Vatanım Sensin’ Dizisindeki ALBAY CEVDET, Gazi Paşa’nın 1 Numaralı Casusu GÂVUR MÜMİN mi?

Kırk Yıllık Gazeteci - Araştırmacı Yazar YAŞAR AKSOY, Sır Perdesi ile Örtülü Bir Meseleyi Aydınlığa Kavuşturuyor.

Oğuz Çetinoğlu: Millî Mücâdele döneminde, farklı isimler altında ‘gizli teşkilat’ olarak faaliyet gösteren istihbarat maksadı ile teşkil edilen grupların olduğu biliniyor. İsimleri hakkında bilgi lütfeder misiniz?

Yaşar Aksoy: Karakol Cemiyeti, Felah Grubu, Müdafa-i Milliye Teşkilatı, İmalat-ı Harbiye Grubu, Muvenet-i Bahriye Heyeti, Namık Grubu, Ferhad ve Kerimi Grupları’nın isimlerini verebelirim. Bu gruplar, Anadolu’ya silah, mühimmat, subay ve asker kaçırılması gibi cesâret gerektiren faaaliyetleri sektirmeden yapmışlar, üstelik askerî istihbarat ve düşmanı arka cepheden vurma gibi çok mühim direniş hizmetleri gerçekleştirmişlerdir. Haklarını ödeyemeyiz, bütün açık ve gizli üyelerine rahmet dileriz. Nurlar içinde yatsınlar.

Çetinoğlu: Sözü edilen gizli gruplara dâhil olmamakla birlikte doğrudan Millet Meclisi Başkanı ve Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’ya bağlı olarak çalışan bir kahraman vatanseverle alakalı çok özel bilgi ve belgelerin yalnızca sizde bulunduğunu öğrendim. Anlatır mısınız?

Aksoy:  Sözünü ettiğiniz kahraman vatansever; Batı Anadolu’da bir mahallî istihbarat teşkilatı kurmuş ve Yunan ordusu içine kadar sızarak casusluk ve direniş hizmetleri gerçekleştirmiştir.  Bir mütevazı İstiklal savaşçısı olan, ismi sisler içinde kalan seçkin şahsiyet; Gâvur Mümin (Aksoy) olarak bilinir.  

Çetinoğlu: Aksoy’ Gâvur Mümin’in soyadı olsa gerek. Sizinle bir bağlantısı var mı, tesâdüf mü? 

Aksoy: Hiçbir aile bağlantısı yok. Benim annem tarafım eski İzmirlidir. Ben babamın soy isimini taşıyorum. Babam Kafkasyalıdır, Ahıska kökenlidir. Dedem (babamın babası) Ermeniler ve Ruslarla çarpışa çarpışa Kars geçidinden Anadolu’ya gelmiş. Osmanlı Liyakat Madalyası sâhibidir. Uşak’ta bir Yörük kızı ile evlenmiş. Elimizdeki şecere kaydına göre, geniş ailemiz Akkoyunlu devletine dayandığı için aileden Anadolu’ya kaçabilenler ‘Ak’ ile başlayan soy isimleri almışlar, bizim soyadımız Akkoyunlu devletini işaret eder. Dedemin ilk çocuğu babamdır, o da İzmir’e gelip yine bir Yörük kızı olan tarih öğretmeni anamla evlenmiş. Biz, Ahıskalı Aksoy ailesiyiz… Bu bakımdan İzmirli Aksoy ailesi ile akrabalık ilişkimiz yoktur.

Çetinoğlu: Gâvur Mümin’e alakanız nasıl doğdu? 

Aksoy: İzmirli Gâvur Mümin üzerine, tam 40 yıl oyunca devlet arşivlerinde, romancımız Samim Kocagöz’ün dizi dibinde, Naci Sadullah, Attila İlhan gibi yazarların bana özel anlatımlarında ve Gâvur Mümin’in üyesi olduğu Osmanzâde Ailesi’nin bütün fertlerinin hatıralarında gezindikten sonra, bu kahramanımızın madalyaları, hatıra defterleri, tabancası, kalpağı ve fotoğraf albümlerine nasıl ulaşıp arşivime kattığımı anlatıp hayat hikâyesini yazmaya başladım.  Bu süreç 1980 – 2016 arasında kesintisiz devam etti. Ayrıntılı hayat hikâyesinin anlatıldığı kitabımın da yayınlanma müjdesini veriyorum.

Çetinoğlu: Bu araştırmalarınızla alakalı hiç unutamadığınız bir hatıranızı anlatır mısınız?

Aksoy: Hemen her ilgili kişiyi ve sivil-askerî arşivleri taradıktan sonra nihayet bir gün, Gâvur Mümin’in hayatına ait bütün belgelere sâhip oldum. Hem de kendi el yazısıyla hatıralarına, fotoğraf albümlerine, bütün askerî yazışma ve belgelerine…

Çetinoğlu: Nasıl oldu?

Aksoy: Osmanzâde Ailesi’nin küçük evladı, göbek adı da Mümin Aksoy’u hatırlatması için ailece ‘Mümin’ ismini taşımasına karar verilen Yeni Asır Gazetesi grafikeri merhum sevgili dostum, kardeşim Orhan Aksoy, bir gün elinde koca bir plastik torbayla geldi ve babası Osmanzâde Saruhan Aksoy’dan ona intikal eden paha biçilmez belgeleri bana armağan etti. O an kalbim duracak gibi olmuştu. Ve bana vasiyet ederek: ‘Bu hikâyeyi gerçek olarak ancak sen yazacaksın, böylece dayımın ruhu şâd olur’ dedi.

Çetinoğlu: Gâvur Mümin’in gerçek hayat hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?

Aksoy:  Osmanzade Orhan Aksoy’dan edindiğim gerçek belgelerin ışığında, daha ileriki aşamalarda Gavur Mümin’i devlet katında araştırmak çok uzun yıllarımı aldı… 

Yakında yayınlanacak olan 700 sayfalık ‘Gâvur Mümin’in Hayat Hikâyesi’ isimli kitabımdan kısa bir bölümünü anlatabilirim. Bu bölümde Gâvur Mümin’in Türk İstiklal Savaşı ile sınırladığım hayatı yer alıyor. Cumhuriyet döneminde yaptığı büyük vatan hizmetlerinin, sır olarak kalması gerekiyor. Cumhuriyet dönemindeki hizmetleri, Millî Mücâdele’deki hizmetlerinden kat kat önemli ve değerlidir. Fakat onlar,  ‘devlet ve millet sırrı’ olarak sonsuza kadar gizli kalacaktır. 

Çetinoğlu: Neden?

Aksoy: Çünkü hem kendisi hem de devlet geleneğimiz,  bu bölümün ‘millî sır’ olarak kalmasını uygun görmüştür. 

Bu bakımdan magazinci basın ve kolaycı akademik araştırmacılar ‘Bu kahraman kişinin niçin askerî arşivlerde kaydı yok’ diye şikâyet etmektedirler. Evet! Ciddî mânâda kaydı yoktur ve varsa da asla açıklanmayacaktır. Çünkü bu adam, ‘Gâvur’ lakaplı inanılmaz kişi, hem Osmanlı rütbesiyle, hem kuruluş safhasındaki yeni Türk Devleti rütbesiyle, hem de cumhuriyet dönemi rütbesi ile muhteşem gizli görevler üstlenmiştir. İsmi, magazin haberleri, hayalî sinema ve televizyon dizileri ve kolaycı akademik tezlerle piyasaya sürülemez. Çünkü vatan hizmeti, reklam malzemesi olarak kullanılamaz.  Benim bu konudaki son sözüm budur!

Bu arada Gâvur Mümin’i eldeki bilgilerle defalarca topluma tanıtmak için yazılar yazmış olan benim gibi alaylı tarihçi olan gazeteci yazar Ergun Hiçyılmaz ağabeyime ve Gâvur Mümin romanını yazmış olan hemşehrim Erdoğan Baysal’a sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Gâvur Mümin konusunda, yıllar süren araştırmalarımda bana yardım eden, gizli kozmik bilgilere ulaşmamı sağlayan Genel Kurmay, Kara Kuvvetleri personeli olarak, ‘Mustafa Kemal’in askerleri’ olan bütün muvazzaf ve emekli asker dostlarıma da şükranım sonsuzdur. Şeref sözü verdiğim üzere isimlerini kalbime gömdüm.

Çetinoğlu: Gâvur Mümin’i kısaca nasıl târif edersiniz?  

Aksoy: O, bütün cephelerde çarpışmış bir vatansever-kahraman subaydır.  

Çetinoğlu: Hayat hikâyesini dinlemeye başlayabiliriz zannederim… 

Aksoy: Evet… Osmanzade İbrahim Bey’in oğlu olan Mustafa Mümin (Aksoy), 1892 yılında İzmir’de doğdu. 

1911 yılında Beylerbeyi Yedek Subay Okulu’nu bitirip, meslek olarak asker ocağını seçti. Trablusgarp Savaşı’nda 6.Tümen, 16. Piyade Alayı, 1. Bölük Takım Komutanlığında bulundu. Balkan Savaşı’nda Çatalca Savunma Hattı’nda görev yaptı, Edirne’nin geri alınmasında bulundu.

 Cemal Paşa Komutasındaki 4. Kolordu’nun Süveyş Kanalı’na yaptığı harekâta katıldı. Çanakkale Savaşı’nda Seddülbahir muharebelerinde görev aldı.  Çanakkale savaşında üsteğmendi. 1917 yılında 17. Kolordu Komutanlığı emrine tâyin edildi. 1 Mart 1919 tarihli emirle İzmir Jandarma Alay Komutanlığı emrine verildi. Böylece jandarma sınıfına geçmiş oldu. Bu görevi Mart 1920 târihine kadar devam etti. Yer altı faaliyetlerine geçeceği için disiplinsizlikler yaptı ve jandarma subaylığından kaydı silindi.

Çetinoğlu: Casusluk yaparken yakalandığında resmî sıfatlarının ortaya çıkması mahzurlu görüldüğünden mi?

Aksoy: Tam bir vatan haini portresi çizmesi için bu yönde tedbir alındı ve askeriyeden tart edildi. İzmir çarşılarında dolanırken halk yüzüne tükürürmüş. Hiç istifini bozmayan Gâvur Mümin yoluna devam edermiş. Daha sonra bir tenha köşede ‘Allahım bana daha çok tükürük ihsan et. Et ki, rolümü daha iyi oynayayım’ diye dua edermiş. Aile fertleri bu konuyu ısrarla hep çevresine anlattığını belirttiler.

Çetinoğlu: Sonra neler oldu?

Aksoy: 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’de Yunan işgali başlayınca Jandarma Yüzbaşısı Mümin, Padişah Vahdettin ve İstanbul Hükümeti’ne bağlı bir eski subay görünümünde Yunan işgal komutanlığı ile yakın ilişkiye girdi. İşbirlikçi bir Osmanlı olarak tanındı. Kendi halkı ona ‘Gâvur Mümin’ şeklinde küçültücü bir lakabı uygun buldu. Yunan makamlarıyla yakın ilişki içinde olan dayısı İzmir Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa’nın varlığı, Mümin Bey’in Yunan çevrelerine sızmasına imkân tanıdı. Oysa Ankara’daki Millî Mücâdele cephesinin, hatta bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın özel istihbarat elemanıydı. 

Çetinoğlu: Yunanlılar, onun ‘istihbarat elemanı’ olduğunu öğrendikleri için mi kendisine esir statüsüne göre muamele ettiler? 

Aksoy:  Herhalde öyle… Takası da düşünmüş olabilirler, idamı da düşünmüş olabilirler. Neden yaşattıkları konusunda rivayetler vardır. Gazi Paşa’nın Mümin Efendi’nin öldürülmemesi için el altından ricacı olduğuna söylenir. Ancak bu söylentinin aslı ve belgesi var mıdır, pek kestiremiyorum. Bu konuda elle tutulur bir kayda rastlamadım.

 Çetinoğlu: Daha sonra da Yunan Başkumandanı Trikopis ile takas edilmiş…

Yaşar Aksoy: Mümin Bey, çok uzun bir süre akıl almaz bir faaliyet içinde kendine bağlı küçük ama etkisi güçlü bir istihbarat ağını da yöneterek çok önemli görevler üstlendi. İstiklal Savaşı’nın son döneminde Konya Delibaş İsyanı âsilerinden Bozkırlı Hacı Mustafa’nın oğlu Hacı Halil Fuat’ın ihbarı üzerine Yunan istihbaratı tarafından fark edilen Mümin Bey, tevkif edilerek idam talebi ile Yunan Askerî Mahkemesi’ne çıkarıldı. İdama mahkûm edildi. 

Ancak Türk makamlarının elinde bulunan Yunanlı esirlerin akıbeti gündeme gelince ölünceye kadar cezaevinde kalması kararlaştırıldı. Atina’ya götürüldü. Mora yarımadasının güney doğusunda bulunan Palamadis Zındanı’na, sonra Atina yakınında Palis Strataus Hapishanesi’ne atıldı. 

Türk-Yunan esir değişimi sırasında Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile bir yıldır esir tutulan Yunan Orduları Başkumandanı Trikopis ile değiştirildi.  

Çetinoğlu: Esâretten kurtulduktan sonra…

Aksoy: 5 Nisan 1923’de hürriyetine kavuşan ve doğduğu şehir olan İzmir’e geri dönen Mümin Bey, yetkili makamlarca resmen sorgulandı ve istihbarat elemanı olduğunu hukuken ispatladı. Rütbesi ve jandarma subaylığı görevi iade edildi. Eylül1925 - Ocak 1926 arasında İzmir İl Jandarma Komutanlığı’nda görev yaptı. 1 Mart 1921’den itibâren yüzbaşılığa, 30 Ağustos 1923’te binbaşılığa, 30 Ağustos 1942’de yarbaylığa, 30 Ağustos 1946’da Albaylık rütbesine yükseltildi. Uzun süre Doğu illerinde görev yaptı. 

4. dereceden Mecidiye Nişanı, Çanakkale Harp Madalyası, Kafkas Cephesi Kılıçlı Liyakat Madalyası ve İstiklal Madalyası sâhibiydi.

Çetinoğlu: Buna rağmen hayatı, sır örtüsü altında kalmış…

Aksoy: Evet… Gizli faaliyetleri dilden dile anlatıldığı için bir şehir efsânesi olarak ‘Gâvur Mümin’  ismi ile meşhur oldu.  Ama gerçek hayatı hep sır örtüsünün altında gizlendi. Yeğeni ünlü yazar Naci Sadullah Danış,  ünlü romancı Samim Kocagöz, ünlü yazar Attila İlhan ve gazeteci-araştırmacı yazar olarak benim tarafımdan, uzun yıllar boyunca Gavur Mümin’den bir efsanevî şahsiyet olarak söz edildi. 

Cumhuriyetin erken döneminde özellikle doğu isyanlarında çok önemli görevler üstlendi, ancak bu çalışmaları da daima bilinmezlikler içinde kapalı kaldı. Hiç evlenmedi. 24 Ocak 1948’de vefat etti. Mirasçısı yoktu. Kızkardeşi  İhsan Hanım’a 3500 lira ödendi ama maaş bağlanmadı. Madalya ve takdirname beratları, askerlik belgeleri, bütün yayınlanmamış hatıraları, ismini taşıdığı ikinci kuşak yeğeni  basın grafikeri rahmetli Mümin Orhan Aksoy tarafından, iyi ki bana teslim edildi. Ben de  Gâvur Mümin’i çok yakından tanıyan birinci kuşak yeğenleri olan rahmetli Saruhan Aksoy, rahmetli Ferhunde Aksoy ve Millî Futbolcu rahmetli Lütfü Aksoy ile günler süren sözlü tarih çalışmaları yaparak bu gizli kahramanın sırlarını aydınlattım.  

Çetinoğlu: Elinize, yüreğinize sağlık. Ölümü nasıl oldu?

Aksoy: Albay Mümin’in anlamlı hayatından kesitler içeren ölüm ilanı, 25 Ocak 1948 tarihinde İzmir’de yayınlanan ‘Demokrat’ isimli mahallî gazetede imzasız yer aldı. İlanı ‘Eski dost’ imzasıyla akrabası yazar ve gazeteci Naci Sadullah yazmıştı. 

Çetinoğlu: Kendisi mi söyledi?

Aksoy: Evet kendisi söyledi. 

Çetinoğlu: Elinizdeki, zannederim, sözünü ettiğiniz ilan… Okur musunuz?

Aksoy: Okuyayım:

Mümin Aksoy (Bir dost)

O, işte adı üstünde bu yurdun soyu sopu ile, ap ak bir evladıydı…

Şimdi önümde bir resmi var ki, Kafkas Cephesi’nde çekilmiştir.

Şimdi önümde bir resmi var ki, Çanakkale Cephesi’nde çekilmiştir.

Şimdi önümde bir resmi var ki, Sakarya Cephesi’nde çekilmiştir.

Şimdi önümde bir resmi var ki, bu resminde o, rütbeleri düşmanlar tarafından sökülmüş, hırpanîleşmiş bir zabit esvabının içinde ve bir Yunan zindanında mahpusken çekilmiştir. Fakat bu hırpanî kılıklı esir zabitin halinde, duruşunda, bakışında, Kafkas cephesinde ‘İkinci Mülazım’, Çanakkale cephesinde ‘Birinci Mülazım’ olarak ve Sakarya cephesinde ‘Yüzbaşı’ olarak kahramanlara kumanda ettiği günlerin haysiyet şeref, gurur ve vakarından hiç bir şey eksilmemiştir.

Ve şimdi önümden bir tabut geçmektedir ki, içinde yine o vardır.

O, yani bu memleketin ‘Mümin’ ve ‘Aksoy’lu evladı…

Çetinoğlu: Allah (cc) rahmet eylesin. Nurlar içinde yatsın... 

Aksoy: Âmin. 

YAŞAR AKSOY: 

1947 yılında İzmir Karşıyaka semtinde doğdu. 1971’de İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Yüksek Kimya Mühendisi, 1976’da Ege Üniversitesi’nden Yüksek Endüstri Mühendisi olarak mezun oldu.  

Mühendislik mesleğinin yanı sıra 1965’ten itibaren, İstanbul’da Akşam gazetesi ve Türk Yolu dergisi, Demokrat İzmir gazetesi (10 yıl), Yeni Asır gazetesi (22 yıl), Star gazetesinde (1 yıl) ve Hürriyet gazetesinde (8 yıl), sanat muhabiri, kültür sanat yönetmeni, araştırmacı, köşe yazarı olarak çalıştı.  ‘Ege’de Zaman’ isimli tam sayfa sanat, kültür ve tarih yazılarıyla tanındı.

Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi’nde ‘İktisadî Devrim Tarihi dersleri verdi. Uluslararası İzmir Araştırmaları Merkezi’ni kurdu ve genel yönetmenliğini yaptı. İzmir Ödülleri’ni ilk defa oluşturdu. İzmir Kültür Gezileri’ni ilk defa başlattı. İzmir Akademisi kurmaya dönük İzmir Seminerleri’ni ilk defa tertip etti. Sayısız kurumda ilk defa İzmir Konferansları’nı sundu. 1919’da Yunan işgaline karşı ilk kurşunu atan kahramanı topluma tanıtmak için Hasan Tahsin’i Yaşatma Derneği’ni kurdu ve başkanlığını yaptı. Hasan Tahsin’in anıtının İzmir’e dikilmesinde ön planda rol aldı. Millî Mücadele üzerine TRT’de bir çok programa konuşmacı, araştırmacı ve danışman olarak imza attı. Yıllarca TRT radyolarında kültür ve tarih üzerine sohbetler düzenledi.

İzmir Tarihi ve Ege Kültürü’ üzerine bir çok kitapları, sayısız yazıları, araştırmaları, yıllarca süren seri konferansları; yurtdışında Paris’te, Yunanistan’da, İsrail’de, ABD’de İzmir’i şahsî sergileri, konferansları, panelleri ile tanıtım çalışmaları sebebiyle, 12 Haziran 1997 günü Karşıyaka Belediyesi tarafından Karşıyaka’da Bahariye Mahallesi’nde çocukluğunun geçtiği 1850 numaralı sokağa (Lise Yolu) törenle ismi verildi. 

Yine, Konak Belediyesi tarafından da,  28 Mart 1997 günü İzmir-Asansör Parkı’na törenle ismi verildi. Bu isim verilme törenleri 50 yaşında iken gerçekleşti. 

Türk Arkeolojisi’nin simge ismi Ord. Prof. Ekrem Akurgal, kendisinden ‘Ege Kültürünü Dirilten Yazar’ diye söz etti. Bazı resmî ve özel okullarda daimi ‘Yaşar Aksoy Köşeleri’ yapıldı. 

Yazarlığının 40.Yılı sebebiyle Konak Belediyesi tarafından Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde, 28 Nisan 2011 tarihinde ‘Ustaya Saygı’ töreni ile taltif edildi. 

2012 TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nın ‘Onur Konuğu’ seçildi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve Doğan Hızlan ile birlikte kitap fuarını açtı.

40 yıl içinde çeşitli zamanlarda birçok armağan kazandı. Yayınlanmış 40 kitabı vardır. Devamlı Basın Kartı sahibidir. İzmir’in Çeşme ilçesinde ve İstanbul’da yaşıyor. Bir kızı, 3 erkek torunu var. 

Son olarak 2015 yılında ‘Ermeni Komşum (Soykırım İddiaları ve Barış Yolu) ile ‘Kıbrıs Direnişi ve Çözüm’ (Darbeci Nikos Sampson’un Anıları ve Kıbrıs Gerçeği) isimli kitapları yayınlandı.