Büyük Selbasan Çayından Et Balık Kurumuna yani Aydoğdu tren yoluna kadar olan havza hem tarım arazisi hem de bağlar bölgesiydi ve kanaldan tahsis edilen ırmaklarla sulanırdı.

Bölgeyi iyi bilen folklorcu yazar İsmail Detseli’nin anlattığına göre Kovanağzı arazilerine su verilen ırmak başlarında biri büyük diğeri biraz küçük iki tane kovan varmış. Kovan dediysem, modern arı kovanlarına benzetmeyin; oyulmuş kalın ağaç kütüğünden mamul kovanlarmış bunlar. Zamanla da büyük kovanın su verdiği yerlere Büyük Kovanağzı, küçük kovanın su verdiği yerlere Küçük Kovanağzı adı verilmiş. Kurtuluş ve Uzunharmanlar cenahı da biraz çukurda kalması sebebiyle Aşağı Kovanağzı diye anılır olmuş.

Kovanağzı’nda kökü çok eskilere dayanan sülâleler vardı. Bunlardan biri Büyük Kovanaağzı’ndaki Karagözler’di. Sülale Büyük ve Küçükkaragözler olarak iki soyada ayrılmıştı. Ailenin yaptırdığı cami; yeri bugünlerde değiştirilen Cuma Pazarının içinde bulunuyor. Alparslan İlkokuluna nazır geniş bağlarda da Tavukçular sülalesi vardı. Ailenin tavuk ticaretiyle meşgul olduğu isminden anlaşılıyor.

Kovanağzı Caddesinin ikiye böldüğü semtin öte yakasında da Hasırcılar sülalesi vardı. Şifai bilgilere göre Kovanağzı’nın en eskilerinden olan sülalenin namı hasır işiyle iştigal etmelerinden ileri geliyor. Namı, Belediye tarafından uzun bir sokağa verilen ailenin Hatıp Caddesindeki ilk kavşakta inşa ettirdiği cami halen varlığını koruyor.

Kovanağzı Caddesindeki Ulukapılar sülâlesinin kökleri de çok eskiye dayanır. Vakti zamanında Kapu Camii imamı olan Hafız Hacı Haydar Efendi Karaciğan Tuğla Fabrikası’nın yeri de dâhil geniş bir araziye sahipmiş. Haydar Efendi adına yaptırılan ve tahta minaresiyle meşhur cami halen duruyor. Okuryazar oranı yüksek olan Ulukapılar sülâlesinden epeyce hâkim, doktor, öğretmen gibi nitelikli insan yetişti.

Çakılharmanlar üzerinde bağları bulunan ve devrin büyük kömür tüccarlarından olan Kömürcüzade Ahmet’in, demir ticaretiyle iştigal eden oğulları Naci ve Haydar kardeşler Kovanağzı Caddesi ile Çakılharmanlar Caddesinin kesiştiği yere babaları adına cami yaptırıp ismini gelecek nesillere bırakmış. Biz taşınmadan beş yıl önce ibadete açılan caminin önünde kulübe gibi küçücük bir bakkal dükkânı vardı ve burayı mahallenin muhtar azası da olan Ahmet Kılıç ağabey işletirdi. O dükkân ilerleyen yıllarda genişletildi ve yıllardır hatırı sayılır bakkallardan biri olarak hizmete devam ediyor.

Küçük Kovanağzı’nda evvelki yıllarda Harmancık’a kadar geniş bir araziye sahip olan Karnıbüyükler sülalesi de bağlarının bulunduğu sokakta Ravzatünnur Camiini yaptırarak bir anlamda mahalleye mührünü bıraktı. Mustafa Karnıbüyük amca tasavvuf ehli ve aynı zamanda sanayiciydi. Şalgacılar, Topal Hasan, Kozlulu Yörük Nuri, Kalaycılar, Gördebiller, Detseliler, Edirneligil, Kertmenler, Kelleciler, Taşçılar, Obruklu Hacı Mehmet Ağa, Terzi Aziz, Habip Ağa ve Deveciler de eski bağ sahiplerinden bazılarıydı.

Karaaliler Caddesinde biz gelmeden evvel tek katlı kerpiç bir cami varmış. Müftülük tarafından imam tayin edilemediği için cemaatin topladığı parayla görev yapan imamların barınması gayesiyle de caminin girişine tek göz bir imam evi yapılmış.  Taşçılar sülalesinin dedesi Ahmet ağa ve oğlu Nuri amca önder olup bu kerpiç caminin yerine iki katlı betonarme bir cami inşa ettirmiş. Bu caminin alt katında Yaz Kur’an Kursları açılır, mahallenin çocukları elif bayı burada öğrenirdi. Kentsel dönüşüm uygulandığı şu günlerde Karalılar Camiinin de yıkılarak bir başka yere inşa edilmesine yönelik çalışmalar yapılıyor.

Kovanağzı Caddesinin Kurutuluş İstikametinde bulunan Dişçi Mehmet Efendi Camii de semtin eski ibadethanelerinden biriydi. Aşağı Kovanağzı Caddesinde arazisi olan ve Dişçi Mehmet Efendi namıyla bilinen zatın bağışladığı yere bu cami inşa edilmiş. Karaaliler Caddesinde oturan Evliya Tekkeli Akif Yavaş hoca da talebeliği döneminde bu caminin bir müddet fahri imamlığını yapmış.

Semtin Selbasan ve Balaban istikametine doğru genişlediği 1970’li yılların sonlarında, mahallenin arsacısı Ali Taşoluk Çakılharmanlar Camiini inşa ettirdi. Caminin maddi ihtiyaçlarını da düşünerek, avluya beş adet dükkân yaptırdı ve daimi gelir elde edilmesini sağladı. Cami ibadete açıldığı ilk yıllarda ses sistemi yoktu ve ezan yalın sesle okunurdu. Övünmek gibi olmasın da, ses sistemini kuran ve çalıştıran ilk elektronik ekibinde ben de vardım.

Kovanağzı’nın yerlisi diyebileceğimiz bağ sahiplerinin her biri farklı meslek erbabıydı. Karamanoğulları Beyliğinin Selçuklu idaresindeki Konya’yı ele geçirdiği dönemde Konya’ya yerleşen Hasırcılar sülalesi de uzun yıllar şehrin en büyük hasır imalatçısı olarak hizmet verip bu namla anılmış. Hasır o devirde hem dam örtüsü hem ev sergisi olarak kullanıldığından çok önemlidir.

Hasırcılar Sokak’ta oturan Fenerciler Sülalesi de yaklaşık üç yüz sene önce dedeleri Mustafa Efendinin Mısır’dan dönüp Pürçüklü mahallesine yerleşmesiyle Konyalı olmuş. İleriki zamanda Pürçüklü’de yapılan düzenleme sırasında devlet evlerini alıp Kovanağzı’dan kendilerine arazi vermesiyle oğlu İsmail Efendi Hasırcılar muhitini yurt edinmiş. Üçüncü kuşak Ali ve Mehmet amca kardeşler, Soyadı Kanunu çıkınca Yeniçağ soyadını almış.  Ali amca Konya’da köklü bir gelenek halini alan Fener Alayı kutlamalarının belki mucidi, belki de en önemli sembolü olmalıdır. Zira Üç Aylar yaklaşırken aile büyük bir gayretle renkli kâğıtlardan fener imal ederdi. Ali ve Mehmet amcalar evlerinin avlusunda; karpuz, sandık yahut üçgen şeklinde ördükleri tel kafeslere renkli kâğıtları giydirir, içine mum takılıp yakıldığında ışıl ışıl parlayan fenerler üretirdi.  İki kardeşin İstanbul’da da toptan alımcı müşterileri vardı. Trenle yolladıkları fenerler İstanbul’daki özel geceleri aydınlatırdı.

Ali amca yaklaşık otuz sene önce, kardeşi Mehmet amca da on sene önce vefat etti ama onun oğlu Ahmet Yeniçağ ata mesleği fenerciliği bırakmadı. Ahmet’i, evinin önündeki bakkalda boş kaldığı vakitlerde sanatını icra ederken görmek her daim mümkündür.