920'lerden sonra gelen bestekârlar, ki, bunların içinde bu üç isim, Türk halkını en az 30-40 sene peşinden koşturmuştur. Yarattıkları eserlerle klasik mûsikîye açılan kapıyı iyice aralamışlardır. Ama, dediğim gibi, önümüze derhâl üslûp meselesi çıkıyor. Bu başka hava, başka üslûp, bir başka tarz…
     ‘Klasik’ tâbirini, zaman denen kahredici etkiye direnebilen sanat için kullanıyorum. Meselâ bugün Hafız Post'u dinleyebiliyoruz. Bugün Abdülkadir Merâgî, altı asır evvelki yaptığı müzikle taptaze duruyor. İşte birinin arkasında saklanan mânâ bence budur.’

Nevzad Atlığ, bu karşılıklı konuşma sırasında, gençlerin yansıttıkları Türk mûsikîsi bilgisine, sevgisine, kültür seviyesine hayran olmuş, mûsikîzin geleceği adına içinde bir şeylerin kıpırdadığını ifâde etmiştir.


ERGUN BALCI:


1937 yılında Eskişehir’de doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi Eskişehir’de okudu.
10 yaşında  iken, sonraki yıllarda ‘manzume’ olarak adlandırdığı şiirleri yazmaya başladı.  16 yaşında hikâye yazarak ödül kazandı.
Tasavvuf müziği tanımlamasının, ‘Hoş Seda’ ve ‘Gönül Telimizi Titretenler’ programlarının isim babası oldu.
Ergun Balcı; Türk müziğinin önemli bir kalemi ve müzisyenliğiyle de ‘üstat’ olarak anılan bir şahsiyettir.
‘Son İmparator Abdülhamid’, ‘Mehmet Dede’, ‘Nevzad Atlığ’ ve ‘Yusuf Ömürlü’ isimli biyografi kitaplarını hazırladı. Halen, ‘Gülün İçinde Bülbül Sesi Var’ isimli kitabını hazırlamakla meşguldür.


NEVZAD ATLIĞ OLAYI


     Yazıma ‘Nevzad Atlığ Olayı’ başlığını seçtim. Zira değil son senelerin, 1982'nin, 1983'ün, belki de son yüzyılın en dikkate değer hâdiselerinden biri millî musikimizin şahlanışı ve bu şahlanışta Dr. Nevzad Atlığ'ın oynadığı ‘önder rolü’dür. Annemizin ninnisi, Allah’ımıza yakarışımız, dualarımız, semâlara yükselen ezanlar, dertli iken dertlenmemiz, neş'eli iken coşup taşmamız hep bu musiki ile, onun nağmeleri iledir. Musikimiz bizim iliklerimize, kanımıza işlemiştir. Genlerimizle intikal eden bir ata yadigârı, en kıymetli mirasımızdır. Hal böyle iken bütün millî değerlerimiz, kültür hazinelerimiz gibi ve belki de onlardan çok daha önde, millî musikimiz tahrip edilmeye, kötülenmeye, gözden düşürülmeye, unutturulmaya çalışılmıştır. Annemiz beşiğimizi sallarken ‘uyusun da büyüsün’ diye Hicaz makamından ninni söyler, sonra ilkokulda Brahms'ın ninnisini öğretmeye çalışırlar. Hâlâ Türk musikisini ‘ilkel, iptidaî, tek sesli musiki’ olarak takdim etmeye çalışan ve gerçeğe, hem de ilmî gerçeklere kulakları, gönülleri kapalı, beyinleri zaptedilmiş gafiller mevcuttur.
     Tek sesli Türk musikisi, 24 notalık skalası, 40'ı mütecaviz makamı ile asıl zenginliğini bu hususiyetinden alır ve batı musikisi 8 notalık oktavının ifade gücünü ancak çok seslilikle gidermek durumunda bulunurken bunu göremez, hissedemez, fark edemezler.
     Bütün zorluklar, yokluklar ve müşkiller arasında üstâd Dr. Nevzad Atlığ'ın ne gibi bir mücâdele verdiğini, bugünlere nasıl geldiğini görmemek, hissetmemek mümkün müdür? Onun yapıcı disiplini, tâviz vermez ciddiyeti bazen etraftakilerin gözünde yüksek san'atkâr vasfını, hassas yorumculuğunu, ince zevkini sanki perdeliyor gibi oluyorsa kabahat onun mu?
     Ancak bu ciddiyet, bu disiplin, bilgi ve duygu iledir ki musikimiz içine düştüğü veya düşürülmek istendiği lâubalilikten kurtarılmıştır.  Bu millî hazinemiz üstüne sinmekte olan tozlardan temizlenip pırıl pırıl bir şekilde karşımıza çıkmıştır Bu çalışmaları ile devletin ve Sayın Cumhurbaşkanının da dikkatlerini çekmeyi başaran Dr. Nevzad Atlığ, artık ‘millî kıymetlerimizden biri haline gelmiş bulunmaktadır.
     Dr. Atlığ'ın korosunun mensuplarından birinin sözlerini hiç unutamam: ‘Anlamıyorum nasıl oluyor -diyordu- Nevzad Hoca ellerini kaldırdığı zaman şu enstrüman başka türlü ses çıkarıyor, çalan ben miyim, O mu bilemiyorum...’
     Gerçekten, Nevzad Atlığ, koro'sunu, sazı ile, sözü ile, tıpkı bir virtüözün âletini kullanışı gibi idare etmekte, o koro ile dinleyicileri de bütünleştirmeyi başarabilmektedir. Yorulmak bilmeden, durmadan, dinlenmeden çalışmış, memleketin dört köşesinde tertiplediği konserlerle musikimizin ‘en iyisi’nin nasıl icra edilebileceğini göstermiştir.
     Birkaç satırla çizmeye çalıştığım bu tablo, millî kültürümüzde büyük inkılâptır. Bunun manâsını ilerdeki senelerde, gelecekte daha iyi anlayacağız. Bir yazımda belirttiğim gibi, ‘Nevzad da gider, bu satırların nâçiz yazarı da gider ama bugünün gençleri bizim gibi paslı kulaklarla, kendi milî havalarına hasret olarak değil, kendi öz kültürü ile yetişir ve bu meşaleyi nesilden nesile taşır, ulaştırır...’
     Nevzad Atlığ'a ve onun gerçekten ‘muhteşem’ korosuna, saz heyetine, 1983'ün konser mevsimi kapanırken Türk Edebiyatı'ndan selâmlar, sevgiler...

(Prof. Dr. AYHN SONGAR: Türk Edebiyatı Dergisi. Ağustos, 1983)
 

TÜRK MÜZİĞİNE ADANMIŞ YARIM ASIR

 
     Dr. Nevzad Atlığ’ın 50. sanat yılı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda kutlandı. Böyle bir gecenin düzenlenmesi beni çok sevindirdi.
     Çünkü bir zamanlar ortada kalan, gazinolara bırakılan klasik Türk müziğinin iade-i itibarı için çalışan herkese saygım büyüktür.
     Sadece onun icrasına verilen emekler değil, onunla ilgili konsepti çağdaşlaştırma çabalan da anılmalıdır. O müziği rakı içerken değil, salonda ayık kafa ile dinlenebilir hale getirmek de büyük emekler sayesinde gerekleşebilmiştir.
     Klasik Türk Musikisini dinleye: onu seven, bu konudan anlayan herkes Dr. Nevzad Atlığ adını müzikle birlikte düşünür.
     Uzun süredir, onu tanıyan, yaptıklarını yakından bilen, izleyen biri olarak, müziğe katkılarının bir bölümünden yazımda söz etmek istedim.
     Üniversite yıllarından beri, bu müziğin saygınlık kazanması, anlaşılarak sevilmesi ve yayılması için mücadele vermiştir Dr. Nevzat Atlığ. Gazinolardaki yayvan ağızlardan kopararak, konser salonlarına girmesini sağlamıştır.
     Bir dönem, klasik Türk müziği konservatuarlardan dışarıya düşünce, ne yazık ki gazinoların tekeline girmiştir. Çok kimse Türk müziği denildiğinde piyasada çalınıp söylenenleri anlamıştır.
     Atlığ'ın bu yanlış kanaatin silinmesinde de büyük emeği geçmiştir.
     O dönemde plak sanayii de, bu tür müziğe el uzatmadığından, klasik icrayı dinleyebileceğimiz örnekler kulaklara ulaşamamıştır.
     Klasik Türk müziğinin teknik anlamda ve zevk konumunda korunması, bu konuda ciddiyetin hâkimiyeti için Mesut Cemil'in koro şefliği, son günlerin deyişiyle, miladıdır.
     İşte bu ciddi çalışmayı Nevzad Atlığ devam ettirmiştir.
     Zaman zaman ona itirazlar yapılmış, eski alışkanlıkların icrası savunulmuştur. Elbet o da bir tarzdır, ama bu da yapılması gerekendir.
     Mesut Cemil'in doldurduğu plaktaki üslubu bilenler, ses belleklerinde muhafaza edenler, Nevzad Atlığ'ın o çizgiyi sadakatle devam ettirdiğini kabul edeceklerdir.
     Nevzad Atlığ, Kültür Bakanlığı'na bağlı koroya getirdiği disiplinle, bu koroyu bir batı müziği orkestrasına benzetmiştir. İçerik ve biçim bu çağdaş görünümü, ses rengini belirlemiştir.
     Hoca olarak da genç kuşağa bu disiplini aktarmıştır. Korosunda, öyle adlar yer almıştır ki, hepsi bugün birer solisttir.
     Her zaman iyi seslere, iyi sazlara sahip olan bu koro bazıları ilk defa olmak üzere Türk müziğinin en seçkin eserlerini seslendirdi.
     Nevzad Athğ'ın yönetimindeki koronun kaydını yaptığı plak, CD ve kasetler bu icraları kalıcı kılmıştır.
     Nevzad Athğ'ın bir hizmeti de nota yayıncılığıdır. Yayınladığı notalar aracılığıyla başkalarının da klasiklerimizi doğru icra etmesini sağlamıştır.
     Türkiye’de değişik alanlarda, üstün hizmetler başarmış olanların, belli yıldönümlerinde değişik vesilelerle ödüllendirilmesinin iki açıdan önem ve işlev taşıdığı kanaatindeyim. Çünkü bu davranış, onlara gösterdiğimiz saygının, duyduğumuz sevginin simgesidir.
     Sadece o kadar mı?
     Ben, bu törenleri, genç kuşaklara yönelik törenler olarak değerlendiriyorum. Onlar, bir alana bir ömür adamış insanları toplumun unutmadığını, ödüllendirdiğini görürlerse, çalışmalarının başlangıcında onları yüreklendiririz.
     O gece o salonda bulunan genç kuşaktan birileri şöyle diyecektir: ‘Ömrümü bir tutkuya adarsam, ben de günü geldiğinde toplumun takdir ettiği biri olurum.’
     Müzisyen dostuma iyi çalışmalar, güzel sesler diliyorum.
(DOĞAN HIZLAN: Hürriyet Gazetesi, 10 Mayıs 2000)