... dünden devam

Hayır, hayır en ufak bir korkumuz yoktu, tam tersine çok gururluyduk, çünkü yakın tarihimizde ülkemizin milli menfaatlerini savunma görevi bize kısmet olacaktı. Bizlerin asıl korkusu, adaya inerken görevimizi yerine getiremeden bir kör kurşunla yenilmekti o canavara!

"Hepimizi koru Allahım. Bizlere emanet edilen Mehmetçiklerimize güç ver. Onları, bizleri tüm sevdiklerimize bağışla…" Bu söylemler; kalplerimizdeki duyguları, beyinlerimizin kilitlendiği düşünceleri en iyi anlatan sözlerdi…

Ovacıkta açık olan bir tek yer vardı; o da, tek gözlü postanesi! Vatanperver, kahraman, gözü pek bir P.T.T görevlisi, orada görevinin başındaydı. Aslında o bölgede savaşın tüm kurallarına göre uygulamalar başlamış, bölge halkı buralardan uzaklaştırılmıştı ama o posta görevlisi orada görevinin başındaydı. Posta odasının içi son bir kez daha sevdiklerine mektup göndermek, telgraf çekmek isteyenlerce doluydu…

Turgut Binbaşım ve ben; bu tek gözlü, tek masalı, tek başına hizmet veren posta memuruna yaklaşarak, bir telgraf çekmek istediğimizi söyledik.  Bu telgrafla da olsa, sevdiklerimize son bir kez fısıldayacağımız cümleler vardı, son kez sesimizi duyurmak istiyorduk:

"Yarın sabah Kıbrıs'a hareket ediyoruz. Allaha emanet olun, bizim için dua edin… (Atilla)

Yukarıdaki cümlelerim vatan topraklarıma ve sevdiklerime son vedam idi…

20 Temmuz'a saatler kala Kıbrıs adası…

Zaman gittikçe kısalıyor, Kıbrıs Türkünün adada ki, yaşam hakkı da; an be an yok oluyordu…

 Zaman mı kötüydü, yoksa insan mı? Ama gerçek olan bir şey var ise; o da, gerçekten Kıbrıs Türklerinin adada ki durumu gittikçe kötüleşiyordu.  Kıbrıs Türk Mücahidine ait Bayrak Radyosu yaptığı yayınlarla, Cumhurbaşkanı yardımcısı ve Kıbrıs Türk'ünün lideri Rauf Denktaş'ın "Türkler evlerinden dışarı çıkmasınlar, "mesajını sürekli yayınlıyordu…

O günleri; Can Liderim, K.K.T.C'nin Kurucu Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş'tan dinleyelim: (Özgürlük Savaşçısı, Mücahit gazi, Milli Davamızın Bayraktarı, K.K.T.C Cumhurbaşkanımız, Büyük Devlet adamı Sn. Denktaş'ı rahmet, minnet ve şükran duygularıyla anıyorum. Vatan ona minnettardır.)

Kaynakça: (15)

"Kıbrıs'ı Yunan yapabilmek için son adımlar süratle atılmaya başlamıştı,"diyordu Sn. Denktaş.

Ve devam ediyordu:

"Yunan subaylarının karargâhlarında duruma hâkim olduktan sonra, Türklerin topyekûn imhasını öngören emirler vardı. Yabancı muhabirler Türklerin topyekûn öldürüleceklerini Rum gençlerinden öğrenmişlerdi. Emir buydu, arzu buydu. Kıbrıs'ta Enosis'e hayır diyecek bir tek Türk kalmamalıydı. Mağrur Rum, başı göklerde Yunan subaylarının sevk ve idaresinde Kıbrıs'ı Yunanistan'a vermek için harekete geçmişti. Gözler Anadolu'daydı. Saatler geçiyor, güneşin batışı takvimden bir günü daha alıp götürüyordu. Ankara! Ankara! Neredeydin?

Erenköy'den böyle seslenmiştik hep ve son anda gelerek bizi kurtarmıştın. Mücahitler tırnakları ile kazıyorlardı mevzilerini. Son kale, son mezar veya hürriyet rüzgârlarında dalgalanan bayrak olacaklardı hepsi de. Anadolu'dan ümit rüzgârları esiyordu. Ecevit Londra'daydı. Gözler Toros'larda, Ecevit Ankara'da. Gözler Toros'larda…

Müdahaleye saatler kala Kıbrıs adasında Lefkoşa'da Zaman dilimi, 19 Temmuz 1974 akşamını gösteriyor…

'Yarın şafakla geliyorlar Denktaş Bey! 'T.C Büyükelçisi Asaf İnhan Bey ve Bayraktar'la beraberiz. Ağlıyoruz. Yarın şafakla gelecekler. Konuşan Türkiye'mdir. Anavatanımdır. Anadolu'dur konuşan. 100 yıldır hasretle beklenen Türk oğludur. Kucaklaşıyoruz. Tanrıya şükür. Yapılacak işler, şafak sökmeden yapılması gereken işler. Şevkle, heyecanla çalışıyoruz.

Devamı yarın...