‘AKSAKAL DEYİŞLERİ’

Merhum Cevdet Akçalı, ‘Aksakal Deyişleri’ kitabında, ‘Deyişlerinin şiir olmadığını’ belirtiliyorsa da yazdıkları; ‘şiir’ adı ile yayınlanan kalem ürünlerinin çoğunda görülmeyen mânâ derinliklerine-enginliklerine sâhip. Ayrıca vezin ve kafiye de ihmal edilmemiş.

Dörtlüklerin çoğu; atasözlerimizin, özdeyişlerimizin nazım kalıbında yeniden ifâdesi olmakla birlikte zevkle okunuyor.

Yazının ve sözün ustaları; ‘Dikkate alınmanız için, ya yeni bir şeyler yazıp söylemelisiniz veya yeni bir tarz-şekil kullanmalısınız!’ Derler. Aksakal Deyişleri’nde ikinci yol başarı ile uygulanmış.

Görgü kuralları, hoşgörü, ümit, iman, sevgi-saygı, ürün vermenin fazileti, inanç adına kültürümüzde her ne varsa, dörtlüklere ustalıkla yansıtılmış.

Akçalı, yazdıklarına ‘Haytalama’ Diyor. Haytalama, mahallî bir edebiyat türü.  Dörtlüklerin ilk iki mısraı, halk türkülerinde ve manilerde, koşmalarda olduğu gibi girizgâh olarak kullanılıyor. Söylemek istenenler, son iki mısrada ifâde ediliyor.

‘Hayta’ kelimesinin karşılığı sözlüklerde; 1- urgan-ip, 2- kazık-çadır kazığı, 3- haydut - âsî, 4- dik başlı – huysuz – haylaz kimse, 5- başıboş - serseri – külhanbeyi… olarak veriliyor. 1 ve 2 numaralı karşılıklar günümüzde kullanılmıyor.

Geçmiş dönemlerdeki haytalar, günümüz boşta gezer ve külhanbeylerinden farklı imiş. Kendilerine çarpık gelen veya hoşlarına giden bir durumla karşılaştıklarında, çoğu zaman vezinsiz ve kafiyesiz, bazen de şiir tadında özlü sözler söyleyecek kabiliyette, halk kültürüne sâhip ve vâkıf insanlarmış.

Öyle anlaşılıyor ki Sayın Akçalı’nın doğup büyüdüğü yörelerde, ‘işe yaramaz’ diye anılan insanlarda bile, derin ve engin halk filozofluğu varmış.

Aksakal Deyişleri, o felsefeden izler taşıyor. Daha da önemlisi, kitabın; ‘o felsefenin geçmişten geleceğe intikalini sağlayacak rehber’ özelliğine sâhip olması.

Cevdet Akçalı, ömrünün önemli bir bölümünü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, büyük şehirlerde ve milletvekili sıfatıyla katıldığı Avrupa Komisyonu çalışmaları sebebiyle Avrupa’da geçirmiş bir bilge kişi. Eskilerin ve günümüzde Türkistan coğrafyasında yaşayan soydaşlarımızın ifâdesi ile gerçek bir ‘Aksakal’

Bilgeliği, batı kültürü ile yakın temasta olması sebebiyle batı medeniyetini özümsemiş olmasına rağmen ‘Anadolu insanı’ olarak kalabilmesinden kaynaklanıyor.

    Bağ dikip meyveler toplar
    Kara toprağı kazanlar.
    Tarihe isim yazdırır
    Bildiklerini yazanlar.

Diyen Akçalı, eli kalem tutanlara güzel bir mesaj verdikten sonra, Aksakalların çevresinden beklentilerini ince bir şekilde dile getiriyor:

    İnsan bile de, yoluna
    Kırmızı halı döşeye.
    Kaldığı her mecliste
    Oturtmalı baş köşeye.

Deyişlerini okuyanların, gönüllerinde mutenâ bir köşeye oturtacakları Cevdet Akçalı, şöyle dua ediyor:

    Ya Rabb’im, koru hasetten
    Ve de gelmekten nazara.
    İmkân ver, götürmeyeyim
    Bildiklerimi mezara.

Allah (Subhanehu Teâla) Cevdet Akçalı kulunun dualarını kabul etti ki değerli büyüğümüz, ardında 30’dan fazla kitap, yüzlerce makale bırakarak 2012 yılında ebedî âleme intikal etti.

Anadolu’muzda ‘Aşkın yaşı olmaz’ denir. Akçalı, 60 yaştan önceki aşkları pek ciddiye almıyor.

    İnsanlar âşık olmayı
    Gençliğin ürünü sanır.
    Oysa gerçekten sevmeyi
    Altmışından sonra tanır.

Ve en güzel aşkı şöyle târif ediyor:

Sabah kalkınca yataktan                                                                                                              Gözler arıyor birini.                                                                                                                                            Etrafta bin güzel olsa                                                                                                                    Doldurmaz O’nun yerini

İster gerçek ister serap                                                                                                                Görmezse oluyor harap.                                                                                                                                          Bu bir tutkudur ki Yarab                                                                                                                                  Derinlerin de derini

Ayrılık olsa da kısa,                                                                                                                       İçine düşüyor tasa.                                                                                                                                              Eli ayağı tutmasa,                                                                                                                                             Gelir sürünü sürünü.

Nereye giderse gitsin,                                                                                                                  İstemez bu tutku bitsin.      
Hak, herkese nasip etsin,                                                                                                             Tutkunun böyle türünü.
 
Yıllar geçmiş de el ele;                                                                                                               Birlikte çekmişler çile.                                                                                                                                            Küsmek, kavga etmek bile,                                                                                                                                  Bu tutkunun bir ürünü.

Sabah kalkınca yataktan,                                                                                                        Gözler arıyor birini.                                                                                                                                               
Doldurmaz onun yerini.                                                                                                      O bilmiyor ki hiç kimse, 

Cevdet Akçalı Merhumun, her birinde 400’den fazla dörtlüğün bulunduğu 5 ciltte topladığı Deyişlerinden seçmeler:

Bu deyişler sabun gibi                                                                                                                            Tekrarlandıkça köpürür.                                                                                                                                   İçinde kaygı, kir varsa,
Hepsini alır götürür.

Bulabilsem arayınca,                                                                                                                                    Hâfızama koyduğumu.                                                                                                                            Kulaklarım unutmasa,                                                                                                                                                     Bir kerecik duyduğunu.

Bütün dünya sarhoş olsa,                                                                                                                                             Yarab beni ayık eyle.                                                                                                                                      Bana verdiğin şerefe                                                                                                                                               Ve makama layık eyle.

Annem şükretti Allah’a                                                                                                                               Muradına erdi diye.                                                                                                                                        Gönlüne göre gelirler                                                                                                                                         Ve torunlar verdi diye.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:
Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65
Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr 

CEVDET AKÇALI:


1925 yılında Adana’nın Kozan İlçesi’nde doğdu. Adana Erkek Lisesi'nden sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. O tarihte Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan İftihar Listesi’nde yer aldı. 1946 - 1948 yılları arasında aynı fakültede, Uluslararası İlişkiler ve Anayasa Kürsüsü’nde asistan olarak çalıştı. Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Fransız Anayasası üzerine seminerlere katıldı.

Aynı dönemde, Hukuk Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü doktora seminerlerine katıldı. 1949 yılında askere gitti.

Askerlik görevini bitirdikten sonra avukatlık stajını yaparak Avukatlık Belgesi’ni aldı. Bir ara Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalıştı. 1969 yılında Adana'dan milletvekili seçildi ve 2002 yılına kadar Adana, İstanbul, Kütahya'dan olmak üzere 5 dönem parlamentoda bulundu. Parlamentoda, Anayasa Komisyonu Başkanlığı, Dışişleri Komisyonu Başkan Vekilliği görevlerinde bulundu.

Milletvekilliği süresinde, Avrupa Konseyi üyeliğine seçildi. Avrupa Konseyi'nde Türk Delegasyonu Başkanlığı, Avrupa Konseyi Başkan Vekilliği, Çevre Komisyon Başkanlığı’nda bulundu ve çeşitli konularda raporlar hazırladı.

Avrupa Konseyi’ndeki çalışmaları sebebiyle Konsey Başkanlık Divanı tarafından madalya ile onurlandırıldı ve kendisine şeref diploması ve üyeliği verildi.

Türkiye'de yapılan 12 Mart 1971 muhtırası ve 28 Şubat müdahalesi zamanlarında Konsey üyeliğinde bulunduğu gibi 12 Eylül 1980 tarihinde TBMM feshedilmiş olmasına rağmen Avrupa Konseyi'nin isteğiyle bir buçuk yıl üyeliği devam etti.

Avrupa Konseyi'nde en uzun görev yapan üyelerden biridir.

Gazeteci ve Yazarlığı: 1949 - 1950 yıllarında Böğelek ve Kozandağı isimli siyasî mizah dergilerini yayınladı. 1950 - 1960 yılları arasında Adana'da çıkan günlük Vatandaş Gazetesi’nde siyasî makaleler yazdı. 1960’lı yıllarından sonra haftalık Böğelek ve günlük Dirlik gazeteleri ile Vefatından önceki 7 yıl içerisinde Haftalık Dünya Gündemi isimli siyasî haber gazetesini yayınladı.

Eserleri: Türkiye'de Tekrar İhtilal Olabilir mi? (1962), Kıyma Makineleri -makaleler- (1965), Paslanan Madalya [1972), Danışma Kurulu Çıkmazı (1989), Avrupa'da Türkiye'yi Savunmak (2008), Demokrasi Yolunda (2009), Aksakal Deyişleri (2009).

Hazırladığı Raporlar: Orta Asya Petrollerinin Avrupa'ya Nakli (1970), Çevre Problemleri (1979). Hoşgörü Yılı (1991), Kosova Raporları (1995 - 2002), Çeçenistan, Kafkasya, Orta Doğu (1995) (Co-raportör), Küreselleşme ve Bir Dünya Devleti (1949-Doktora Tezi)

Akçalı; Fransızca, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

DERKENAR:


DOĞRU VE GÜZEL TÜRKÇE İÇİN İPUÇLARI


HATIRLAMAK /ANIMSAMAK /ANDIRMAK
‘Hatırlamak ’ fiilinin tabanı ‘hatır ’ ismidir. ‘hatır ’  ismi ise Arapça asıllı bir kelimedir. Aslı Arapçadır ama dilimize yaptığı katkı bakımından Türkoğlu Türk'tür! Zira insanımızın içinde yer alan -ince mi ince, saydam mı saydam- bir yerleri, birtakım naif olayları ifâde etmeye yaramaktadır.

Şu sözlere bakar mısınız: ‘Hatırdan çıkarmak ’, ‘hatırı geçmek ’, ‘hatırı kalmak ’, ‘hatırı kırılmak ’, ‘hatıra gelmek ’, ‘hatırı sayılır ’, ‘hatırlı olmak ’, ‘hatır gönül sâhibi ’, ‘hâtıra ’ , ‘hâtıralık eşya  ve elbette ‘hatırlamak ’

O hâlde sormak gerekir: Aslı Türkçe değil diye, ‘hatırlamak ’ yerine ‘anımsamak ’ fiilini türetmek, neyin nesidir? ‘Hatırlamak ’ kelimesi dilimizden atıldığı takdirde, ‘hatır ’ kelimesiyle oluşturulmuş bulunan yukarıdaki deyimler Türkçeden atılmış, unut(tur)ulmuş olacaktır. ‘Öz Türkçe’ ile kastedilen şey, dilin sâdece kendisi olması ise, dilin sâdece kendisi olması yani ‘öz’lü bir dil hâline gelmesi, ancak onunla dile getirilen / aktarılan duygu ve düşüncenin zenginliğiyle mümkündür. Aksine bir davranış, dildeki duygu ve düşünce zenginliğini yok etmekten başka bir mânâ taşımaz.

Ayrıca ‘anımsamak ’ fiilinin gramer yapısıyla bugünkü kullanılış şekli arasında, bir uygunluk da bulunmamaktadır. Çünkü hareket kavramında bir  ‘daralma’ ‘, bir ‘azalma ’ olduğunu ifâde etmeye yarayan ‘msa ’, ‘mse ’  eki kullanılarak türetilen tek fiilimiz, ‘gülmek ’ fiilinden elde edilen ‘gülümsemek ‘ fiilidir. ‘Gülmek ’ ve ‘gülümsemek ’ ise, ifâde gücü birbirinden çok farklı iki ayrı kelimedir. Zira ‘gülmek ’, hareketin normal bir şekilde gerçekleşmesini; ‘gülümsemek ’ ise daha hafif bir şekilde gerçekleşmesini, yani ‘tebessüm ’  kelimesini, ‘tebessüm etmek ’ fiilini karşılamaktadır. Dolayısıyla ‘anmak ’ fiilinden, bu ek kullanılarak türetilen ‘anımsamak ’ fiili de hareketin tam gerçekleşmesini değil, hafif bir şekilde gerçekleşmesini haber vermektedir.
 
Bu yüzden de ‘anımsamak ’ kelimesi, ‘hatırlamak ’ karşılığında değil, olsa olsa ‘hatırlar gibi olmak ’ mânâsanda, ‘anımsatmak ’ türevi ise, ‘andırmak ’ karşılığında kullanılabilir.

Nitekim Türkçede önceleri     ‘anmak ’ fiilinden türeyen bir de ‘andırmak ’ fiili vardı. ‘Vardı ’ diyorum, çünkü şimdi ağızına alan, kullanan kimse yok! Onun yerine de artık ‘anımsatmak ’ fiili kullanılır oldu. Bu demektir ki, ‘anımsamak ’ fiilini; isteyen, istediği şekilde kullanabiliyor.

SEZAİ GÜNEŞ: Bizim Külliye Dergisi, 62. Sayı.


KUŞBAKIŞI:


YENİLMEYENLER:


William Faulkner’in yazıp Necla Aytür ve Ünal Aytür’ün dilimize çevirdiği kitapta savaş arka plana alınarak, yaşlı bir kadın, bir çocuk ve onun siyahî arkadaşının başrolde olduğu bir cephe gerisi hikâyesi anlatılıyor.

Amerikan İç Savaşı'yla alakalı bugüne kadar pek çok roman yazıldı, film çekildi. İç Savaş umumiyetle kazanan taraf olan Kuzeyin gözünden aktarılmıştır. İç Savaş'ın köleliğin kalkması ve bugünkü ABD'nin birliğini sağlaması gibi müsbet tesirleri olsa da sivillerin büyük zararlar gördüğü diğer savaşlardan bir farkı yoktu. William Faulkner, Amerikan İç Savaşı'nı farklı bir bakış açısından kaleme almış. Çünkü O, savaşta ezilen güneyli bir ailenin torunudur. 

13,5 X 21 santim ölçülerinde 192 sayfalık kitap 2012 yılında çıktı.

YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK:
İstiklal Caddesi Nu: 161-161/A Beyoğlu 34433 İstanbul. Telefon: 0.212-252 47 00 Belgegeçer: 0.212-293 07 23 www.ykykultur.com  e-posta: [email protected] 

KUŞ UYKUSU:


‘Evimizde yalnızlığa düşemediğim bir mazgal var. Teknoloji tütüyor. Halıdaki geleneği koklayamıyorum. Konuşunca musiki gibi söyleyip, yazınca hat gibi çizemiyorum ruhumun açık uçlarını. Sokaktan evime çürümüşlük sızıyor. Beynimdeki uğultu gece olunca taşıyor, kendime uygun bir sevinçle uyuyamıyorum.’ Diyen Sadık Yalsızuçanlar,192 sayfalık ‘Kuş Uykusu’ isimli hikâye kitabında ruhumuzdaki her biri birbirinden farklı 'giz'li insanları dillendiriyor İnsanların sesleri sesimize karışıyor. Okurken zihnin kapılıp gittiği hikâyelerde onlar gelgitlerimizi anlatıyor. İlişkilerimizi, susarak konuştuklarımızı, konuşmak mecburiyetinde olduğumuz suskunluklarımızı anlatıyor. Okuyucuyu,  uykusunda bir kuşu dinlemeye dâvet ediyor.
TİMAŞ YAYINLARI: Alayköşkü Caddesi Nu: 11 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-511 24 24 Belgegeçer: 0.212-512 40 00 e-posta: [email protected]  www.timas.com.tr 

TÜRKİYE'DEKİ KIRIM TATAR VE NOGAY KÖYLERİ: 


Kırım Hanlığının halkı olan Kırım Türkleri ve Nogaylar, Osmanlı Devletine ve Türkiye Cumhuriyetine göç eden en kalabalık topluluklardandır. Yüzbinlerce Kırım Türkünün ve Nogayın göçü, Osmanlı Devleti ve O’nun halefi olan Türkiye Cumhuriyeti'nin demografik yapısında hayati değişikliklere sebep oldu.

Konunun önemine rağmen, Türkiye'ye Kırım Tatar ve Nogay göçlerinin hikâyesi, göçmenlerin ve onların ahfadının yerleştikleri yerlerdeki serencamı hususunda günümüze kadar pek az şey yazıldı. Özellikle Kırım Türklerinin ve Nogayların Türkiye'deki dağılımları, yaşayışları, koruyabildikleri ölçüde otantik dil ve kültürleri, birbirleriyle ve diğer toplumlarla ilişkileri gibi konular akademik seviyede yeteri kadar işlenmedi.

Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti'nde, Kırım Tatar ve Nogay muhacirler büyük ölçüde köylere iskân edildiler. Öte yandan şehir ve kasabalara da muhacirler yerleştirildiği gibi, köylere iskân edilenlerin veya onların soylarından gelenlerin pek çoğu da şehirlere taşındılar. Kırım kökenli olup Ankara’da yaşayan Doç. Dr. Hakan Kırımlı'nın bütün Türkiye coğrafyasını kapsayan bu çalışması, Kırım Türklerinin ve Nogayların yaşamış oldukları köyleri, bu toplulukların geçmişteki ve bugünkü dağılımlarını ortaya koyuyor. Kırım Türklerinin ve Nogayların günümüz Türkiye’sinde yaşadığı köylerin hangisi olduğunu belirleyen Kırımlı, aynı zamanda bu köylerin genel yapısını ve özelliklerini inceliyor. Çalışmanın ilk kısmında hangi toplulukların Kırım Türk’ü veya Nogay olarak adlandırılması gerektiği meselesi ile genel olarak göç ve iskân konusu ele alınıyor. Kitabın ikinci kısmında ise bahsedilen köylerin tarihi, kültürel ve sosyal durumları müstakil olarak sunulmaktadır.

676 sayfalık kitap, Ankara’da 2012 yılında basılmıştır.

TARİH VAKFI YURT YAYINLARI:
Zindankapı Değirmen Sokağı Nu: 15 Eminönü, İstanbul. Telefon: 0.212-522 02 02 Belgegeçer: 0.212-513 54 00
e-posta: [email protected]  // www.tarihvakfi.or.tr   

KISA KISA / KISA KISA…


1-TÜRKİYE’NİN CANI BOĞAZLAR: Süleyman Kocabaş. Vatan Yayınları Kayseri.
2- SUÇSUZLUĞMU AFFET: Zafer Acar. Okur Kitaplığı.
3- DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN KADINLAR: Ece Temelkuran. Everest Yayınları: 
4- BÜYÜK UYANIŞ: Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu. Otopsi Yayınları.
5- NEFERİN ADI YOK: Gültekin Yıldız. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış.