1927 yılında Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. İstanbul’da avukatlık yaptı. Türkiye Millî Kültür Vakfı kurucularından ve Vakfın ilk Mütevelli Heyeti Başkanı’dır. Milletvekili seçilince görevini Turgut Özal’a (1927- 1993), Sayın Özal’da siyâsî hayata girince Hulûsi Çetinoğlu’na (1928-1995) devretti. Sayın Çetinoğlu’nun ebedî âleme intikalinden sonra Prof. Dr. Sâlih Tuğ Mütevelli Heyet Başkanlığı’na seçildi. Vakıf, hizmetlerine kesintisiz olarak devam ediyor.

Sayın Bozbeyli, 1961 yılında Adalet Partisi (AP) milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi (T.B.M.M.)'ne girdi. 1961-1977 yılları arasında, 12, 13, 14 ve 15. Dönemlerde İstanbul milletvekili olarak görev yaptı. Bu süre içinde 1961-1962 yıllarında Adalet Partisi Meclis Grubu Başkan Vekili, 1962-1965 yıllarında 3 dönem T.B.M.M. Başkan Vekili, 1965-1970 yıllarında 3 dönem T.B.M.M. Başkanı olarak hizmet verdi. 1970 yılında AP'den istifa ederek yeni kurulan Demokratik Parti'nin (DP) genel başkanlığına seçildi. 1980 yılında genel başkanlık görevinden ve aktif politikadan ayrıldı. Sonraki yıllarda Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı.

Ferruh Bozbeyli, siyâsî ahlâk ve prensip sâhibi bir şahsiyet olarak tanınmış, millî, mânevî ve insânî değerlere saygılı olmuş, saygıya lâyık görülmüş, siyâset sâhasının kirli ve kaygan zemininde temiz ve dimdik kalabilmiş nâdir siyasetçilerden biridir. Muhafazakâr baba ocağında tanıştığı değerlerle olan irtibâtını üniversite tahsili yıllarında devam ettiği Türk Milliyetçiler Derneği’nde ve diğer sohbet halkalarında; Prof. Dr. Nurettin Topçu (1909-1975), İsmail Hâmi Danişmend (1892-1967), Rahmi Eray (1918-1958) ve Sâmiha Ayverdi (1905-1993) gibi müstesna şahsiyetlerden ve Kazan Türklerinden, Zeyrek Camii İmamı Abdülaziz Bekkine Hocaefendi’nin 1895-1952) bulunduğu ilim meclislerinde geliştirdi, pekiştirdi.

Hocaefendi; ‘İki nokta arasından bir doğru geçer. İnsan doğum ve ölüm arasında bu tek doğru üzerinde yürümelidir. Bu doğrunun adı ‘Sırat-ı Müstakîm’dir. Allah’ın Müslümanlara târif ettiği ve Müslümanların ayrılmaması gereken tek doğru yoldur.’ Diyordu. Bozbeyli o yoldan hiç ayrılmadı. Söyledikleri ile yaşayışı hiçbir zaman birbirinden farklı olmadı. Ne yazık ki siyâsî hayatta DP Genel Başkanı olarak kaldığı süre; haklı ile halk ile berâber olmak yerine, güçlü ile birlikte olmaya alıştırılmış insanlara, Makyavelizm’in kötü sonunu anlatmaya yetmedi. Sadâkati liyâkate tercih edenler O’na bu imkânı vermediler. O da başarıya, inandığı değerlerden vazgeçerek ulaşmayı tercih etmedi.

Kendilerine sıhhat, saadet ve huzur dolu daha nice yıllar dilediğimiz Muhterem Ferruh Bozbeyli Beyefendi, 2018 yılında; 91. baharını, 59 yıllık eşi Güngör Bozbeyli Hanımefendi ile birlikte Ankara’da yaşamaktadır.

Büyük oğlu Mehmet Bozbeyli İnşaat Mühendisi olarak yurt dışında çalışıyor. Küçük oğlu Endüstri ve Tasarım Mühendisi Emre Bozbeyli İstanbul’dadır. Torunlarından 1996 doğumlu Derin Bozbeyli, Üniversiteyi bitirdikten sonra master eğitimini tamamlamak üzere tahsil hayatına devam ediyor. 2002 doğumlu Nazlı Bozbeyli ve 2003 doğumlu Ege Bozbeyli lisede okuyorlar.

***

Temelinde İslam bulunan Türk millî kültürü ile yoğrulmuş irfan hazinesi Ferruh Bozbeyli’nin kaya sağlamlığındaki düşüncelerinden bercesteler: • Bir milletin en büyük eseri, kendi devletidir. Devlet, ‘nizam’ demektir. Nizam ise ‘intizam’dır. Devletin olmadığı yerde kanunsuzluk ve anarşi vardır. Devlette ve müesseselerinde kusur aranmaz. Kusur, onu işletemeyen yetersiz yöneticilerdedir. Hukuku işletemeyen devlet, millet gözünde itibârını kaybettiği gibi, dost için güvensiz, düşman için çelimsiz hâle gelir.

Türkiye’de şöyle bir şey müşahede ediyorum; Türkiye’de bazı insanlar fikir paketleri hazırlıyor. Bunlar partilerdir, fikir kulüpleridir, cemaatlerdir, tarikatlardır, şeyhlerdir. Bir kısım insanlar da o düşünceleri ezberlerler. O paketin dışına çıkanları suçlarlar. Bu da Türkiye insanlarını birbirinden uzaklaştırıyor. Birbirini tanımaz, birbirine itibar etmez, birbirini hoşgörü ile karşılamaz hâle getiriyor.

Ben medeniyeti soyut değerlerle yaşayan bir topluma ulaşmak olarak anlıyorum. Ne demek istiyorum? İnsanlarımız beş duyusuna çarpan, müşahhas -şimdi somut diyorlardeğerlerle yaşıyor. Gözünün gördüğü, tadına baktığı, sesini duyduğu, eliyle tuttuğu şeylerle yaşıyor. Koyunlar, kuzular da böyle yaşıyor. Ama adâleti kimse avuçlayamamıştır. Kimse merhametin sesini dinlememiştir. Bunlar mânevî değerlerdir. Ama bir toplum ne zaman adâletle, hürriyetle, sabırla, sevgiyle, merhametle yâni mânevî değerlerle, yâni soyut değerlerle yaşıyorsa, adâletle yaşıyorsa… medenî bir toplumdur.

Siyâset, ortak aklı bulma mücâdelesidir. Bunun için öteki insanları da adam yerine koyacaksın, fikirlerine itibar edeceksin. Başka nasıl olacak? Peygamberimiz, peygamberken bunu yapmış da biz kim oluyoruz?

ESERLERİ:

Muhterem Bozbeyli’nin yazı hayatı 1961 yılında küçük hacimli 4 adet kitapla başladı: 1- Kalkınma ve Planlamada C.H.P. 2- Kalkınma ve Planlamada A.P. 3-Kalkınma ve Planlamada G.P. (Güven Partisi), M.P. (Millet Partisi), M.H.P. (Milliyetçi Hareket Partisi), T.İ.P. (Türkiye İşçi Partisi), Y.T.P. (Yeni Türkiye Partisi) 4-Parti Programları.

DEMOKRATİK SAĞ

Siyasî, idârî ve sosyal mevzularda tahliller, tespitler ve tavsiyeler ihtiva eden, hamûlesi fikir ve tecrübe olan ilk kitabı ‘Demokratik Sağ’ adı ile 1976 yılında Dergâh Yayınları arasında çıktı. 13,3 X 19,5 santim ölçülerinde, 260 sayfadır.

Eser, ‘Millet Gerçeği’ başlığı altında şu cümlelerle başlıyor: ‘İnsanlığın mâcerâsı, bir bakıma, olanla, olması gereken arasında dönüp duruyor. Gelmiş geçmiş peygamberler, büyük velîler, ahlâkî yüceliğe ermiş, hikmet sâhibi ulu kişiler, insanlara olması gerekeni söylemişler ve söylediklerini kendi hayatlarında yaşamışlardır. Esâsen olması gerekeni bulmak ve bilmek için insan aklı, en büyük rehberdir. Aslında herkes olması gereken, yapılması icabeden en doğru hareketin ne olduğunu bilir de, kötü olduğunu bildiği bazı davranışlardan yakasını kurtaramaz. Faziletin, reziletten; sabır ve sükûnetin, öfke ve kızgınlıktan; vatan sevgisi, insan sevgisi gibi ulvî duyguların, kötü emellerden üstün olduğunu ve insanı daha çok yücelteceğini herkes takdir eder de, bu yüce duyguları yaşamaya daima güçleri yetmez. Zaten iyilikler de kötülükler de yaratılmıştır. Yaratılan her şey belli bir süre yaşayacaktır. İyiyi, güzeli ve doğruyu aramak bulmak ve yaşamak… Olması gereken budur. Kötülükler, çirkinlikler ve yanlışlıklar yaşanıyor... Olan da budur. İnsanlığın gayesi; olanı, olması gereken değerlere doğru götürmek, fert ve toplum olarak mükemmele ve yüceliğe ulaşmaktır.’ Bozbeyli bu yüceliğe ulaşmaya çalışmakla iktifa etmemiş, tanışmak ve çevresinde bulunmak imkânına sâhip olduğu hikmet sâhibi ulu kişilerin rahle-i tedrisinde öğrendiği metotlarla, çevresindeki insanlara faydalı olmaya gayret etmiştir. Ebedî mürşidimiz Efendimiz (as)’ın mübârek sözü: ‘İnsanların en hayırlısı, insanlığa faydalı olandır.’ Cümlesi, Bozbeyli’nin hayat prensibi olmuştur.

Türk-İslam inancını; ‘Aziz Anadolu toprakları, hilâlimizin koynuna girdiği günden bu güne kadar, bu topraklara bin bir bayramın huzuru serpilmiş ve ruhlarımıza bin bir bayramın duâsı sinmiştir. İlk duâ, duâ edeni kalmamış kimsesiz ruhlara armağan edilmiştir.’ Veciz cümlesiyle târif ediyor. Diğer sayfalardaki makalelerde; ‘Fert ve Toplum İlişkileri’, ‘Demokratik Sağ Düşünce’, ‘Millî Kültür Kurumları’, ‘Kalkınmanın Hedefi’, ‘Kudretli Türkiye’ başlıkları altında ‘güçlü devletmüreffeh millet’ hedefine giden yollara kapı açılıyor. Denilebilir ki Türkiye’mizde sol düşüncenin çarpıtarak târif etmeye çalıştığı ‘sağ düşünce’yi, efrâdını câmi, ağyarını mâni ölçüleri içerisinde ve ‘demokratik sağ’ başlığı altında ilk defa Ferruh Bozbeyli ortaya koymuştur. Ülkemizde hiçbir siyâsinin telaffuz etmeye cesâret bile edemediği, ‘gelir dağılımı’nda ideal dengenin sağlanması’ meselesi de demokratik sağ düşüncenin hedefleri arasında yer almıştır. Eserdeki diğer makalelerde; Osmanlı’dan miras kalan sağlam temeller üzerinde yeniden inşa edilmesi gereken sistemin olmazsa olmazları iknâ edici ifadelerle anlatılıyor. Bunların çoğu gerçekleştirilemediğinden, devletlerarası ve devlet-millet ilişkilerimizde sıkıntılar yaşanıyor.

BİRİNCİ CEMRE / Siyâsî Hikâyeler

İkinci kitabı, 1977 yılında 11,5 X 18,5 santim ölçülerinde, 130 sayfa hacimle, Selçuklu Yayınları’nın 1 numaralı ürünü olarak yayımlandı. Bozbeyli ikinci kitabını; ‘Allah’ın istediği gibi’ olmaları dileğiyle, aziz yavruları Mehmet ve Emre’ye armağan’ etmiş. ‘Okuyucularımla sohbet’ başlıklı sunuş yazısında; ‘Hikâyecilik bir sanattır. Benim böyle bir iddiam yok. Ben, içinde yaşadığım bâzı olayları, hikâye biçiminde okuyucuya sunmak istedim. Siyâsî hayatım boyunca yaşadığım olaylar, bunlardan ibâret değildir. Siyâset mutfağında hazırlanıp halka sunulan olayların hangi kaptan hangi kaba aktarıldığını, neyle karıştırıldığını ve içine nelerin katıldığını yakından gördüm.’ Diyor. Toplum olarak bir arayış içindeyiz. Bir insan için olduğu gibi, bir toplum için de, en önemli şeyin, ‘kıbleyi, yönü doğru tâyin etmek’ olduğunu belirtiyor. Hemen her vesile ile dile getirdiği düşüncesini burada da tekrarlıyor: ‘Karşılıklı fikirlerin seviyeli bir diyalog kuramadığı toplumlarda, herkes kendi monoloğunu söylemeye devam eder. Devlete ve kanunlara güvenme duygusu zayıflar, herkesin kendi siyâsî kampına sığınma eğilimleri gelişir. Ortak hedef kaybolur. Ülke ve millet bütünlüğü tehlikeye düşer. Hukuk, ahlâk ve her türlü isânî düşünce; yerini sahte usullere, kurnazlık ve çıkar hesaplarına terk eder.’ Ve Bozbeyli etiketli bir tespit: ‘Birçok insan, inandıkları yerde değil de sığındıkları yerlerde kalmışlardır.’ Bu zelil durumdan kurtulmanın reçetesini de veriyor: ‘Her insan gibi, her toplum da iyiliklere sarılabildiği ölçüde gelişir ve yüceliklere tutunabildiği kadar yücelir.’ Kitapta, her birinin okunması okuyanın 3-5 dakikasını alabilecek fakat düşünmesi ve teemmülü günlerce devam edecek, yalnız muhtevâsı ile değil, sayısı itibâriyle de dikkat çeken 33 adet hikâye var. Hepsi hayattan… Hikâyelerden çıkartılacak dersler de var... Derslerin büyüklüğü, kitabın hacminin çok üzerindedir.

ALACA SİYÂSET (Siyâsî Hikâyeler) 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 176 sayfa hacimli eser, ‘Birinci Cemre’ isimli kitabın genişletilmiş şekli olarak 2000 yılında Bab-ı Âli Kültür Yayıncılığı A.Ş. tarafından yayımlandı. Torunu Derin Bozbeyli’ye ithaf edilmiştir. Eserde; ‘Birinci Cemre’dekilere ek olarak ‘Alaca Siyâset’ başlıklı sunuş yazısı ile birlikte 19 adet didaktik özelliğe sâhip, makalemsi hikâye veya hikâyemsi makale yer alıyor. Sunuş yazısında Yalnız Demokrat Ferruh Bozbeyli; ‘Geniş halk kütleleri için demokrasi; bir umut, bir çâre, bir çözüm yolu, bir yenilik, bir aydınlıktır.’ Diyor. Ancak halkın sevgilisi olan demokrasiden korkanlar, halkın irâdesi yerine, arkalarındaki çoğunluğu dayanarak kendi irâdelerini hâkim kılmaya kalkıştıklarında demokrasi susturuluyor. Şahsî irâdeler yanlışlıklarla mâlûldür. Bir yanlışlıktan, bir haksızlıktan faydalananlar, haksızlığa karşı koymak lüzûmunu hissetmezler. İşte o zaman, ‘alaca siyâset’ teşekkül ediyor. Kitapta, alaca siyâsetten örnekler yer alıyor. Daha çok da resmî ziyâret maksadıyla yurt dışı seyahatlerde karşılaşılan alâka çekici ve düşündürücü sahneler… Hindistan’dan bir tespit: Cuma mescidinde etraf dilencilerle dolu… Sakal-ı Şerif ve Peygamber Efendimize ait olduğu söylenen bir diş ve tespihten meydana gelen mukaddes emânetleri gösteren adam dudaklarına yeşil boya sürmüş ve etrafına dayanılmaz bir koku neşrediyor. ‘Mânen Müslümanlıkla koyun koyuna yaşayan temizlik, burada birbirinden okyanuslarla ayrılıyor.’ Ve Tac Mahal… Ay gibi, güneş gibi bir şey. Pırıl pırıl pırlanta… On dördüncü çocuğunu dünyaya getirirken ölen eşi Mümtaz Mahal adına, Bâbür İmparatoru Şah Cihan tarafından yaptırılmış. Osmanlı mimarı Muhammed İsa Efendi’nen eseri… Târihe meraklı olan okuyucu, eşinin vefatı ile dayanılmaz acılara gark olan Şah Cihan’ın, oğlu Alemgir (Evrengzib) tarafından tahtından indirilip penceresinden Tac Mahal’i gören küçük bir odaya hapsetmiş olduğunu hatırlayıp hüzünleniyor. Âlemgir iyi bir Müslüman olmasına rağmen İslâm’ın hoşgörü ve adâlet anlayışından nasibini alamamıştı. Cengâver bir komutan olarak ülkesini en geniş sınırlara ulaştırdı ise de hatâlı yönetiminin neticesi olarak, ölümünden sonra ülkesi dağıldı. Sayın Bozbeyli de aynı hüzünleri yaşamış olmalı ki, Tac Mahal’den ayrılırken, dönüp dönüp, bir daha, bir daha seyrediyor…

***

Ferruh Bozbeyli, özlediği yönetim anlayışının tam da böyle olduğunu düşündüğü bir hâdiseyi arkadaşının hikâyesi olarak naklediyor: Almanya'da alışveriş yapmak için eşimle birlikte büyük bir mağazaya girdik. Girerken omuzum kapıya dokunmuş. Kapı yeni boyanmış ve henüz boya kurumamış olduğu için pardesümün omuzu da lekelenmiş. Ben farkında olmadım. Bir Alman, ‘Pardesünüz boyandı.’ diye beni uyardı. Ve ilâve etti: ‘Sanıyorum yabancısınız. Böyle hallerde mağaza yönetimi kimseye zarar vermemek için tedbir almak mecbûriyetinidedir. Uğradığınız zararı ödetmek için mağaza müdürüne müracaat etmeniz uygun olur.’ dedi. Biraz da benim dikkatsizliğim vardı. Pek ihtimal vermedim ama şu işi bir deneyelim dedim. Müdüre gittik. Durumu anlattık. Müdür: ‘Af edersiniz. Hemen telâfi edelim. Pardesünüzü temizleyiciye verin lütfen. Ve faturasını getirin. Hemen öderiz.’ dedi. Pardesüyü temizleyiciye bıraktık. İki gün sonra pardesüyü almaya gittim. Pardesü bir güzel temizlenmiş. Temizleyici dikkatimi çekti ve dedi ki: -Görüyorsunuz lekeyi tamamen çıkaramadım. İsterseniz bu leke tamamen çıkmaz diye bir yazı vereyim elinize. -Evet, çok dikkat edilirse fark ediliyor ama vereceğiniz yazının ne faydası olacak? -Mağaza sahibi o zaman size yeni bir pardesü almak mecburiyetindedir. Biraz şaşırdım. İçimden, denemeye devam, dedim. ‘Peki, o yazıyı lütfen verin.’ Pardesüyü ve temizleyicinin verdiği ‘Bu leke tamamen çıkmaz.’ yazısını aldım ve mağaza müdürüne gittim. Müdür yazıyı okudu. ‘Bu durumda size yeni bir pardesü almamız veya bedelini ödememiz gerekiyor. İsterseniz eski pardesünüzü alın ayrıca size elli dolar vereyim ve uzlaşalım.’ Dedi. Uzlaşmayı tercih ettim.

* * *

Kitabın sonraki sayfalarında; ‘Çan Sesi’, ‘Londra’dan’, ‘Rusya Gezimiz…’, ‘Burası Fransa’, ‘Nara’, ‘Ertuğrul Şehitleri Anıtı’, ‘Hicaz Yolculuğu’, ‘Drina Köprsü’ ve diğer yazılar yer alıyor. Hapsi, katı kalpleri yumuşatan, kuru gözlere yağmur bulutları göndererek ıslatan içli ve duygulu hâtıralar. ‘Kriçim Köyü’ ve köyün günahsız gelininin duygulu ve yanık sesiyle söylediği; ‘Bu dağların karı bir gün erir mi? / Ah! Ölmeden can sılayı görür mü?’ söyleriyle buram buram vatan hasreti taşıyan, burcu borcu Anadolu kokan o türkü yok mu?… Ah o türkü, ah o duygulu ve yanık ses dizginlenemeyen duygulara, zapt-ü rapt altına alınamayan hıçkırıklara sebebiyet veren güzel gelin… Muhterem Bozbeyli, ‘Hikâye bir sanattır. Benim öyle bir iddiam yok!’ Diyerek kendisine bühtanda bulunmamalı, yazmaya devam etmeli. Yarınlarda torunlarımızın bu tür yazılara çok ihtiyacı olacak.

YALNIZ DEMOKRAT / Ferruh Bozbeyli Kitabı: İhsan Dağı ve Fâtih Uğur’un sorularına verdiği cevaplar sebebiyle bir ‘Ferruh Bozbeyli Eseri’ sayılan kitap, Timaş Yayınları arasında 2009 yılında yayınlandı. 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 415 sayfadır. Başarılı sorularla Ferruh Bozbeyli’yi bütün yönleriyle tanıtan, parlak soruları, daha parlak cevaplarla, ‘güneş çıktıktan sonraki ay’ durumuna indiren müthiş bir röportajın kitabı… Tecrübeler zinciri var, mutlak çözümler var, iyiye ve güzele ve dahi doğruya yönlendiren öğütler var… Münhasıran bu kitabı tanıtacak bir tam sayfa hazırlamak gerek… Gelecek haftalarda inşallah…