YAVUZ BÜLENT BÂKİLER VE ESERLERİ -2
ÂRİF NİHAT ASYA’NIN SEVGİ MEKTUPLARI
Size Dergisi’nin 10. Kitabı olarak Haziran 2013’te, 13 X 21 santim ölçülerinde 191 sayfa olarak yayınlandı. 
Sevgi mektupları, kendi türünün en önde gelen örnekleri arasında. Aşkın ne demek olduğunu bilenler, duyanlar, hissedenler bu kitabı döne döne okuyacaklardır. 
Ârif Nihat Asya’nın yakın dostu, sırdaşı Yavuz Bülent Bâkiler’in hazırladığı kitapta, bir duygu insanının mensur şiirleri yer alıyor. 
Bâzıları bir anne gülüşü, bâzıları bir Köroğlu gürzü, bâzıları ürpertili bir yakarış, bâzıları ise bir öfke fırtınasını andıran satırlardan tadımlık örnekler:
*Arayacaktın, aramadın. Gelecektin, gelmedin kadınım. ‘Hastanı bırak da gel’ demeye dilim varmaz. Fakat hastan bir değil kadınım.
*Bana yeisten ümitsizlikten uyuyamadığım gecelerden sonra, sevinçten uyuyamadığım geceler getirdin. 
*Senin ‘Seviyorum’ deyişindeki şiir yeter bana.
*Gecelerimin uykusuz olduğuna yanmam, sensiz olduğuna yanarım.
*Güzel kızım benim, mert kadınım benim; mukadderat, adını adımın yanına koymakla en güzel işi yapmış oldu.
*Sarışın kız! Altında sevmediğim, başakta bakıp geçtiğim sarıyı senin başında sevdim.
*Gönlüme sevmeyi öğrettin; yüzüme de gülmeyi öğret. 


BAHTİYAR VAHAPZÂDE’DEN ÜÇ ESER: Nereye Gidiyor Bu Dünya – İkinci Ses – Feryad

Yavuz Bülent Bâkiler’in, Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine aktardığı bu eser, 1991 yılında, Kültür Bakanlığı tarafından 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 309 sayfa ve sert kapak içerisinde ciltli, şık bir gömlekle kültür dünyamıza kazandırıldı.
Bahtiyar Vahapzâde’nin imzasını taşıyan 40’tan fazla fikir ve sanat eseri, çeşitli dünya dillerine çevrildi. Aynı zamanda usta bir tiyatro yazarı olan Vahapzâde’nin kitaptaki üç tiyatro eserinde mânevî dünyası inkâr edilen, kökünden koparılmak istenen insanların çileleri anlatılmaktadır.

Sovyetler Birliği’nin bütün gücüyle mâsum ve mazlum insanlara zulmetmeye devam etmekte olduğu bir dönemde, rejim aleyhtarı tek bir satır yazmak bile, cesâretin ötesinde bir yürek meselesiydi. Bunu ancak, büyük bir ustalık gerektiren sanat örtüsü altında Bahtiyar Vahapzâde ve O’nun kıratında yazarlar başarabiliyordu. Azerbaycan Türkleri, eserlerin sahnelendiği tiyatroların salonlarını hınca hınç dolduruyor ve çılgınca alkışlıyordu. 

Bu başarılı eserler, Türkiye Türkçesine aktarıldıktan ve Vahabzâde’nin tasvibi alındıktan sonra Türkiye’deki hayranlarına sunulmuştur. Eser, sahnede olduğu kadar kitap sayfalarında da muhteşemdir.



GÖNLÜMDEKİLER VE ÖTEKİLER /
Hâtıralar Işığında Cumhuriyet Tarihi Okumaları 2
Yakın Plan Yayınları tarafından 2013 yılında basılan 223 sayfalık kitabının ‘Söze Başlamadan Önce’ başlıklı giriş bölümünde Yavuz Bülent Bâkiler, eserin adı ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmak ihtiyacını duymuş: ‘Başka milletlere, başka kültürlere mensup kimselerin bizim kültür köklerimize karşı hasmâne tavırlar içerisinde olmalarına hoşgörü ile bakamam. Onlar, kendilerini ötekileştirmişlerdir. Kültür köklerimiz karşısında yumruk sıkanlar, ötekilerdir. Bizden olmayanlardır. 
Türkçe bizim şah damarımızdır. Varlık sebebimizdir. Türkçemizi budayanlar, onu bir kabile dili hâline getirenler, dünkü kütüphânelerimizi taşlaştıranlar yani okunmaz, anlaşılmaz hâle getirenler, milletimizin en büyük düşmanlarıdırlar. Yâni bizim ötekilerimizdirler. 
Türk cumhuriyetleriyle siyasî, iktisadî ve kültür münâsebetleri kurmamıza karşı çıkanlar, bizin ötekilerimizdirler. 
Kahramanlarımızı bire indirenler, vatan bütünlüğümüze, ordumuza, dinimize, tarihimize kem gözle bakanlar gönlümüzde olamazlar. Onlar bizim ötekilerimizdirler. 
Komünistler bizim ötekilerimizdirler. Onlar benim gönlümde hiçbir zaman yer almadılar. 
Bu düşünceleri doğrulayan hâdiseleri Bâkiler’in kaleminden okuyanlar, O’na hak veriyorlar.

HARMAN
Yavuz Bülent Bâkiler’in şiirlerinin toplandığı 240 sayfalık kitap, 17. Baskı olarak 2013 yılında Yakın Plan Yayınları tarafından bastırıldı ve böylece 102.000 adede ulaşıldı. Kitapta Şâir Bâkiler’in; Türk’e, İslam’a, Turan’a ve Anadolu’ya ait sevgi ve düşünceleri bulunuyor. 
Ana, gönül, ölüm, Mevla, bayrak, kahramanlık ve daha pek çok mevzuda kalemini ustalıkla kullanan şâir, Ârif Nihat Asya’ya, hayrü’l-halef olduğunu ispat ediyor. 



SÖZÜN DOĞRUSU 1 VE 2

Birinci cildi 319, ikinci cildi 302 sayfalık eserdeki yazılar, televizyon programı için hazırlandı ve belirli aralıklarla günde 5 defa yayınlandı. Gördüğü rağbet üzerine 2002 yılında Türk Edebiyatı Vakfı tarafından kitap hâlinde yayınlandı. 2 yıl içerisinde 4 baskı yapıldı. 
Kitapta, güzel Türkçemizin doğru yazılması ve konuşulması için riayet edilmesi gereken kaideler hatırlatılıyor. Türkçenin bozulmasına sebebiyet verecek yanlışlıklar hakkında bilgi veriliyor.   
Yazı yazan, kürsüde, mikrofonda ve ekranda konuşan herkesin mutlaka okuması gereken başucu kitabı mâhiyetindeki bu eserin, bakanlar kurulu kararı ile yardımcı ders kitabı olarak kabul edilmesi gerekirdi. İnşallah böyle bir karar alınmıştır, tatbik edilmektedir de haberim olmamıştır. Aksi takdirde bugünden tezi yok, gereken yapılmalıdır. Aksi takdirde neticenin nereye varacağı, Yavuz Bülent Bâkiler tarafından çok net ve açık bir şekilde belirtiliyor. 
Büyük ustanın Türkçe derslerinden bir bölüm:
Son yıllarda bazı yazarlarımız, ‘bazı ’, ‘bazen ’ kelimeleri yerine ‘kimi ’  kelimesini kullanıyorlar. Meselâ, ‘bazı kişiler’, ‘bazı hastahaneler’, ‘bazı öğretmenler’ yerine, ‘kimi kişiler ’, ‘kimi hastaneler ’, ‘kimi öğretmenler ’ diye cümleye başlıyorlar. Milletimiz kim-kimi-kime-kimse... kelimelerini hep zamir olarak kullanmıştır. Kim zamiri Türkçede yaygın bir kelimedir. İşte deyimlerimizden, atasözlerimizden birkaç örnek: ‘Kim bilir ’, ‘Kim kime - dum duma ’, ‘Kim kazandı kim yedi’ ’, ‘Kim der ki yoğurdum ekşi ’, ‘Kim okur kim dinler ’, ‘Kim öldü kim kaldı ’, ‘Kim vurduya gitti ’,  ‘Kimi enine kimi boyuna çeker ’, ‘Kimi güler, kimi ağlar, dünyadır böyle geçer ’, ‘Kimi kimsesi yok’, ‘Kimse kimsenin kısmetini yemez ’ gibi...
Bu örneklerdeki ‘kim-kimi-kimse ’ kelimeleri zamirdir. Bir de sıfat olan ‘bazı ’ kelimesi var. ‘Bazı ’ kelimesi de gerçi, ‘bir takım, birkaç, bir miktar’ karşılığında bir kelime ama yerini her zaman kim, kimi zamirlerine bırakmayan bir kelime. Bir halk türkümüzü hatırlarsınız: ‘Güzel, etme bu nazı Gel bize bazı bazı ‘ yerine ‘Gel bize kimi kimi ‘ diyemezsiniz.
‘Kimi günler ’ mi diyelim ‘bazı günler ’ mi? ‘Bazı yemekler’ mi güzel, ‘kimi yemekler ’ mi? ‘Bazı anlar ’ mı daha zarif, ‘kimi anlar ’ mı?
Bazı yazarlarımız ‘kimi’ kelimesini hem zamir, hem de sıfat yerine kullanıyorlar demiştim. İşte Hürriyet gazetesinden iki örnek: 1- ‘Geçen kış, onun kitaplarından sana kimi pasajlar okumuştum Pako ’ 2- ‘Köpekler kimi ısıracağını biliyor ’
İkinci cümledeki ‘kimi ’ kelimesi doğru kullanılmıştır. Ama birinci cümle; ‘Geçen kış, onun kitaplarından sana bazı bölümler okumuştum Pako ’ şeklinde olmalıydı. ‘Bazı ‘ kelimesini belki de Arapça olduğu için kullanmayan yazar, Türkçe karşılığı ‘bölüm ’ olan ‘pasaj ’ kelimesine rahatlıkla kucak açabiliyor...
Bir örnek de Türkiye gazetesinden: Bir köşe yazarımız şöyle bir cümle kurmuş: ‘Meclisin açılması ile bazı hareketlenmelerin olacağı ve kimi partilerin güç kaybedeceği de konuşuluyor.’ Peki neden ‘bazı hareketlenmeler ‘ deniliyor da ‘bazı partiler ’ denilmiyor? Burada ‘kimi ’ kelimesinin sırf bir özenti olarak kullanıldığını görüyoruz. ‘Bazı ’ ve ‘bazen ’ bal gibi Türkçeleşen kelimelerimizdir. Bir kelimeye lüzumsuz yere farklı mânâlar yüklemek dilde kısırlaşma meydana getiriyor. 
*   *   *
‘Beyaz ’, Arapça bir kelime, ‘ak ’ ise Türkçe. Her zaman ‘beyaz ’ yerine ‘ak ’ kelimesini koyabilir miyiz? Biz, zor bir işten, alnımızın beyazıyla değil, alnımızın akıyla çıkarız. Bakkala gittiğimiz zaman da ‘beyaz peynir ’ isteriz; ‘ak peynir var mi?’ diye sormayız.



ÜSKÜP’TEN KOSOVA’YA

Yalnız Azerbaycan’ın değil, 350.000.000’lük Türk dünyasının en önemli şâir, edip ve mütefekkirlerinden biri olan Prof. Bahtiyar Vahapzâde diyor ki: ‘Mene göre her Türk, ‘Üsküp’ten Kosova’ya isimli kitabı okumalıdır. Amma, onu okuduktan sonra, ağlamayan Türk’e de men Türk demerem.’  
Şüphesiz kitaplar, ağlamak için okunmaz. Fakat kitap, gerçekten ağlatan gerçekler ihtiva ediyorsa, gözyaşlarına hâkim olabilenlerin yalnız Türklüğünden değil, insanlığından da şüphe edilir. 
Şiir ötesi bir üslupla yazan Yavuz Bülent Bâkiler, diğer kitaplarında olduğu gibi, bu eserinde de ‘ifâde gücü’ kavramının doruklarında gezinerek, Osmanlı bakiyesi toprakların tarihini, kültürünü havasını, râyihâsını okuyucuya sunuyor.
13,5 x 21 santim ölçülerinde 204 sayfalık kitap, Yakın Plan Yayınları’nda 15. Baskısını yaptı.

TABULARI YIKMAK

Yakın ve uzak tarihimizle iç-içe yaşayan Yavuz Bülent Bâkiler, Turan ve Türkistan ile bağlantısını koparmadan iç meseleler üzerindeki derin düşüncelerini anlatıyor. 
Yakın Plan Yayınları’nın Kasım 2011’de bastığı 208 sayfalık kitapta ele alınan başlıca konular; Osmanlı Cihan Devleti, Atatürkçülük yorumları, Güneş-Dil Teorisi, Ordumuz, Darbeler, Türkçemiz – Türkçe Olimpiyatları, Alevîlik ve benzerleri. 
Kimsenin seslendirmeye cesâret edemediği düşünceler yüksek sesle ifâde ediliyor. Yıkılması gereken tabular mertçe un-ufak ediliyor.

YAVUZ BÜLENT BÂKİLER’DEN BİR ŞİİR: 

BEN DOĞULUYUM

Ben doğuluyum!
Eteği dumanlı, başı dumanlı
Dağlarda doğmuşum
Dağ çocuğuyum!
Ben elleri toprak kokan bir babanın
Ve topraktan koparılmış canlı bir kaya gibi 
Burcu burcu vatan kokan bir ananın oğluyum
Ben doğuluyum!
Sen buğday benizli mert delikanlım
Aslanım, ümidim, yiğidim, her şeyim
Sen doğulu musun hemşehrim
Gel alnından öpeyim.
Sen Erzurumlusun, dadaşsın belli!
Duruşun çekilmiş bir hançer kadar güzel;
Sen bar başlayanda, davul vuranda 
Zurnalar çalanda gel!..
Sen Karslısın balam, sen sınır taşı...
Sen Türkmen çocuğu benim sağ elim;
Gel seninle Kars’tan ve Ardahan’dan
Türküler söyleyelim...
Sendedir Bayburtlum içimdeki hız
Sendendir ufkumda parlayan yıldız.
Yağız atlar üstünde seninle yeni baştan
Destanlar yazacağız.
Kurtar beni Sivaslım gel tut elimden!
Tiyan-Şan Kadır-Gan ufuklarından
Getirdiğin halı gibi nakışlı türkülerle
Çektiğin güzelim halaylara can kurban.
Sen Vanlısın hemşehrim hâlinden belli
Gözlerinde pırıl pırıl ışıklar. 
Sen Vanlısın hemşehrim kara kaşından
Kaytan bıyığına kadar!
Bilmez miyim senin Maraşlı olduğunu
Söylediğin ağıt ve türkülerden
Sen getir ışığı bize her seher 
Güneşin doğduğu yerden.
Ve ey yiğitlerimin en şanlısı 
Sarıkamış yaylasının esmer delikanlısı!
Sen benim baş tacım temel taşımsın
Dadaşımsın, kardaşımsın, ülküdaşımsın!
Bir bayrak dalgalanır Ağrı Dağı’nın başında
Ve duyulur bir Bozkurt sesi.
Varlığı bizdedir bayrağın amma
Kafkas Dağları’na düşer gölgesi.
Varsın Kafkaslara düşsün gölgesi
Kafkas Dağları’nın gölgesi temiz.
Şehit dedelerimiz seslenir Kafkas’lardan
Ne güne duruyor mavzerlerimiz?
Biz ki Türk’üz, büyüğüz, tarihin al gülüyüz.
Bir karış toprağımız bayraklar kadar aziz.
Palandöken Dağları’ndan bir selâm gider
Altay Dağları’ndan gelir sesimiz.
Biz genç Doğulular bir gün hepimiz
Erzurum, Kars, Maraş, Bayburt, Ardahan...
Kılıçların kından çekildiği an
Al atlar üstünde bir şafak vakti
Sefere çıkacağız doğudan...


YAVUZ BÜLENT BÂKİLER İÇİN DEDİLER Kİ…
Yavuz Bülent Bakiler, çağdaş edebiyatımızın seçkin ve belirgin şahsiyetlerdendir. Türkçe düz yazısı da şiir gibidir. Akıcı, zevkli, renkli, ahenklidir. Dilimizin zenginliğini, şaşaasını, saltanatını başarıyla yansıtır. Dilimizin, aziz Türkçenin büyük savunucusudur. Yüksek medenî cesaretiyle de meşhurdur. Doğruyu söylemek hususunda hiç kimse onu engelleyemez.
YILMAZ ÖZTUNA / Tarihçi


Bütün minarelerde sustu ezan sesleri
Artık yaşamak zordu
Zehir zıkkım bir rüzgâr esiyordu
Irak’ta ölüm sokaklarda kol geziyordu.


Kerkük'te yaşanan tüyler ürpertici bir vahşetin ürkütücülüğünü, olayın içinde yaşamış gibi mısralara yansıtan başarılı şâir Yavuz Bülent Bâkiler’i, Kerkük’te lise sıralarında iken okumuştum. Bir anda insanı etkisi altına alan bu söyleyiş biçimi, beni kendisine bağlamıştı.


Bir gece Kerkük’te vurdular beni
Geçti sokaklardan bir kızıl ordu
İslâm’ı ve Türk’ü vuruyordu kurşunlar
Peygamber kabrinde ağlıyordu 
Bütün hadis-i şerifler, ayet-i kerimeler
Yüreğimdeki kordu
Ama çıplak ayaklı, çıplak kafalı adamlar
Beni sokak sokak sürüklüyordu. 
Benim kafam kanıyordu, kaldırım taşlarında
Evim barkım yanıyordu.
Ve benim cesedim kanlı bir bayrak gibi
Demir direklerde sallanıyordu.

Kerkük Katliâmı ’ diye tarihe geçen bu büyük faciayı yaşayan biri olarak şiiri okuyunca, şairinin de bu katliâmı bizzat yaşadığını zannetmiştim. Onu tanımak, benim için erişilmez bir saadet olacaktı. Yakından tanıdıktan sonra, kendisinden çekinir oldum. Çünkü konuştuğunuz zaman Türkçenizin vurgularından tutun da kullandığınız kelimeleri bile büyük bir dikkatle hemen süzgeçten geçirir ve sizi uyarır. Güzel Türkçemizin güzelliğini, gerçekten Yavuz Ağabey’in Türkçesinde tanımak mümkündür. Bu Türkçeyle yazılan eserlerini okurken de tiryakisi olmamak kabil değildir. 

Prof. Dr. SUPHİ SAATÇİ

Yavuz Bülent Bâkiler, Türkçeyi çok güzel kullanır. Hitâbeti müthiştir. Konuşmalarında dinleyenleri tesir altına alacak kadar şuurlu ve heyecanlıdır. Son yıllardaki uydurma Türkçe ile mücâdelesi büyük beğeni kazanmıştır. Şimdiye kadar on beş kadar titabı yayınlanmıştır. Şiirleri, seyahat yazıları, biyografi çalışmaları bunlardandır. 

Dedelerinin Azerbaycan’ın Karabağ Bölgesi’ndeki Ağdam şehrinden Sivas’a göç ettikleri bilinir. Yıllar sonra Azerbaycan’a gidecek, orada akrabalarını bulacak ve

Şimdi Azerbaycan’da mevsim bahardır  
Ama türküleri yine, baştanbaşa efkârdır
Düşlerime yağan kardır
Boynu bükük bir diyardır
Yardır
Ağzı köpüren atlar üzerine yeminim vardır
Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır.
Diyerek duygularını dile getirecektir. 
YÜCEL HACALOĞLU / Türk Ocakları Genel Sekreteri