“Bir gün Yusuf babasına demişti ki; Babacığım ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederken gördüm.” Babası “yavrucuğum dedi, sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.” Yusuf Suresi 4. ve 5. ayette geçtiği gibi, Hazreti Yusuf’un on bir kardeşi vardır. Kendisiyle birlikte 12 kardeş. Babası da kendisi gibi bir peygamber olan Hazreti Yakup’tur ve Tevrat'ta adı İsrail diye geçer. Yani Hazreti Yakup’un diğer adıdır İsrail. Ne ilginçtir ki, İsrail kelimesi İbranice’de “Tanrı ile güreşen” anlamına gelir. Burada sembolik bir anlam vardır. Fikir konusunda Hazreti Yakup’un yaratan ile mücadele ettiğini düşünmektedirler. O günden itibaren İsrailoğulları 12 boya bölünmüştür. Yine ne tesadüftür ki, Avrupa Birliği’nin bayrağında 12 yıldız vardır.

Sadece bu olay karşısında bile 12 farklı boya bölünmüştür İsrailoğulları… Sen onları birlik halinde olduğunu sanırsın, halbuki kalplerinin atışları farklı, kafaları karışık, düşünceleri darmadağınıktır. (Haşr Suresi 14. Ayet)

Hazreti Yusuf konusuna geri gelirsek. Rabbi onca kardeşi arasında O’nu seçmiş, rüyada görülenlerin yorumunu öğretmiş, Hazreti İbrahim, Hazreti İshak ve Hazreti Yakub soyuna yani İsrailoğullarına nimetini tamamlamıştır.

Hazreti Yusuf’a ayrıca gökyüzündeki 11 yıldızın, güneş ve ayın hükmü verilmiştir. Astroloji, 17. Yüzyıla kadar dünyaya egemen olan o zamanki küresel baronlar tarafından pozitif bir bilim olarak görülmüştür. Ne ilginçtir ki bugünlerde, meteorolojiyi pozitif bir bilim olarak gören dünya, astrolojiye itibar suikastı yapıyor, neden acaba? Kur’an ilmine göre, yağmur sırasında dünyaya ne kadar yağmur tanesinin düşeceği sırdır. Ama artık tahmini olarak birkaç saat sonra bile yağmur yağacağının tahminini yapmak mümkündür. Hal böyle iken, gökyüzünde bir dolunay varken bile, nasıl insanlar uykusuz ve sinirli olabiliyorsa, yıldızların da mutlaka insanlar üstünde bir etkisi vardır.
İşte tam da bu dönemde astrologlar adeta hep bir ağızdan şu uyarıda bulundular. Özellikle 28 Ekim gecesi yani bu gece yaşanacak kanlı ay tutulması için tehlikeli bir sürecin başlangıcı olduklarını belirttiler. Astrolog Hilal Saraç, dünyada bütün dengelerin değişeceğini belirtirken, bir diğer astrolog Nilay Dinç ise, Güneş – Ay düğümü ve Pluton kontakları tehlikeli demiştir.
Astrologlar arasında öngörüleriyle dikkat çeken isimlerden Öner Döşer ise Ekim ayına girerken, Simge Fıstıkoğlu’nun Gökyüzü Sohbetleri adlı programında ülkeler arasında saldırgan bir tutumun yaşanabileceğini dile getirmişti.

Geçtiğimiz haftaki yazımda vurgulamıştım. Gazeteniz Önce Vatan’ın Haber Müdürü Funda Akosman da gazeteciliğin yanı sıra, görüşlerini çok doğru ve iyi niyetli bulduğum bir astrologdur. Kendi kaleme aldığı “Astroloji Öğreniyorum” kitabı çok satan kitaplar arasında. Bunda umarım Liburudenda Kitap Cafe adlı mekanımda daha önce yaptığım imza gününün de payı olmuştur. 2 Kasım’da Tüyap Beylikdüzü Kitap Fuarı’nda imza günü olacak. Özellikle Astroloji ve gazeteciliğe ilgi duyan gençleri saat 16.00’daki imza gününe beklerim. Bende orada olacağım.
Kadim bilgilerle uğraşanların mutlaka iyi niyetli olması lazımdır. O da Funda Hanım’da fazlasıyla var. Akosman’la yaptığım görüşmede, Cumhuriyetimizin 100. Yılında güçlü bir tutulma olmasının tesadüf olmadığını söyledi. Akrep burcu üzerinde olacak olan tutulmanın ülkemiz için kadersel bir özelliği olacak. Şimdi birlik olma zamanı. Öze dönme, içimizi güçlendirme, ailemize kenetlenme, ülkece bir olma zamanı. Funda Akosman’ın şu görüşünü çok beğendim. Güneş Anadolu’dan parlayacak. Türk halkı dünyaya rehberlik edecek.
 
Peki gelelim İsrailoğulları meselesine. O dönemki İsrailoğulları, bugünkü İsrail ile aynı mı? Hazreti İsa, Romalılar tarafından asılmadan evvel yargılanırken, dönemin Romalı yargıcı sorar, “Bunun lanetini üstüme almam. Siz üzerinize almak ister misiniz?” O dönemin Yahudi hahamları evet der, laneti üzerimize alıyoruz yeter ki, öldürün O’nu.” Neden mi? Çünkü yaşarsa dönemin ruhban sınıfını ortadan kaldıracaktır da ondan.
Yahudilik bir ırktır. Musevilikse bir dindir ve bu dine kendi ırklarından başkasını girmesini istemezler ve yine ilginçtir, lanetli oldukları iddiasını ilk olarak kendileri ortaya atmıştır. Tevrat, Babillerinin saldırısı sırasında tahrip edilmiş ve Süleyman mabedi de yıkılmıştır. O dönem de Tevrat’ı yeniden yazmışlardır. Günümüze gelen Tevrat’ta ise Hazreti Nuh’un oğlunun babasıyla dalga geçtiğini ve Türklerin atası olarak görülen Yafes’in bu durumdan dolayı İsraillilerinin atası olacak kardeşini azarladığı anlatılır. Bunun üzerine Hazreti Nuh, oğlunu lanetlemiş ve lanet olarak da Yafes ve soyunu, başı sıkıştıkça koruma görevini vermiştir.

Tarihe baktığımızda ise bunun tersi olduğunu görüyoruz. Yahudiler, İspanya engizisyonu altında soykırıma uğrarken, onları kurtaran yine Osmanlı değil midir? Sultan II. Bayezid kadırgalar göndererek, Yahudileri Osmanlı topraklarında iskan etmiştir. 2. Dünya Savaşı’nda Alman Hitler’in Yahudi soykırımı sırasında da Türkiye Cumhuriyeti’nin Yahudileri soykırımdan kurtarmak için Türk diplomatlar aracılığıyla nasıl mücadele ettiğini öğrenmek için Ayşe Kulin’in “Nefes Nefese” adlı kitabını okumanızı öneririm. Okurken gerçekten nefesinizi tutacaksınız.

19. yüzyılda temelleri atılan Siyonizmin, - Burada Siyon, Kudüs ve bir bütün olarak İsrail diyarıdır. Amacı vadedilmiş topraklara dönmektir. Fakat bu fikir Yahudilerin bir kısmı tarafından reddedilir. Onlar Mesih gelmeden İsrail’e dönmeyi reddeden ve “Tevrat’a dönmeliyiz” diyen muhafazar Yahudilerdir ve Ortodoks Yahudilere karşı çıkarlar. Sonrası malum, Avrupa’da başını Hitler Almanyası ve İtalyan Mussolinisi'nin  çektiği Yahudi soykırımı… Avrupa’da soykırımdan kaçan ilk Yahudilerin gemisinde şu pankart yazar: Almanlar ailelerimizi yok etti. Siz umutlarımızı yok etmeyin.” Şu anda kimin umutları yok ettiğinin yorumunu siz okuyucularıma bırakıyorum.

Haftaya bir cumartesi gününde daha görüşmek dileğiyle. Yarın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşında. Doğum günün kutlu olsun Türkiye’m. Nice yüzyıllara. Yüzün hep gülsün.