Bir Nesli Nasıl Mahvettiler…
Bu yazımızın konusu bir hikaye ya da  masal. Bir nesli mahveden bir kahramanın (!) yüz binlerce eğitim mensubunda bıraktığı izdüşümü..
Masal bu ya, zamanın birinde bir zat varmış. Bu zatın çocukluğu pek kötü geçmiş. İlk ve orta tahsilini yatılı okullarda tamamlamış. Bu dönemde muallimlerden nefret eder bir psikolojiye bürünmüş ve bu çarpıklıktan hiçbir zaman kurtulamamış. Kibirli, kendini beğenmiş ve başkalarını küçümseyici karakterine de bu dönemde bürünmüş. Üniversiteyi bitirmiş ve ardından yüksek lisansını tamamlamış. Doktorada ise bir ecnebi memleketinde soluğu almış. Gitmiş olduğu ecnebi memleketinin hayranı ve yandaşı olarak yurda dönmüş ve Türk üniversitelerinden birisinde vazife almış. Yazılarının bir kısmında doktorasını tamamladığı ecnebi memleketinin propagandasını yapmış. Hatta bu memleketten bazı şahsiyetleri “Türk dostu” diyerek göklere çıkarmış! Bazen de kedi-köpek meselesi gibi alanı dışında çok saçma konularda da yazılar yazmış.
Yenilgi yenilgi büyüyen, büyüdükçe de insancıl yönü azalan bu zat gel zaman-git zaman sonra mebus edildi. Kısık ve yabancı vurgulu ses tonuyla meclis çatısı altında büyük nutuklar söyledi. Eğitim, kültür ve yolsuzluk eksenli bu konuşmalar önce meclis kubbesinde ve bilahare bizim mahfillerimizde çınladı. Çok etkilenmiştik, çok sevmiştik. Mecliste sanki bir bilge, bir düşünür konuşuyordu.
Sonra bu zat parti değiştirdi ve maarif bakanı yapıldı. Dünyalar bizimdi artık. Sadece dünyalar değil öte dünya ve tüm evren bizimdi. Yüreğimizi güm güm attıran sevincimizi herkesle paylaşıyorduk. Çünkü onun Türk çocuklarının makûs talihini döndürecek, kara olan kaderini ak yapacak yegâne şahsiyet olduğuna inanıyorduk. Başta maarif çalışanları olmak üzere herkesin mutlu olacağına dair inancımız da tamdı.
Lakin yanılmışız. “Hepsi yalanmış Üsküdar” diyen ozanın deyişiyle her şey yalan ve yanılgıdan ibaretmiş. 
Mutluluğumuzun resmini çizebileceğini düşündüğümüz bu zat hepimizi mutsuz etti. Ortaya büyük projeler yani büyük yalanlar attı. Hepsi balonlar misali teker teker söndü. “Maarifi politikadan arındıracağım” dedi. En fazla politikaya bulaşan kurum maarif vekâleti oldu. “Hakka ve hukuka mutlak riayet edeceğim” dedi. En büyük haksızlıkları ve adaletsizlikleri uyguladı. Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü ısrarla savundu ama yargı kararlarını uygulamayarak antidemokratik ve hukuk karşıtı davrandı. Bu yönüyle yani yargı kararlarını uygulamadığı gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkûm edilen yegâne maarif vekili olarak  -vicdan mesleğini yürüten- muallimlerin vicdanlarını sızlattı.
Maarifte ihtilal yapmak istedi. Bu nedenle her şeyi allak bullak etti. Talebe ve hocalara büyük angaryalar yükledi. Sınıflar 50–60 öğrenciden, 25–30 öğrenciye indirilemedi. Talebeler veli, veliler de talebe haline getirildi. 
Dediğimiz gibi bütün projeleri balon gibi söndü. Kısık sesiyle söylediği bütün sözleri gök kubbede bir sada olarak kaybolup gitti.
Şimdi nerede, ne yapar bilinmez.
Ama bir nesli nasıl mahvettiği asla unutulmamalıdır…