Oğuz Çetinoğlu: Türkler târih boyunca dünya coğrafyasının muhtelif yerlerini ‘Vatan’ hâline getirdiler. Bâzı bölgeleri, orada temsilciler bırakarak terk etmek mecburiyetinde kaldılar. Bu sebeple ‘Vatan’ kavramı çeşitlenip zenginleşti. ‘Ata Vatan’ diyebileceğimiz Altay ve Ötüken dolayları var. Anadolu ve Trakya, ‘Ana Vatan’ımız, Kıbrıs ‘Yavru Vatan’. Kırım, Doğu Türkistan ve Kerkük-Musul ise ‘Garip Vatan’  ‘Garip Vatan’ sıcak gündemimizde. ‘Garip Vatan’ ile alakalı olarak ‘81 Düzce, 82 Kerkük, 83 Musul’ söylemini nasıl buldunuz? 

Atilla Çilingir: Atalarımızın izini taşıyan Kerkük ve Musul meselesini târihin gerçeklerine bırakarak; ‘82 Kerkük, 83 Musul’ söylemini günümüzün Ortadoğu’sunda yaşanan gerçeklere göre değerlendirdiğimizde; bu söylemin tamamen iç siyaseten kullanıldığı, konunun hassasiyetini bilen çevrelere siyasî bir mesaj olduğu çok açıktır… Ortadoğu’yu GBOP çerçevesinde yeniden şekillendiren ABD bugün; Kerkük, Musul gibi petrol ve doğal gaz yatakları yönünden dünyanın en zengin bölgelerinden bu iki önemli merkezde söz sâhibi olmuş, askerlerini bu bölgelere yerleştirmiş, bâzı terör gruplarını kendi menfaati için kullanır hâle gelmişken; Evet, yüzyıllar boyunca atalarımızın egemenliğinde kalan; Türkmen kardeşlerimizin yaşadığı bu iki önemli vilâyetin zamanı geldiğinde ‘Türkiye’nin 82 ve 83’ncü illeri olur’ söylemi; bu cümleyi kuran siyasî liderin partisine oy verenlere, o bölgelerde yaşayan kardeşlerimize bir mesaj, bir moral verme olarak değerlendirilebilir. Ancak bölgede yaşayan Türkmen kardeşlerimizin bu süreç yaşanırken orada yalnız olmadıklarını göstermek, onların hukukî haklarını savunmak, bölgede millî güvenliğimizi tehdit eden oluşumları engellemek ama bunu da bölgede mevcut ülkelerle koordine ederek yapmak önceliğimiz olmalıdır.  Şu anda da ülkemizi yönetenler bunu yapmanın gayretindedirler.                                                                 

Çetinoğlu: ‘Bizim, hiçbir devletin toprağında gözümüz yoktur. Hiçbir devletin de topraklarımızda gözünün olmasına tahammül edemeyiz.’ Devletimizin kuruluşu döneminde güzel ve yerinde bir slogandı. Sonra anlaşıldı ki, bizim kimsenin toprağında gözümüzün olmayışı, başkasının bizim toprağımızda gözünün olmasını engellemiyor. Neden engellemiyor? Noksanlık nerede? Askerî gücümüzde mi, millet olarak mutlak barıştan yana olmamızda mı, siyâsî irâdede mi? Vatanın bölünmezliği prensibine olan inancımızdaki zâfiyette mi? 

Çilingir: Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ söylemi; devletimizin kuruluşunda, dış ilişkilerimizde dâima bize yol gösteren en önemli tespit olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devletini barındıran bu coğrafya; üç kıtayı birbirine bağlayan, târihî ve hayatî geçmişi, mahallî zenginliği, çevresinde mevcut pek çok problemli komşu ülkelerle önemli bir görüntü arz etmektedir. Pek çok medeniyetlere, dinlere otağ olmuş bu vatan topraklarımıza, 1071’de adımımızı attığımız ilk günden buyana Haçlı zihniyetinin temsilcileri; Türklerin, Büyük Türk Milletinin bu coğrafyada olmasını hiçbir zaman istememiş, burada olmamızı içine sindirememiştir. Ardımızda kalan 946 yıllık zaman, bizlerin ata yadigârı bu topraklardan çıkıp gitmemiz, çıkarılmamız maksadıyla kurgulanmış senaryoları, türlü ihânetleri, savaşları anlatır. Üç kıtanın hâkimi Osmanlı’nın yıkılmasıyla başlayan süreçte yaşananları, ‘düşman vatanın bağrına hançerini dayadığında’, her türlü ihânet ve şer odaklarının neler yaptığını, istiklalimiz uğruna, özgürce hayat hakkımız için milletimizin tereddütsüz canı da, malını da nasıl fedâ ettiğini, târih sayfalarımız açıkça belirtmiştir.

Devletimizin bir asırlık kuruluş târihi içerisinde bizim hiçbir ülkenin toprağında gözümüz olmamış tam aksine vatan coğrafyamızı savunabilmek marsadıyla türlü tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya olmuş ama bunları da dimdik duruşumuzla, birlikteliğimizle, vatanımızı savunmanın kararlılığı ile savuşturmaya hazır olduğumuzu cümle âleme göstermişizdir.

Ancak millî güvenliğimizi korumak, kollamak için yeri ve zamanı gelir de böylesi bir durum söz konusu olursa şu husus bilinmelidir ki;

Türkiye bölgesinin en güçlü devleti olarak, milletinden aldığı güç ile topraklarımıza vâki olacak her türlü tehdidi; bugün de savuşturacak, hakkını hukukunu her zeminde koruyabilecek güç ve kararlılıktadır.

 Yakın târihimize bakıldığında; Devletimizin, milletimizin millî menfaatlerini korumak adına Cumhuriyet Ordularımızı sâdece Kıbrıs Adası’nda görürüz ki, bu başarılı harekât da adada ki soydaşlarımızı Rum mezâliminden kurtarmak, adanın Yunanistan’a ilhakını önlemek, Lozan’da kurulan Türk-Yunan dengesinin bozulmasının önünü kesmek maksadıyla 1959-1960 Londra ve Zürih milletlerarası anlaşmalarından doğan Türkiye’nin Garantörlük hakkı çerçevesinde gerçekleşmiştir.

 Kore’de dünya barışına hizmet adına o yaban ellerde yarattığımız kahramanlıkları târih sayfalarına kazıyan Mehmetçiklerimizi, dost ve müttefik Güney Kore’deki Türk Şehitliğinde yatan evlatlarımızı unutmamak gerekir.

Kısacık da olsa özetlemeye çalıştığım bu târihî gerçeklere bakıldığında; Asırlık bir çınar gibi dimdik ayakta duran Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hayat alanı olarak bellediği aziz vatanımızda her dönemde birilerinin gözü olmuş, türlü oyunlarla vatanımızı karıştırmak isteyenler bulunmuştur.

İlk sorunuzdan, son sorunuza kadar cevaplandırmaya çalıştığım bütün konuların cevabının geniş bir analizi yazmış olduğum ‘ÖNCE VATAN’DA’ mevcuttur.

Bu kitabımda vurgulamak istediğim en önemli husus;

Büyük Türk milletinin vatanına, milletine, devletine, bayrağına olan sevgisinin, tutkusunun hiçbir zaman kaybolmayacağının, yok edilemeyeceğinin mesajını vermektir.

Onun içindir ki; 

‘Önce Vatan’;  

Türk Milleti için her şeyden önce gelir, her şeyden aziz bilinir.

Onun içindir ki; 

Topraklarımıza bir saldırı olduğunda dâima ‘Önce Vatan’ denir. Türk Milletinin vatan bellediği her coğrafya parçası onun vazgeçilmezidir. Asırlar boyunca târih sayfaları bunu böyle yazmış, böyle bellemiştir.

Çünkü Vatan:

Türk Milletinin hayat hamurudur. Bu hamur Türk Milletinin nâmusudur, şerefidir, onurudur.

Çünkü Vatan:

Türk Milletine atalarından emânet, burçlarında ay yıldızlı bayraklarımızın dalgalandığı gururudur.

Çünkü Vatan:

Gelecek nesillerimizin istikbâli, hayatî geleceklerinin ele geçirilemeyen, geçirilemeyecek son kalesidir.

Türk Milleti için vatan söz konusu olduğunda, ona olan bağlılık her şeyden önde gelir.

Türk Milletinin ardında kalan muhteşem târihimize baktığımızda;

Vatan: 

Kimi zaman canımıza can katan, kimi zamansa uğruna can verdiğimiz topraktır.

Böylesine kritik günler yaşanan ülkemizde bizlerin ihtiyacı olan yegâne şey kardeşliktir. Bunu sağlamanın yolu da; ülke yöneticilerinden, sâde vatandaşa kadar birbirimize karşı anlayışlı olmaktan, saygı ve sevgi bütünlüğü içinde davranmaktan geçmektedir. 

Kitabımın tanıtımına yönelik bu röportajınız ve vermiş olduğunuz destek için şükranlarımı sunuyorum, sağ olunuz. (BİTTİ)

VATAN NEDİR? VATAN SEVGİSİ NEYE DENİR BİLİR MİSİNİZ?

Vatan; Bayrağımızdaki ‘Ay’dır, ‘Yıldız’dır, 

Vatan; uğruna seve, seve hayatını fedâ etmeyi göze almaktır. 

Bir ve berâber olmak, ülkemize kast eden düşmanlara, düşmanlıklara cesâretle karşı koymaktır.   Târih sayfalarındaki ‘Türk Milletinin’ o muhteşem mirâsına sâhip çıkmaktır.

Ey Halkım, Mehmet’im, Genç Kardeşim; kan ve can bağı ile aynı yüreği, aynı ülküyü paylaşan yiğidim: Vatan nedir bilir misin?

Aramızdaki sevgi bağlarıdır, saygı ve kültür mirâsıdır. 

Ocağındaki aştır. Özgürce soluduğun hava, bahçende kokan çiçek, lezzetle yuttuğun lokmadır. Minârelerimizden yayılan ezan sesidir.

Hani bu gazi toprakların işgali boyunca kokusuna hasret kaldığın, kucaklamak için can attığın, ata yadigârı, ata toprağın ana yurdundur, Anadolu’dur.

Anadolu’nun can insanıdır…

Vatan nedir bilir misin kardeşim?

Her sabah işine giderken hür olarak kullandığın yolların, keyifle sürdüğün aracın, emeğinin karşılığında son kuruşuna kadar hak ettiğin paran, bu parayı keyfince harcamandır.

Bütün bu saydıklarım; sana hamâsî bir nutku; vatan, millet, Sakarya söylemlerini çağrıştırmış da olabilir! 

Ama bilir misin? Bu söylemler:

‘Vatan’ kavramının ta kendisidir.

Onun içindir ki, bulunduğun durumu, daha sen doğmadan yaşanan yıllar öncesini, bağımsızlığımız uğruna Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve dâvâ arkadaşlarının önderliğinde milletçe verilen mücâdeleyi, unuttuğun/unutturulmaya çalışılan o acılı yılları hatırla.

İstiklal Savaşı’mızda; atalarımızın bu mukaddes topraklar uğruna, hiçbir etnik kimliği öne çıkarmadan, sâdece ‘vatan sana can feda’ diyerek; hayatlarını seve, seve nasıl fedâ ettiklerini unutma!

Hiçbir şey gelmiyor ise aklına! 

Bakışlarını Çanakkale’ye çevir; 

Orada yazılan şanlı târih, bu aziz topraklar uğruna can veren 250.000 şehit, 

Sana bu yüce milletin vatan sevgisini bir defa daha anlatacaktır.

Sen bacası tüten her aile ocağında birçok ‘Şehidi’ olan, ‘Gazilik’ unvanı ile yücelen bir milletin evladısın.

Gönderinde özgürlüğünün ifâdesi nazlı, nazlı dalgalanan ‘Ay Yıldızlı, Al Bayrağımız’ var. 

Rengi; damarlarımızda dolaşan o asil kanla eşdeğerdir. 

Üzerindeki ‘Ay’ ile ‘Yıldız’, evrenin derinliklerinden yansıyan, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devletinin’ sonsuza kadar yaşayacağının ifâdesidir…

Bu dağlar, bu ovalar, akarsular, dört mevsimi aynı anda yaşayan bu mukaddes topraklar, senin Vatan’ın. 

Ona gözün gibi bak, dört elle sarıl, sâhip çık. 

Son dönemde vatan topraklarımızda kurgulanmaya çalışılan ihânet senaryolarını planlayan şer odaklarının, kahpe terör örgütlerinin, emperyalist güçlerin bilinen dayatmalarının, kimi teslimiyetlerin karşısında dimdik dur.

Önümüzde çok kritik bir dönem var! 

İç ve dış mihrakların sinsi planları, ya da kimilerinin siyasî çıkarları, şahsi menfaatleri uğruna, seni vatanından ayırmak için yaratılan suni senaryolara kanma, bayrağımızın altındaki birliğimizin, diriliğimizin, beraberliğimizin bozulmasına müsaade etme.

Etme ki, 

Bir sabah uyandığında; ‘vatanım’ dediğin bu ‘Gazi Topraklarda’; insanlığın en büyük düşmanı olan savaşın sesini duymayasın, işgal yıllarında topraklarımızı kirleten yabancı kimliklerini bulmayasın, târihin tekerrürü ile karşı karşıya kalmayasın.

Ey vicdanını, nâmusu, şerefini teröre belâsına teslim etmiş alçak! 

Ey Avrupalı! 

Ey kendisini dünya imparatoru sanan Amerikalı!

Ey Türk milletinin arkasından türlü dolaplar çeviren,  milletimizi sırtından vuran hâinler:

Vatan nedir bilir misiniz?

Vatan:

‘Önce Vatan’ diyerek: 

Evlatlarının can bedelini vatan bellediği bu topraklara helal eden;

‘Ana’dır’, ’Baba’dır’, ‘Eş’tir’, ‘Evlat’tır’. 

Vatanı uğruna kazanılan ‘Şehitlik’ ve ‘Gazilik’ unvanıdır…

Sizler bu değerler manzumesinden bir şey anlamazsınız! 

Sizlerin terör belâsına teslim olmuş beyinciklerinizde, AB ölçülerinizde, emperyalist emellerinizi taşıyan USA damgalı hedeflerinizde böyle kavramlar yoktur!

Çünkü sizlerin sicilinde; 

Ülkemizde yıllardır yaşanan teröre karşı umursamazlığınızın, emperyalizmin kara mührü vardır.  

Siz, ‘Millet Kavramının’ ne olduğunu da bilemezsiniz… 

Hele, hele büyük ‘Türk Milletinin’ bu kavramlar ile ‘târih’ yazdığını, 

Bu nitelikleri ile büyük bir ‘millet’ olduğunu da anlamak istemezsiniz!

Ancak unuttuğunuz, ya da hatırlamak istemediğiniz bu niteliklerimiz için öncelikle târih sayfalarına bir kez daha bakın. 

Daha Amerika kıtası keşfedilmemiş, Atalarımız üç kıtada kılıç sallarken; 

Çanakkale geçilmez destanının yazıldığı, Sakarya’nın al kana bulandığı, muzaffer ordularımızın işgal güçlerini silip süpürdüğü yılları, Akdeniz’in derin sularına gömülen hayallerinizi hatırlayın! 

O sayfaların binlerce yıllık geçmişinde unutulan, atalarımızın size verdiği bir ders var.

O nedir bilir misiniz?

‘Büyük Türk Milletinin’’ vatanseverliğini sınamak…

Türk Milletinin bu özelliği, her sınavdan başarıyla çıkmıştır. 

Sakın unutma!

Gerekirse, yine çıkacaktır.

Nereden mi biliyorum?

Çünkü hâlâ yürekleri mangal gibi büyük, kaplan gibi korkusuz; ‘Vatan Sevgisi’ ile çarpan; 

Tek devlet, tek millet tek vatan, tek bayrak uğruna tasada, kıvançta bir ve beraber olan, milyonlarca cesur yürek; bu ‘Gazi Topraklarda’ yaşıyor da ondan.

Atilla Çilingir

Emekli Subay, Kıbrıs Gazisi ve Yazar

21 Ekim 2017

ATİLLA ÇİLİNGİR:

1967 yılında Teğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada bütün hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezâlimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türklerini adadan göçe zorluyorlardı... 

O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir;

1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla devam ettirdi. ‘Gazi’ unvanı ile taltif edilerek Türkiye’ye döndü.

1974-1975 ve 1985-1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen tâkip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Demeği’nin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı.

Bu uzun süreçte ‘millî dâvâmız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sâhip çıkarak, Kıbrıs Türklerinin kazanılmış târihî ve hukukî haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakından tâkip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir.

(Bk: www.atillacilingir.com-www.biyografi.info/kisi-atillacilingir)   T.S.K’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan soma; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; 

Özgürlük Nefesi: (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995), Girne’den Doğan Güneş: (1997), Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız: (2004), Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka: (2006), Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim: (2007), Târihten Gelen Çığlık: (2010), ‘Kıbns ‘Yes Be Annem’: 2002-2016 isimli kitaplarıyla;

Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan:

Onların İzleriyle Türkiye: (2014), Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz: (2015) isimli kitapları da bulunmaktadır...

Sivil iş hayatına Türkiye Sigorta Sektöründe başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, hâlen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’ bünyesinde, görevine devam etmektedir.

Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 26 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; Sigortalı Hayatın Gerçekleri (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır.

Atilla Çilingir; bugüne kadar kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında:

2010 yılında K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Demeğine, Târihten Gelen Çığlık isimli kitabının telif gelirini bağışlamış,

19 Şubat 2013’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İ.M.K.B.) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulu’nda CGM’nin de katkılarıyla; içinde 20 adet bilgisayar bulunan, adını taşıyan bir Bilgi teknolojisi sınıfı açmış.

02 Haziran 2017 târihinde de, Mapuder-A.D.D Samsun Şubesi İşbirliği ve CGM’nin de katkılarıyla; adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını yapmıştır.