Özellikle Ermeni meselesini konu edinen târihî roman yazarı Abdullah Ayata, 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 316 sayfalık romanının gerçek olaylardan esinlenerek hazırlandığını belirtiyor. Eserini, “Memleket uğruna kaybedilen her vatan evlâdının arkasından ‘Vatan sağ olsun…’ cümlesini içtenlikle söyleyebilen Türk ana ve babalarına…”  ithaf ediyor. 

Romanın kahramanı Murat Erciyes, Boğaziçi Üniversitesi Milletlerarası İlişkiler bölümünden mezundur. Kayseri’nin Yahyalı ilçesinde doğmuş, genç bir hariciyecidir. Dışişleri Bakanlığı O’nu, Birleşik Arap Emirlikleri’nden birindeki konsolosluk teşkilâtına tâyin eder. 20 kişiden oluşan konsolosluk kadrosu bir aile gibidir. Murat Bey’i samîmiyetle ve dostlukla aralarına kabul ederler. 

Murat Bey’i, çözümü imkânsız problemler beklemektedir: Bölgeye çalışmak için gelen işçilerle (onlarsız çalışma imkânı bulunamayan) yerli halktan kefiller arasındaki anlaşmazlıklar… İslâmiyet’in men etiği kölelik, İslâm diyâsında, bir kısım insafsız açıkgözlerin çirkin kurnazlıklarıyla çağdaşlaştırılıp tatbik edilmektedir.  

Böylece romanın sosyal içeriği belirlenmiştir. 

Az sonra romanın ‘aşk’ unsuru da bir vesile ile oluşur. Kahramanlar, Murat ve Emir’in vefat eden kardeşinin kızı Azize’dir. Bu aşkın da devamı imkânsız görünmektedir. Çünkü Emirlikte asil ailelerin kızları, sıradan insanlarla ve yabancılarla evlenemezler. Evlenen çiftler, derhal cellada teslim edilir. Gençlerin aşkı, buna rağmen büyür… büyür… önce bedenlerini sonra da akıllarını fikirleri teslim alır. Her şeye râzıdırlar. Bir fırsatını bulup, birbirlerinin olurlar. Bir müddet sonra da bebek sâhibi… Azize, amcası Emir Abdürrezzak’tan izin alarak yüksek tahsilini tamamladığı Londra’daki ufak-tefek işlerini ikmal etmek üzere İngiltere’ye, oradan da nikâh ve doğum yapmak üzere, İstanbul’a gelir. Doğan çocuğa, Azize’nin babasının adı verilir: Lütfullah… Bu işleri, Murat’ın Emirlik’te tanışıp can-ciğer dost oldukları Mimar Orhan organize etmiştir. Azize artık Türk vatandaşıdır. Doğumdan bir müddet sonra Azize, Londra’daki mâlikânesine, Murat ise Emirlikteki vazifesine döner. Sıra Emir Abdurruzzak’ı ikna etmeye, evliliği kabul ettirmeye gelmiştir. İyilik timsali Konsolos Gelip Bey, yakın dostluk kurduğu Emir ile görüşür, netice alamaz. 

Roman, gurbet diyarındaki Türklerin, Murat’a yardım ve destek seferberliği, yardımları, hizmetleri, gönülden gelen ilgi ve sevgileri, gözleri yaşartacak ölçüdeki içtenlikleri ile devam eder. 

Emir Abdurrezzak, bir müddet sonra durumu kabullenmiştir. Kısas örfünün gayri medenî bir uygulama olduğunu düşünür çiftlerin cezalandırılmaması için teşebbüse geçerse de netice alamaz.  Emirliğin üst düzey yöneticileri teklifi hoş karşılamaz. 

İslâm’ın adâleti, Türk’ün asâleti problemin çözümünü sağlayabilecek mi?  

Önceleri Konsolosluk personeli muhtemel bir suikast ihtimaline karşı temkinli olmak ihtiyacını hissederler. Konsolosluk binasından çıkmazlar. Fakat kartallar kafese sığmamıştır. Bir müddet sonra, hürriyet tutkusu, disiplini gevşetmiştir. Herhangi bir olay olmayınca durumun normale döndüğü kanaatine varılır. Bu durumdan Murat Bey’de faydalanmak isteyince sokağa çıktığı anda, 50 bıçak darbesiyle şehit edilir. Ankara hükümeti, ilişkilerin bozulmaması için şehâdetin trafik kazası neticesinde vuku bulduğunu açıklar. Emirliğin resmî tebliği de bu doğrultuda olur. 

Okuyucu, dokuzuncu bölümün sonunda romanın bittiğini zanneder, sonraki sayfaları merak ederek okumaya devam eder. 10. Bölümde yeni bir roman mı başlıyor? Hayır! Evvelki bölümlerden daha hareketli, millî duygularla ve heyecanlı hâdiselerle roman devam etmektedir. Okuyanlar pişman olmayacaklar. 

Yüksek hızlı tren gibi sür’atle devam eden olaylar birbirine pamuk ipliği ile değil, zekice hazırlanmış kurgularla bağlıdır. Biraz duygulu okuyucu, kahramanların ve onlara yardımcı olanların, ziyâret ettikleri Anadolu kasabalarında yaşayan insanların yardımseverliği, misâfirlerine samîmiyetle hizmet etmeleri karşısında duygulanacak, mensubu bulunduğu asil ve necip milleti ile gurur duyacaktır. 

Anadolu, zengin gönüllü insanlar cennetidir. 

Cenab-ı Allah’ın yarattığı kâinatın en haşmetli unsuru olan güneşin ışığı altında hiçbir hakîkat, ebediyete kadar sır olarak kalmaz. Gün gelir, hakîkat âşığının karşısına, âyan-beyan çıkıverir. 

Kitap, roman olma özelliğini kaybetmeksizin bir insanlık destanı olarak akıp gider. 

Bir milleti yok etmenin çirkin olmakla birlikte en garantili yolu, aile yapısını tahrip etmektir. Tahribatın önlenmesinin en emin yolu ise, insan karakteri inşa etmektir. Bu iş; eğitimle, târifle, tâlimatla olmaz. Müslüman Türk’ün hasletlerini cömertçe sergilemekle olur. Abdullah Ayata, romanındaki kahramanların ve hatta her şahsın karakterini çok sağlam inşa etmiştir. Nasibi olan örnek alır. Böylece en sağlam aile yapısını oluşturabilirler. Bu yönüyle ‘Kartallar Kafese Sığmaz’ ‘tez roman’ olarak kabul edilebilir.  

Hakîkatin örtbas edilmesine gönlü râzı olmadığı halde, bildiklerini açıklamaktan imtina eden emekli bir hâriciyecinin ileri sürdüğü gerekçesinde hikmet vardır: ‘Ben devletimizin prensiplerine sâdık, sır saklayan bir devlet memuruyum. Gizlilik arz eden konularda, emekli olsam bile açıklama yapamam.’ 

Müslüman-Türk Anadolu insanımızın sıcak, sevecen ve karşılık beklemeksizin ikramda bulunmayı en tabîi vazife telakki eden, misâfirini memnun edebilmek için çırpınan insanların davranışları, sayfalar boyunca sergileniyor.  Bu hâliyle roman, ‘yerli’ değil ‘millî’ bir husûsiyet kazanıyor. 

Hiçbir özelliği olmayan, insanları iyiye, güzele ve doğruya yönlendirecek hiçbir mesajı bulunmayan kavgacı insanların, ağlak kadınların incir çekirdeğini doldurmayan problemlerinin lastik gibi uzatılarak anlatıldığı dizi filmler yerine bu romanın yapıcılığı, mesajları örnek alınsa ne güzel olurdu. 

Hakîki mânâda kâmil bir insanın, canı gibi sevdiği dostunun yadigârı oğluna nasihati: 

Bak yavrum! Murat’ımın yâdigârı, Bu olaylar senin dışında gelişti. Sakın kimseye kızıp kin tutma. Bu konuda anneni rahatsız etme, sıkıştırma. O kadın senin için yaşıyor. Sana bir şey olursa, kesinlikle yaşayamaz. Bir daha hatırlatayım: intikam almakla babana iyilik yapmış olmazsın. Onu seviyorsan, ona lâyık evlât ol. İnsanlara faydalı olmaya çalış. Babanın ismini yaşatacak eserler yapma gayretinde ol. Fakiri fukarayı koru, gözet. O zamanki yetkililerin gizlenmesini istedikleri bu olayı fazla kurcalama. Zira bizde ülke menfaatleri hep, şahısların menfaatlerinden önce gelir.’  

Mesaj yerini bulmuştur. Lütfullah kendisine yakışan cevabı verir:  ‘Bunu öğrendim Orhan Amca: Vatan sağ olsun!’ 

Eserde bu kabil mesajların binlercesi var. Okumalı. 

ORAN / ORTA ANADIOLU KALKINMA AJANSI:  Mevlânâ Mahallesi, Mustafa Kemal Paşa Bulvarı Nu: 79 Kat: 5-6 Kocasinan, Kayseri.  

Telefon: 0.352-352 67 26 Belgegeçer: 0.351-352 67 33 e-posta: [email protected].  www.oran.org.tr  

ABDULLAH AYATA:   

1958 yılında Kayseri’nin Tomarza ilçesinde doğdu. Adıyaman, Giresun ve Erzurum illerinde öğretmenlik yaptı. Yazmaya lise yıllarında mahallî dergilerde başladı. Yayınlanmış kitapları:  Son Ermeni,  Horkut, Keşke O Deli Ben Olsaydım, Erciyesin Gölgesine Sığmayanlar. 

Ayata, Kayseri Yazarlar Birliği ve Yörük Türkmen Vakfı yönetim kurulu üyesi, Barak Türkmenleri Kayseri temsilcisidir. 

KUŞBAKIŞI:

İLK OĞUZLAR:

Oğuzların târih sahnesine, Göktürk Kitâbeleri’nin dikili olduğu Tula Irmağı boylarında çıktıkları belirtiliyor. Dokuz boydan meydana gelmiş bir budun olduğu için ‘Tokuz Oğuzlar’ denilmekteydi. Bu boylardan yalnızca; Kunı ve Tonra isimli iki boy, kayıtlara intikal etmiştir. Diğerleri bilinmemektedir. 

Oğuzlar hakkında genel kabul görmüş bilgiler, Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk isimli eserinde bulunmaktadır. Oğuz Kağan Destanı'na göre 24 boydan oluşan Orta Asya kökenli en kalabalık Türk boyudur. Günümüzde Türk nüfusunun çoğunluğu Oğuz boyundandır.

Göktürk Hâkanlığı’nın temelini Oğuzlar oluşturur. 7. yüzyıl civarında konar-göçer bir yapıyla yer değiştirmeye başlamışlar ve Balkanlara kadar yayılmışlardır. Oğuzlar, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak ve Balkanlar coğrafyasındaki Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Sırbistan’da yaşayan Türklerin atası sayılmaktadırlar.

Prof. Dr. Osman Karatay’ın Umut Ören tarafından, 12 X 19,5 santim ölçülerinde, 183 sayfalık kitabında toplanan makalelerinde: dünya târihinde Türklerin, Oğuzlar tarafından temsil edildiği belirtiliyor. 

Eserin diğer bölümlerinde; Oğuz Ata, Oğuz Han’ın kimliği, Oğuzluğun oluşması, Bozok adlandırması, Hanakas Oğuzları, Oğuzlar-Hazar Kavgası gibi başlıklar altında Oğuzlar anlatılıyor. 

Oğuzlar; Selcuklular, Osmanlılar, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safevîler ve Kacarlar gibi imparatorluk sâhibi pek çok hânedân çıkartmışlar ve kırk devlet kurmuşlar, fakat hepsinden önemlisi, dünyanın tam ortasında bin yıl boyunca hükmeden güç olmuşlardır. 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.   

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

KIRIM HANLIĞI TÂRİHİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR (1441-1700):

Kırım Hanlığı kurulurken, Osmanlı Devleti de Fatih Sultan Mehmed Han’ın yönetimi altında bir Ortaçağ beyliğinden Yeniçağ cihan devleti hâline geliyordu.

Kırım’ın kısa sürede Osmanlı Devleti’ne tâbi olmayı kabul edişi, Altınorda Devleti’nden devraldığı Ortaçağdan kalma kabile aristokrasisine dayalı yönetim yapısını değiştirmese de, kendine özgü bir denge oluşturdu. Kabilelerin talepleriyle İstanbul’daki merkezi devletin taleplerini ve Rusya başta olmak üzere rakip devletlerin tehditlerini dengeleme becerisi, hanların başarısında ve hanlığın bekâsında esas belirleyiciydi. Yeniçağ’ın başlarında kurulan ve sonlarında tarihe karışan bu hanlığın târihi, Orta ve Doğu Avrupa’daki iktidar mücâdeleleriyle iç içe örülüdür. Kırım'ın rakip hanlıklarla mücadelesi, bu hanlıkların yüz yıl içinde târihe karışmasıyla yerini Rusya, Lehistan ve Habsburglarla süren çok daha zorlu ve uzun bir mücâdeleye bırakmıştır.

Kırım Türklerinden olan Halil İnalcık, akademik hayatı boyunca Kırım üzerine yaptığı araştırmaları gözden geçirerek derlediği bu eserini vefatından kısa süre önce tamamlamıştır. 15,5 x 23 santim ölçülerinde, 680 sayfadır. 

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI:   

İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat: 4 Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212 252 39 91 Belgegeçer: 0.212-243 56 00 [email protected]  İnternet: www.iskultur.com.tr   

EVLENMEDEN ÖNCE:

Evlenmeden önce aralarındaki ilişkiyi önemseyen, üstüne konuşan, sohbet eden, zaman ve emek veren çiftler, evliliklerinde kendi farklı hikâyelerinden ‘bizim hikâyemiz’ dedikleri yeni bir hikâye oluşturmayı başarırlar.

Evlendiğinizde, hayatımızın en önemli, en güçlü şâhidini seçmiş olursunuz. Bunun bilincinde olmak, önemli bir olgunluk adımıdır. Evlilik öncesinde, müstakbel eşinizle paylaştığınız değerlerin farkında olmak önceliğiniz olmalıdır. Birlikte, ‘birbirinizi yaşamak’ için evleniyorsunuz ve bu evlilikte ikiniz de kendiniz olarak var olmayı yani ‘biz’ olmayı önemsiyorsanız, değerlerinizin uyum içinde olması gerekir.

Evlilik yolculuğuna başlarken biricik sermâyeniz olan sevgi, küçülüp yok olabilecek veya büyüyüp gelişebilecek bir şey. Evet, o hem çok kudretli hem de bir o kadar zarif ve kırılgan. Kurduğunuz ilişkiler ve üstlendiğiniz rollerin farkında olarak onu hakkıyla yaşamanız, yaşatmanız gerekiyor.

Doğan Cüceloğlu’nun 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 224 sayfalık eseri, Aralık 2017’de yayımlandı. 

(Tanıtım bülteninden)

REMZİ KİTABEVİ A.Ş.

Genel Merkez: Akmerkez E 3 Blok Kat: 14 Etiler, İstanbul Telefon: 0.212-282 20 80 Belgegeçer: 0.212- 282 20 90 www.remzi.com.tr  e-posta: [email protected]  

KISA KISA… KISA KISA… 

1-ELMET (Roman): Flona Mozley’den çeviren Berna Gönen / Çınar Yayınları.   

2-UÇURTMA AVCISI: Khaled Hosseini’den çeviren: Püren Özgören / Everest Yayınları.   

3-KALEMİMDEN DÖKÜLDÜLER: Hürriyet Oğuzkan / Boğaziçi Yayınları.   

4- MİLLÎ MÜCÂDELE’DE KAHRAMANLAR HAİNLER: Ahmet Hür / Puslu Yayıncılık.    

5- ORTADOĞU’DA GÖÇ DİNAMİKLERİ / MARDİN’DEN BEYRUT’A BİR GÖÇ ARAŞTIRMASI: Fethi Nas / Gece Kitaplığı.

DERKENAR:

KLAVYEDE DÜNYA ŞAMPİYONU OLDUK

Türk Millî Takımı, Birleşmiş Milletler’e bağlı INTERSTENO Milletlerarası Bilgi İşlem ve İletişim Federasyonu tarafından düzenlenen 51. INTERSTENO Kongre ve Dünya Bilgisayar Klavye Şampiyonası'nda ‘dünya şampiyonu’ oldu. INTERSTENO Milletlerarası Bilgi İşlem ve İletişim Federasyonu Türk Grubu Başkanlığı ile F Klavye ve Bilgi İşlem Derneği'nin açıklamasma göre, Berlin'de düzenlenen şampiyonaya, Türkiye ile birlikte Almanya, Çek Cumhuriyeti, Japonya, Avusturya, Hollanda, Çin, İngiltere, ABD ve Kore'nin aralarında bulunduğu 26 ülkeden yüzlerce yarışçı katıldı.

Klavye sür’at yarışlarında Türk yarışmacıların bu şekildeki başarıları yıllardanberi devam ediyor. Ancak bilgisayarda Q Klavye ithalatı ve kullanımı devam ederse, başarılarımız hayal olacaktır. 

Bilinmektedir ki Türk icâdı olan F klavye, en çok kullanılan harfler, hareket kabiliyeti en yüksek parmakların altında olacak şekilde düzenlenmiştir. 

F klavyenin mucidi, 02 Eylül 2016 târihinde, 91 yaşında vefat eden Dr. İhsan Sıtkı Yener’dir.  Merhum Yener aynı zamanda Milletlerarası Bilgi İşlem ve İletişim Federasyonu (INTERSTENO) Türkiye Temsilciliği Şeref Başkanı idi.  

İhsan Yener hoca, kendisini F klavyeye adamış, binlerce öğrenci, yüzlerce öğretmen ve onlarca dünya şampiyonu yetiştirmiştir. 1955 yılında Türk dili ve alfabesine en uygun olan F klavyeyi icat ederek, klavyenin on parmakla, bakmadan ilmî olarak kullanılması metodunu geliştirmiş ve Türkiye'ye armağan etmiştir. Yener Hoca, yazı teknolojileri alanında dünyadaki en büyük meslek kuruluşu olan ve Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren INTERSTENO'ya 5 Mayıs 1957 tarihinde Türkiye'nin katılmasını sağlamış ve yıllarca bu kuruluşun Türkiye Temsilciliğini / Merkez Komitesi Üyeliğini yürütmüştür. İhsan Yener, daha sonra bu kuruluşun Şeref Başkanlığına getirilmiştir. 

Türkiye, İhsan Sıtkı Yener’in buluşu sâyesinde 1955 yılından günümüze kadar geçen 62 yıl içerisinde Milletlerarası klavye yarışmalarında 80’den fazla madalya kazanmıştır. 

Sonraki yarışmalarda birincilikler kazanmamız isteniliyorsa, bütün devlet kuruluşlarında, okullarda ve üniversitelerde bizim klavyemiz ‘F’ klavye kullanılması mecburî tutulmalıdır! Hatta ‘Q’ klavyelerin ve dizüstü bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve daktilolarda ‘Q’ klavyeli yazı âletlerinin ithalatı yasaklanmalıdır.