Türk Dünyası Siyasî Uzmanı Prof. Dr. ABDULVAHAP KARA;
Kırım’ın Rusya Tarafından İşgalini ‘VAHİM BİR VAK’A’ Olarak Değerlendiriyor.


DERKENAR:

Kırım ile ilgili mevcut yazılı eserler; günümüzden 2700 yıl önceki Kırım hakkında bilgi vermektedir. Ülkede bulunan arkeolojik eserlerden ise, bölgenin 250.000 yıllık geçmişi olduğu anlaşılmaktadır.  

Kırım, tarih boyunca farklı milletlerin ve kültürlerin kesiştiği bir medeniyetler kavşağı olmuştur. Antik Kimmerler, Tavrlar, Tarihçilerin çoğunluğunun, Türk olduğunu kabul ettikleri İskitler ve daha sonra da Romalılar, bölgenin sâkinleri oldular. Bunlar, göçebe aşiretlerdi. ‘Tanrı’nın Kırbacı’ olarak anılan Hun İmparatoru Attila’nın amcası Rona veya Ruga olarak da anılan, Avrupa Hunlarının 425-435 yılları arasındaki hükümdârı Rua, bölgeyi Türk yurdu hâline getirdi. Daha sonra Türk kavimlerinden olan Kıpçaklar, Hazarlar ve Altın Orda Devleti’nin ahâlisi ile ‘Tatar’ olarak adlandırılan Türk toplulukları ile Rus - Slav ırkına mensup insanlar geldiler.

Altın Orda Devleti hükümdârı Özbek Han, 1314 yılında Kırım'da büyük bir Müslüman medresesi inşa ettirdiğine göre, bu günkü Kırım'ın yerli halkı olan Türkler 1200'lü yıllarda gelmiş olmalılar. 1249 – 1256 yılları arasında Anadolu Selçuklu Sultanlarından biri olan İzzeddin İkinci Keykavus döneminde ve 1475 yılında Fatih Sultan Mehmed Han’ın görevlendirdiği Gedik Ahmed Paşa tarafından Kırım Hanlığı Osmanlı Devleti himâyesi altına alındıktan sonra Anadolu’dan çok sayıda Türk, bölgeye yerleşti.  

Kırım Türkleri, 1441 – 1783 yılları arasında 342 yıl tarih sahnesinde kalan Kırım Hanlığı döneminde tarihlerinin en parlak ve şanlı dönemlerini yaşadılar. 1768 – 1774 Osmanlı Rus Savaşı, Osmanlı Devleti’nin mağlubiyeti ile sonuçlanınca imzalanan Küçük Kaynarca Andlaşması ile Rusların ısrarlı talebi üzerine Kırım’a bağımsızlık verildi. Ruslar Kırım Hanlığı tahtına, Şahin Giray’ı oturttular ve ülkede karışıklıklar çıkardılar. Şahin Giray, Rusya’dan yardım istedi. Çariçe İkinci Katerina’nın emri ile Rus General Potekmin, ordusunun başında yardım (?!) için geldi ve Kırım’ı işgal etti. Daha sonra da Kırım Rusya’nın bir vilayeti hâline getirildi.   

Bu tarihten sonra sürgünler ve Rusların dayanılmaz baskıları sebebiyle Kırım Türklerinden pek çok kişi, o dönemde Osmanlı toprağı olan Dobruca’ya ve ‘Ak Topraklar ’ olarak isimlendirdikleri Anadolu'ya göç ettiler. Göç edenlerin yerine Ruslar yerleştirildi. 1783 öncesinde Kırım'daki Türk nüfus % 98 oranında iken 1897'deki nüfus sayımına göre % 35'e düşmüştü. 18 Ekim 1921’de Rusya’ya bağlı Kırım Muhtar Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Kırım’ı işgal eden Alman ordusuna yardımcı oldukları gerekçesiyle Kırım Türkleri, 18 Mayıs 1944 tarihinde, topyekûn sürgüne gönderildi. Kömür ve hayvan taşımacılığında kullanılan vagonlarla gerçekleştirilen yolculuk sırasında, Kırım Türklerinin üçte biri öldü.   

Sovyetler Birliği yönetimi 1945 yılında yayınladığı Kararname ile Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırarak, Sovyetler Birliği’nde, eyâlet benzeri bir idarî birim olan Oblast hâline getirdi. Yine Rusya’ya bağlı idi.  Kruşçev, Rus-Ukrain kardeşliğinin 1000 yılı kutlamaları vesilesiyle Kırım Oblastı'nı Ukrayna'ya bağladı. Sürgün edilen Kırım Türklerinin evlerine ve topraklarına Ruslar yerleştirildi. Kırım’daki Rus nüfus oranı, % 60 oldu.  

1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) dağılınca Akyar (Sevastopol) Askerî Limanı, Ukrayna yönetimine geçti. Rusya, Akyar şehrinde bulunan askerî liman ve birlik sebebiyle Kırım’ı tekrar kendi bünyesine almak için 1991 yılında harekete geçti ise de sonuç alamadı. Ukrayna hükümeti referandum yaparak 1992 yılında kendisine bağlı Kırım Muhtar Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağladı. Akyar’daki Rus askerî limanı ile ilgili anlaşmazlık sebebiyle savaşın eşiğine gelindiği bir anda, anlaşma yapıldı ve Ukrayna, Akyar’ı 2015 yılına kadar Rusya’ya kiraya verdi.

Ukrayna’da çıkan karışıklıklar sebebiyle Devlet Başkanı Yanukoviç, 23 Şubat 2014 tarihinde ülkeden kaçtı. Gelişmeler üzerine Rusya, Kırım’daki Rusları korumak bahanesiyle bölgeye Kuban Kazaklarını gönderdi. Akmescit Havaalanı’nı iniş ve kalkışlara kapattı. Ukrayna televizyonlarının yayınlarını durdurdu.

Kırım 1783’teki gibi Rusya tarafından işgal edilmişti.

Yanukoviç’ten sonra kurulan Ukrayna Hükümeti, Rus kökenli milletvekillerinin çoğunlukta olduğu Kırım Parlamentosu’nu feshetti. Feshedilen Kırım Parlamentosu, alelacele bir karar alarak Kırım’da referandum yaptırdı.

Referandumdan sonraki gelişmeleri, öncesine ait bilgileri de tâzelemek suretiyle Türk dünyasındaki olayları yakından gözlemleyen, gözlemlerini makaleler ve kitaplar hâlinde kamuoyuna aktaran Prof. Dr. Abdulvahap Kara ile konuştuk.


Oğuz Çetinoğlu: Kırım Parlamentosu’nın aldığı kararla, 16 Mart 2014 Pazar günü yapılan referandumda, Kırım halkı % 95,5 oy çokluğu ile Rusya’ya bağlanma kararı aldı. Rusya parlamentosu bu kararı tanıdı.  Bu gelişmelerle ilgili genel bir değerlendirme yapar mısınız?
Prof. Dr. Abdulvahap Kara: Rusya’nın Ukrayna’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne Rus bayrağı astırması ve asker çıkarması sadece Ukrayna’ya değil, aynı zamanda ABD, İngiltere ve Fransa’ya da meydan okuması anlamına geliyor. Çünkü adı geçen ülkeler 5 Aralık 1994’te Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün korunması konusunda teminat verilmesini içeren Budapeşte Memorandumu’na imza atan ülkelerdir. Ukrayna bunun karşılığında kendisini ABD ve Rusya’dan sonra dünyanın 3. büyük nükleer gücü yapan atom silahlarından vazgeçmeyi kabul etmişti.
Çetinoğlu: Memorandum metni hazırlanmasının sebepleri nelerdi?
Prof. Kara: Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra; Rusya, Beyaz Rusya, Kazakistan ve Ukrayna topraklarında konuşlanmış 2.700 nükleer füzeyi miras olarak devir aldı. Dünyanın gelişmiş ülkelerini ise bu kitlesel ölüm silahlarının, yeni bağımsız devletlerde yanlış kullanımı veya başka ülkelerin eline geçme ihtimali kaygılandırmaktaydı. Bundan dolayı, Sovyetler Birliği’nden miras kalan atom silahlarının düğmesi üzerinde kaç parmağın olacağı soruluyordu.
Her ne kadar Yeltsin bu silahların kontrolünün Rusya’da olması gerektiğini söylese de, diğer ülkeler ellerindeki silahların Rusya’ya ait olmadığına işaret ettiler. Kendilerinin bilgi ve rızalarının dışında bu silahların yerlerinin değiştirilmesine veya imha edilmesine izin vermeyeceklerini söyleyen Ukrayna, Kazakistan ve Beyaz Rusya bu silahlar üzerinde hakları olduğunu ve Rusya’yı Sovyetlerin tek nükleer mirasçısı olarak tanımayacaklarını belirttiler.
Çetinoğlu: Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra hangi ülkede ne kadar nükleer silah vardı?
Kara: 1991 yılı sonu itibarıyla dünyada bilinen nükleer silahı olan ülkeler, sahip oldukları nükleer başlıklı kıtalararası stratejik füze sayısına göre şöyle sıralanıyordu.
ABD:19.000, Rusya: 17.500, Ukrayna: 4.356, Kazakistan: 1.690, Beyaz Rusya: 1.222, Fransa: 621, Çin: 400, İngiltere: 300.
Çetinoğlu: Ukrayna, elindeki nükleer silahları vermeyi neden kabul etmedi?
Kara: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin dağılmasının ardından Ukrayna kendisine miras kalan atom silahlarını Rusya’dan doğması muhtemel güvenlik endişeleri için bir teminat gördüğünden dolayı ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi dünyanın önde gelen ülkelerinin nükleer silahları Rusya’nın kontrolünde imha edilmesi yönündeki baskılarına direndi. Çünkü bazı Rus politikacılar Kırım’ın Rusya’ya ilhak edilmesini açıkça dile getirmekteydi.  Ancak bu ülkelerden gelen baskılar artmaya başlayınca, Ukrayna nükleer silahlardan vazgeçmesi karşılığında sınırlarının korunması ve özellikle Rusya’nın Kırım’ı işgal etme ihtimaline karşı güvence istedi. Ayrıca Rusya tarafından ülkesinin sınırlarının değişmezliğinin kabul etmesi, her hangi bir toprak talebinde bulunulmayacağı konusunda teminat vermesi, Ukrayna’nın egemenlik hakları ve bağımsızlığının tanınması talebinde de bulundu.

Çetinoğlu: Bu talepler kabul edilip, Ukrayna’nın sınırlarının korunması ve özellikle Rusya’nın Kırım’ı işgal etme ihtimaline karşı teminat verilmesi, ayrıca Rusya tarafından ülkesinin sınırlarının değişmezliğinin kabul etmesi, her hangi bir toprak talebinde bulunulmayacağının taahhüt edilmesi konusunda Ukrayna’ya teminat verildi mi?
Kara: Tabii verildi. Üç yılı gibi uzun süren görüşmelerden sonra Ukrayna’nın talepleri Rusya tarafından kabul edildi. 5 Aralık 1994’te Budapeşte’de yapılan Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı toplantısında ABD, Fransa, İngiltere ve Rusya Ukrayna’nın istediği güvenlik garantisini verdiklerini açıklayan bir memorandumu imzaladılar. Bu şekilde Ukrayna, Rusya’ya karşı güvenlik teminatı verildikten sonra nükleer silahlardan vazgeçti.
Çetinoğlu: Açık ve net… Ukrayna’nın sınırları korunacak. Bunu Rusya kabul ettiği gibi, ABD, Fransa ve İngiltere de garantör oldular… Doğru mu anladım? Konuyu daha da netliğe kavuşturacak bilgiler var mı?
Prof. Kara: Elbette, var. Hatta bu konu ansiklopedilere ve wikipedia’da yer aldı. Ayrıca Ukrayna’nın bu teminatları almak için çok mücadele ettiğini de biliyoruz. 4 Aralık 1994’te Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kuchma Budapeşte’deki toplantı öncesi gazetecilere verdiği demeçte, Ukrayna Parlamentosu’nun Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı (NPT) ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın güvenlik garantisi verilmesi şartıyla onayladığına vurgu yapıyordu.
Ukrayna Dışişleri Bakanı Hennady Udovenko da ülkesi için güvenlik garantisinin önemli olduğuna işaret ederek, Budapeşte’deki toplantıda Rusya’nın Ukrayna’nın sınırlarının değişmezliği konusundaki belgeye imza atacağını ifade ederek şunları söylüyordu: “Biz kimseden korkmuyoruz. Fakat bazı ülkelerdeki toprak talep eden aşırılıkçı güçlerin varlığını da unutamıyoruz.”
Bu endişelerden ötürü Ukrayna Parlamentosu Rada Budapeşte toplantısı öncesinde, 16 Kasım 1994’te NPT’yi şartlı olarak onaylamıştı. Yine de bu onay kararı Washington’da olumlu karşılandı. ABD Hükümet Sözcüsü Christine Shelly Los Angelos Times gazetesine verdiği demeçte, Rada’nın kararını alkışlarla karşıladıklarını ve Clinton Hükümeti’nin Ukrayna’nın bağımsızlığı, egemenliği ve mevcut sınırlarının korunmasına özel bir önem vereceğini ifade ediyordu.
Bazı ABD Hükümetinin resmi yetkilileri de Rada’nın ileri sürdüğü şartların kolaylıkla yerine getirilebilecek şartlar olduğunu belirterek,  Ukrayna Parlamentosu’nun NPT’yi onaylamasını takdirle karşıladıklarını belirtiyordu.
Aynı gazete yazısında, bununla beraber, 1994 Ocak ayında ABD, Rusya ve Ukrayna arasında imzalanan anlaşma uyarınca, Washington’un Kiev’in herhangi bir askeri tehdide maruz kalması halinde Ukrayna’ya gerekli yönlendirme ve tavsiyelerde bulunma sözünü de verebileceğine işaret ediliyordu.

Çetinoğlu: ‘Yönlendirme ve tavsiyede bulunma…’ muğlak bir ifâde… Ön görüşmelerde böyle denilmiş olabilir. Peki memorandum kati hükümlerle imzalandı mı?
Prof. Kara: Bahsi geçen üçlü anlaşma 10 Ocak 1994’te Moskova’da ABD Devlet Başkanı Bill Clinton, Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kuchma ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin tarafından imzalanmıştı.
Çetinoğlu: Anlaşmanın garantörü var mı?
Prof. Kara: Üç devlet başkanı tarafından imzalanan anlaşmada Ukrayna’nın topraklarındaki atom füze başlıklarının karşılığında ekonomik ve siyasî kazanımları taahhüt eden bu anlaşmanın kaçınılmaz (inextricable) garantörünün ABD olduğu kabul ediliyordu.
Amerikalı yetkililerin Moskova’daki anlaşmanın imza töreninden önce gazetecilere verdikleri bilgiye göre, Rusya ve ABD Ukrayna’nın rızası olmadan sınırlarının değişmeyeceği ve her hangi bir tehdide maruz kalmayacağı konusunda yeni teminatların verilmesinde anlaşmışlardı.
Çetinoğlu: Bugün gelinen nokta hakkında da bir değerlendirme lütfeder misiniz?
Prof. Kara: Sonuç itibarıyla, bundan 20 yıl öncesinden Ukraynalı devlet adamları Rusya’nın Kırım’a saldırabileceğini görmüşler ve bu konuda başta Rusya'nın kendisi olmak üzere ABD, İngiltere ve Fransa gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi ülkelerden teminat almışlardı.
Çetinoğlu: Şimdi Ukrayna’nın sınırları değiştiriyor. Bu durum, herhalde yalnızca; ‘Rusya taahhüdünden vazgeçti.’ Cümlesiyle geçiştirilecek bir gelişme olarak kabul edilemez…
Prof. Kara: Aradan tam 20 yıl geçtikten sonra Moskova’nın kendi verdiği güvenlik teminatını yok sayması, Rusya’yı hukuk tanımaz, ne yapacağı kestirilmez ve güvenilmez bir ülke konumuna düşürmektedir.
Çetinoğlu: Hepsi bu kadar mı?
Prof. Kara: Bütün bunlara rağmen Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’nın Kırım bölgesini işgal etmesi akıl almaz bir durumdur.
Bu işgal öncelikle, Rusya’nın kendi imzaladığı anlaşmalara saygı duymadığı, işine geldiği gibi ihlal edebileceği anlamına gelecek ve milletlerarası alandaki güvenirliliğini kaybetmesi yol açacaktır.
En önemlisi Rusya Kırım’ı işgal etmekle, sadece Ukrayna’ya değil, aynı zamanda Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü teminat altına almayı yazılı bir belge ile taahhüt eden ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkelere de savaş ilan etmiş bulunmaktadır.
Çetinoğlu: Garantör ülkeler de kendilerine savaş ilan edildiğini teyid ediyorlar mı?
Prof. Kara: İngiltere’nin eski Moskova büyükelçisi Sir Tony Brenton, BBC’ye yaptığı açıklamada; ‘Rusya Kırım’ı işgal eder ve biz de memoranduma bağlı kalırsak bunun sonucu Moskova ile savaşa girmek olur.’ Demektedir. Kırım’ı işgal etme emrini veren Putin, bir zamanlar Polonya’ya saldıran Hitler gibi,  dünya barışı için tehlikeli olacak bir adımı atmış bulunmaktadır.
Çetinoğlu: Moskova eski Büyükelçisi’nin sözleri İngiltere hükümeti açısından bağlayıcı mıdır?
Prof. Kara: Elbette bağlayıcı değildir. Ama bir gerçeğe dikkat çekmesi açısından önemlidir. Bu mesele, sadece Ukrayna’nın ve Kırım Türklerinin meselesi değildir. Bu bir dünya meselesidir. Eğer Rusya Ukrayna topraklarını, kendi taahhütlerine rağmen, bir oldu bittiyle işgal ederse, Putin artık burada durmaz. Bunu başka ülkelerin topraklarını da aynı senaryoyu uygulama izler. Bu işin doğasında vardır. Bu sebeple, dünya barışı ve huzuru için bütün dünya sıcak savaşa girmeden, diplomasi ve ekonomik yaptırımlarla Putin’e geri adım attırılmalıdır. Hatta bu konuda Rus aydınları da kendi devlet başkanlarına hatâlı adım attığı doğrultusunda ikazlarda bulunmalıdır. Çünkü sonuç ne olursa olsun, uzun vadede Rusya hukuk tanımaz işgallerinden zarar görecektir.


Prof. Dr. ABDULVAHAP KARA

 
19.11.1961’de İstanbul’da doğan Doç. Dr. Abdulvahap Kara, Zeytinburnu Gazipaşa İlkokulu, Abdülhak Hamit Ortaokulu ve Yeşilköy Ticaret Lisesini bitirdikten sonra, 1982’de Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Yüksek Teknisyenliği bölümünden mezun oldu. 1982-1985 Yeşilköy Atatürk Havalimanı Elektronik bölümünde görev yapan Kara, 1986 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi. 1987-1988 arasında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünde görev yaptıktan sonra, Almanya’nın Münih şehrinde bulunan Hürriyet Radyosu’na giderek, burada 1988-1995 yıllarında Kazak Türkçesi yayınlarda editör olarak çalıştı.

1995 yılında yurda dönerek Mimar Sinan Üniversitesi Tarih Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başlayan Kara, 1997’de Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Kazakistan’da 1986 Almatı Olaylarının İçyüzü ve Etkileri başlıklı teziyle Yüksek Lisans eğitimini ve 2002’de Mustafa Çokay’ın Hayatı ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin Bağımsızlığı Yolundaki Mücadelesi adlı teziyle Doktora eğitimini tamamladı. 2005 yılında Doçent, 2012 yılında profesör oldu.

Doktora tezi Türkistan Ateşi Mustafa Çokay’ın Hayatı ve Mücadelesi adıyla, 2002 yılında kitap olarak basıldı ve Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 2002 Biyografi dalında birincilik ödülüne layık görüldü. 2012’de Turgut Özal ve Türk Dünyası ( Türkiye – Türk Cumhuriyetleri İlişkileri 1983-1993) isimli kitabı yayınlandı. Bu kitabında Kırım Türklerine ayrı bir bölüm ayıran Kara Kırım Türklerinin 1980’lerdeki yurda dönüş mücadelesini ana hatlarıyla ortaya koymuştu. Bunun dışında Türkiye’de ve Kazakistan’da yayınlanmış birçok makalesi bulunan Kara, İngilizce, Almanca, Rusça ve Fransızca gibi batı dillerinin yanı sıra Kazakça, Özbekçe, Kırgızca gibi Orta Asya Türk lehçelerini de bilmektedir.