Udî, Gazelhan ve TRT Program Şeflerinden Müzisyen HÜSEYİN İPEK, Hocası; Kudüm ve Tanbur Sanatkârı, Bestekâr, Koro Şefi AHMET HATİPOĞLU’nu Anlatıyor.
(İKİNCİ BÖLÜM)
Oğuz Çetinoğlu: Merhum Ahmet Hatipoğlu’nun tasavvuf musikisiyle ilgilenmesinin sebeplerinden biri de ailede dinle ilgili kişilerin bulunması olabilir mi?
Hüseyin İpek: Mutlaka öyledir. Hatipoğlu Hocamızın babası ‘Hatip Hoca’ namı ile tanınan değerli bir din âlimidir. Dedesi Hasan Efendi Burdur’un Arvallı köyünden gelip Burdur merkezine yerleşmiştir. Hatip Hoca dini sahada yüksek, konuları eksiği olmadan aslına uygun hüviyetiyle halka aktarmayı başarmış ileri görüşlü bir din âlimidir. Merhum Hasan ağabeyi din görevlisidir. Zaten Hocamız, okul hayatının belirli bir bölümünü Hasan ağabeyinin yanında tamamlıyor. Hasan ağabeyinin görev yaptığı camide zaman zaman ezan ve kametleri hocamız okuyor. Mütedeyyin bir aile yapısı var. Allah hepsine rahmet etsin. Hatipoğlu hocamızın afacan, evde fazla durmayan ve fakat sevecen bir mizacı vardı. Hatipoğlu hocamız tahsilini Hukuk Fakültesi’nde tamamlamıştır
Daha çocuk yaşlarında iken Halkevinde düzenlenen müsamerelerde okul yönetimi, hocamızdan şarkı okumasını isterlermiş ve hoca; ‘Bir ihtimal daha var, oda ölmek mi dersin’, ‘Fincanı taştan oyarlar’ gibi şarkıları okur ve çok beğenilirmiş. Hasan ağabeyinin görev yaptığı camide bir mevlit düzenlenmiş.  Hâfız Kemal’i taklit edip onun gibi mevlit okumuş. Aynı mecliste bulunan yörenin ünlü bir hafızı hocamıza yapılan tebrikleri görünce yavaştan meclisi terk etmiş. Bu hâdiseyi hocamız bize gülerek anlatmıştı. Ben de gazel ve kaside okuduğum için biliyorum. Hâfız Kemal, Hâfız Sâmi, Hâfız Şaşı Osman çok büyük gazelhan ve mevlithanlardır.  Hocamız, Türk milletinin siyasî, ekonomik teknolojik, kültürel anlamdaki ilerleyişinin mutlaka millet olarak etik değerlerimize bağlı kalıp o temel üzerinden bina edilmesi gerektiğini her konuşmasında bizlere söylerdi. Bestelemiş olduğu eserlerde de bu fikrî yapısı ayan beyan anlaşılır.

Çetinoğlu: 
İlahiyatçı Prof. Dr.Mehmet Hatipoğlu ikiz kardeşidir…
İpek: Bugünkü Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Mehmet Görmez ve sahasında uzman pek çok ilim adamı Mehmet Hatipoğlu hocanın öğrencileridir.  Mehmet Hatipoğlu hoca, ikiz kardeşi olan Ahmet Hatipoğlu hocamızın bütün konserlerine mutlaka gelir ve en ön sıraya oturup dikkatle konser sonuna kadar tâkip ederdi. Sonrasında ilk önce kardeşini, sonra da bizleri birer birer tebrik ederdi. Hatta benim bir ‘Ses, Saz ve Gazel’ isimli programım vardı. Biliyorsunuz, gazeller unutulmaya yüz tutmuş bir formdur. Onu canlandırmak için yaptığım bir programdı. Gazeller, Fuzuli’den, Nebi’den, Nâbi’den, daha birçok şairlerden okumuş olduğum gazellerdi ve gelir, bana derdi ki, ‘Evladım, Hüseyin; okumuş olduğun gazelleri radyodan tâkip ediyorum tebrik ederim. Fakat ne olur lütfen ut taksimlerini de dinlet bize, bizi mahrum etme.’ Derdi Mehmet Hatipoğlu hocamı saygı ile anıyorum. Allah O’na da hayırlı ömürler versin. Allah razı olsun.

Çetinoğlu:
Udu siz mi çalıyordunuz?
İpek:- Evet! Hatipoğlu Hocamın korosunda udu ben çalıyordum. Bana şöyle bir söz söylemişti. ‘Oğlum Hüseyin! Ben programlarımda genelde tanbur sazını kullanır ve zevk alırım. Ama sen udunla orkestraya ayrı bir ahenk coşku katıyorsun. Enstrümanını nerede nasıl kullanacağını çok iyi biliyorsun. Bu demektir ki işini gönülden yapıyorsun onun için senden vazgeçemiyorum.’ Demişti. Bu sözünü de hiç unutmam. 

Çetinoğlu:
İlk önce kudümle başladı. Sonra bıraktı. Bir ara tamburu da bırakmaya teşebbüs etti. Sırası gelmişken onu da konuşalım. Tanbur çalmayı kendi kendi kendine öğrenmiş. Sonra Tanburî Cemil Bey’i dinleyip de, O’ndaki üslûbun kendisinde olmadığını anlayınca…
İpek: Evet Tanburî Cemil beyin taş plaklarını daha önceleri Burdur’da dinleme imkânı bulamamış. O yıllarda bu günkü gibi yayınlara ulaşma imkânı yok!  Gramofonlardan dinleyebildiği veya Radyo yayınlarından tâkip edebildiği kadar… Sonrasında Ankara’ya gelir bir Tanbur satın alır bu tanbur da alel usul bir tanburdur hocasız kendi kabiliyeti ile çalmayı öğrenir. Bundan sonra Tanburî Cemil Bey’i ve diğer tanburîler dinlemeye başlayınca bir takım parmak ve teknik hatâlarının olduğunu fark eder. Bunun için Hocamız; ‘Bir enstrüman çalmayı öğrenirken, iyi bir hocanın nezâretinde öğrenmek gerekir. Yanlış ve zor gelen bir durumu kısa zamanda ve doğru şekilde öğrenir, ileriki zamanlarda kusursuz bir ilerlemeyi daha kısa zamanda sağlar, mükemmele ulaşılır.’ Derdi.  

Çetinoğlu:
Siz üslup olarak kimden etkilendiniz? 
İpek: Müzik âleti çalmaya bağlama ile başladım. Sazımı öğrenme aşamasında ilk akordumu, kulaktan dolma bilgilerle kendim yapmıştım. O zamanlar Tokat Endüstri Meslek Lisesi’nde okuyordum. Ailemizin bulunduğu şehir ile Tokat arası 25 kilometre idi. Babam beni bir pansiyona yerleştirmişti. Bağlamamı da götürmüştüm. Pansiyonda bir arkadaşımın ağabeyinin getirdiği cümbüşü çalmayı kendi kendime öğrendim. Babam ve annem bana bir cümbüş aldı. Okul müsâmerelerinde cümbüş çaldım. Tokat’ta iken ud denilen âleti görüp tanıma imkânım olmadı. Ankara’ya geldiğimde gördüm ve onu çalmayı öğrenmek istedim. Satın aldım.  

Çetinoğlu:
Röportaj veren kişi olarak sizi de tanımak için ayrıca sorularım olacak. Tasavvuf mûsikîsine dönersek, tasavvuf mûsikîsini diğer mûsikîlerden, özellikle klasik Türk müziğinden ayıran özellikler nelerdir?
İpek: Tasavvuf mûsikîsinin melodi yapısı daha dingin ve derûnîdir. Kullanılan enstrümanlar da öyledir Ney, Tanbur, Klasik Kemnçe, Kudüm, Bendir, ağır ve mistik sazlardır. Tasavvuf musikisinin çıkış noktalarından biri de, biliyorsunuz ki, kıraattir, Kur’an tilavetidir. Kur’an kıraati bu konuda çok etkili olmuş, Dini musiki, klasik mûsikîmizi de etkilemiştir. Sözlerin en güzeli olan Allah’ın kelamı Kur’an’dan bütün şairlerimiz etkilenmiş bu kaideler doğrultusunda şiir güfte üretmişler. Dinî olmayan güftelerin içinde dinî bir ağırbaşlılık var. Sonuç itibari ile klasik müziğimizi dinî mûsikîden ayıran özellik sözleri ile alakalı. Birî dini içerikli sözler, diğeri dünyevî içerikli sosyal sözler musikiyi biçimlendiriyor.

Çetinoğlu: Kur’an tilaveti dediniz… Tecvidli okuma mı tasavvuf mûsikîsini etkiliyor? 
İpek: İlk önce terbiye edilmiş bir nefisin nefesinden çıkan bir sadâ. İçinde Allah sevgisi, ona olan sadakat, sabır, sebat, zarâfet, şükür, bağlılık duygularını barındıran inanç ve bilincin terennüme dönüşmüş dinginliğidir. Evet. Dinî mûsikî içinde tilavet, ezan, sala, tekbir, mahvel sürmeleri, ilahiler, kasideler, mevlit, âyinler vardır. Bunların hepsi muhteva olarak dini anlatan ya âyet veya hadisten etkileşim ile yazılmış güftelerdir. Dolayısı ile güftenin sanatlı ve ağırbaşlı oluşu beste motiflerine de sirâyet eder yazılan güfteye göre de kaliteli bir mûsikî vücut bulur. 
Tasavvuf mûsikîsinde dinî yaşayış, dinî tarz, üslup çok etkindir. Klasik musikide kullanılan dil aruzdur. Genelde büyük usullerle Fuzûlî, Nâbi Nef-i gibi la dini şiirlerden bestelenen ama felsefi bakımından da hiçlik söz konusudur. Dikkat ederseniz, bir bestekârın taam mânâsıyla bestekâr olabilmesi için mutlaka bir âyin-i şerif bestelemesi gerekiyormuş…

Çetinoğlu:
Eskilerde…
İpek: Evet. Bir de şunu söyleyeyim: Bizim icra etmiş olduğumuz peşrevlerde, saz semaisinde bile dinî motifler vardır. Bence dinî motifsiz hiçbir eser yoktur. 

Çetinoğlu:
Hatipoğlu Hocamızın tasavvuf musikisinde kendine has bir üslubu vardı. O üslubun özellikleri nelerdi?
İpek: Hani ‘Sevgi baht olmuş ezelden bize, sizde bir türlü, bizde bir türlü’ demiş Hazreti Yunus.  Hocamızın almış olduğu eğitim ve derviş meşrebinin hayat disiplinin değerlerine bağlı oluşunun etkisi, yapmış olduğu bestelere de yansımış. Her sanatkâr, doğduğu coğrafi yapının, sosyal ilişkilerin, iktisadî şartların, hâllerinin, psikolojilerinin çok etkisinde kalır. Hatipoğlu Hocamız da, tabii ki, kendi yetişmiş olduğu bölgenin özelliklerinin şahsiyeti üzerinde etkisi olmuştur..

Çetinoğlu:
Burdur…
İpek: Evet! Ahmet Hatipoğlu, Burdur’un Arval köyünden.  Burdur’a has da bir Burdur mevlidi varmış. Hocamız o mevlidi meşk usulüyle geçmiş. Bütün bunlar şahsiyetini şekillendirmiş, şahsiyeti de yaptığı müziğe yansımış. Hatta hocamız, müezzinlik de yapmış. Tabii, böyle bir membada yetişince kendine has da bir üslup ve usul meydana getiriyor. Aslında Hatipoğlu Hocamızın ‘Tanburda gerçek mânâda bir üslup geliştiremedim. Keşke Tanburî Cemil Bey’i önceden dinleyebilseydim…’ dediği şey bu olsa gerek.  Oysaki kendisi çok büyük bir üslup ve usul geliştirmiştir sevgili Hocamız. Onun için bu kadar tesirli oldu, sevildi ve arandı.  Sadece tasavvuf mûsikîsi alanında değil, din dışı şarkılarında da özellikler vardır. Hocamızın kendi yaşayış tarzı hep O’nu tasavvuf musikisine yöneltmiştir ve ‘kendisini tasavvuf musikisinde bulmuştur’ diyebiliriz.

Çetinoğlu:
Eserlerinden de söz edebilir miyiz? Neler var eserleri arasında? Başkalarının hiç denemediği usulleri, tarzları denediğini biliyorum, hatırlıyorum. Nedir o farklılıklar?
İpek: Hocam nadide makamlardan çok sanatlı eserler üretmiştir. Bununla birlikte değişik formlardan eserlerde üretti. Bunlardan ilk aklıma gelen Ahmet Yesevi Divanı’nı ‘Yesevîye’ adı ile bestelemiştir ki muhteşem bir eserdir. İçerisinde 14 makam geçkisi ve usul geçkileri mevcuttur. Tabiidir ki sohbette bu sözleri söylemek çok kolay ama eserleri üretmek prozodisi dikkate alınarak eksiksiz bir şekilde bestelemek çok güçtür ‘Hicaz Dua’ muhteşem bir eserdir. Şunu söyleyebilirim: Hicaz dua isimli eserini bestelemiş olsaydı bile, Hocanın sanat dehasını ve müzik kalitesini anlatmaya yeterdi. ‘Kadiriye Terkibi’ni yazmıştır ve o eseri bir sistem içerisine sokmuştur.  Hocamın yapmış olduğu eserlerin konusu veya tarihî ve imanî derinliği vardır ki bu çok mühimdir. Zaman zaman çift seslilikleri de denemiştir. Örnek vermek gerekirse Hüzzam Hu zikri… söylenebilir. 
Hocamız Ankara’nın Etlik semtinde bir apartman dairesinin bodrum katındaki mütevazı evinde, küçük odasında asırlara meydan okuyacak milletimize ve kültürümüze büyük katkıları olan ve hatta imanî değerlerimize katkıları olan eserler bırakıp her fani gibi aramızdan ayrılmıştır. Hocam Büyük bir Müzikolog ve fikir insanıydı.

Çetinoğlu:
Koro şefi olarak da çok dikkati çeken bir insandı…
İpek; Bir saatlik program detayının hazırlanmasına 10 gün geceli gündüzlü çalışırdı. Bütün programda okunacak eserleri kendi el yazısı ile temiz notaya alırdı. Çünkü aralardaki eser geçişlerinde dinleyici ve icracıların göz ve kulak estetiği rahatsız olmasın diye ilave melodiler yazardı. Böylece müzikal ve koral nahoşlukları önlemiş olurdu.  İşini asla tesâdüflere bırakmazdı. Eserleri tekrar kaleme aldığı zaman prozodik hatalarını da düzenlerdi. Her programı koro elemanlarına defaatle izah eder provaları çok dikkatli bir şekilde yapar sonrasında eksiksiz bir başarı ile adetâ ibâdet eder gibi zikir ile koroyu yönetirdi. İşte hocamın başarısı da bu estetik, ihlas ve bilge kişiliğinin müziğe yansıması idi.
Hocam aynı zamanda Türk mûsikîsinde prozodi kitabınında yazarıdır.
Koro Şefliği önce bilgi ve donanımı gerektiren bir husustur. Hocamızın mükemmeliyetçi bir yapısı vardır. Birde hocamız tonmaysterlik de yaptığı için koronun en küçük hatasını bile duyar derhal müdahale eder. Program öncesi provaları titizlikle yapar adeta bütün eserleri koro elemanlarına ezberletir ve sonrasında da muhteşem bir konser ortaya çıkardı. Asla arkadaşların öz güvenini sarsacak hareketlerde bulunmaz motivasyonu yüksek bir şefti. Disiplini hayatının bütün kademelerine aktarmayı prensip edinmişti. Bu hali de koro yönetimine yansıyordu.

Çetinoğlu:
O’nun o koroyu yönetme tarzı birçok kişiye tasavvuf musikisini de sevdirmiştir zannediyorum.
İpek: Kesinlikle. İlham verirdi. Koro yönetirken, ayak tırnaklarından saçının teline kadar bütün bedeni hem zikir hâlinde, hem o aşkın ve o aşk ateşinin içerisinde kontrollü,  fakat sanki ne yaptığını bilmeyen, ruhu yücelere çıkmış ayakları yerde… huşu içinde yöneten bir Şef Ahmet Hatipoğlu görürdük. İman ve teslimiyet, bilgi ile donanırsa muhteşem bir dehâ ortaya çıkıyor. Bu hâli de dinleyeni ve seyredeni büyüleyip etkisi altına alıyor, insanlara çok sevimli ve sempatik görünüyordu.

Çetinoğlu:
Frenklerin ‘trans’ dedikleri, bizde ise ‘vecd ’ denilen hal…
İpek: Trans hâli, işe odaklanma , ‘vecd hâli’ ise Allah’ın ve Resulü’ne bağlılığın vermiş olduğu huzurla birlikte aşk sarhoşluğu… Kalbin mutmain oluşu… O hâlde bizi yönetirdi Sayın Hocamız. Allah gani gani rahmet etsin.

Çetinoğlu:
Biz kalarak yenilenmek taraftarıydı…
İpek: Biz kalarak yenilenmek… Çok güzel. Teşekkür ederim. Üstat Merhum Necip Fâzıl’ın Gençlik şiirinde Bir gençlik, bir gençlik istiyorum. Kökü ezelde dalı ebette düşüncesinin farkında olan bir gençlik. 
Köklerimiz sâbit  ışkınlarımızda, yeni çiçeklerin muasır medeniyetlerin zirvesinde değişik form ve usullerde bir yenilik… Yenileneceğiz diye bütün birikimlerimizin bir anda ters düz edip ne idiğü belirsiz kes kopyala yapıştır mantığı ile değil. Bir tekerleme vardır: ‘Koca ceviz kocadıkça, ışkın verir budadıkça’ Değişik filizler açarak, ama köklerimiz sâbit. Garâbetin değil asâletin hâkim olduğu, bilginin, donanımın, becerinin ve çalışma azminin getirmiş olduğu yeni ufukların açıldığı bir yenilik…
Hicaz duayla başlayan, yavaş yavaş, kademe kademe artarak ve sonra araya kasideler konulup tekrar durularak, sonra tekrar kademe kademe, hatta zaman zaman da perde kaldırarak…

Çetinoğlu:
Perde kaldırmak ne mânâya geliyor?
İpek: Perde kaldırmak şudur: Diyelim ki bir makamdan değişik bir makama geçeceksiniz. O perdeler, öbür makama uygun geçkileri yaparak, pat, bir bakıyorsunuz ki, diyelim ki hicazdan uşşağa atlamışsınız. Bu perde kaldırmaktır. Hocamız bu tertipleriyle, ayrı bir formatta insanların karşısına çıkıyordu. İşte O’nu özel kılan hâllerden biri de budur. Hem bestelerinde, hem konserlerinde, yapmış olduğu bütün programlarda O’nu özel kılan da bu hâlleriydi Hocamın.

LÛGATÇE:

ensar: Dinleri uğruna Mekke’den Medine’ye hicret  eden Hz. Muhammed ve berâberindeki insanlarıMedine’ye kabul eden ve onlara her türlü yardımı yapan Medineli Müslümanlar.
Prozodi: Müziğin sözlere, sözlerin nağmelere, çeşitli vasıtalarla uygulanmasına ve her ikisinin de beste diksiyonu, mânâ ve âhenk bakımından başarılı bir şekilde kaynaşmasıdır.
tonmayster: Ses, müzik, elektronik ve fizik bilgisine sahip ses uzmanıdır. İşi, konser salonunda veya plak, bant ve CD gibi malzemelere ses kaydının yapıldığı stüdyoda, en kaliteli sesin dinleyicilere ulaşmasını sağlamaktır.   
(DEVAM EDECEK)