Klasik Türk Mûsıkîsinin Kendisini Gerçekleştiren Cevheri
NEVZAD ATLIĞ HAKKINDA YAZILAN KİTAPLAR 2 

50. SANAT YILINDA PROF. DR. NEVZAD ATLIĞ
21,5 X 28 santim ölçülerinde, renkli baskılı mukavvadan sıvama kapak içerisinde, 90 gram kuşe kâğıda renkli olarak basılı 122 sayfalık albüm tarzındaki kitap, 1999 yılında Türk Kültürüne Hizmet Vakfı tarafından hazırlanmıştır. Kitabın meydana getirilmesinde emeği geçenler: Genel Koordinatör: Fatma Yücel, Editör: Yılmaz Uyar. Tasarım: Grafikpark. Dizgi: Zeynep Kuşhanoğlu.
‘Prof. Dr. Nevzad Atlığ’a Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nın 50. Sanat Yılı Armağanı’ olduğu belirtilen kitapta; Dostlarının Prof. Atlığ hakkındaki düşünceleri, renkli ve siyah-beyaz fotoğraflar, kendi kaleminden hayat hikâyesi, Tıp Fakültesi diploması, yönettiği konserlere ait duyurular, Türk basınında hakkında çıkan yazıların bir bölümü yer alıyor.
Prof. Dr. Nevzad Atlığ için gerçekleştirilen KİTÂBİYAT sayfasının 93.2 numaralı bölümünde; iki dostunun hakkında yazdığı yazılar ile kendi kaleminden hayat hikâyesi bulunmaktadır.  (Görüş sâhiplerinin isimleriyle birlikte verilen unvanları, yazının yazıldığı döneme aittir.) 
Kendi Uzayını Yaratan Sanatçı
NEVZAD ATLIĞ
Bir şeyin sahtesini görmeden önce, gerçeğinin değerini kavramak sanıldığı kadar kolay değildir. Bir şeyin önce yapayından gerçek olanına, sonra gerçek olandan ideal olanına uzanan dik ve zahmetli bir merdiven olduğu söylenir. Özgürlüğe uzanan bu merdivenin her basamağında bir sanatın gerçek değerini simgeleyen ustalarla karşılaşmak ve onlardan yararlanabilmek ciddi bir talih lûtfu ve hayat nimetidir.
Ben bu hayat nimetini Nevzad Atlığ’ı tanıyarak tattım. Nevzad Atlığ, kendi uzayını yaratan bir musiki bilgesiydi.
Nevzad Bey’in hayatı Türk Musikisi adına verilmiş 50 yıllık savaş ile geçmiştir. Bu savaş hâlâ devam etmektedir. Klâsik Türk Müziği Korosu fikri, Nevzat Atlığ’ındır. Bu koro, Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulup faaliyete geçtiğinde, ilk konserini Ankara Devlet Konser Salonu’nda vermesi Türkiye’de Türk Müziğine karşı geliştirilmiş bütün üvey duyguları bir gecede sona erdirmiş ve Türk milletinin en duyarlı kültür varlığını oluşturan musiki, lâyık olduğu düzeye çıkarılmıştır.
Nevzad Atlığ, bilgeliğe ve dengeli yaşamaya inanılmaz bir gayret ve eylem bütünlüğü eklemiştir. Bu gayret ve eylem bütünlüğü ile yetenekli ve istekli Türk gençlerinin musikimizde doruklara yükselmesini gerçekleştiren sağlam ve seviyeli eğitim zeminini oluşturmuştur.
Başkalarına daima iyilikle yaklaşan, herkese sevgi gösteren ve dürüstlükten ayrılmayan azim ve kararlılıkta Nevzad Atlığ her yönüyle örnek alınabilecek değerdir.
Zamanla her şey değişir ve geriye bir kalite kalır. O kalitenin adı klâsiktir. Bizim kalitemiz Nevzad Atlığ’dır.
YILMAZ KARAKOYUNLU
Türk Musikisi Vakfı Başkanı  
BEŞ NESLİNN ŞEFİ
Milletlerin kendi özelliklerini belirleyen kültür değerleri arasında musiki muhakkak ki çok önemli ve vazgeçilmezdir. Tanzimat’la başlayan batılılaşma hareketi, pek çok konuda olduğu gibi musikide de -zaman içersinde- ölçünün kaçırılmasıyla yanlış yönlere kaymış ve öz değerlerimizin korunmasında yozlaşmalara sebep olmuştur. Bu seyir içersinde ne yazık ki Türk müziği önemli badireler atlatmıştır. Bugün ülkemizde hâlâ saygın bir klâsik Türk Müziğinden söz edilebiliyorsa; bunu ancak bir elin parmakları ile sayabileceğimiz birkaç müstesna insana borçluyuz. Bu şahıslar arasında şüphesiz Nevzad Atlığ özel bir yere sahiptir. Çünkü Dr. Nevzad Atlığ, sürekli aşağıya çekilmek istenen kültür ve müzik değerlerini hep en yüksek noktada tutmak isteyen ve bunu başaran nadir isimlerden biridir.
Doğru bildiği yolda tek başına da kalsa taviz vermeyen, bunu bütün bir hayat boyunca sürdürebilen, işini doğru, dosdoğru, saygın bir asaletle yapan ve bu tavrını çevresine de yayan, bunu aşılayan bir şahsiyettir Dr. Nevzad Atlığ... Onun üslûbunda sükûnet, disiplin, titizlik ve şaşmaz bir irade vardır.
Dr. Atlığ Türk Müziğinin klâsik değerlerinin koruyucusu olmuş, ona gösterdiği saygıyı, başkalarına da kabul ettirmiştir. Tam beş nesle şeflik yapmıştır. Bugün üç neslin bir arada bulunduğu Koro’nun hassasiyet ve güzellikle bütünleşen işleyişinde O’nun saygı dolu tavrı, bir üslûb olmuştur. 
Hüseyin Saadettin Arel, Dr. Suphi Ezgi ve Ord. Prof. Salih Murat Uzdilek ile Türk Musikisi nazariyatının temellerinin atılmasını müteakip Atlığ, Üniversite Korosu, İstanbul Belediye Konservatuarı, Türk Musikisi İcra Heyeti, İstanbul Radyosu Klâsik Türk Müziği Korosu ve daha sonra kurduğu Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu çalışmaları ve konserleri ile Türk Müziğinin yurt sathında olduğu gibi dünya çapında da sevilmesinde çok önemli rol oynamıştır. Fakat daha önemlisi, Türk Musikisi’nin yozlaşmasını önlemiş, gerçek değeri ile varlığının tekrar gün yüzüne çıkmasını sağlamıştır.
20. yüzyılda Türk Musikisi’nin varlığını korumasında çok önemli bir şahsiyet olan Prof. Dr. Nevzad Atlığ’ın hayatı ve sanatçı kişiliği, genç nesillere model olacak niteliktedir. Nevzad Atlığ’ın bu günlere getirdiği anlayışın gelecek nesillere ışık tutması en büyük temennimizdir.
Dr. METİN ERİŞ
Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı  
Kendi Kaleminden
PROF. DR. NEVZAD ATLIĞ
4 Ekim 1925 tarihinde babamın görevli olarak bulunduğu Denizli’nin Sarayköy kasabasında doğmuşum. Ancak aslen Edirneli bir aileye mensubum. Babam subay olduğu için Türkiye’nin muhtelif yerlerinde görevler aldı. İlkokula Gelibolu’da başladım ve 1937 yılında Ankara’da bitirdim. Bu ilk çocukluk yılları içersinde musiki ile az çok ilgim oldu.
Babam müzikle meşgul oluyor, keman çalıyordu. Annem de sesiyle eşlik ederdi. Evimizde hemen hemen her gün musiki toplantıları yapılırdı. O dönemin revaçta olan mesela ‘Ümitlerim hep kırıldı yârim artık gelmeyecek’ ve ‘Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır’ gibi şarkıları çocuk yaşta okuduğumu hatırlıyorum. Böylece daha ilkokul sıralarında musiki ile kulaklarım doldu. 
Musiki ile olan ilgim ortaokula geçince birdenbire kesildi. Zira 1937 yılında babam Ceyhan’a tayin oldu. O yıllarda Ceyhan’da ortaokul olmadığından ben Edirne’ye büyükbabamın yanma gönderildim. Dört yıl musikiden uzak kaldım. O dönemde musiki ile olan beraberliğim, ortaokuldaki musiki dersleri ile olabildiği kadardır.
1941 yılında babam Antakya’ya tayin olduğunda, ben lise öğrencisi idim. Antakya’da lise vardı; dolayısıyla aile ocağına dönebildim. O tarihte 15-16 yaşlarında bir genç olarak biraz daha musikinin içine girmeye, ona nüfuz etmeye başladım. Ortaokulda edindiğim çok iptidai solfej bilgimle kendi kendime kemanı sökmeye çalıştım. 2-3 ay sonra bir şeyler çalar hale gelince annem babama bunu açmış. Babam büyük hayretle karşıladı. Devam etmemi ve kendisinin de meşgul olacağını vaad etti. Bu suretle bir yandan lisedeki derslerime devam ediyor bir yandan da boş zamanlarımı tamamen musiki ile doldurmaya çalışıyordum. Bir an geldi ki, evdeki çalışmalar beni tatmin etmemeye başladı. O tarihlerde Ankara Radyosu imdadıma yetişti. Ve radyo yayınlarından çok büyük istifadeler sağladım. 1942-1943 yılında liseyi bitirip de İstanbul’a yüksek tahsile geldiğim zaman hem musiki bilgim hem çaldığım saz bakımından İstanbul muhitinde kendime rahatlıkla yer temin edebildim. 1943’te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaydoldum. Bu büyük şehirde bir yandan tahsilime devam ediyor, bir yandan da musiki hedeflerim için kendime imkânlar araştırıyordum. O tarihte Ercümend Berker arkadaşımız Üniversite Korosu’nu kurmuştu. Koroya tabiatı ile dâhil oldum.
Edebiyat tarihçisi üstad İbnül Emin Mahmud Kemal Bey’in konağında her Pazartesi akşamı sohbet ve musiki yapılıyordu. İstanbul’a gelişimin hemen bir veya ikinci ayında bu meclise müziğimle dâhil oldum. Orada bazı müzisyenlerle tanıştım ki bunların içinde Süleyman Erguner’i başta saymam gerekir. Ağabeyimiz gibiydi. 1943 yılından, vefat yılı olan 1953 yılma kadar kendisi ile ağabey-kardeş gibi hep beraber olduk. Bunun dışında Üniversite Korosu’ndan tanıdığım Selahattin İçli, Ahmet Çağan, Fikret Kutluğ, Halil Nadaroğlu gibi yakın arkadaşlarla da biz hemen hemen haftanın muayyen gün ve gecelerinde kendi aramızda musiki yapıyorduk. İbnül Emin Mahmud Kemal Bey’in meclisi dışında Ekrem Karadeniz ve Hakkı Süha Gezginin evlerinde de hem sohbet yapılır, hem musiki icra edilirdi. Bunlar bizim yetişmemizde, musiki ve genel kültür yönünden fevkalade faydalı olmuş toplantılardır. 
Üniversite Korosu ile ilk defa 1944 yılında sahneye çıktım; o zaman keman çalıyordum.
1948 yılında Ercümend Berker arkadaşımız koroyu bıraktıktan sonra Üniversite Korosu dağılır gibi oldu. Bu defa ben toparlayarak koroyu çalıştırmaya başladım. Ve Eminönü Halkevi’nde koro şefi olarak ilk defa sahneye çıktım. 1949 yılında ise bu koroyla Ankara’da üç konser verdim. Bunların bir tanesi Ankara Radyosu’nda olmuştur. O radyo konseri vasıtasıyla Nevzad Atlığ ve Üniversite Korosu ilk ününü sağlamıştır. 1950’den sonra açılan İstanbul Radyosu’nda da Üniversite Korosu ile konserlerime devam ettim. Bu arada 1949 yılında tıp fakültesini bitirerek doktor oldum. Askerliğimi İstanbul’un çok yakınında bir yerde yaptığım için musiki faaliyetlerime askerlik hizmeti engel olmadı. Bir yandan Üniversite Korosu ile radyodaki konserlerime devam ettim. 1952 yılına gelince İstanbul Belediye Konservatuarı’na Üslup ve Repertuar Öğretmeni olarak tayin edildim. Aynı zamanda 1952 yılında Üniversitede Radyoloji ihtisasına yani meslekî çalışmalarıma devam ediyordum. Daha sonra konservatuar icra heyeti şefi Refik Fersan üstadımızın hastalanması üzerine, 1953’te apar topar icra heyeti şefliğine getirildim. Bu suretle hem konservatuarda derslerime devam ediyor, hem Pazar günleri Taksim Belediye Gazinosu’nda -şimdiki Sheraton’un olduğu yerdeki binada- konserleri idare ediyor, bir yandan da hastanedeki görevimi sürdürüyordum. 1953’de hükümet beni İstanbul Radyosu’nun programlarının tanzimine memur etti. Yani iki sene içinde çok süratli bir şekilde görevler birbirini takip etti. Baktım ki hepsinin altından kalkamayacağım; hastanedeki görevime ara verdim ve mesaimi konservatuar ile radyoya hasrettim. 
Bazı olaylar sebebiyle İstanbul Belediye Konservatuarı’ndan da ayrıldım ve bütün zamanımı İstanbul Radyosu’na ayırdım. Radyoda bir yandan müzik yayınlarını düzenliyor, diğer yandan da Üniversite Korosu ve Küçük Koroyu idare ediyordum. O tarihte Mesut Cemil Bey radyomuzun müdürü idi. Tabii fevkalade takdir ettiğim, örnek aldığım bir musiki ustasıdır, musikimize çok büyük hizmeti ve emeği geçmiştir. Daima şükranla yadediyorum. 
1955 yılında Mesud Cemil Bey Bağdat’a gidince bu defa hem radyo müdürlüğü üzerime kaldı, hem de Mesut Bey’in 1938 yılında kurup geliştirdiği Klâsik Türk Müziği Korosunun Şefliği de bana verildi.
Beş sene hekimlik mesleğime ara vermiştim. Radyodaki mesaim de yavaş yavaş biraz politikaya doğru gidiyordu. Bunları düşünerek 1958 yılının Mart ayında radyo müdürlüğünden ayrıldım. Memuriyetimi Belediye Konservatuarına naklettim. Aynı zamanda hastanedeki görevime de tekrar başladım. Belediye Konservatuarı’ndaki görevim 1958 yılından 1975 yılma kadar sürdü. Belediye Konservatuarı’nda Solfej ve Repertuar dersleri verdim. Sanat Kurulu Üyeliği ve Sanat Kurulu Başkanlığı yaptım. Bu dönem içinde radyoda Mesut Cemil’den boşalmış olan Klâsik Koroyu idare ederek 1975 yılma kadar getirmiş oldum. 
Bu arada daima şunu düşünüyordum: Devletin operası vardı, devletin tiyatrosu vardı, devletin senfoni orkestraları vardı. Türk müziği ile ilgili bir kuruluşu neden yoktu? Bunu nasıl tahakkuk ettirebilirdim? Bu, tabii benim için bir büyük hedefti. Başlangıçta kendimce bazı çalışmalara giriştim. Bu arada 1960’lı yılların başında sevgili arkadaşım Yılmaz Öztuna ile yakın dost olmuştuk. Ve onunla ilk olarak Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Türk Musikisi Araştırma ve Değerlendirme Komisyonu’nu kurduk. 1968’li yıllara rastlar. Bu kuruluş esasında bir köprübaşı gibiydi. Devlet katında Türk Musıkisi’yle ilgili, ufak çapta da olsa tek kuruluştu. Diyebilirim ki; Türk musikisi bu kuruluş vasıtasıyla devletin resmî çatısına ilk defa girmiş oldu. Daha sonraki hükümet zamanında bu komisyonu lağvettiler. Bu komisyon 100 adet nota yayını yapabildi. Kısa dönemde Hüseyin Saadettin Arel’in ‘Türk Musikisi Kimindir?’ adlı eserini yayınladı. Yavaş yavaş hareketlerimize daha kuvvetli zemin aramaya başlamıştık. Bu arada arkadaşlarımla beraber Ankara’da ve İstanbul’da senede 2-3 sahne konseri vermeye başladım. Bunlar kamuoyu oluşturmak için yapılan hareketlerdi. 1972 yılında Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Yönetim Kurulu’na seçilince üç sene kadar devamlı Ankara’ya gidip gelmem kolaylaşmış oldu. Ve Yılmaz Öztuna’nın da gayretleriyle önce Devlet Plânlama Teşkilâtı’nda bir yandan Konservatuar, bir yandan böyle bir koronun kurulması hakkında temaslar yapıldı. Nihayet 1976 yılında Sayın Süleyman Demirel’in Başbakanlığı, Sayın Rıfkı Danışman’ın Kültür Bakanlığı ve Sayın Prof. Dr. Emin Bilgiç’in müsteşarlığı döneminde Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu’nu kurabildik. O tarihten itibaren de İstanbul Belediye Konservatuarı’ndaki görevimi Kültür Bakanlığına bağlı olarak Devlet Korosu şefliğine ve kuruculuğuna naklettim. Koro 1977 yılından itibaren konserlere başlayacak şekle geldi. Yıllarla inkişafını tamamlayarak bugünkü durumuna erişti.
Bana gelince... 1985 yılında ilk defa ‘Profesör’ unvanıyla taltif edildikten sonra görevim İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’na nakledildi. 1987 yılında da ‘Devlet Sanatkârlığı’ payesi ile taltif edildim. 
Devlet Korosu’ndaki görevim 1998 yılı Kasım ayında sona erdi. Bundan sonra musiki faaliyetim İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda devam etti.
   
‘50. Sanat Yılında Prof. Dr. Nevzad Atlığ’ isimli kitabın diğer sayfalarında; Sadun Aksüt, Doç. M. Cahit Atasoy,  Prof. Ercünet Berker, Doç. Erol Deran, Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Dr. Metin Eriş, Prof. Dr. Selahattin İçli, Doç. Dr. Fikret Kutluğ, Prof. Dr. Halil Nadaroğlu, Cüneyd Orhon, Yılmaz Öztuna, Cahit Peksayar, Necdet Varol ve Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça’nın; Nevzad Atlığ hakkındaki görüşleri ile üstad hakkında Türk basınında, yer alan, her biri şeref madalyası gibi gururla sergilenecek yazılar yer alıyor. 
TÜRK KÜLTÜRÜNE HİZMET VAKFI
Küçük Ayasofya Mahallesi, Küçük Ayasofya Mah. Akburçak Sokağı Nu:11 Sultanahmet 34122 Fatih-İstanbul 
Telefon: 0.212-259 31 01 Belgegeçer: 0.212-259 27 85 e-posta:  [email protected]  //  www.tkhv.org