GELİNCİK TARLASI

Prof. Dr. Uğur Türkmen’in ‘Gelincik Tarlası’ isimli eserinin genişletilmiş 3. baskısı, Ocak 2018’de,  13,3 X 20,6 santim ölçülerinde 331 sayfalık şık bir kapak içerisinde okuyucuya sunuldu. 

Eserde; düzgün bir Türkçe ve samîmî ifâdelerle kaleme alınmış, ‘İnsanlar’ ve ‘Olaylar’ hakkında bilgilerle ‘Hikâyeler’, biraz da genç öğrencilerine tatlı-faydalı öğütler var. Kulaklara küpe olacak özdeyişler dikkat çekiyor: 

  • Müzik eğitimcisi kendi alanı dışında -bağlama, gitar, piyano başta olmak üzere- en az iki üç çalgıyı daha tanımalı, çalabilmeli hattâ eğitimini verebilmelidir.’ (s: 24)
  • Zamanın birinde krallıkların hüküm sürdüğü bir yerde değerli bir piyano sanatkârı konser verirken ön sırada oturan kral ve yandaşlarının konuşmaya başlaması üzerine, piyanonun kapağını kapatıp şu sözleri söylediği anlatılır: 

-Krallar konuşurken bize susmak düşer!’

  • Müzik eğitimi verilen okulda lise 2. Sınıf öğrencisinin yazdığı bir yazı, müziğimizin geleceği konusunda ümitler müjdeliyor: 

Duygularımı şiirle anlatamam çünkü şâir değilim. Kendimi gölge ve ışıkta ifâde edemem çünkü ressam değilim. Düşüncelerimi hareketlerle de açıklayamam çünkü dansçı değilim. Fakat bunların hepsini müzikle yapabilirim. Çünkü ben bir müzisyenim. Mozart’ın dediği gibi ‘Ben kendimi müzikle ifâde edebilirim.’ Sanatımı yaparken büyük zevk duyarım. Müziğin beni bütün kötülüklerden arındırdığını hissediyorum. O kadar güçlü bir sanat ki insana duyguları yaşatabiliyor. Hüzünlendiriyor, ağlatıyor, güldürüyor, oynatıyor. Müziği, matematiği, aşkı, acıyı, dansı, operayı, unutulmaz anları, hırsı… Müzik dünyada olmasaydı yaşamak nasıl olurdu? …. Her şey bom-boş olurdu. Demek ki müziksiz yaşayamıyoruz. O halde neden insanlar müziğimize sanatımıza sâhip çıkmıyorlar? Neden gün geçtikçe bilinçsiz insanlar yüzünden müziğin kalitesi düşüyor? Buna kimse tepki vermiyor? Hiçbir şey yapmayan seviyesi, kültürü düşük insanlara sanatçı demek kolay geliyor. Sanat, sanatçı kelimesi bu kadar basit ve kolay değildir. Sanat aşk ister, emek ister. Verdikçe üretir. Vücudunun her şeyini, rûhunu vererek yapılır. … Sanatı sanat için yapmalıyız ki ona yeni değerler katılsın. Toplumun kültür seviyesi yükselsin.” 

Prof. Türkmen’in satırlarında okuyucunun gözbebeklerine yağmur bulutları gönderen hüzünler; sevinçlere - mutluluklara martı kanatları takıp havalandıran başarıların hikâyeleri var. Gelecek vaat eden öğrencilerin keşfi ile gurura dönüşen sevgiler var. 

Öğretmenlerin hepsi her zaman bu duyguları mutlaka yaşarlar. Fakat pek azı bunları yazıya dönüştürür. Gelincik Tarlası’nda hüzünler paylaşıldıkça azalıyor, sevinçler paylaşıldıkça çoğalıyor. 

Öğretmen hâtıraları yazıldıkça tarlalar pembeleşecek, gökyüzünün mâvisi, muratların yeşili tarla toprağının üzerini tül gibi örtecek. Uğur Türkmen, yetenekli ve üretken bir öğretmen… Yazdıkları okunmalı, örnek alınmalı. Çocuklarımızın, gençlerimizin Uğur Türkmenlere ihtiyacı var.  

Prof. Türkmen, bulunduğu şehirlerin yalnız müziğiyle değil; târihi, el sanatları, halk oyunları ve kültürleriyle de ilgileniyor. Bölge türkülerini nota ve güfteleriyle birlikte kitap hâlinde yayımlıyor. (s: 85-88)

Kütahya’ya ait bölümlerde Kütahyalı Hisarlı Ahmet’ten çokça bahsediliyor (s: 86, 87; 124; 127-129; 191; 213-215; 237-241; 242-233)

Bilindiği gibi insanlarımızın sayıları çok az olan bir grubu, müziğin işret aracı olduğunu düşünür ve müzikle meşgul olanlara iyi gözle bakmaz. Hisarlı Ahmet’e bu düşüncelerini seslendirdiklerinde, şöhreti yurt dışına taşmış üstâdın cevabı muhteşemdir: ‘Ben sazımla Allah’a, sizden daha yakınım!’ 

Öğretmenler, öğrencilerine her zaman, öğretmen meslektaşlarına da nâdiren ders verirler. Her seviyedeki öğretmen için hârika bir metot: ‘Altı şapkalı düşünme tekniği’… Okunmaya değer: (s: 93-95) ‘Öğretmenlik Üzerine’ başlıklı yazı, başarılı öğretmen olmak isteyenlere altın anahtar sunuyor. (s: 98-100) Prof. Türkmen öğretim-eğitim sisteminin künhüne varmış bir eğitimci. ‘Öğüt verme, örnek ol’ örtülü tavsiyesinde bulunuyor. (s: 126)

Ahbaplık ettiği seyisin cevabı hem tebessüm ettiriyor, hem düşündürüyor. (s: 131)

Müzik Hayattır’ başlıklı yazı bir berceste metin…  ‘Hayat Müziktir’ şeklinde de yazılsaydı değişen bir şey olmazdı. (s: 166, 167)

Ermeni Müzisyen Gomidas’ın Kütahyalı olduğunu öğreniyoruz. (s: 195-206)

Râhip ve müzisyen Gomidas Vartabed, (1869-1935) kendisine yapılan haksızlık için özür dileme bâbında, 1916 yılında burslu olarak Fransa’ya gönderildi. Süresi dolunca yurduna dönmeyi reddetti, Fransız vatandaşı oldu. Ölümünden tam 68 yıl sonra, Ermeni sözde soykırım iddialarını sembolleştirmek maksadıyla Paris’te ‘Kin Anıtı’ olarak heykeli dikildi. ‘Millet-i Sâdıka’ olarak anılan topluluğun bir ferdi idi, fanatik Ermeniler, onu istismar edip bayraklaştırdılar. Biz Türkler, Artin Penik’e sâhip çıkmayı düşünmemişken Gomidas’a ağıtlar yakmamız da ‘sâdıklarımızdan’ saymamız da mümkün değildir. ‘Bizim sanatkârımız’ olmaktan çıkmıştır. Fanatik Ermenilerin kumdan heykelidir o.  

*   *   *

Eserin 207-212. sayfalarında, Kütahya’daki kültür faaliyetlerinin, Orta Anadolu’muzdaki bütün il ve ilçelerimize örnek olacak şekilde zengin olduğunu okuyoruz. ‘Ne yapabilirim ki?’ diyerek çâresizliğini kabullenmek yerine ‘Şunları… şunları yapmalıyım’ azmiyle işe koyulmayı tercih eden bir vatan evladının düşüncelerini (s: 221-225)’te okuyup ülkemizin geleceği hakkındaki ümitlerinizi çoğaltabilirsiniz. 

Prof. Dr. Uğur Türkmen’in bal tadındaki sohbetlerini, faydalı bilgilendirmelerini, iç açıcı haberlerini içeren kitap, kısa 2 hâtıra (s: 300-328), ‘Son Söz’ (s: 329) ve kendisi hakkındaki bilgilerle sona eriyor. (s: 330-331) 

Kitabın, [email protected]  adresinden temini mümkün olabilir.   

KUŞBAKIŞI

ATSIZ ve TÜRKÇÜLÜĞÜN YARIM ASRI:

Süreli Yayınlarda Türk Milliyetçiliğinin Seyri 1931-1975’ alt başlıklı kitap, Hüseyin Nihal Atsız’ın (1905-1975) yayımladığı; Atsız Mecmua (1931-1932), Orhun (1933-1934), Orhun (1943-1944), Orkun (1950-1952), Orkun (1962-1965) ve Ötüken (1964-1975) isimli toplam 273 sayılık dergi külliyatının üzerinde yapılan titiz, uzun süreli, geniş hacimli ve yorucu incelemelerinin raporudur. 

Ozan Karabulak’ın eseri, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 766 sayfa olarak Aralık 2017’de yayımlandı. Eserde: tez çalışmalarına mevzu olmuş Atsız’ın Dergileri,  bu dergilerde yazısı yer alan kişiler hakkında tam tekmil bilgiler var. 

Atsız; fikir adamıdır, şâirdir, târih ve dil bilginidir, muharrirdir, müelliftir, ediptir, hatiptir ve nâşirdir. Daha da önemlisi, vatanını-milletini sevmiş olması sebebiyle Türkiye’nin ve belki de dünyanın en çok mağdur edilmiş mümtaz insanlarından biridir. Kendi imkânlarıyla yayımladığı, sık sık kapatıldığı için uzun ve kısa aralıklarla yayınlama imkânı bulduğu dergiler O’nun ömrünün 44 yılını; sürgünler, görevden alınmalar, tenzil-i rütbe ile izbe odalarda memuriyete mahkûmiyetler sebebiyle karartmıştır. Buna rağmen yılmamış, mücâdeleden çekilmemiş, büyük bir idealist olarak binlerce gencin vatansever duygularla mücehhez Türk milliyetçisi olarak yetişmesine vesile olmuştur. Yazılarının toplandığı ‘Türk Ülküsü’, şiirlerinin toplandığı ‘Yolların Sonu’ isimli kitapları; ‘Bozkurtların Ölümü’, ‘Bozkurtlar Diriliyor’, ‘Deli Kurt’, ‘Ruh Adam’, ‘Z Vitamını’, ‘Dalkavuklar Gecesi’ isimli 6 adet roman ile Makalelerinden derlenen: *Çanakkale’ye Yürüyüş /                    Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferi, ***Makaleler 1-2-3, *Türk Târihinde Meseleler, *İçimizdeki Şeytan, *Turancılık, Millî Değerler ve Gençlik, *Târih, Kültür ve Kahramanlar isimli 8 adet kitap, *Türk Edebiyatı Târihi, *Türk Târihi Üzerine Toplamalar, *Evliya Çelebi, *Dîvân-ı Türkî-i Basit, *İstanbul Kütüphânelerinde Üç Adet Bibliyografya isimli 5 adet inceleme kitabı yayımlandı. 

Eserin 1. bölümünde Atsız’ın neşrettiği 6 adet dergi hakkında geniş bilgiler yer alıyor. (s: 33-104) 

İkinci Bölüm’de Atsız’ın yayımladığı dergilerinde, ele alınan mevzular, kuşbakışı ile değerlendiriliyor. Ara başlıkların hepsi, işlenen mevzuların ehemmiyeti hakkında bilgi veriyor: *Bilinmeyen Mesele: Batılılaşma; *Hür Dünyanın Kilidi: Kore; *Evin İçinde Nizâ: Anadoluculuk; *‘Hani O Yıldızı Ayı’: Kerkük; *Fesat Ocağı: Köy Enstitüleri; *Çıfıt: Yahudiler; *Turancı Bir Hamle: Kıbrıs; *‘Büyük Türkçü’ Mânevî Baba, Netâmeli İsim: Rıza Nur; *Öztürkçecilik Karşısında Türkçülük: Dil Meselesi; *Târihin Çözeceği Dilemma: Atatürk; *Muhataralı Mesele: Din; *Ebedî Hasım: Komünizm; *Bir tanımlama Meselesi: Türkçülük; *Her Devrin Meselesi: Alparslan Türkeş ve Milliyetçi Hareket Partisi; *Müstakbel Hasım: Kürtler ve Kürtçülük. (s: 113-356)

Ozan Karakulak’ın, eserini hazırlarken ne kadar titiz çalıştığını, yazdığı her cümleyi en ince teferruatına kadar belgelere dayandırdığını anlamak için 155-169. sayfalar arasındaki 14 sayfayı okumak yeterlidir. Bu sayfadaki bilgiler, 64 adet dipnot ile temellendirilmiştir. 

Üçüncü Bölüm’de ‘Yarım Asrın Kısa Bir Muhasebesi’ başlığı altında Türkçüler Derneği anlatılıyor. 

Bir numaralı ek: ‘Dergilerin Fihristi’dir. 6 Adet Mecmua ve 273 sayıdan oluşan Atsız Dergileri Külliyatının her bir sayısında yer alan; makale, şiir ve diğer kalem ürünlerinin başlıkları ve yazarları, (s: 446-531) 2 numaralı ekte ise aynı külliyattaki yazarların Soyadı alfabetik sırasına göre isimleri ve makalelerinin başlıkları ile yazı veya şiirin yayınlandığı derginin ait olduğu ay ve yıl, sayı ve sayfa numaraları veriliyor. (s: 532-662), 4 numaralı ekte: Dergi yazarları ve okuyucuları ile alâkalı Düğün, Doğum, Ölüm ilanları yer alıyor. Böylece Türk Milliyetçilerinin bir aile olduğu belirtiliyor. (s: 663-720). 724-728. Sayfalarda faydalanılan kaynakların isimleri, 729-766. Sayfalarda ise ‘Dizin’ yer alıyor. 

Faydalı, bütün Türk Milliyetçilerinin alâkasını çekecek aynı zamanda ilmî ve geçmişi hatırlatan dev hacimli, büyük emek mahsulü olan eseri hazırladığı için; Ozan Karabulak’a, yayımladığı için Ötüken Neşriyat’a sonsuz teşekkürler…

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                    İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

PİŞMANLIK:

Ata Türker’in, 13,5 X 21 santim ölçülerinde 184 sayfalık romanı, günümüz gençlerinin hayatını yansıtıyor. Birbirlerini tam mânâsıyla tanımadan evlenip, bir dargın-bir barışık yaşanan fırtınalı bir hayatın hikâyesi… Basit bir hikâye, derin tahliller sebebiyle okuyucuyu sarıp sarmalayacak olağanüstü bir anlatımla başarılı bir romana dönüşüyor. Bir erkek yazarın, ‘duyguya aç bir bayan’ın iç dünyasındaki tusunamileri andıran fırtınaları sayfalar boyu dikkatle okunacak şekilde anlatması ancak ‘harikulâde başarı’ olarak vasıflandırılabilir.  

Eşitsizlik üzerine bina edilmiş bir evlilik yapısı… Şehir hayatına ayak uyduramamış bir köylü kızı, körpe vücudundan başka dayanağı olmamasına rağmen sadâkat yeminiyle başlattığı evliliği, eşinin ispatlanamamış ihânetiyle sarsılınca toparlanması zor olur. Çocuklarının varlığı da fayda etmez. Tutunacağı tek dal, eşine olan aşkıdır. Fakat duyguları, ‘pişmanlık’ fitnesinin ağır baskısı altındadır. Ayrıldığına pişmandır, barıştığına pişman…

Eserden tadımlık bir bölüm:

Yepyeni bir karaktere bürünmem gerektiğinin ve iç dünyamın hızlı bir devinime ihtiyacı olduğunun ayırdına varmıştım. Artık seni namussuz biri gibi görmemeliydim. Aldatıldığımı düşünmemeli, bozguncu şeytana kulak asmamalıydım. Ağlayıp sızlanmak yerine gülüp eğlenmeliydim. Kızıl çerçeveler içine hapsolmuş bir çift zümrüdün mutluluktan parıldaması ve iç huzurumun geri gelmesi buna bağlıydı. Keder uçurumunun kenarında asılı ruh tuvaline daldırdığım fırçamın renkleri mavi, beyaz ve pembe olmalıydı. Edebin aşırılığından kaçınmalı, dayatmacı namus anlayışından uzak durmalıydım. Erkek ihaneti kabul edilemez bir şey değildi.

Öyleyse...

Son bir şans daha, ikimize, ailemize... Hiç değilse çocukların hatırı için...

Bir karakter imtihanıydı annelik, en azından bu dersten sınıfı geçmeliydim.

Evime dönmek istediğimi söylediğimde babam çok şaşırdı. Hiddetlenerek ayağa kalktı ve: 

-İyi düşündün mü? diye sordu.

-Düşündüm.                                                                                                                                                                                                       -O gâvur oğlu gâvur yine üzecek seni.                                                                                                                                                       -Hayır.                                                                                                                                                                                                                   -Nasıl emin olabiliyorsun?                                                                                                                                                                       -Suçlu olan benim çünkü. O haklı.

Donakaldı. Kâğıt yırtılmasını andıran bir sesle sızlandı: 

-Neler söylüyorsun sen?                                                                                                                                                                              -Doğruyu.                                                                                                                                                                                                       -Ama...                                                                                                                                                                                                             -İlkel duygularıma yenik düştüm. Nefretin kölesi bir insan hâline gelerek onu kendimden uzaklaştırdım. Yeniden kazanmaya çalışmadım.                                                                                                                                                                   -İhanet etti, yine edecek.                                                                                                                                                                           -Böyle bir şey olmayacak

Babamın yüzü bir anda soldu. Gözleri karardı. Boşlukta basamak arayan bir sarhoş gibi yalpaladı. Dizlerinin bağı çözüldü ve yanıbaşındaki koltuğa yığılıp kaldı.

Çok üzüldüm. Beni korumaya çalışan babama hayal kırıklığı yaşattığımı düşündüm.

Babam, zavallı babacığım öksürdü, üşüyormuş gibi titredi ve: 

-Biraz daha düşün istersen.                                                                                                                                                                    -Kararımı verdim ben.                                                                                                                                                                               -Pişman olacaksın.                                                                                                                                                                                     -Olmayacağım.                                                                                                                                                                                               -Sen bilirsin

Duygulandım ama ağlamadım. Ağlamamalıydım artık.  (s: 110-111)

Gençler, kendi hayatlarının romanını okur gibi okuyabilirler. Gençliğe özenenler de… 

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:                                                                                                                                                              Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65                                                         Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr

MİSYONERLİK:

Prof. Dr. Şinâsi Gündüz’ün telif etiği 13,5 X 21,5 santim ölçülerindeki eserde; misyonerlik kavramları, cihanşümul dinlerde yayılmacılık ve dinin ötekilere tebliği, Hıristiyanlığı siyâsîleşmesi ve misyonerlikte yaşanan gelişmeler, Müslümanlara yönelik misyonerlik faaliyetleri, günümüzde misyonerlik faaliyetleri ve misyonerlikte tatbik edilen yöntemler hakkında bilgi veriliyor. 

Hz. Muhammed (sav) Efendimizin 632 yılında ebedî âleme doğuşundan hemen sonra İslâmiyet, Orta Doğu’da hızla yayılma sürecine girdi. Kısa sürede Suriye, İran, Mısır ve Anadolu’da yaşayan insanlar, büyük oranda Müslüman oldu. Bu dönemde Hıristiyanlık, İslâmiyet karşısındaki gerileyişini durdurma telaşına kapıldı. Ancak İslam’ın tevhid inancına dayalı öğretilerindeki kuvvetli temel ve buna dayalı kendine güvenme duygusu karşısında Hıristiyanlar, gerilemenin önlenmesi için teşkilatlanmak ihtiyacını hissettiler. Misyonerlik teşkilatı böylece kuruldu. Haçlı Seferleriyle hız kazandı. Günümüzde ise özel görevler üstlenmiş Misyonerlerle devam ediyor. 

DİYÂNET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI:                                                                                      Üniversiteler Mahallesi, Dumlupınar Bulvarı, Nu: 147-A Çankaya, 06800 Ankara. Telefon: 0.312-295 71 03 Belgegeçer: 0.312-284 72 88 e-posta: [email protected]  intermet: www.diyanet.gov.tr  

KISA KISA… KISA KISA… 

1-HALKLARIN RUS DEVRİMİ TARİHİ: Neil Faulkner’den çeviren: Tuncel Özel / Yordam Kitap.                                                                            2-İNSAN TÜRÜNÜN KISA BİR TARİHİ: Yuval Noah Harari’den çeviren:  Ertuğrul Genç /  Kolektif Kitap.                                                     3-KARADENİZDE ZAVİYELER: Mehmet Fatsa / Arı Sanat Yayınevi.                                                                                                                     4-KIRIM TATAR MİLLÎ MATBUAT TARİHİ: L. Celilova’dan çeviren: Ö.  Küçükmehmetoğlu, / Akademi Titiz Yayınları                                     5- OSMANLI LÜBNANI'NDA DEĞİŞİM VE İÇ ÇATIŞMA: Süleyman Uygun / Gece Kitaplığı

(64)