1956 yılında, Topkapı Sur’larından Aksaray’a kadar açılan Millet Caddesi’nde, yüzlerce cami ve mescid yıkılmış, yokedilmiştir. İstanbul’daki, hele, asıl İstanbul olan suriçindeki mimârî dokuyu bilenler, bu iddiamıza katılırlar. Sur dahilindeki asıl İstanbul’un mimârî dokusunda, her mahallede, Cum’a ve Bayram namazlarının kılındığı bir merkezî cami vardır, bir de, her cadde ve sokakta da beher beşyüz metrelik mesâfede mescid’ler bulunurdu. Çok geniş Millet Caddesi açılırken, haydi diyelim, yolda kalan cami’ler, mescid’ler yol üzerinde kaldıkları için yıkıldılar, yolda kalmayan, hattâ kaldırımlarda bile olmayan cami ve mescid’ler de yıkılmış, yok edilmiştir. Aşağıda ba’zı örnekler vereceğim. 
Millet Caddesi açılırken, Millet Caddesi’nden Kaleiçi’ne sapıldığında, sağ tarafta kalan, Kürkçübaşı, Mehmed Şemseddin Camiî, Hicrî 917, Milâdî 1511 ile tarihlendirilmiş bulunan bu cami her nasılsa bu büyük yıkımdan kurtulmuştur. 
MUSTAFA ÇAVUŞ MESCİDİ: 13. Yüzyıldan kalma, bir Bizans Manastırı’nın kalıntıları üzerine, “Ni’melceyş” neferlerinden (Feth’in kutlu askerlerinden) Mustafa Çavuş tarafından yaptırılan işbu mescid, zamanla İETT’nin Topkapı Garajı içinde kalmış ve maalesef, bir müddet burasının deposu olarak kullanılmıştır. 1996 yılında onarılmış, Fatih Müftülüğünce imam ta’yin edilerek, yeniden ibâdete açılmış, beş vakit ezan okunur, namaz kılınır hale getirilmiştir. 
SARAÇDOĞAN CAMİÎ: Çapa’da, İstanbul Tıp Fakültesi’nin tam karşısında bulunan, Saraçdoğan Camiî’nin, vakfiyesi 1519 tarihini taşımaktadır. Cami, 1918 büyük İstanbul yangınında büyük hasar görmüş, 1956’da Millet Caddesi’nin açılışı sırasında, yolda ve kaldırımda olmadığı halde yıktırılmıştır. 1975-1977 yılları arasında yeni kurulan dernek tarafından yok edilen cami’nin arkasında kalan arsa’ya bugünkü şekliyle bu cami yaptırılmıştır. Sözümona, Selçuklu Mimârî tarzı’dır, denilse de maalesef, bu yapı cami’i’den başka herşeye benziyor. 
AMASYA’LI KAZASKER ABDURRAHMAN CAMİÎ: 
Amasyalı, Kazasker, Abdurrahman Efendi tarafından 1554 Milâdî tarihinde Mimar Sinan’a yaptırılan cami, 1894 depreminde büyük zarar görmüş, 1908 İstanbul yangınında da ahşap kısımları tamâmen yanmıştır. 
1950 yılında, Türkiye Anıtlar Derneği tarafından tamâmen restore edilmişken, 1956 yılındaki büyük yıkımda, yolun altında kalacağı zanniyle, Mimar Sinan’ın bir yüzük kaşı kadar güzel bu eseri tamâmen yıktırılmıştır. 
2011 yılında, Veyselkarânî, Hırka-i Şerif Camiî Hizmet Vakfı Başkanı, Pek Muhterem, Muhyiddîn Cesûr Bey tarafından merhûme eşi Kevser Hanım hayrına ihya etmiştir. 
Ördekkasap Mah. Millet Caddesi, Selimsâbit Sokağı, Dârü’l-Muallimat (Çapa Kız Muallim Mektebi -Çapa Anadolu Öğretmen Okulu karşısı) 
Cami’i’n ihyası üzerine şöyle tarih düşülmüş, 
Yapan Mimarın İsmi Mi’mar Sinandır, dedi. 
Yaptıran kişi ise, 
Abdurrahmandır, dedi. 
Muhiddin Cesur şimdi 
Yeniden yaptırırken, Zevcesine seslendi. 
Hey Kevser Hanım dedi... Hicrî, 1432
Allah Muhiddin Bey’in sa’yini meşkûr etsin! Merhûme zevceleri, Kevser Hanım’a rahmet eylesin, cennette kasırlar ihsan buyursun. 
Cami günümüz inşaat teknik ve teknolojisinin bütün imkân’ları kullanılarak hiçbir masraftan kaçınılmadan uygulanmış, enfes bir eser meydana gelmiş, minber, mihrap ve kürsü, kapılar ahşap işçiliğinin bütün incelikleri kullanılarak yapılmış, modern ısıtma-soğutma, ses yükseltme, aktarma cihazları ile donatılmış, halılar, cami’in ihtişamına uygun, kamera kontrol sistemi, hattâ soğutucu-ısıtıcı su sebili bile ihmal edilmemiş, emeği geçen herkese teşekkürler. 
FINDIKZÂDE MESCİDİ: Millet Caddesiyle Oğuzhan Caddesi’nin kesiştiği noktadaki Fındıkzâde Mescidi, hâlen, T.C. Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından ihâ edilmektedir. En kısa zamanda inşaat’ın tamamlanması ve ibâdete açılması en büyük arzumuzdur. Yıllar öncesinde, biraz da tesâdüfler sonucu bu mescid’in arsasının tesbiti ve bugünlerde ihya edilmesinde nâcizâne katkısı olan birisi olarak çok daha mutluyum. Şöyle ki, yaklaşık 30 yıl kadar öncesi, Fatih civarında, oto galerisi işleten bir dostumuz vardı. Bir gün gazete’ye geldi, Fındıkzâde de oto galerisi olmaya müsâid çok güzel bir yer buldum, burası muhtemelen Vakıflara ait olabilir. Sizler yardımcı olabilirseniz, gerekirse size belli bir hisse verir ortak ederim,” demişti. 
Vakıflarla temasa geçtiğimde, burasının 1956 yılında, Millet Caddesi açılırken, büyük yıkımda, yıktırılan Fındıkzâde Mescid’inin arsası olduğu anlaşıldı. Vakıflar Bölge Müdürlüğünde, “Burasının cami-mescid arsası olduğu, kesinlikle başka maksadlar için kiraya verilemeyeceği kaydı düşürüldü. İşte şimdi, diğer pekçok müsbet hizmetleri yanında Vakıflar Umum Müdürlüğü, Fındıkzâde Mescidini ihya ediyor, ne güzel... Darısı diğer imhâ edilen cami ve mescid’lerin başına... 
KARAMÂNİ PÎRÎ MEHMED PAŞA CAMİÎ: Fındıkzâde’de bulunan, Karamanî Pîrî Mehmed Paşa Camiî, 1956 yılında, Millet Caddesi’nin açılışı sırasında, büyük yıkımda yıktırılan, Büyük Halvetî Dergahı’nın yerine yapılmıştır. 
Karamâni Pîrî Mehmed Paşa, Yavuz Sultan Selim Han’ın Vezir-i Â’zam’larından olup, vefatı, Hicrî 940, Milâdî 1533 olup, Hulefâ-i Râşidîn’den, Haz.Ebû Bekr’in neslinden Dâvud Kayserî’nin yeğeni olmaktadır. 
Halfetî Şeyh’lerinden Cemâleddin-i Aksaravî ve halife’lerinin dergahı olan bu Tekke’nin önünde ve yanlarında çok geniş bir Hazireler vardı. 
Hazire: Şehir içindeki cami, mescid ve tekke’lerin önünde, arkasında, yanlarında, geniş mezarlık alanlarıdır. Bu Hazire’lere, camilerde vazife yapan şeyh’ler, müftüler, vâiz’ler, imamlar, vâkıf ve vâkıfeler, bunların aileleri defnedilirdi. Büyük Tekke ve Zâvizeyelere ise, Tekke’nin şeyh’leri, önemli mürid’leri, nisbetlerine göre, Şeyhu’l-İslâm’lar, müderrisler, Vezir-i Â’zam’lar ve diğer Devlet Ricali defnedilirlerdi. Fatih, Beyazıd, Yavuz Selim ve Kanûnî dönemlerinde Halvetî Şeyhi olan Karamanî Pîrî Mehmed Paşa’nın amcası, Cemaleddin İshak Karamanî de burada medfundur. 
Osmanlı Devlet-i Aliyye’mizin yüzakı Ulemasından, asıl adı, Şemseddin Ahmed, lakabı Şerefüddin, Şihâbüddîn, Molla Gürânî’dir. Fatih’in hem çocukluk hem de Şehzâdelik dönemleri Hocası olan, Molla Gürânî, Molla Husrev’in yerine Osmanlı Devlet-i Aliyye’sinin dördüncü Şeyhu’l-İslâm’ı olmuştu. 
Molla Gürânî’nin kabrinin başındaki taş’da şöyle yazılmıştı: 
“Lâilâhe İllâh, Muhammedün Resûlüllah, Kad İntekale min Dâri’l-Fenâ İlâ Dâri’l-Beka, el-Merhûm, el-Mağfûr, el-Muhtâç İlâ Rahmet-i Rabbihi’l-Mağfur-u Leh, el-Allâme, Şeyhu’l-İslâm, Ahmed el-Güranî Kuddise Sırruhû, ma’assalevât... (Hicrî 893) 
(Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın Resûlüdür. Bağışlayıcı (onu), Allah’ın rahmetine muhtâç, bağışlanan ve acınan, Ahmed Gürânî, Dâr-ı Fenâ’dan Dâr-ı Bekâ’ya intikal etmiştir. Sırrı Mukeddes olan, Salavât’la beraber. (Hicrî, 893) (Molla Gürânî velâdeti, H. 813, Milâdî 1410, Vefatı 893-1488) 
Karamânî Pîrî Mehmed Paşa Camiî’nin yeri, burada bulunan Hazire’ler, işgal edilmiş, üzerine tıpkı ön ve yan taraflarında olduğu gibi, yüksek bina’lar, apartmanlar, han’lar yapılmak üzereyken, Mehmed Şevket Eygi Ağabey’in zamanında, Bugün ve Sabah Gazete’lerinde yaptığı ısrarlı neşriyat ile kurtarılmış, 1970’li yılların ortalarında dernek tarafından bugünkü cami inşa ettirilmiştir. 
Cami’in yan tarafındaki Hazire, Fatih’in Hocası, Osmanlı Devlet-i Aliyye’mizin dördüncü Şeyhu’l-İslâm’ı, Molla Gürânî ve Şeyhu’l-İslâm Çelebizâde, İsmail Asım Efendi’nin ve yakınlarının da medfûn bulundukları Hazire, çöplük halindeydi, berduşların, ayyaş’ların, balici ve uyuşturucu kullananların mekânı haline gelmişti. Dostumuz, Fatih Belediye Başkanı, Mustafa Demir Bey’in himmetiyle burası temizlenmiş, Molla Gürânî ve yakınında bulunanların kabir’leri yenilenmiş, temizlenmişti. Molla Gürânî’nin mezar taşı’nın kitabesi ve başına dikilen kitabe çok güzel bir şekilde yerleştirilmişti. 
Bu yazıyı kaleme almadan önceki son ziyâretimde, eski günlerdeki gibi olmasa da, manzara, yine de iç açıcı değildi. Buradan, açıkça, Dostumuz Mustafa Demir’den rica ediyoruz, lütfen, ta’limat veriniz, belli aralıklarla, taşeron firma burasını temizlesin, Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne de, kesin ta’limat veriniz, bu mekânı yeşillendirsinler ve çiçeklerle donatsınlar. Bu milletin hayır du’a’sına çok ihtiyacınız olacak...