GİRİŞ:
RAMAZAN DÜŞÜNCELERİ
18 Haziran 2015 Perşembe günü, idrak etmeye başlayacağımız RAMAZAN-I ŞERİF günlerinin hayırlara vesile olmasını,  okuyucularımıza huzur ve mutluluk getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim.
Kameri ayların dokuzuncusu; mübârek üç ayların sonuncusu olan Ramazan, İslam âleminde çok önemli bir zaman dilimidir. 
*Ramazan, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen tek aydır.
*Kur’an-ı Kerim, bu ayda indirilmeye başlanmıştır.
*Oruç ibâdeti bu ayda farz kılınmıştır.
*Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi, bu ayın içerisindedir. Bin ay, yaklaşık olarak 83 yıldır. İçerisindeki Kadir Gecesi ile birlikte bir Ramazan’ı dört dörtlük edâ eden bir mü’min seksen üç yıla bedel bir ecir kazanır. Hiç kimse seksen üç yaşına ulaşabilmeyi önceden garanti edemez. Bir Ramazan ayına ulaşmakla, elde edilmesi zor gibi görünen 83 yıllık ömrün özü, altın tepsi içerisinde önümüze konulmuş olur. Aklını ve gönlünü, bu ikramı değerlendirme yönünde kullananlar, maddî ve mânevî kirlerden-paslardan kendilerini arındırırlar. 

Ramazan’da sabırlı ve tahammüllü olmakla kendimizi geliştirme imkânına da kavuşuruz.. 
Müslümanlar Ramazan ayını; rahmet, mağfiret ve bereket ayı olarak kabul ederler. Gündüzlerini oruç, gecelerini terâvih namazıyla, ayın tamamını da hayır-hasenat işleriyle, mâlî ibâdetler olan fitre ve zekâtlarını ekseriya bu ayda vererek değerlendirirler. Can simidi mesâbesindeki bütün bu güzel işleri, çoğunlukla 29, bâzen de 30 gün devam eden Ramazan ayı boyuncu gerçekleştiren Müslümanlar, ayın sona ermesiyle Ramazan Bayramına ulaşırlar.
Bu bayramın adı, Türk dünyasında ‘Oruç Bayramı’ veya ‘Horaza Bayramı’ olarak da anılırken, ülkemizde kültürümüze mesâfeli olanlarla onlara özenen gafiller, bayram günlerinde misâfirlere şeker ikram ediliyor olması gibi basit bir sebebe dayanarak ‘Şeker Bayramı’ olarak isimlendirirler. Bu isimlendirme yanlış ve hatta çirkindir. 
İki cihan serveri Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimiz de Ramazan ayının önemini belirten müjdeler vermiştir. Müstakil eserlerde toplanan bu Hadis-i Şeriflerde; Ramazan ayı girdiğinde cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı, şeytanların bağlandığı, inanarak ve karşılığını Allah azze ve celle Hazretleri’nden bekleyerek ramazan orucunu tutanların geçmiş günahlarının bağışlanacağının ifâde edilmiş olması, Müslümanları Ramazan ayında daha dikkatli ve hassas olmaya yönlendirmiştir. 
İnananlar, Peygamber Efendimizi örnek alarak sevgi ve hoşgörüde, ihtiyaç sâhiplerine yardımda cömert davranırlar. Sadaka, fitre ve zekâtın bu ayda verilmesi ile fakir fukara kesimi de belli ölçüde ferahlığa kavuşur. Bu ayda yapılan diğer yardımlar, öteki aylara göre daha fazla sevap kazandırır. 
Ülkemizde, ramazan ayı ile ilgili şiir, hikâye, ilahî, ilmihal, tefsir gibi kültürel eserler, sosyal hayatımıza zenginlikler kazandırır. Dîvan şiirinde Ramazan ayını konu edinen manzûmelerin genel adı olan Ramazâniyeler, Türkiye’ye has güzelliklerdir. 
Cenab-ı Allah; ‘Oruç benim içindir. Mükâfatını ben vereceğim.’ Buyuruyor. 
Müminler, Allah rızâsını kazanmak için oruç tutarlar.
Oruç, gizlenebilen tek ibâdet olma özelliğine sâhiptir. 
Yerine getirilmesi en zor ibâdetlerden biri olmasına rağmen insanlarımızın % 80’i orucun verdiği mânevî haz ve huzur sebebiyle oruç tutmayı sever.  
Müslümanlar oruç tutmakla yetinmemeli, orucun de kendilerini tutmasına zemin hazırlamalıdır. Elini ve gözünü haramdan uzak tutabilen, dilini kem sözlerden sakınabilen, kalbindeki ve aklındaki kötü düşünceleri ve niyetleri kovabilenler, orucun kendilerini tutmasına, bütün ulviyetiyle bedenini sarıp sarmalamasına izin vermişler demektir. 
Ne mutlu onlara… Onlar, cenneti bu dünyada yaşayan, ebedî cenneti de hak eden seçkin kişilerdir. 
Allah (Subhanehu ve Teala) hepimizi sevdiklerimiz ve sevenlerimizle birlikte nice Ramazanlara eriştirir inşallah.
BİR MUHAMMEDÎ ÂŞIK / HZ. MEVLÂNÂ:
Benim Peygamberimin yolu aşk yoludur. Ben aşk çocuğuyum ve benim anam aşktır.’ 
Hz. Mevlânâ
Bu beyit, bir muhabbet velîsi Hz. Mevlânâ’nın aşk hakkındaki en önemli sözlerinden biridir.  Ömer Tuğrul İnançer bu kitabında; Allah Resûlü’nün yolunun toprağı olmakla en büyük şeref sâhibi olduğunu anlatan Hz. Mevlânâ Muhammed Celâleddîn-i Rûmî ile Hz. Peygamber arasındaki irtibatı öne çıkarıyor. 
Allahu Teâlâ ‘Müminler Allah’ı şiddetle severler’ buyuruyor. Şiddetle sevmenin adına ‘aşk’ derler. ‘Eşeddü hubben lillah.’ İşte Kur’ân-ı Kerîm’deki aşkın târifi. Hz. Peygamber ise ‘Sevdiğinin adı geçip de depreşmeyen mürüvvetsizdir.’ Buyuruyor. Tasavvuftaki unsurlardan biri olan aşkta, sembol şahsiyet Hz. Mevlânâ'dır. Bütün tasavvuf ekollerince ‘Âşıkların Sultânı’ olarak kabul edilir. Ötekiler peki? Onlar da öyledir ama sembol O’dur. Ve Hz. Mevlânâ’nın aşkı, Resûlullah Efendimizin aşkından asla farklı bir şey değildir...
Tuğrul İnançer kendine has, açık ve dikkat çekici üslubuyla ‘Hazreti Mevlânâ: Bir Muhammedî Âşık’ isimli 208 sayfalık eserinde Mevlevîlik, Hz. Mevlânâ ve Hz. Peygamber hakkındaki sorular yelpazesine muhabbet vurgusuyla sıra dışı cevaplar veriyor. 
Hz. Mevlânâ’nın Şems-i Tebrizî’den önceki mürşidleri kimlerdi?
Hz. Şems’i anahtar yapan özellik nedir?
Hz. Mevlânâ’nın ilkeleri nelerdir?
Hz. Mevlânâ hakkında faaliyette bulunmak için onu sevmiş olmak yetmez mi? Bunun için Mevlevî olmak, icâzet almak mı gerekir? 
Mevlevî olmak için nasıl bir yol izlenmeli? 
‘Bir ayağım merkezde, bir ayağım yetmiş iki millette’ sözünün anlamı nedir?
Nefs nedir, seyr u sülûk ve mârifet ne anlama gelir?
İbn Arabî ile Hz. Mevlânâ karşılaştırılabilir mi?
Kitapta bu soruların cevabını da bulmak mümkün. 
Ayrıca; Hz. Muhammed’in Hayat-ı Seniyyesi, Mevlevî âyini hakkında bilgiler veriliyor.
Kendisini; ‘Bende-i Bendegân-ı Hz. Mevlânâ Ömer Tuğrul İnançer pür hatâ’ olarak tanıtan üstadın, okunmaya değer eserlerinden biri. İlk baskısı 2006 yılında yapılan kitabın ikinci baskısı 2012 yılında kültür hayatımıza kazandırıldı. 
SUFİ KİTAP: Cağaloğlu Alemdar Mahallesi, Alayköşkü Caddesi Nu: 5 Fatih İstanbul. Telefon: 0.212-511 24 24 Belgegeçer: 0.212-512-40 00 www.sufikitap.com.tr 
e-posta: [email protected]

TASAVVUF: İHLASA AÇILAN KAPI…
13 Kasım 1983 tarihinde, 83 yaşında iken ebedî âleme uğurladığımız Mehmet Zâhit Kotku Hocaefendi, ‘Tasavvufî Ahlak’ isimli 5 ciltlik eserinde, tasavufî ahlakın ilk şartının, ihlas olduğunu belirtiyor ve devam ediyor: ‘Kulda ihlas olunca ibâdetle ilgili fiilleri az da olsa, kendisine yeter. Tıpkı bir pırlanta veya yakutun, ne kadar küçük olursa olsun, yüksek kıymete sâhip olması gibi…’
Yapılan ibâdetlerin Allah azze ve celle Hazretleri’nin nezdinde makbul olmasının yegâne şartı ihlastır. 
İhlas; îman, ibâdet, itâat, dua ve hayır-hasenat gibi dîni vazifeleri, insanların övmesine mazhar olmak ve beğenmesini kazanmak, yerme ve kınamalarından korunmayı düşünmeksizin yalnızca Allah’ın (cc) rızâsını kazanmak maksadıyla iyi ve hâlis bir niyetle yapmak, şirk, nifak, gösteriş ve duyurma gibi düşüncelerden uzak durmak; söz, fiil ve davranışlarında samîmi ve dosdoğru olmak demektir. İhlas, Cenab-ı Allah ile kul arasında bir sırdır. İhlas, kalbe ait bir fiildir. İrâde, kasıt ve niyetle doğrudan bağlantılıdır. 
İlmi ve ibâdeti ile yaptığı hayır ve hasenatla övünen ve övülmeyi isteyen kişinin ibâdetlerinin makbul olmadığı güvenilir kaynaklarda bildirilmiştir. İhlasla yapılmayan ibâdetler yalnızca riyadır. Riya, ibâdetlerin, güzel hareketlerin ve hayırlı işlerin sevabını yok eder. 
Riya kelimesinin açıklaması, sözlüklerde şu şekilde veriliyor:  ‘Göstermek, gösteriş yapmak.’ 
Dinî bir kavram olarak, sırf Allah rızası için yapılması gereken ibâdetleri ve güzel davranışları; kendini beğendirmek ve insanlara göstermek maksadıyla yapmak demektir. 
Riyanın iki sebebi vardır: 1- İmandaki zayıflık. 2- Mal, mülk, makam ve şöhret gibi dünyalık hırsı.
Gerçek îmân sahipleri; ibâdet, fiil ve davranışlarını Allah rızası için yaparlar. İnsanların şöyle veya böyle değerlendirmelerine itibar etmezler. 
Bir hadiste riyanın gizli şirk olduğu belirtilmiştir. Dinî kavram olarak şirk; Yüce Allah’ın ilahlığında, sıfat ve fiillerinde ve Rabb oluşunda ortağı, benzeri ve eşinin olduğunu söylemektir. Yapılan ibâdetlerde, Allah-ü Azimüşşan’dan gayrısını gözetme ve riya gibi kötü davranışlar için de ‘şirk’ kelimesi kullanılmıştır. 
Allah’a şirk koşmak, günahların en büyüğüdür. Nisa Suresi 48. Âyet-i Kerîme’de; ‘Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Diğer günahları dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur.’ Buyrulmaktadır. 
Zayıflamak için oruç tutan, kendisine çevre ve dost edinmek için camiye giden, saygın bir insan olarak tanımak için fakirlere yardım edenler riyakârdır.
Tasavvuf, insanları; ibâdete, duaya, gönül kazanmaya yönlendirir. Riyâdan uzaklaştırır, dünyayı ve ahreti birlikte düşündürür.

KUŞBAKIŞI:
DOĞUNUN ÖLÜMSÜZ ÇOCUĞU:
Usta kalem Mehmet Niyazi Özdemir’in romanında, bir ideale gönül verenlerin başarılı olmalarının ilk şartı vicdanlarını rehber edinmeleridir. Aksi takdirde süprizlerle dolu olan hayatın bir pususu onları alıp götürür. Genellikle ayaklarına aşkları dolaşır. Aslında ne kadın erkekten, ne de erkek kadından çeker. Herkes kendi oluşturduklarının kurbanıdır. Mehmed Niyazi’nin ‘Doğu’nun Ölümsüz Çocuğu’ isimli eserini okurken hayatın bu gerçeğini derinliğine yaşayacaksınız. 
ÖTÜKEN NEŞRİYAT: İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul.  Telefon: 0.212-251 03 50  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 www.atuken.com.tr  e-posta: [email protected]

İNSANIN YERYÜZÜ MÂCERÂSI:
Tarih filozofu Prof. Dr. Şahin Uçar'ın yazmış olduğu ‘İnsanın Yeryüzü Mâcerası’nda, insanın ‘hür doğduğu fakat günümüzde zincirler içerisine hapsedildiği’ tezi işleniyor.  
Jan Jacpues Rousseau, ‘Sosyal Sözleşme’ isimli kitabına, ‘İnsan hür doğdu fakat şimdi her yerde zincirler içinde. Bunu meşrulaştıran şey nedir?’ sualiyle başlamıştı. Tarihçi olarak biz, ‘el-cevap: Medeniyet ’ diyoruz. Devlet dahi medeniyet sayesinde ortaya çıkmıştır. Medeniyet, bilebildiğimiz kadarıyla, yaklaşık on bin yıl önce sisler içinde ortaya çıkmaya başladı ve esaret zincirleri de işte o zaman örülmeye başladı. Yeryüzünde yüzbinlerce yıl vahşi ve fakat hür yaşayan insanlık, o zamandan beri farkına varmadığı bir ‘köle statüsü’ içinde yaşıyor. 
Takdir edersiniz ki bu çok büyük ve çok yönlü bir bahis. Meselâ, bize göre devletler bir sosyal kontratla değil, tegallüble kurulur. Belki İsviçre kantonları gibi çok küçük ölçekli ve çok özel şartlar altında birtakım ‘içtimaî mukâvele’lerden bahsetmek mümkündür. Yahut isterseniz, ‘Magna Carta’ dahi bir içtimaî mukaveledir.’ Diyebilirsiniz. Amma, ekseriya isim müsemmâya (isimlendirilen şeye) delâlet etmez. Medeniyet tabiri birçok açıdan ele alınabilir. Sözgelişi, medeniyetin bugünkü seviyesi sebebiyle, çağdaş teknolojik gelişmelerin ördüğü zincirler, yeryüzündeki insânî şartları eskisinden çok daha koyu, fakat hissedilmeyen yeni bir kölelik biçimine dönüştürebilir. Medeniyetin gerçeği, kolaylaştırarak köleleştirmektir. Eskiden akd kölesi, rakabe kölesi, azatlı kölelik filan vardı: Medeniyetin sunduğu konfor ile ruhu köleleşen insan ise, gönüllü köledir; azat kabul etmez.
ŞULE YAYINLARI: Alayköşkü Caddesi Nu: 2 Kat: 4 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-528 23 57 Belgegeçer: 0.212-528 25 89 e-posta: [email protected] www.suleyayinlari.com

OSMANLININ EDEBÎ TEMSİLİ  / TARİHÎ ROMANDA FATİH:
Halim Kara; ‘Osmanlının Edebî Temsili  / Tarihî Romanda Fatih ’ isimli araştırma kitabında; Cumhuriyetten günümüze kadar Türk edebiyatında yazılmış olan tarihî romanlarda Fatih Sultan Mehmet Han’ın edebî temsili üzerinden Osmanlı geçmişinin nasıl tasvir edildiğinin izlerini tâkip ediyor. Fatih’in edebî temsilinin siyasî, tarihî ve kültürel bağlamda tartışmaya açıyor.
H
alim Kara’nın yazdığı kitap, 13,5 X 21,5 santim ölçülerinde, 320 sayfa olarak 20/11 yılında yayınlandı. 
HAT YAYINLARI: Selamiali Efendi Caddesi Nu: 3 Huzur Çarşısı Nu:15 Üsküdar,  İstanbul
Telefon: 0.216-334 48 30 e-posta: [email protected] / [email protected] / www.hatyayinevi.com

KISA KISA…
1- BİLİM SOSYOLOJİSİ Bilim Tarihi ve Yöntem: Editörler Ertan Eğribel – Ufuk Özcan. 
Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış. 
2- GELECEK AVRASYA’DIR: Dr. Akkan Suver. Yeni Yüzyıl Yayınları. 
3- AŞİNA ÇEHRELER: Mehmet Nuri Yardım. Nesil Yayınları. 
4- SOYKIRIM YALANI: İsmet Bozdağ. Truva Yayınları. 
5- MÜSLÜMAN AKLIN KRİZİ: Prof. Dr. Abdülhâmid E. Ebu Süleyman. Tercüme. Yasemin Savur. 
Mahya Yayıncılık.